Konu Başlığı: Kenzin sınırı Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 18:57:56 4- Kenzin Sınırı Soru: 320 gr. dolayında bilezik halinde altınım var. Bunun 105 gramı hanımın, düğünden kalma. Yaklaşık 60 gramı çocuklarımın. 117 gramı bir yurda borç olarak verilmiş durumda. Ülkenin ve toplumun hali malum. Herhangi bir durumda kullanmak, çocuklarımın tahsili ve diğer gerekli masrafları için tutuyorum. Ya da, Allah korusun, kendime birşey olursa çoluk-çocuğuma kalır diye düşünüyorum. Bu, "kenz" olur mu? Cevap: Takdirleriniz için teşekkür eder, dua ve tenkitlerinizi beklerim. Eğer bir isim “benzerliği yoksa bizim asıl adıyla tanıdığımız ve eserlerinden istifade ettiğimiz siz değerli okurumuz, bu ve daha sonra kaydettiğiniz ve bizim de cevaplamaya çalışacağımız sorularınızı bize olsa olsa bildiklerinizde teekküd için sormuş olabilirsiniz. Sorularınızı biz bu mülâhaza ile cevaplandırmaya çalışacağız. "Kenz; biriktirilip muhafaza edilen, (depoda ve kasada) toplanıp saklanan, ya da toprağa gömülen mal, para demektir". Bunu yapma eylemine de "kenz" denir. [1168] Tevbe suresi (9) 34. ayetinde: "... Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip te (kenz edip te) onları Allah yolunda harcamayanlar (var ya!). İşte onlara pek acıklı bîr azabı muştula!" buyurulması, kenzi, menfi ve istenmeyen bir manada anlatmıştır. Yani her "kenz" kötü olur ve yapan için azaba uğramaya sebeptir. Peki insanın elinde bulundurduğu malın ya da paranın "kenz" sayılma sınırı nedir? Bu konuda hemen hemen bütün sahabe ve sonraki alimler; zekâtı ödenen mal, ne kadar çok olursa olsun, "kenz" değildir. Nisaba ulaşıp da zekâtı verilmeyen mal ise "kenz" dir ve bu ayetin tehdidine dahil olur, görüşündedirler. Doğrusu du budur. Rasûlüllah Efendimizin şu hadis-i şerifleri de bunu teyid eder: "Kime Allah mal verir de o onun zekâtını vermezse, mal Kıyamet gününde tepesinde iki siyah nokta olan dazlak bir yılan şeklinde karşısına çıkar, onu sarar, avurtlarıyla yakalar ve ben senin malınım, ben senin kerizinim, der." [1169] Demek ki, "kenz" zekâtı verilmeden yığılmış, tıkızlanmış maldır. Bu âyet-i kerime indiğinde, mânâsını değişik anlayan müslümanlara çok ağır gelmiş, bunun üzerine Hz. Ömer durumu gidip Rasulüllah'a arzedince şu cevabı almıştır: "Allah zekâtı, ancak kalan malınız temiz olsun diye, mirasları da, arkada bıraktıklarınızın olsun diye farz kılmıştır." [1170] Yani zekâtı verilen maf artık kenz değildir, temizdir ve birikmişse, sahibinin ölmesiyle onun varislerine kalır. İbn Ömer de aynı anlamda: "Zekâtını verdiğin mal kenz değildir, yedi kat yerin altında da olsa. Zekatını vermediğin ise kenzdir, yerin üstünde de olsa" demiştir. Aynı söz başka sahabilerden de gelmiştir. [1171] Yine Hz. Ömer: "Uhud Dağı kadar altının olsa, sayısını bilip zekatını verirsen ve Allah'a taat üzere olursan, gerisine aldırma!" demiştir. [1172] Büyük Müfessir Taberî de bu konudaki bütün görüşleri aktardıktan sonra: "Zekâta tabi olup zekâtı verilmeyen her mal kenzdi [1173], der ve zekâtı verilen ise kenz olmaz, diye tercihini bildirir. [1174] İşin esası ve doğrusu bu olmakla beraber kenz'e daha değişik çerçeveler de çizilmiştir: Ayeti kerimenin başında Yahudi ve Hıristiyanlardan söz edildiğine bakarak kenz sadece onlar için yerilmiştir [1175], görüşünde olan Hz. Mua'viye isabetli görülmemiştir. Bu yergiye mü'minler de ehl-i kitap da dahildir derken kabul gören Hz. Ebu Zerr [1176], ihtiyaçtan fazla olarak elde tutulan her şeyi kenz sayıp, biriktirmenin en azına dahi bu ayet tehdittir derken çok sert bulunur ve bütün bir sahabe içerisinde o bu görüşünde tek başına kalır. [1177] Onun böyle bir görüş beyan etmesinde, bunu söylediği zaman müslümanların kâfirlerin karşısında çok zor şartlar yaşıyor olmalarının [1178] ve belki de daha önemlisi, Hz. Muaviye'nin kenz'i anlamada büsbütün tefriti temsil edip, biraz da lüks ve refah içinde yaşamasının etkisi olmuş olmalıdır. Resûlüllah'tan duyduğu bir hadisi de bu istikamette anlaması onu bu kanaate vardırmıştır. Ebu Zer diyor ki: "Dostum (Resûlüllah) bana şöyle buyurdu: "Ebu Zer, Uhud'u görüyor musun? Görüyorum, dedim. Uhud kadar altınım olmasını dahi istemem. Olsa, üç dinarı hariç hepsini infak ederim." [1179] Ebu Zer bunu yüce hakikatleri anlatan tavsiye anlamında bir fazilet olarak değil de, bütün ümmet için bir emir olarak anladığından bu kanaate varmıştır. Oysa bu öyle âli makamlara layık bir tavsiye ve fazilettir. [1180] Ali Efendimiz daireyi ona göre biraz daha geniş tutar ve biriktirilen dörtbin dirhemden fazla mal, zekâtı verilmiş olsa bile kenzdir, aşağısı ise nafaka sayılır, der. [1181] Bu da cumhurun doğru dediğine muhaliftir. Cumhurun dediğine bu üç görüşten daha yakın bir izah da şudur: Zekâttan başka, olağanüstü hallerde mala terettüp edecek, esir kurtarma, açları doyurma (zekâtın karşılamadığı sosyal güvenlik primi) gibi hakları verilmemiş mal kenzdir, verilmiş olan ise kenz değildir. [1182] İmdi, en doğru ve en çok uygulanabilirliği olan görüş cumhurun görüşüdür. Bu son zikrettiğimiz görüş, harp hali ve iktisadî konlüktürün yaşandığı olağanüstü zamanlar için en isabetli görüş olmakla beraber, uygulanabilmesi İslâm Devletinin varlığına bağlı olduğundan (çünkü sosyal güvenlik ve esir mübadelesi devletin fonksiyonları arasındadır) günümüz için sözkonusu değildir. Hz. Ali'nin ve Ebu Zerr'in görüşleri ise olağanüstü olumsuzlukların son derece şiddetlenmesi halinde, nadiren, uygulanabilir. Bunu da yine devlet tayin eder (Allah'u a'lem). [1183] [1168] bk., Kagıb, Müfredat, 442; el-Mu'cemü'l-vasit, "ke-ne-ze" md. [1169] bit, Kurtubî, VIII/125: Bağavî, 111/42; Cessâs, lV/303. [1170] Kurtubî, VIII/126; Cessâs, lV/302. [1171] Kurtubî, VIII/125; Beğavî, lll/42. [1172] Beğavî, 111/43. [1173] Taberî, X/M 8 [1174] Taberî, X/120. [1175] Kurtubî, VIII/123 [1176] agk [1177] Kurtubî, Vlll/123 [1178] agk. [1179] Buharî, hars, 18; Müslim, buyu, 114; Nesâî, eynan, 45 [1180] Tahir b. Aşûr, Makasıdüş-şeria, 37 [1181] Taberî, X/1 18; Beğavî, lll/42 [1182] Kurtubî, Vlll/126. [1183] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 446-450. |