๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetvalarla Çağdaş Hayat => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 18:43:19



Konu Başlığı: Faizsiz finans kurumları
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mart 2011, 18:43:19
12- Faizsiz Finans Kurumları




Soru: "Faizsiz finans kurumları hakkında verdiğiniz bil­gileri ilgi ile okudum. Bir miktar rahatlatıcı şeyler söylemiş olmakla beraber, tedirginlik içinde "yutkunmak" mecburiyetinde kalmışsınız. Şimdi lütfen şu sorularımıza cevap verin:

1- Milyonların ihtiyaç içerisinde ızdırap çektiği bîr ülke­de, zenginleşebilmek, bankada mevduat biriktirmek caiz midir?

2- 1400 küsur yıllık İslâm tarihinde "inanmış" zengin­lerden bir kaç isim verebilir misiniz? (İmam Azam'dan sözetmeyin lütfen. Çünkü onun devrinde çaresizlik içinde kıvrananlar yoktu.)

3- İki yıl önce bir dergi söz konusu faizsiz banka(!) yö­neticilerinden birinin otuz yedi milyar mal varlığından sözetmişti. Türkiyemizde ilâhî ölçülere bağlı olarak bu mik­tarı biriktirmek mümkün olabilir mi?

4- Meşru bir işe gayri meşrular ölçü alınabilir mi? Bun­ların kendilerini bankalara uyarlamaları niçin?

5- Meşru bir teşebbüs %I00 kâr vereceğim diyebilir mi? Ticaretin sonucu sadece kâr mıdır?

6- Günümüzde mü'minlerin zengin oluşları beni maale­sef sevindirmiyor. Görüyorum ki, "cîfe" haline getirilmiş zavallı vatanımı ısırarak, kanatarak ve yırtarak geliyorlar o iğrenç noktalara. (İstisnası oldukça az) Zenginlerin çoğunu bıçaksız katiller olarak görüyorum. İnşaallah yanılan ben olurum."

Cevap: Sözkonusu yazımızda biraz "yutkunmak" zorunda kalmış olsak dahi bu müesseseler hakkında bildiklerimizi söy­lemeye çalışmış ve bunlardan birisinin bir müşterisinin bize an­lattığı uygulamanın fasit, yani faizli bir akid olduğunu bunların bankalarla olan irtibatlarının mahiyet ve düzeyini henüz iyi bil­mediğimi, kâr oranı ayarlamalarının tarafların rızasına bağlı ol­duktan sonra akde zarar vermeyeceğini, güvenilir fıkıh danışmanlarının bulunduğunu ve muamelelerinde onlara danışma prensibiyle çalıştıklarını, bizim biraz da müslümanlara başka al­ternatif gösteremeyeceğimiz için bunları gözden çıkaramaya­cağımızı anlatmaya çalışmıştık. Şimdi çalışma prensiplerini biraz daha yakından öğrenmemizin gereği anlaşılmış oldu.

Sorularınızın her biri müstakil bir cevap isteyen sorular ol­makla beraber kısaca cevaplamaya çalışayım:

1- Bir şeyin caiz olup olmaması ile en iyi davranış olup ol­maması farklı şeylerdir. Şu anda meşru ölçülerle çalışan bir kâr ortaklığı sistemine müslümanın parasıyla ortak olması caizdir. Ama belki bu, en rasyonel seçenek olmamış olabilir. O takdirde ona alternatif bulmak gerekir. Bunu kendisi bilmiyorsa elinden tutan da yoksa, iktisaden sıfırlansın mı, yoksa hiç olmazsa mal varlığını korusun mu?

2- İslâm özel mülkiyete karşı olmadığı gibi servete simr da getirmemiştir. Karşı olduğu şey insanın malın kulu (abdü'd-dinar) olmasıdır. Bu derekeye düşmeyen bir müslümanın zengin olması fakir olmasından daha iyidir. Hz. Süleyman, Hz. İbrahim, Osman ve Abdurrahman b. Avf Efendilerimiz servetin kulu ol­mayan zenginlerimize misâldirler. Ne var ki, zenginlerin "abdü'd-dinar" olmamaları çok zor bir imtihan konusudur ve bunda başarılı olanlar çok çok azdır. Fakat, Kur'ân-ı Kerim'i bu açıdan baştan sona taramış ve çıkan manzara karşısında hayrete düş­müştüm. Yüzü aşkın ayet-i kerime zenginliğin tehlikelerinden, azdırıp helâkına sebep olduğu kavimlerden söz ederken, bir tek ayetin dahi fakirliğin tehlikelerinden sözetmemesi cidden çok düşündürücüdür. Halbuki kapitalist sistemlerde zenginlik sosyal ya da iktisadî bir risk değildir. İslâm'da ferdin zenginliğinden çok toplumun (devletin) zenginliği istenmiştir. Kapilatizmde olduğu gibi zengin olmak için çalışma yoktur. Ama ALLAH zengin ederse, şükür de nimete göre değişir.

3- Zengin olmanın yolu bir değildir. Biz bir insanın nereden kazandığını bilemediğimiz malı için haramdır dersek bu bizi servete, komünizmde olduğu gibi bir karşı oluşa götürür.

4- Bu kurumların bankalarla olan ilişkisini, dediğim gibi, araş­tırmayı deneyeceğim. Şu anda iyi bilmiyorum.

5- Kâr baştan garanti edilemez. Ama akıllıca teşebbüslerde bulunarak hiç zarar edilmeyebilir. Onların söylediği de budur sanıyorum.

6- Değindiğimiz gibi, tehlikeli olan, mü'minin zengin olması değil, zenginin mü'minliğini unutması ve daha çok kazanma ih­tirasının kurbanı olmasıdır. [1197]



[1197] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 462-465.