๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetvalarla Çağdaş Hayat => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 19:08:24



Konu Başlığı: İslâm hukuku açısından
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 19:08:24
b- İslâm Hukuku Açısından.




Bağımsızlık ya da iç ve dış hâkimiyet esası devleti ve özellikle de İslâm Devletini başka şeylerden ayıran en önemli belirtidir. Mekke'deki müslümanlar bir çekirdek devlet oluşturacak güce ulaştıktan sonra, onların başkalarının iradesine ve idaresine bağlı olarak yaşamalarına razı olunmamış, önce hicret etmeleri isten­miş, sonra da Medine'de sayıca azınlıkta olmalarına rağmen Ku­rucu Medine Anayasası'nın ihtiva ettiği maddeler gereği, insiyatifi onlar ellerine almışlardır. Çünkü Kur'ân ifadesi ile:

"Allah kâfir­lere mü'minler üzerinde asla bir yol (velayet) yetkisi ver­memiştir." [1122]

"İzzet (güç ve onur) Allah (cc)'ındır, Rasulünündür ve mü'minlerindir". [1123]

"Ey iman edenler, Ya­hudi ve Hıristiyanları veliler (hakim ve dost) edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir." [1124] "Mü'minler, müzminle­ri bırakıpta kâfirleri veli (hakim ve idareci) edenmesin” [1125]

“Onların yanında izzet mi arıyorlar? İzzet bütü­nüyle Allah (ındır." [1126]

"Sizin, Allah .(cc)'ın dışında velileriniz (dost ve hakiminiz) yoktur. Sonra (böyle bir şey ararsanız) yardım da göremezsiniz." [1127]

"Kim Allah (cc)'ı, O'nun Rasulünü ve müzminleri veli (dost ve idareci) edinirse, (bilesiniz ki,) galip olacak olanlar şüphesiz Allah taraftarları (Hizbullah)'dır." [1128]

"Ey iman edenler, dini­nizi alay ve oyun konusu yapan sizden önceki kitap veri­lenleri ve kâfirleri dostlar (veliler) edinmeyin ve eğer ina­nıyorsanız Allah (cc)’dan korkup sakının." [1129]

"Allah (cc)'a ve Ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (toplu­luk) bulamazsın ki, onlar, Allah (cc)'a ve Resulüne karşı baş kaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister babaları, ister çocukları, ister kardeş­leri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsalar dahi..." [1130]

Özellikle bu ayet, mü'rninlerin, Allah (cc)'a ve Rasulüne baş kal­dıran Yahudi ve Hıristiyanlarla "Bir sevgi ve dostluk bağı" kura­mayacağını açıkça ifade ediyor. AT’nun esasını teşkil eden Roma anlaşmasının daha ilk başında yer alan ve topluluğu "communaute" yani, "gerçekten sevenler arasındaki ortaklık" diye nitele­yen ifade ile bu ayet yan yana düşünüldüğünde, naslarda "mefhum-u muhalefeti" kabul etmeyen Hanefîlere göre bundan: "Müslümanlar böyle bir topluluğa girme gibi büyük bir cürümü işleyemezler", "mefhum-u muhalefeti" kabul eden Şafiîlere göre ise:

"Böyle bir topluluğa girenler müslüman olamazlar" gibi zo­runlu bir sonuç çıkar.

Bu kabil ayetler ve bu doğrultudaki hadis-i şerifler pek çok­tur. Bunlar bir İslâm ülkesinin iç ve dış hakimiyetine verilen öne­mi tevile yer bırakmayacak biçimde ortaya koyar. İslâm bütün yaşama yetkisini Allah (cc)'a verir. "Hüküm sadece Allah (cc)'a aittir." [1131] Ve bu esas Kur'ân'da defalarca tekrarlanır.

İslâm yarınki muhtemel bir savaşta müslümanların onlarla ay­nı safta savaşmasına dahi izin vermez. Ubâde bin Sâmit'in andlaşmalı olduğu Yahudiler vardı. Hendek harbinde Ubâde Resulüllah (sav)'a müracaat ederek onlardan yardım görebileceklerini söy­ledi de bunun üzerine:

"Mü'minler mü'minleri bırakıp da kâ­firleri dost edinmesinler" ayet-i kerimesi nazil oldu. Buna da­yanarak Malikî hukukçular harpte kâfirlerden hiç bir surette yar­dım alınamayacağına kani olmuşlar, diğerleri (Cumhur) ise Resulüllah (sav)'ın Kaynûkâ Yahudilerinden yardım gördüğünü hesaba katarak, aynı şartlarda:

Onlara ihtiyaç duyulması, onlara güvenil­mesi ve müslümanların komutasında bulunmaları şartıyla kâfir­lerden yardım görülebileceğini söylemişlerdir. [1132] Bu, müslüman olmayan bir devlete karşı varsayılacak bir savaştaki durum­dur. Askerî birliğini de gerçekleştirmiş AT'nun bir İslâm milleti ile yapacağı varsayılan bir savaşta ise Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanın safında kendi kardeşine vurmak zorunda kalacaktır ki, İs­lâm hukuku açısından bunun cevazını düşünmek bile mümkün değildir.

İslâm dininin varlık gayesi, şu temel hak ve hürriyetleri ger­çekleştirmektir:

1- Kişinin yaşama hakkı olan canını,

2- Doğru ile yanlışı ayırdetme gücü olan aklını,

3- İnsanca yaşamasını temin edecek olan malını,

4- İnanç özgürlüğü demek olan dinini,

5- Soy ve tarihini sürdürme biçimi olan neslini korumak. İslâm dini bütün bunları korumayı hedefler biçimde geldiğine göre, AT'nda müslüman, bu temel hak ve hürriyetlerini İslâm'ın istediği biçimde korumaktan mahrum olacaktır. Fonksiyonunu yitiren bir sistem yaşıyor olamayacağına göre ortalıkta makro düzeyde, ya da sistem olarak İslâm diye bir şey de kalmamış ola­caktır.

Ayrıca, İslâm hukukunun her sahası onun "öbür âlem" mer­kezli bir hukuk sistemi olduğunu açık-seçik gösterir. Çünkü onun kaynağı "vahiy"dir. Bu İtibarla bir İslâm ülkesi vatandaşı olan bir müslümanın özel hayatını düzenleyen hukuk kuralları ta­mamen özgün ve ona has hukuk kuralları olacaktır. Zira İslâm hukukunun gayesi, toplumun, hangi yolla sağlanırsa sağlansın, hu­zuru değildir. Diğer bir deyişle İslâm; kötülüğü, onu dünya ölçüleriyle almamız halinde bile, yapamayacağı için yapmayan, başka­larının hukukuna hukukî müeyyidelerle saygı gösterme zorunda olduğu için saygı gösteren insanlardan oluşan bir toplum hedef­lemez. Aksine bunlar asıl hedef için birer vasıtadan ibarettir. Bu yüzden onun kendi toplumunda evlenmesi, boşanması, miras taksimi, eşyadaki hakimiyet ve tasarrufları, mal itibar edip aldığı-sattığı şeyler ve alım-satımı, akidleri sahih, fasit ve batıl diye ayırışı, sosyal güvenlik hukuku, çalışma esasları, vatandaşlarının dar­lar arası (Dâr-ı İslâm, dâr-ı harp, dar-ı sulh) ilişkileri hep kendine has ve kendi insiyatifinde olan ve başka sekili kabul edilemeye­cek hukuk normları ile tesbit edilmiştir. Bu normların esasını nasslar teşkil eder ve "Mevrid-i nassta içtihada mesağ yoktur." [1133]



[1122] K. Nisa: 4/141.

[1123] K. Münafıkûn: 63/8.

[1124] K. Maide: 5/5

[1125] K. Ali İmran: 3/28.

[1126] K. Nisâ: 4/139

[1127] K. Hûd: ll/113

[1128] K. Mâide: 5/56.

[1129] K. Mâide: 5/57.

[1130] K. Mücadele: 58/22.

[1131] K. En'âm: 6/57.

[1132] bk, İbn Kesir, II/89; Kurtubî, IV/1 19.

[1133] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 418-422.