๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetvalarla Çağdaş Hayat => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mart 2011, 22:17:18



Konu Başlığı: Kurânı teğannî ile okuma
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Mart 2011, 22:17:18
2- Kur'ân'ı Teğannî İle Okuma




Soru: Kur'ân-ı Kerîm okurken "Teğannî" yapmanın ba­zıları haram olduğunu söylerken bazılar da haram olmaması gerektiğini söylüyorlar. Bunların hangisi doğrudur?

Cevap: Bu meselenin hükmünü birbirine muarız iki ayrı şe­kilde gösterir gibi olan hadisler vardır. Farklı izahlar da, herhalde bu hadislerin herkes tarafından çok iyi anlaşılmamasından kay­naklanmaktadır. Biz Allah'ın izni ile iyi anladığına inandığımız alimlerimizin görüşleri ile meseleyi acıktığa kavuşturmaya, ya da daha doğru ifade ile varılan açıklığı anlamaya çalışacağız.

Konu ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim'de önemli bir ayet-i ke­rime vardır:

"... Kur'ân'ı da açık açık, tane tane (tertîl ile) oku" [57]

"Tertil ile oku" bir ilahî emirdir, uyulması gerekir (vücup ifade eder). Peki "tertîl" nedir? "Tertîl"; "ratel" kökünden gelir. "Ratel", bir şeyin tertibinin uyumlu ve güzel olması demek­tir. Buradan alınan "tertîl" de:

Sözün ifadesinin (telifinin) güzel olması, açık, anlaşılır ve acelesiz bulunması [58], harflerin özellik­leriyle belirlenerek, harekelere hakkının verilip rahat ve sakin okunması [59] demektir. Tane tane, dizi dizi ve mütenasip dişleri de papatya çiçeğinin taç yapraklarına benzetilerek "es-seğrul-murattel" denir. [60] Kısaca kelimemiz hep tenasübü, acelesizliği, sakinliği, tane taneliği ve intizamı anlattr. Yani Rasulüllah'a Kur'ân'ı böyle okuması emredilmiştir. Bu emir elbette onun şah­sında bütün müminleredir ve O, bu emri yerine getirmiştir. Aişe validemize onun nasıl Kur'ân okuduğu sorulmuş o da:

 "Eğer din­leyen saymak istese bütün harflerini sayardı" diye tarif etmiş­tir. [61] Enes bin Malik, "Rasulüllah uzata uzata okurdu", Ümmü Seleme, "Onun okuyuşu harf harf idi" demişlerdir. [62] Demek ki, Rasulüllah Efendimiz bu emri bu şekilde uygulamışlardır. Öy­leyse tertîl ile okuma budur ve muhalif mefhumu ile, bunun dı­şındaki okuyuşlar Allah'ın isteğine aykırıdır. Meselenin birinci ve en önemli noktası burasıdır. Bu nokta iyi kavrandıktan sonra ge­riye kalan kısmını anlamak kolay olur.

Kur'ân'ı Kerim'in "teğanni" (elhan, melodi, ahenk, ezgi) ile okunmasını ister, ya da iyi gösterir gibi değerlendirilen hadisi şe­rifler vardır:

1- "Kur'ân ile teğanni etmeyen (başkalar, Kur'ân'ı açıktan okumayan, ilavesini de verirler) bizden değildir." [63]

2- "Allah Kur'ân'ı teğanni eden bir peygambere verdiği kadar hiç bir şeye ihsanda bulunmamıştır." [64]

3- “Kur'ân'ı seslerinizle [65]

4- "Rasulüllah (sav) Fetih Senesi yürüyüşü sırasında "Feth" sû­resini okuyordu ve okuyuşunda "tercî" yapıyordu." [66] "Tercî Kamusa göre, sesi boğazda titretmekten (terdid) ibarettir ki, Kur'ân okurken yahut beste söylerken nağme ve ahenge çalmak­tır." [67] Buharî "tercf'nin (â) sesini (â-â-â) diye çıkarmaktır, di­ye tarif edildiğini söylemiştir. [68]

5- Rasulüllah (sav) bir gece Ebu Musa el-Eş'arî'nin Kur'ân okuyuşunu dinlemişti. Karşılaştıklarında ona buyurdular ki,

"Ger­çekten sana Davud (as) ehlinin kavallarından bir kaval verilmiş­tir." O da:

Eğer senin dinlemekte olduğunu bilseydim onu daha süslü bir sesle okurdum (tahbîr ederdim) karşılığını verdi. [69]

Nağmeli ve melodili (teğanni ile) Kur'ân okuyuşun caiz olabi­leceğini söyleyenlerin tutundukları delillerin en önemlileri bun­lardır. Şimdi bunları teker teker ele alıp bu konuda delil olama­yacaklarını anlatmaya çalışacağız.

Verdiğimiz hadislerin sırasına göre:

1- "Teğannî" kelimesi birinci hadisimizin anahtar kelimesidir. Kur'ân'ın nağme ve makamlarla okunmasının caiz olmadığında it­tifak olduğu için bu kelime çok değişik şekillerde anlaşılmaya çalı­şılmıştır. Bazılar "teğanni'nin sesi güzelleştirip zinetlendirmek demek olduğunu söylerken bazılar da onunla yetinip başka şeye ihtiyaç duymamak (istiğna) anlamına geldiğini söylemişlerdir. [70] Hatta Ebu Cafer et-Tahavî meseleyi uzun uzun inceledikten sonra diyor ki:

"Anlaşılmış oldu ki bu konuda iki ihtimal düşünülebi­lir. Teğannî ya nağmeli okuyuştur, ya da Kur'ân'la yetinme (istiğna)'dır. Bunlardan birincisinin olamayacağı delilleriyle ortaya çık­tıktan sonra ikincisinin olduğu kesinlik kazanmış olur ki o da Kur'ân'ın dışındaki şeylerden Kur'ân ile müstağni olmaktır." [71] Bazılarına göre "teğannî" Kur'ân okumakla geçmiş milletlere ait haberlerden ve eski kitaplardan müstağni kalmaktır. Diğer bazıla­rına göre meşgul olmak, yani Kur'ân'a ilgi duymak, bir diğerleri­ne göre faydalanmak, yani Kur'ân'ın emir ve nehiylerine uymakla ondan istifade elde etmek, bir kısmına göre de zengin ve tok (ga­ni) olmak demektir. [72]

Elbette "ğinâ" kökünden gelen "teğannî" de bu manaların her biri için bir ton, bir işaret ve bir koku vardır, ancak kanaatimizce bunların çoğu zorlama mahsûlü yorumlardır. Çünkü "teğanni" de asıl olan ve ilk akla gelen mana sesi bir takım tasarruflarla gü­zelleştirmektir. [73] Bu matiub ve merğûb olan bir şeydir. Daha sonra da açıklayacağımız gibi, Allah'ın kelâmı elbette, ses de da­hil, her bakımdan en güzel şekilde okunmalıdır. O halde hadisi­mizin manası şöyle olur:

"Her bakımdan bizim gibi olmak iste­yenler Kur'ân'ı, "tertîl" emrine riayet etmek şartıyla, en güzel ses tonları ile okumalıdırlar."

Yani "teğannî" sesle ilgili bir du­rumdur. İlk başta gördüğümüz gibi "tertîl" ile okumamız emredildiğine, onun da ne demek olduğunu Rasûlüllah'tan öğrendiği­mize göre, "teğannî"ye öyle bir anlam vermelidir ki, Kur'ân okurken hem "teğannî" yapılmış, hem de "tertîle riayet edilmiş olsun. Bunun nasıl olabileceğini-inşallah-müteakip hadislerin iza­hında anlatmaya çalışacağız.

2- İkinci hadisimiz, mana itibari ile birinciden farklı bir şey anlatmamaktadır.

3- Üçüncü hadisimiz, bizce aynı zamanda "teğanni'nin ne de­mek olduğunu da anlatmaktadır. Yani Kur'ân mademki Allah ke­lâmıdır, öyleyse yine Kur'ân'ın kendisiyle istenmiş ilk ve en önemli şart olan "tertîl"e riayet edilmek üzere, ses dahil, müm­kün olan en güzel kıvamda okunmalıdır. "Kur'ân-ı seslerinizle güzelleştirip, çünkü güzel ses Kur'ân'ın güzelliğine güzellik katar" [74]

"Güzel ses Kur'ân'ın süsüdür" [75] mealinde ha­disler de vardır. Öyleyse sesi güzel olmayanlar okumayacaklar mıdır? "Onlar da becerebildikleri kadar güzel sesle okuyacaklar­dır." Bu söz İbn Ebi Müleyke'den nakledilmiştir. [76] Beşinci hadi­simizde zikredilen Ebu Musa el-Eş'arî'nin sözü de böyle anlaşılır. Yani:

 "Eğer senin dinlemekte olduğunu bilseydim, Kur'ân ile sesi­mi güzelleştirir, onu süsler ve tertîl yapardım" demek olur. Çün­kü "Tahbîr":

Güzelleştirme ve süsleme demektir. [77] Bu izah­tan anlaşılan bir şey daha vardır ki burada zikredilmeye değer: Hadiste geçen "Kur'ân" ifadesi ya "kalb" sanatı yapılıp yer değiş­tirilmiş olarak, ya da "kıraat" manasında mastar olarak anlaşıl­mıştır. Birinci duruma göre Kur'ân sesle değil, ses Kur'ân'la gü­zelleşmektedir. İkinciye göre ise yine Kur'ân değil okuyuş, yani "kıraat" güzelleşmektedir. Yoksa insanların sesleri elbette Kur'ân'a-haşa-güzellik katacak değildir. [78]

Durum bu olunca "teğanni" kelimesinin iki anlamı ortaya çık­mış oluyor.

1) Genel olarak makam ve titreşimlerle yapılanlhn, melodi, ezgi. Bu, "teğanni'nin hakikî mânâsıdır.

2) Bu genel içerisinde de bir cüz olarak sesi normal söyleyişin dışında bir eda ile güzelleştirme. Bu da kelimemizin mecazî manasıdır. İşte Kur'ân için caiz olan bu ikincisidir ve Rasulüllah bizden bunu is­temektedir. Birinci anlamda Kur'ân ile "teğanni" yapmak caiz olamaz. Çünkü bu herşeyden önce "tertîl" emrine muhalif olur.

"Teğannî"yi hüzünlü okuma diye tarif edenlerin dedikleri de bu anlattığımızı destekler.

"Bu Kur'ân hüzün ve keder ile in­miştir. Binanaleyh onu okuduğunuzda ağlayın. Ağlayamazsanız ağlar gibi yapın" [79]

"Kur'ân-ı hüzünle okuyun, çün­kü o hüzünle inmiştir" [80]

"İnsanların kıraatça en güzeli, Kur'ân okuduğunda hüzünlü okuyanıdır. [81]

Kısaca sesi I. konuşma ve hitabet üslûbunun dışına çıkarıp hüzünlü ve ahenkli okuma ile 2. çeşitli makamlarla sesi titrettir­me, tecvid ve tertîlin gereği olmayacak tarzda uzatma, kısaltma (tar'îd, tadrîb) ayrı ayrı şeylerdir. "Teğanni" kelimesi bunların her ikisini de içine alır. Aralarındaki ortak özellik, normal konuş­manın dışında bir üslûb ve eda kullanılmasıdır. Hadisler bize Kur'ân-ı "teğannî" ile okumamızı emretmektedir. "Teğannî"yi bu iki anlamının ikincisiyle uygulamamız, Kur'ân'ın "tertîl" emri­ne aykırı olduğu gibi, biraz sonra göreceğimiz üzere, bunu yasak­layan hadisi şerifler de vardır. Öyleyse bizden istenen "teğanni son izahımıza göre birinci anlamda "teğanni'dir. Yani Kur'ân; düz konuşma ve hitap üslûbu ile değil, sadece ona has ahenkli ve hüzünlü bir eda ile okunmalı, şarkı-türkü makamları ile, bir sesi birçok ses yapacak biçimde titreşimli, tecvid kurallarına aykırı uzatma ve kısaltmalı okunmamalıdır. Bu kendine has makamın "Arap ağzı" olduğunu biraz sonra göreceğiz.

4- Resulüllah'ın "terci'ile okuyuşu bir defaya hastır ve oda İbnül-Esir'in dediği gibi, isteyerek değil, deve üzerinde bulunduğu için devenin ahenkli sallayışından ötürü elinde olmayarak husule gelmiştir. [82]

5- Ebu Musa el-Eş'arfye, Ehli Davud kavallarından bir kaval verilmiş olması, ya da Kur'ân-ı daha süslü okumak istemesi, ya­saklanan anlamı ile "teğannî" ile sesin güzel olması, güzel okuma­ya çalışma ayrı ayrı şeylerdir. Bu farka yukarıda işaret ettik.

"Teğanni'yi böyle anlamaya bizi zorlayan sebeplerden biri, buraya kadar anlattığımız "tertîl" emri ise, bir diğeri de, yine işa­ret ettiğimiz üzere, Rasûlüllah'ın fiili uygulaması ve şu haberler­dir:

"Kur'ân'ı Arabın ona özel nağmesiyle (lahn) ve sesiyle okuyun, aşıkların fısk ehlinin ve Yahudilerle Hıristiyanların nağmeleriyle okumayın. Benden sonra bir takım insanlar gelecek, Kur'ân'ı türkü gibi dalgalı ve ölü ağıtı gibi okuya­caklar. Kur'ân onların gırtlaklarını öte geçmez. Onların da, onların bu halini beğenenlerin de kalpleri saptırılmıştır.” [83] Abis el-Gifarî der ki:

"Rasûlüllah, kendisinden sonra ümmeti için korktuğu bazı hasletler saydı. Onlardan biri de:

'Kur'ân'ı türkü gibi okuyup kazanç sağlamak isteyenlerdir." [84]

Saîd b. Mûseyyib, Ömer b. Abdilazîz'in imam olup insanlara namaz kıldırdığını ve okuyuşunda rastgele uzatma ve kısaltmalar (tatrîb) yaptığını duydu da ona:

Allah iyiliğini versin, imamlar böyle okumazlar, dedi. [85]

İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, Rasulüllah'ın bir müezzini vardı. Okuyuşunda gelişigüzel uzatma ve kısaltmalar yapardı da Rasulüllah ona:

"Ezan düz ve pürüzsüzdür. Ezanın düz ve pürüzsüz olacaksa oku, olmayacaksa okuma" buyurdu­lar. [86]

Rasulüllah (sav) bunu ezanda yasaklamış olursa Allah (cc)'ın koruması altında olan Kur'ân'da yasaklanmış olması haydi haydidir. [87] Rasûlüllah'ın ashabı Kur'ân okurken sesi yükselt­meyi kerih görürlerdi. [88] Kaldı ki, Kur'ân okurken gelişi güzel uzatma ve kısaltmalarda (tatrîb) sesi dalgalandırmada (tercî), hemzesiz yere hemze getirme, çekilmeyecek olanı çekme vardır. Böylece bir elif birkaç "elif, bir "vav" birkaç "vav" olmuş olacak­tır. Bu da Kur'ân'da ilave yapmaya götürür ki o da haramdır. [89] Serahsî, "Ezanda lahn yapmak mekruhtur" başlığı altında şu hadi­si nakleder:

"Bir adam Ömer'e geldi ve ben seni Allah için sevi­yorum dedi. Ömer'de ben de sana Allah için buğzediyorum, de­di. Niçin? diye sorunca, Ömer:

Duyduğuma göre sen ezan okur­ken teğannî yani lahn yaptyormuşsun", diye cevap verdi. [90]

Kur'ân'ın manasına birazcık aşina olan birisi; Kur'ân'ı kendine has hüzünlü güzel eda ile, tane tane ve mananın akışına göre "te­ğannî" yapmadan şekillendirerek okumakla, gelişi güzel uzatmalar, bağırmalar, kıvırmalar ve "teğanni" ile okuma arasındaki kor­kunç farkı rahatlıkla sezer. Birincide mest olur, Kur'ân ruhuna iş­ler, saatlerce dinlemekten usanmaz. O Kur'ân'ın ruhu ve lafzı ile birlikte muhatabıdır. Hatta Arapçayı bilmeyen dahi bundan son­suz bir haz alır. Etkiyi Kur'ân'ın kendine has ahenginde değil de kendi sesinde arayıp, bir sürü zorlama ve tasannularla güzel oku­yor görünmeye çalışanlar ise, en çok iyi okunmuş bir şarkı ya da türkü kadar etkili olabilirler. Çünkü onlar etkinin Kur'ân'ın ru­hundan değil kendi nağmelerinden olacağını sanırlar ve bir hoca arkadaşımızın (Ahmet A. Çığman) ifadesi ile Kur'ân'ın ruhunu ve manasını teğannîye feda ederler. Meselâ "Rabbena âtina" derken bazan seslerini öyle yükseltirler ki, manasını biten bu üslûptan (haşa!) "Yâ Rab, ver, yoksa şöyle şöyle olur hâ!" gibi komik ve çirkin bir tehdit manası çıkarır. Bunların çoğu ya artistik okuyuş­lardır. Yani sanatsallık Kur'ân'ın ilahiliğinden üstün tutulmaktadır. Ya da dinleyenleri mestedip ulufeyi biraz daha artırmak içindir. Bu eskiden beri hep böyle olagelmiştir. [91] Nevevi'nin ifadesi ile "Kur'ân'ı böyle haram teğannîlerle okumak bir takım ca­hil, aşağılık ve zalim kimselerin mübtela olduğu bir musi­bettir. Onlar cenaze ve (mevlid gibi) törenlerin okuyucula­rıdırlar. İşte bu açıkça haram bir bidattir ve -Kadılar Kadı­sı Mâverdî'nin de dediği gibi-böyle okuyuşu her kim dinler­se oda günahkâr olur." [92] Oysa Rasulüllah Efendimiz de:

"Ey nâs! Rahat ve normal sesle okuyun (bağırıp çağırma­yın). Çünkü siz sağır ya da gaipteki birisini çağırmıyorsunuz" [93] buyurmuşlardır.

Sonuç olarak:
1- "Kur'ân-ı Kerim'i güzel sesle ve tecvid kaidelerine göre, yani Arap elhanı ile okumak, arzu edilen okumak tarzıdır. Yoksa "profan" teğannî ile, şarkı söyler gibi Kur'ân'ı Kerim okumak ca­iz değildir. [94]

2- Kur'ân-ı Kerim’i, düz yazı, hitabet, şarkı ve türkü makam­larından biriyle değil, [95] kendine has bir eda ile, olabildiğince güzel bir sesle ve Arap aksanı ile okumalıdır.

3- Uzaklardakilere duyurma gibi bir maksat yoksa, Kur'ân'ı Kerim'i bağırıp çağırmadan ve sesi manaya ayarlayarak okumalı­dır.

4- Dinleyenlere sesinin nağmesi ve kıvırmaları ile değil, ihlâs ile, hüzünle ve Kur'ân'ın ruhunu aktarma gayretiyle tesirli olma­ya çalışmalıdır. Bunun da birinci şartı Kur'ân okuma karşılığında kesinlikle maddi menfaat beklememek, kendiliğinden gelse dahi kabul etmemektir. Bunun çok çirkin bir haram olduğunu, özellik­le İmam Birgivî ve İbn Abidin'e dayanarak bir başka yadınızda et­raflıca anlatmaya çalışmıştık. [96]



[57] Müzzemmil: 73/4.

[58] İbn Manzûr, "ra-te-le" md

[59] Zemahşerî, lV/175

[60] İbn Manzûr ve Zemahşeri, agk

[61] Zemahşerî, agk

[62] Bunlar ve benzeri hadislerin kaynakları ve daha geniş izahları için bk. M. Tayyib Okif, Kur'ân-ı Kerîm'in Üstûb ve Kıraati, Ank. 1963, s. 22

[63] Buharî, tevhîd, 44; Ebu Davûd, vitr, 20; Darimî, salat, 171; Müsned, 1/172 vd.

[64] Buharî, Fedâilü I-Kur'ân, 19; Müslim, salatü'l-mûsafirîn, 232; Darîmi, vitr, 20 ,vd.

[65] Buharî, tevhid, 52; Ebu Davud, vitr, 20; Nesâî, iftitah, 83; İbn Mâce, ikâme, 176 vd. Hadisin kaynaklarının geniş bir tahrici için bk. Hafız Ebubekr el-Acurî, Ahlâku-Hameleti'l-Kur'ân, thk. Fevvaz Ahmed Zemirli, Dâru'l-Kitabî'l-Arabî, Beyrut, 1407 (1987) s. 108.

[66] Müslim, salatü'l-müsafîrîn, 237; Buharî, tefsir, (48) I; Ebu Davûd, vitr, 20.

[67] Ahmed Asım, Terceme-i Kamus, (radde) md.

[68] Buharî, tevhid, 50; Kurtubî, 1/16.

[69] Buharî, Fedaîlül-Kur'an, 31; Müslim, salâtüI-müsafirin, 235; Tirmizî, menâkıb, 55 vd.

[70] bkz. Davudoğlu, lV/347.

[71] Tahavî, Müşkilü'l-Âsâr, 11/130

[72] Davudoglu, agk-, Kurtubî, 1/10; et-Tizkârfî-Efdalil-ezkâr, Darül-Kütübil-İlmiyye, 123 vd.

[73] krş. Kurtubî, I/I4-I7; Okiç, Kur'ân-ı Kerim'in Üslûp ve Kıraati, Ank. 1963 s. 18.

[74] Heysemî, Mecma'uz-Zevâid, VII/I7I (Bezzâr'dan, zayıf bir senetle).

[75] Hafız Ebubekr el-Âcurî, Ahlâku-Hameletim-Kur'ân, 108

[76] Tahavî, age, 11/128-29; Acun, agk.; Kurtubî, 1/12.

[77] Kurtubî, agk.

[78] agk.

[79] Hadisin kaynaklarının geniş tahrici için bk. Fevvâz Ahmed Zemirli, Âdâbu Tilavetî'l-Kur'ân Tahkiki, s. 107; aynca Suyûîî, el-İtkân, 1/141

[80] agk.

[81] agk.

[82] İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, ll/202; Okif, age, 22 (Lisanü'l-Arap'tan)

[83] Kurtubî, 1/17; et-Tizkâr fi-Efdalil-ezkâr, 130. İbnü'l-Cevzî, hadisin sahih olmadığını söyler, el-İlelül-mütenâhiye, (Halil el-Meys tahkiki) l/l 18. An­cak hadisi birçok kaynak zikreder. Kaynaklar için bk. ez-Zemirlî agt 109

[84] Suyutî, el-Havî, 1/252.

[85] Kurtubî Tizkâr, 122

[86] Kurtubî, l/16; Tizkâr, 122

[87] Kurtubî, Tizkâr, agy.

[88] Kurtubî, 1/10.

[89] Kurtubî, 1/16; Tizkâr, i 29.

[90] Serahsi, 1/38

[91] krş. Kurtubî, et-Tizkâr, 122; Tefsir, 1/11,16.

[92] Nevevî, et-Tjbyan, 78-79.

[93] Kurtubî, 1/15.

[94] Okiç, age,2l.

[95] krş. Okiç, age, 20

[96] bkz. F. Beşer, Fıkhî Risaleler. Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 47-56.