Konu Başlığı: Hacc ve kurban Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 17 Mart 2011, 17:54:35 E- HACC VE KURBAN l- "Hacc-ı Ekber" Soru: Hacc-ı Ekber ne demektir, fazileti konusunda sahih rivayetler var mıdır? Cevap: Hacc-ı Ekber, Arapça "el-Haccü'l Ekber" terkibinin Osmanlıca söylenişidir ve kelime olarak "En Büyük Hac" demektir. Kur'ân-ı Kerim Tevbe suresi 3. ayette söz konusu edilmektedir. Bu sûre, dolayısı ile bu ayet-i kerime Hicretin 9. senesi Medine'de nazil olmuştur. O yıl Rasulüllah (sav) Efendimiz kendileri hacca gidememiş, Hz. Ebu Bekir'i hac emiri olarak göndermişlerdir. Bu sûre, müşriklere karşı bir ültimatom olarak nazil olunca, bunu onlara duyurmak üzere Hz. Ali'yi görevlendirdi ve bizzat kendi devesine bindirerek Mekke'ye gönderdi. O da Kurban Bayramının birinci günü, hala müslümanlarla beraber hac yapmakta olan müşriklere surenin ilk kırk (ya da otuz) ayetini ültimatom olarak okudu. Üçüncü ayette -mealen- şöyle deniyordu: "Ve bu, Hacc-ı Ekber günü Allah'ın ve Rasûlü'nün bir ilâmıdır ki, Allah ve Rasûlü müşriklerden beridir..." Burada görüldüğü gibi "hacc-ı ekber günü" bilinen (marife) birgün olarak zikredilmekte ve Rasûlüllah'ın bulunmadığı, Hz. Ebu Bekir'in Hac emiri olduğu o yılkı Hacca "hacc-ı ekber" denilmektedir. Çünkü ültimatomun ilâmı o yıl yapılmıştır. "Hacc-ı ekber günü bir ilâmdır" dendiğine göre "hacc-ı ekber" o yılki hacdır. Ancak niçin o yıla "hacc-ı ekber" denmiştir? O yıldan sonra da "hacc-ı ekber" var mıdır? Bu konudaki rivayetler tarandığında çok değişik değerlendirmeler ortaya çıkar. Peşinen bunlara biz de şu nokta-ı nazarımızı ilave edelim: Rasûlüllah'da Kabe'yi ertesi sene Hicrî onuncu yılda haccetmişler ve Ebu Davud'un rivayetine göre, Kurban günü cemreler arasında durmuş, "bu gün ne gündür?" diye sormuş. Kurban günüdür, demişler, O'da bunun üzerine, "bugün hacc-ı ekber günüdür" buyurmuşlardır. [358] Durum böyle olunca, Hz. Ebu Bekir'in hacet yaptığı bir önceki yıl haccına "hacc-ı ekber" dendiğini adı geçen ayetin işareti ile, Rasûlüllah'ın hac yaptığı yılın haccına "hacc-ı ekber" dendiğini de, mezkûr hadîsin ibaresiyle anladığımıza göre "hacc-ı ekber" hem Hz. Ebu Bekir'in haccına has değildir, hem de her yıl tekerrür eden bir şeydir. İki yıl peşpeşe kurbanın birinci günü cumaya rastlamayacağına göre hacc-ı ekberin cuma ile de ilgisi olmamalıdır. Gerçi Hâzin'in bir ifadesine göre: "Hacc-ı ekber Rasûlüllah'ın veda hacadır ve o gün bir cuma günü idi" denmişse de [359] bu bir tarihi tevafuktan ibarettir. [360] Bu durumda "hacc-ı ekber", kurban bayramının birinci günüdür, şeklindeki değerlendirme ve rivayetlerin daha isabetli olması gerektiği ortaya çıkar. Zaten tefsircilerin çoğu da "hacc-ı ekber"in bayramın birinci günü olduğu görüşündedirler. Bu konuda ayrıca şu görüşler rivayet edilmiş ve serdedilmistir; 1- Umreye "hacc-ı asğar" (küçük hac) denirdi. Ona nispetle hacca da "hacc-ı ekber" (büyük hac) dendi. Bu izaha göre "hacc-ı ekber" her yıl mevcuttur. 2- Herbir haccın en önemli nüsûküne diğer menasikine nisbetle, haccın en önemli yönü anlamında "hacc-ı ekber" denmiştir ki, bu da ya "hac Arafat demektir" hadis-i şerifine binaen arefe günüdür. Çünkü Arafat'ta o gün durulur. Ya da haccın şeytan taşlama, kurban kesme, tavaf-ı ziyaret gibi en önemli öşlerinin yapıldığı, bayramın birinci günüdür. Bu son izah da baştaki açıklamamızı desteklemektedir. Bu izaha göre de "hacc-ı ekber" her yıl vardır. 3- Müslümanlarla beraber Yahudiler, Nasraniler ve Müşriklerin bayramlarının hep aynı güne rastladığı ve Hz. Ebu Bekir'in hac emirliği yaptığı hacdır. Çünkü geçmişte ve gelecekte ilk ve son olarak böyle bir hac yaşanmıştır. [361] Ancak bu ismin verilme sebebi olarak böyle bir izahın yapılması bazı noktalardan ötürü isabetli olmasa gerektir. Çünkü hac, kâfirlerin ve müşriklerin katılması ile niçin "büyük" olmuş olsun? Ayrıca daha önce verdiğimiz Ebu Davûd rivayetinin de gösterdiği gibi, Rasûlüllah'ın haccettiği ertesi yıl haccına da "hacc-ı ekber" denmiştir. Halbuki, önceki yıl verilen ültimatom gereği o yıl hac'da müşrikler ve diğer gayrı müslimler yoktur. 4- "Hacc-ı ekber" İslâm'ın izzetini ve şirkin zilletini ortaya koyan hacdır. [362] Bu izaha göre Hz. Ebu Bekir'in haccına da, Rasûlüllah'ın hacctna da "hacc-ı ekber" denebilir. Daha sonra da böyle izzetli bir hac yapılabilir. Hatta her hac bir bakıma bu anlamı bir nebze taşır. Pek güçlü görülmeyen diğer bazı izahlara göre de "hacc-ı ekber"; Şa'biye göre, Ramazan'da yapılan bir umredir. [363] Mgcahid'e göre "hacc-ı ekber" "kıran" hacadır, "hacc-ı asğar" ise "ifrad" hacadır. [364] İbn Sîrin'e göre Rasûlüllah'ın "Ehli Veber" ile beraber haccettiği hacdır. [365] Süfyân es-Sevri'ye göre hacc-ı ekber bütün Mina günleridir. Kur'ân-ı Kerim'de "hacc-ı ekber günü" diye müfred (tekil) zikredilmesi tıpkı "Sıffin günü", "Cemel günü", "Bu'âs günü"... tabirlerinde olduğu gibi bir ifade biçimidir. Bu isimlerle zikredilen olaylar da tek günlük olay olmadıkları halde "ün" onlar için de müfred olarak kullanılmıştır ki, "zaman" anlamındadır. [366] Sonuç olarak ağırlık kazanan görüş şudur: Her hac ve özellikle de bayramın birinci günü bir "hacc-ı ekber" dir. Yeter ki, şuuruna varılsın, Allah'ı ziyaret ediyormuşcasına yapılsın, mebrûr ve makbul kılınabilsin. Arafesi cumaya rastlayan haccın faziletine dair rivayet edilen hadise gelince: "En faziletli gün cuma gününe rastlayan Arafe günüdür ki, cumaya rastlamayan yetmiş hacdan daha üstündür" mealinde, halk dilinde meşhur bir söz vardır. [367] Ancak meseleyi tedkik eden ulema böyle bir hadisin aslı olmadığını, batıl olduğunu söylerler. İbn Kayyirr [368], el-Münav [369] ve Elbanî [370] mes'eleyi bu yönde açıklığa kavuştururlar. Yazının buraya kadar olan kısmını yazdıktan bir süre sonra değerli İmam Aliyyül-Kâri'nin bu konu hakkında müstakil bir risalesine muttali oldum. "el-Hazzûl-evfer fil-haccı-ekber" [371] adlı bu risalesinde, bizim burada özetlediğimiz görüşleri zikrediyor ve: "Hülâsa, Haccı-ı ekber hakkında dört görüş vardır: a. Arefe günüdür, b. Kurbanın birinci günüdür, c. İfâda Tavafının yapıldığı gündür, d. Bütün hacc günleridir. Bu görüşler birbiriyle çelişiyor da değildir. Çünkü küçüklük büyüklük nisbî (görevli) kavramlardır. Buna göre cumaya rastlayan hac, rastlamayan dan, haccı kıran ifraddan, mutlak hac umreden daha büyüktür. Bu itibarla hepsine "hacc-ı ekber" denebilir... Ama Arafe günü cumaya rastlayan hacca hacc-ı ekber denmesi ise sonradan ortaya çıkmış örfî bir kavramdır" [372] dedikten sonra bunu da bütün bütün reddetmeyip diyor ki: "Fakat halkın dili Hak'kın kalemidir, müslümanların güzel gördüğü şey Allah katında da güzeldir... Arafesi cumaya rastlayan haccın hacc-ı ekber olduğunu ve yetmiş hacca denk bulunduğunu bildiren hadise "mevzu" denmesi yersizdir. Zayıf olabilir. Ancak sahih olması halinde zarar vermeyecek böyle bir konuda zayıf hadisle de amel edilir. Bunu destekler mahiyette, arafenin ve cumanın ayrı ayrı faziletlerine dair çok rivayetler vardır. Ezcümle cuma haftanın, Arafe ise senenin en faziletli günleridirler. Bu iki günün birleşmesi halinde "nur üstüne nur" olacağı açıktır...' [373] İşte Aliyyül-Kârî'nin risalesinin özeti budur. Özellikle son açıklaması çok güzeldir. Cumaya rastlayan Arafede faziletlerin cuma, artı, Arafe diye katlanacağı muhakkaktır. Ancak hadis kritiği açısından bakıldığında bu hadis (söz) kanaatimizce mevzu olmasa dahi asılsız bir hadistir. Çünkü dirayet bakımından da kalbi tırmalayan bir anlam taşır. Zira böyle bir hac yirmi-otuz yılda bir olacağına, dolayısı ile ona ulaşmada herkes aynı imkâna sahip bulunmayacağına göre, sanki-haşâ-taksim-i ilahide bir gadr olmuş olur. [374] [358] Ebu Davud, Menâsîk, 66; Tirmizmin bir rivayeti de bu anlamdadır. [359] bk., H.B. Çantay, 1/271; İbnü'l-Kayyim'in aldığı bir rivayet de iaretiyle bunu destekler, bk., Zâd'ül-Me'âd, 1/204. Aliyyu'l-Kârînin bir ifadesi de bu anlamdadır. [360] Faik Reşit Unat'ın hesaplarına göre Hz. Ebubekr'in hacanın arafesi Salı gününe, Rasulüllah (sav)'ın veda haccının arafesi ise Cumartesi gününe denk gelmektedir ki, bu durumda tesbitlerinde bîr yanılma olmalıdır, bk., Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, s. 2,3 [361] Begavî, Ill/8; İbnü'l-Cevzî, Zâdü'l-Mesîr, 111/396; Suyutî, ed-Dürrü'lMensür, lV/128; Zemaşherî, Keşşaf (Mustafa el-Bâbi'l-Halebi, l392), 11/173. [362] Elmalılı, 111/2450-54. [363] Suyutî, age, İV/129. [364] İbnü'l-Cevzî, age, 111/396; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, Vlll/321 [365] İbn Kesîr, (Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1408), Il/525. [366] Beğavî, III/8 [367] bk, İbn Abidîn, 11/178 (Âmira); Ayrıca, ll/254. [368] Zâdin-Me'âd, 1/25-26 (Daru'l-İhya) [369] Feyzu'l-Kadîr, ll/28 [370] Bbanî, Silsiletü'l-Ehadis-ed-Daife, 1/245 (ll.207). [371] Risalenin tam metni için bk. Huseyn el-Mekkî, Irâdü’s-Sâri, 316-322. [372] agı., 218. [373] agr., 219-20. [374] Konu hakkında ayrıca iki risale ismine daha rastladık Ancak henüz görmediğimizden mahiyetlerini bilemiyoruz. I. el-meslekü'l-ezfer fi-beyâni'l-haccı'1-ekber. İbn Azûz (Keşfu'z-Zanûn Zeyli, ll/479) 2, el-haccu'l-ekber, kasîde. İbn Arabî, agk., 11/632. Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 148-153. |