Konu Başlığı: Müellefetül kulûb Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mart 2011, 21:38:46 5- Müellefetü'l-Kulûb Kalbleri İslâm'a ısındırılmak için kendilerine zekâttan bir pay ayrılan kimseler. Kur'ân'da sadece bir yerde geçen "Müellefetü'l-Kulûb" tabiri, bir isim tamlaması olup, "müellefe" ve "el-Kulûb" kelimelerinden oluşur. "Müellefe", ütfetlendirilen, ısındırılan, alıştırılan gibi anlamlara gelir. "el-Kulûb" ise kalpler demektir. İkisi beraber "kalpleri ısındırılan" gibi bir anlam ifade eder. Kur'ân-ı Kerîm, Tevbe sûresi (9) 60. âyeti zekâtın kimlere verileceğini sayarken "müellefetü'l-kulûb"ü de zikreder. Bu âyetin gereği olarak Rasûlullah Efendimiz (sav), zamanında zekât mallarının bir bölümünü bu tür insanlara vermiştir. Bunlar, terimden de anlaşılacağı gibi, kalbleri İslâm'a ısınmamış kimselerdir. Bunda, müslümanlığı her nasılsa kabul ettiği halde, ısınmama, ya da hiç kabul etmeme durumları sözkonusu olabilir. Bu açıdan Rasûlullah'ın (sav) kendilerine bu fondan zekât verdiği kimselere baktığımızda değişik kategorilerde olduklarını görürüz: 1- Zekât verilmekle kendinin ya da aşiretinin müslüman olması umulan kimseler. Safvan b. Ümeyye bunlardandır. "Resûlullâh bana bu kadar mal vermeden önce en çok buğzettiğini insandı. Sürekli verdi ve benim için insanların en sevimlisi haline geldi" demiştir. 2- İslâm adına şerrinden endişe edilip, kendinin ve yandaşlarının kötülüğünden korunmak istenen kimseler. 3- İslama yeni girip henüz ısınmamış olanlar. Hatta Zühri'ye "müellefetü'l-kulûb"ün kim olduğu sorulmuş da: Yahudi ve Hıristiyanların, zengin olsalar bile müslüman olanlarıdır, demiştir. 4- Sağlam müslüman olmakla beraber kafir liderlerden dost ve yakınları bulunanlar. Adiy b. Hatim ve Zibirkan b. Bedr bunlardandır. 5- Lider kadrosundan olup, müslüman olanlar, ancak imanları zayıf bulunanlar. 6- Sınır boyu bölgelerde bulunan ve hududu korumaları arzulanan müslümanlar. 7- Zekât memuru gönderilmeyecek kritik ve uzak bölgelerin zekatını gönüllü toplayıp getirenler. Bu gruplardan olmak üzere Resûlullah'ın (sav) kendilerine zekâttan bir pay verdiği kimseler ve her birerlerine ne kadar verildiğinin listesi, çeşitli kaynaklarla beraber Kadı İbnü'l-Arabî'nin Ahkâm tefsirinde de zikredilir. Bütün bunlar Resûlullah döneminde "müellefetü'l-kulûb" kapsamında mütalaa edilmiş ve kendilerine zekâttan bir fon ayrılmıştır. Görüleceği gibi, bu kategorilerin hepsinde ortak özellik, İslâm'a güç kazandırmak ve yapılması muhtemel her türlü saldırıyı bertaraf etmektir. Bunların içerisinde Abbas b. Mirdas gibi şair olanlar da vardır. Bu fondan kendisine az şey isabet ettiği için şiirleriyle hicivlerde bulunmuş, Resûlullah Efendimiz de: "Gidin şunun dilini bizden kesin" buyurmuşlardır. Görevliler de gidip, onu memnun edinceye kadar vermişlerdi. Bunlardan anlaşıldığına göre "müellefetü'l-kulûb" için âyetle sabit olan fon, muhtemel her türlü sözlü, yazılı ve fiili saldırılara karşı İslâmı korumayı hedefleyen bir millî güvenlik, dinî güvenlik ve İslâm düzenini tanıtım ve propaganda fonudur. Bugünkü basım yayım ve iletişim araçlarının her türlüsü bu çerçeveye dahil edilebilir. Ancak Hz. Ömer döneminde İslâm'ın güçlendiği, propagandaya ve müşriklerin kalbini para ile ısındırmaya ihtiyacı olmadığı gerekçesiyle, bu türlü insanlara artık zekât malından verilmez olmuştur. Sahabe de bu uygulamayı görmüş ve karşı çıkmamıştır. Bu noktadan hareket eden Hanefîlerin çoğunluğu, zekâttan "müellefetü'l-kulûb" için ayrılacak payın neshedildiğini ve artık bu grubun kalmadığını, böylece zekât verilecek sınıfların sekiz değil, yedi olacağını söylerler. Bu konuda İmam Malik de Hanefîler gibi düşünür ve artık "müellefetü'l-kulûb"un kalmadığını söyler. Taberî ve Şa'bî de aynı görüştedir. İmam Şafiî de "müeliefetü'l-kulûb"a zekât malından verilemeyeceğini, gerek duyulduğunda onlara başka bir fondan, fey’den ve kamu yararı için kullanılan diğer gelirlerden verilebileceğini söyler. Ama Malikîlerden Halil, Kurtubî, Kadı Abdulvehhab, Kadı İbnül Arabî ve bazı Hanefîlerin de içinde bulunduğu fıkıhçı çoğunluğu, bu âyetin neshedilmesinin mümkün olmadığı kanaatindedirler. İslâm ülkesinin içe ve dışa karşı güçlü zamanlarda Hz. Ömer'in uygulaması alınıp, "müellefetü'l-kulûb"a zekâttan fon ayrılmaması "ulu'l-emr"in yetkisinde olan bir şeydir. Ama durumun böyle olmadığı zamanlarda gerek fertler, gerek millî organizasyonlar, gerekse İslâmî idare bu fonu kullanır ve bununla iletişim mekanizmaların da, emniyet ve istihbarat örgütlerinde, kısaca yurt içi ve yurt dışı güç odaklarında destek arar, düşmanlıklara engel olur, içe ve dışa yönelik tanıtım reklâm harcamlarında kullanır... derler. Yok kabul edilecekleri zamanlarda ise onlara verilecek pay, zekâtın verileceği diğer yerlerin tamamına ya da idarenin uygun göreceğine verilir. Mescid yapanlara verilir diyenler olmuştur ama, delili olmadığından buna itibar edilmemiştir. [1353] [1353] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 520-523. Konu Başlığı: Ynt: Müellefetül kulûb Gönderen: Ekvan üzerinde 31 Temmuz 2013, 13:29:28 Televizyonda bu konuda artık hükmün uygulanmadığını duymuştum ve kafama takılmıştı.Cevabını ayrıntılı olarak almış olduk.Allah razı olsun.. Konu Başlığı: Ynt: Müellefetül kulûb Gönderen: Pelinay üzerinde 12 Aralık 2015, 10:12:19 Ders kitaplarindan hatirliyorum zekat verilecekler 8 grup olarak isleniyor.
Ama bn kalbi isindirilmak amaciyla bir kimseye zekat verene hic rastlamadim.gunumuzde bu buyuk kesimde unutulmus olsa gerek. Allah razi olsun paylasiminiz icin hocm.Ayrintili bir yazi olmus. |