> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Ğayb
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ğayb  (Okunma Sayısı 796 defa)
16 Şubat 2011, 15:39:22
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 16 Şubat 2011, 15:39:22 »



Ğayb

 İslâm alimleri ve hakimleri arasmda çok sözü edi­len ve üzerinde fazlaca durulan konulardan biri de ğayb konusudur.

Ğayb, 'ğabet'iş-şey'ü' ve benzeri ifadelerde kullanı­lan 'Ğa-Be' fiilinin masdarı olup, 'gözden gizlenme, göz­den ve diğer duyulardan gizli olan' anlamındadır; ğabe annî' de 'benden gizlendi' demektir. Genel olarak, 'duyulardan ve İnsan ilminden gizli olan her şey için' kullanılagelmiştir; Allah için kullanılmaz; çünkü O'nun için bilinmez ve gizli bir şey yoktur. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır, O her şeyi görür, her şeyden haberdardır.[352]

Kur'an 'ğayb’ bilgisinin yalnızca Allah'a ait olduğunda ısrar eder; fakat, genelde tüm bilgiler, daha doğ­ru bir deyişle bilginin tümü Allah'a ait olduğundan ve her şey O'nun bildirmesiyle veya bilme gücü vermesiy­le bilindiğinden ğayb mutlaka insan bilgisinin dışında bir şey midir? Bu önemli konu üzerinde Kur'an ayet­leri açık olduğu halde çok söz söylenmiştir. Konu bu yönünden daha çok, İslâmî hikmetin alanına giren bir konudur ve bu noktadan anlaşıldığında ğayb'ın ve bil­gisinin ne olduğu da daha kolay anlaşılabilecektir.

Varlıklar veya alemler 'meşhud' ve 'gayr-ı meşhud' (şahid olunan ve olunmayan) (bk. Şehid) diye ikiye ay­rılır. Çoğu hakimler hakikati görülmeyen kısmında ka­bul ederler ve hattâ hakikatin kaynağı Hakk'ın görü­lemeyen olduğunda ısrar ederler. Hakikatin bulundu­ğu aleme 'manâ alemi, emr alemi, ruh alemi veya melekût alemi' derler. Gerçi, bugün özellikle mekanik fi­ziğin çözülmesinden ve bu fiziğin dayandığı 'hareket, sebep-sonuç kanunu' gibi ilkelerin birer birer çökme­sinden sonra şehadet aleminin, yani duyulara hitap eden alemin de birer görüntüden, daha doğrusu hakikat'ın izafî bir görüntüsünden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmıştır. Dış dünyayı biz ışık, ses, koku, tat, ısı, sıcaklık ve soğukluk gibi nitelikleriyle tanırız; bun­lar vasıtasıyla da diğer eşyayı tanırız. Bugün ortaya çıkmıştır ki, bütün bunlar bir tecelli, bir görünüşten başka bir şey değildir. Sözgelimi, ışık dediğimiz parıl­tı bizim dışımızda mevcut değildir; dışta yalnızca bir titreşimden ibarettir. Parıltı bu titreşime, gözümüzün temasıyla ortaya çıkan anî bir tecelliden ibarettir. Gazalî bu konuda şöyle diyordu yüzyıllarca önce:

“Güneşin nuru halkın sandığı gibi, güneşten çı­kıp bize kadar gelen haricî bir şey değildir belki, gö­zümüzün güneşe temasıyla bizzat İlâhî Kudret'in id­rak ettirdiği bir hadisedir.” Ses de böyledir. Ses, havanın özel bir titreşiminden ibarettir; kulağımız vasıta­sıyla bu titreşim alınıp idrakimizde anlamlandırılmaktadır. Sıcaklık ve soğukluk da dıştaki titreşimlerin biz­deki özel melekelerle idrakidir. Tat, koku hep aynıdır. Demek oluyor ki, alem-i şehadet bir hareketin görün­tüleri ve insan tarafından anlamlandırılması, algılanmasıdır. Aslında, tüm hissedilen varlıkların özü bir ha­reketten ibarettir;. her şey bu görüntülere varlık ka­zandıran ve onlara 'kesafet-gaflet' perdesi giydirip ete -kemiğe büründüren   (çokluğun, çeşitli biçimler alma­nın kaynağı) madde üzerinde bir gerçeğin hareketin­den başka bir şey değildir. Biz bu hareketi göremiyo­ruz, kütlelerde gördüğümüz' hareket ve değişim ise bu hareketin bir görüntüsüdür. Demek ki, şehadet alemi tecelliler toplamından veya bir tecellinin çeşitli şekil­ler almasından başka bir şey değildir. Bunları illeti olan hakikat ise görülmez, ona duyularla şahit olun­maz. İnsanlık tarihinde meydana gelen olaylarsa insan­ların tasavvurları, ihtirasları, iradeleri gibi mutlaklığı olmayan sebeplerden başka nedir ki? Bu yüzden, ha­kikat sebeplerin ötesinde gizlenen şeydir, görülmez, gö­rülen onun tecellileridir.

Şimdi, bütün 'hakikat' gayb'dır. Tabiat, alem-i şe­hadet hareket tecellisinin hayalidir. Bu hakikatin öte­sinde veya bu hakikatin kaynağı ve onu kapsayan, bü­tün hakikatların kendinden çıktığı Hakk vardır ki, bu da Allah'ü Tealâ'dır. Bu noktadan yürüyen bazı hakim­ler hakikatin ve dolayısıyle Hakk'ın da meşhud olama­yacağını, gözle görülemeyeceğini savunmuşlardır. [353]Hakikat görülmez, duyularla algılanmaz, bütünüyle gayb'dır; bu bakımdan, onun bilgisi öncelikle Allah'a aittir. Fakat, gayb görülmese de, hakikat görülmese de bilinmez değildir. Hakikat bilinir, görülmez. Hakk ne görülür ne bilinir, tanınır {marifet).

Hakikat görünür alemde üç türlü varlıkta yansır:

1. Kesif, cansız şeyler; aynadaki hayaller gibi.

2. Maddî-nuranî şeyler. Örneğin, güneş yeryüzü­ne vurduğunda her zerrede aksini gösterir; girdiği şey­lerin her biri ısısı ve ışığıyla güneşi yansıtır. Eğer gü­neş şuurlu olsaydı, ısısı kendi kudretine, ışığı kendi il­mine, yedi rengi yedi ayrı sıfatına bağlı olsaydı, o va­kit güneş vurduğu her bir şeyde bulunur, her birini kendine bir taht ve telefon yapar, onları algılayabilir, onlara hakim olup kullanabilirdi. Her birimizle görü­şebilir, biz ondan uzakken o bize bizden daha yakın olurdu.

3. Nuranî  ruhlar.  Bunlar şuurludur,  diridir  ve akis değil, kendileridir. Fakat, melekeleri, kapasiteleri oranında tezahür ettiklerinden bu ruhların mahiyeti bütünüyle kendileri olamamaktadır. İnsanın özü, var­lığının esası böyle bir ruhtur ve nurdandır; ama madde­nin üzerine koyduğu gaflet perdesi onu örttüğünde o ancak dış dünyayı duyularıyla tanıyabilmekte ve alem-i şehadeti gerçek sanıp, ötesindeki hakikata uzanamamaktadır. Bu hakikata özünün yattığı kalbini açık tuta­rak, kalbinin sem', basar ve fuad'dan oluşan duyuları­nı  çalıştırarak  oluşabilir.   Sözgelimi, peygamberlerin kalbi bütünüyle 'mutahher' olup, her türlü gaflet ör­tüsünden, rics'ten arınmış olup, hakikati algılarlar. Hz. Peygamber'in nuraniyeti bir anda her yere uzanabilir, kendine getirilen bütün salâvatları duyabilir, Azrail ay­nı anda çok kişinin canını alabilir. [354] Onlar için hare­ketin bir özelliği ve dışlaşması olan zamanın ve alem-i şehadetin oluşturacağı bir engel yoktur. Bu yüzden, Al­lah'ın seçtiği bu tür kulları için mutlak ğayb söz ko­nusu değildir. Bu durum ayetlerde de açıktır:

“Allah sizi ğaybe muttali kılacak değildir, ancak Allah rasûllerinden dilediğini seçer, siz de Allah'a ve Rasuleri'ne inanın..” (A. İmran:  179).

“O ğayb'i bilendir, ğaybını kimseye götürmez; an­cak razı olduğu rasüller müstesna.” (Cinn: 26-27).

Rasûller'in bildiği ğayb Allah'ın bildirdiği ğayb'dır, onların bilgisi yine  Allah'ın  bildirmesiyledir..  Rasûl-i Ekrem de bilgisini gerektiği kadar razı olduklarına ak­tarmıştır. Bunun dışında, Allah'ın bir takım seçkin kul­ları da varlıklarının gaflet perdesini aşarak hakikatle, yani gayble kapasiteleri oranında birleşebilirler. Ne var ki, bazen bu birleşmede şahit olunanlar yanlış yorum­lanıp yanlış teşhis edilebilmekte, bu bakımdan başka­ları tarafından uyulması gereken bir kesinlik ortaya koyamamaktadır.  Bu  nedenle,  ancak  peygamberlerin getirdiği doğrudan vahye dayalı 'bilgi' mutlak uyulma­sı gereken doğru bilgidir.

Öte yandan, ğayb’ın mutlaka gelecekle ilgili oldu­ğu sanılmıştır. Oysa, sözgelimi önümüzdeki bir engelin ötesi bizim için gaybdır; çünkü engelin ötesinde ne ol­duğunu göremiyoruz, duyularımızla algılayamıyoruz. Ayrıca, geçmiş-târih ğayb'dır; Allah onun bilgilerini Kur'an'da belli oranlarda aktarmıştır; nitekim, bu ak­tarımlarda “bu ğayb haberlerindendir, sana vahyediyoruz” denmektedir (A. İmran: 44, Hud: 49). Demek olu­yor ki, Allah Vahy'le ğayb haberlerini de bildirmektedir ve nebî bir bakıma ğayb'va. da haberini, hattâ yalnızca ğayb'ın. haberini getirendir. İkinci olarak, vahy yalnız­ca peygamberlere özgü değildir; peygamberlerin dışın­da 'Allah'ın ledünnünden, Kitap'tan ilim verdiği, vah­yin daha basit bir çeşidi olan sadık rüya ve ilham, mübeşşirat, tahdis'le (bk. Vahy) bazı gerçeklere mutta­li ettiği kullar da vardır. Şu kadar ki, rasûller-nebîlerin bilip bildirdiği kesinlik ifade eder ve uyulması zorun­luyken, diğerlerinin ki kendileri için belki kesin olabi­lirse de herkes için kesin değildir.

Rasûl-i' Ekrem'in zaman zaman Mekkeliler'e “Ben yanımda Allah'ın hazineleri var ve ben ğaybı biliyo­rum demiyorum, ben melek olduğumu da söylemiyo­rum ancak bana vahyolunana uyuyorum ben” (En'am: 50); “eğer gayb'ı bilseydim hayrı çoğaltırdım” (A'raf: 188) demesi kendinden kendi izni, gücü ve imkânı dı­şında, doğrudan doğruya Allah'a ait olan bir takım fiil­lerin istenmesine, söz gelimi, Kıyamet'in ne zaman kopacağını bildirmesi, va'd ettiği azabı bir an önce ge­tirmesi, Mekke'de ırmaklar akıtması gibi bazı teklifle­re verdiği cevapların ifadesidir. Bu ayetlerin belirttiği gerçek, Allah'ın ğayb'ı rasûlü'ne bildirmesine ayları de­ğildir; Rasûl'ün ğayb bilgisi de tüm diğer bilgiler gibi Allah'tandır. Bilgi, yaratma, kudret mutlak anlamda Allah'a aittir; Rasûl de bir beşerdir, fakat Allah'ın seç­tiği ve razı olduğu bir beşer olarak her beşer gibi de­ğildir.

Mü'minler ğayb'ı bilmeseler de ona inanırlar; ha­kikatin ve Hakk'ın varlığını ve tekliğini kabul ederler. Çünkü, ğayb'ı, hakikat'ı bildiren Allah'tır. O insanla­rın nefislerinde ve dışlarında Kendini tanıtıcı ayetleri­ni sergilemekte, ayrıca doğruluğu herkesçe kabul edil­miş 'muhbir-i sadık'ları vasıtasıyla bunu haber vermek­tedir. Şu halde, mü'minler bilmeseler de, ğayb'e inanırlar (Bakara: 3) ve hakikatin duyularıyla algıladık­larında değil, görünenlerin gerisinde yattığını kabul ederler; alem-i şehadeti tek alem, dolayısıyle dünya hayatını da tek hayat kabul etmezler, bu hayatın öte­sinde şimdilik ğayb da olsa, varlığından kuşku duyul­mayan bir başka hayatın (Ahiret) varlığına içten ina­nırlar. Görmeden, ama var olduğunu bilerek Rahman’dan, Rabblerinden korkarlar (Enbiya: 49).

Gıybet de ğayb'dan gelir; “başkasını anılmasına gerek olmayan bir ayıpla gıyabında, yani o yokken an­mak” kardeşinin ölüsünün etini yemeği sever mi? İşte, tiksindiniz...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ğayb
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:10:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ğayb rüya tabiri,Ğayb mekke canlı, Ğayb kabe canlı yayın, Ğayb Üç boyutlu kuran oku Ğayb kuran ı kerim, Ğayb peygamber kıssaları,Ğayb ilitam ders soruları, Ğaybönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes