๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Fetavayi Hindiyye => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 25 Mayıs 2010, 00:11:24



Konu Başlığı: Talak 2.Bölüm
Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Mayıs 2010, 00:11:24
Fetavay-i Hindiyye Talak 2.Bölüm

5- HASTA KİMSELERİN TALÂKI
Hasta Kimselerin Talâkı
6- TALÂKI RİC´İ
Talâk-ı Ric’ i
Boşanmış Kadına Helâl Olan Şeyler
İmâm :
7- İLÂ..
Îlâ.
İlâda Kullanılan Lafızlar
Dört Çeşit Îlâ Vardır
8- HULÛ´ (=MUHÂLEA)
1- Muhâlea´nın Şartları, Hükmü Ve Bu Konu İle İlgili Mes´eleler
2- Muhâleaya Âit Caiz Olan Ve Olmayan Bedeller
3- Mal Karşılığı Talâk.
9- ZIHÂR..
Zıhâr
Zıhârın Şartı
Zıhârın Rüknü.
Zıhâr´ın Hükmü :
Zıhârın Şartı
10- KEFFÂRET-İ ZIHÂR..
11- LİÂN..
Liân.
Liânın Sebebi :
Liânın Şartı :
Liânın Ehli
Liânın Hükmü :
Liân Nasıl Yapılır :
12- INNET.
Innet
13- IDDET.
Iddet
14- HIDÂD (=KADININ YAS TUTMASI)
Hıdâd ( = Kadının Yas Tutması)
15- NESEBİN SUBÛTU..
Nesebin Sübûtu.
16- HIDÂNE ( = ÇOCUĞA BAKMA VE TERBİYE ETME HAKKI)
17- NAFAKALAR..
1- Zevcenin (= Kadının) Nafakası
3- İddet Bekliyen Kadının Nafakası
4- Çocukların Nafakası
5- Zevil-Erhâmın Nafakası
6- Kölelerin Nafakası
7- Hayvanların Nafakası






5- HASTA KİMSELERİN TALÂKI


Hasta Kimselerin Talâkı

Hucenrîî : «Bir kimse,.karısını, sıhhatli halinde veya hasta iken, —kadının rızâsı ile veya rızâsı— nc´î olarak bir talâk boşadiğı za­man; kadın, iddetini beklerken bu koca, ölürse bil-iemâ, bunlar birbirlerine vâris olurlar.

Bu kadın, boşandığı sırada, kitabiye veya memlûke olduğu hal­de, iddeti içinde müsîüman olsa veya hürriyeti verilse; bu durum­larda da, ölen kocasının malına vâris olur.» demiştir. Sirâcü´I - Veh-hâc´da da böyledir.

Şayet, koca, karısını, bâin talâkla veya üç falâk boşadik-lan sonra, ölürse; kadın da iddelİ icin-Je bulunursa; bize göre vâ­ris olur. Koca, kadının iddeti bittikten sunra Ölürse; bu dtrunıda, kadın, vâris olamaz.

Bu, kadının boşanmayı istememesi halindedir. Fakat, koca, ka­dının isteği üzerine, ona boşarsa; kadına miras yoktur. Muhıyt´te de böyledir.

Fakat, kadına, talâkı zoraki istettirilmisşe; bu durumda, kadın, vâris olur. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böyledir.

Bunada ehliyetin vücûduna itibar, boşama vaktinden ölüm zamanına kadardır. Bedâî´de de böyledir.

Mebsüt´da : Eğer, kadın; kocasının hastalık anındaki bo­şaması sırasında, câriye veya kitabiye olur; sonra da, azâd edilmiş veya imân etmiş bulunursa; ona miras yoktur. Cânıii Kebîr Şer-hi´nde de böyledir.

Hasta bir kimse, eğer karışım üç talâk boşadıktan sonra kadın irtidad eder; sonra tekrar mÜsKiman olur; bilâhare de kocası, ölür­se; kadın iddeli içinde de o´sa, ona miras yoktur. Serahsî´nin Mu-hıyiı´nde de böyledir.

Bir koca, irtidad etse, sonra da öldürülse veya dâr-i har­be iltihâk etse yahut mürted olarak dar-i islâm´da ölse; karısı ona vâris olur.

Fakat, kadın irtidad eder, sonra da ölür veya dâr-i harbe gider­se; eğer sıhhatli iken irtidâd etmişse; kocası, ona vâris olama.-: Kğer, hasta hâlinde iken irtidâd etmişye; kocası ona, vâris olur. Bu, istihsânen böyledir.

Şayet, karı - koca, birlikte irtidad ederler sonra da, onlardan birisi, İslâm´a döner; bilâhare de onlardan birisi ölürse; eğer, onlar­dan müslüman olan ölürse; mürted olan, ona vâris olamaz. Eğer, mürtet ölürse ve bu mürted de, koca olursa; müslüman olan, karısı ona vâris olur.

Eğer, ölen mürted, kadın ise, irtidadı da hastalık vaktinde olmuşsa; müslüman olan kocası ona vâris olur.

Eğer, kadının irlidâdı, sıhhatli iken olmuşsa; kocası ona vâris olamaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Hasta olan bir kocanın oğlu, kadına, zoraki cima´ ederse, kadın vâris olamaz.

Asi Kitab´mda: Yalnız, babası bunu, oğluna em ret misse; bu durum, müstesnadır. Oğlun yaptığı, aynlık hakkında, babasına in­tikâl eder ve sanki o bizzat kendisi yapmış gibi olur da, kaçmış sayılır. Muhıyt´te de böyledir.

Eğer, bir hasta, karısını üç talâk boşar; sonra da ona oğ­lu cima eder veya şehvetle öperse; kadın kocasının mahnş vâris olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Hasta bir kimse, karısını üç talâk boşadıktan sonra, oğlu, o kadını, öpse; sonra da, adam ölse ve kadın iddeti içinde bulun­sa; bu kadına, miKs vardır. Muhıyt´te de böyledir.

Hasta olan bir kadın, kocasının oğluna mutavaat eylese; sonra da iddeti içinde iken, ölse; islihsânen, onun kocası, o kadına, vâris olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir hasta, karısını, bâin talâkla boşadıktan sonra iyleşse; bilâ­hare de Ölse; bu kadın, kocasına vâris olamaz. Nihâye´de de böy-ludir.

Bir kadın, kocasına : «Beni, rıc´î olarak boşa.» der; koca­sı da, onu, üç talâk veya bâin bir talâk boşarsa; bu kadın, vârjis, olur. Gâyetü´s - Sürûcî´dc de böyledir.

Hasta bir kimse, karısına : >

Bir kadın, nefsini, üç talâk boşasa; kocası da, ona, izin verse bu kadın vâris olur. Tebyîn´de de böyledir.

Âlimler, «hasta iken, karısını boşayan bir kimse, hakkın­da, şöyle demişlerdir : Hastalık müddeti iki yıldan fazla olan bir adam Ölür, ölümünden sonra da, —hamilelik müddeti altı aydan az olan— bir çocuk doğarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammcd (R.A.Ve göre, bu kadına miras yoktur. BedâîMe de böy­ledir

Firarın (mirastan kaçınmanın) hükmü, malına, hakkı ta-i:Iluk ettiği zaman sabit olur. O da, hastalık sebebiyle, ekseri he´âk korkusundan talluk eyler. Şöyteki :

Yatalak bir hasta, evinde —sağlıklı kişilerin yaptığı gibi— ih­tiyacını yerine getiremiyorsa, bu kimse hastadır.

Eğer, evinde ihtiyacını yerine getirmeye gücü yetiyor ve ken­disi şikâyet ediyorsa; firar edici ( = mirastan kaçıcı) sayılmaz. Çünkü; insan, ondan az zamanda hâlî kalır.

Sahih olan, evin haricinden ihtiyacını yerine getirmeye aciz olan kimsenin hasta kabul edildiğidir. Evde ayağa kalkamıyan, kü­çük ve büyük abdestlerini kendisi gidip yapamıyan kimse hastadır. Tcbyîn´de de böyledir.

Bir kadın, evin üzerine çıkamayacak kadar güçsüz ise; işte, o kadın hastadır; değilse hasta sayılmaz. Firar hükmü, o zaman sa­bit olur.

Hastalığında, helak korkusu galip olan da hastadır. Eğer, selâ­mca garipse; o, sıhhatli gibidir. Ve bu kadın, firar edici (= miras-i´^n kaçıcı) olmaz.

Mahsur olan; düşmanla karşr karşıya bulunan vahşî hayvanla­rın bulunduğu yere inen, gemide olan; habsedilen; veya recmedil-m iş olduğu halde, bedeni salim olan, kişinin selâmeti gâlipse; düş­manın baskınını def için kal´ada olması, hapisten kurtulmak, vahşi hayvanlardan kurtulmak gibi— bu şahıs sıhhatli sayılır. Eğer, bu şahıs, savaş için, kıtal için çıkarsa veya gemisi batıp bir tahta üze­rinde kalırsa; veya bir vahşi hayvanın ağzında olursa; bu dui-umlar-da gaip olan hâl, onun helak olmasıdır. Ondan firar tahakkuk ey­ler.

Felçli bir kimse, felci arttığı müddetçe, hasta gibidir. Eğer, fel­ci eski ve fazla değilse; bu kimse sahih (= sağlam) gibidir. Bu hâl­ler talâk ve*başka hususlarda, müessirdirler. Kâfî´de de böyledir.

Sıtma tutan da bunun üzerinedir. Bazı âlimler; bunu böy­le kabul eylediler. Sadru´l - Kebîr Bürhantil - Eimme ve Sadru´ş-- Şebîd Husâmü´l - Eimme de bununla fetva vermişlerdir. Muhıyt´te de böyledir.

Akciğer hastalığı olan bir kimsenin, bu hastalığı, —hafif olarak— uzayıp devam ederse; bu kimse, sahih (=sağlam) hük­mündedir.

Ancak, bu hastanın, hâlinin değişmesi dununu müstesnadır. Bedâi´de de böyledir.

Bizim arkadaşlarımız, bu hastalığın uzamasını, bir sene ile açıklamışlardır. Bu dert, bir sene devam ederse; hasta şahısi bundan, sonrasında sahih (= sağlam) gibi muameleye tâbi tutulur. Timurtâşî´de de böyledir.

Yalakta yatmayan, yara ve ağrı sahibi kimse, sağlam gibi­dir. Fetâvâyi Kârîîhân´da da böyledir.

Hasta, hastalığından kurtulunca; sahih (= sağlam) gibi olur. Bedâî´de de böyledir.

Bir koca, talâk hakkında zorlanıp öldürülmekle korku tu-lursa; bu zât, firar edici (= mirastan kaçıcı) olmaz. Şayet, hapis veya bağlama gibi şeylerle korkutulursa; bu durumda firar edici savı I n*. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısını hastalığında, üç talâk boyadıktan son­ra, öldüriilse veya o hastalıktan değil de, başka bir sebeple Ölse, hu kadın için, miras vardır. Kâfî´de de böyledir.

Bir koca, karısını, hasta iken, boşamış olsa; sonra da, ka­dın, onu öldürse; bu kadın, vâris olamaz. Çünkü, öldürene miras yoktur. Serahsî´nin Muhiytı´nde de böyledir.

Bu hususta, kadın da, erkek gibidir.

Meselâ : Bir kadın, bulûğ muhayyerliğinden dolayı, ayrılık se­bebine baş vursa; sonra, azâd edilse ve kocasının oğlu cima eylese; irtidad etse veya benzeri şeyleri yapsa bundan sonra da, hastalık-tun ve başkasından söylediğimiz hasıl olsa; bu kadının mirastan kaçındığı için, kocası, ona vâris olur. Ve netice; kadın, firar edici olmaz. Ancak, bu kadın, kocası tarafından, boşandığı zaman, firar edici olur. Tebyîn´de de böyledir.

İnnet[1] sebebiyle bir kocanın, hasta karısı ile arası ayrılıp; bir sene geçtiği halde, kocası kadına vasıl olamazsa; hasta kadın, muhayyer olur.

Yani bu durumda, nefsini bosayabilir. Sonra da, iddeti bitme­den önce, koca ölse veya koca dâhil olduktan sonra, bâin talâkla, karısını bosasa; bilâhare de tenasül uzvu kesilse ve kadının iddeti içinde, aynı kadını nikâhlasa; kadın da, durumu bilse ve nefsini bo-şasa; ve iddeti içinde iken, kadın ölse; kocası ona vâris olamaz. Bu, iki mes´elede de böyledir. Telhıys Şerhinde de böyledir.

Bir koca, hasta olan karısına, kazf eder; kadı efendi de bunların arasını ayırır; bilâhare de iddetî içindeyken; kadın ölür­se; kocası ona vâris olamaz. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Hasta iken boşanan kadın, hayizlıysa ve onun hayzı da —be­lirli değil— muhtelif günlü ise; mirasda, en az olan gününü alırız. Hğer, hayızlı günleri belirli (= malum) ise ve kanı da kesilmiş ve günleri de on günden noksan ise; kocası, o kadın yıkanmadan önce, veya bir vakit namazı geçmeden Önce ölse; kocasına vâris olur. Keza, gusleder, fakat su isabet etmeyen yeri kalırsa; yine, varis olur. Zahîriyye´de de böyledir.

İnnet ve cüb [2] sebebiyle, kocanın hastalığında ayrılan, ka­dının iddeti bilmeden Önce, kocası ölse; ayrılığa kendisi razı oldu­ğundan, bu kadın kocasına vâris olamaz. Timurtâşî´de de böyledir.

Hastalığında,, karısına karz edip, onunla İânctleşen kimse, biî-icma, kadın, ona vâris olur.

Keza, koca, hasta olmadan karısına kazf eder; hasta olunca da, ´iânde bulunursa; İmâm Ebû Haııîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (K.A.) göre, kadın, kocasına vâris olur. Bedâi´dt de böyledir.

Bir kimse, hastalığında, cima etmemeye yemin eder; ye­min müddeti de, hasta iken geçerse; iddet içinde olduğu müddetcv; kadın, kocasına vâris olur.

Fakat, koca sıhhatli halinde, yemin eder; yemin müddeti de hasta iken, tamamlanırsa; kadın mirastan düşer.

Bir kimse, hastalığında : «Ben, seni hasta değilken, üç ta­lak boşadım ve sen de, iddetini tamamladın.» der; kadın da, bunu kabû! ettikten sonra, koca, kadının kendisinde alacağının olduğunu ikrar eylese veya ona bir vasiyyette bulunsa, bu miktar da, kadı­nın vâris olacağı mirastan az olsa; İmâm Ebû Hanîfe CRAJ´ye gü­re, bu borç o mirastan verilir.

İmâmeyıı´c göre ise, adamın ikrarı ve vasiyyeti caiz olur.

Bir kimse, kârısının isteğiyle, hastalığında, onu üç talâk boşadıkian sonra; bu şahıs, karısı bir borç ikrarında bulunsa, veya ona bir vasiyyette bulunsa; kadın için bundan azı vardır ve bil-icma mirastan da verilir, Sîrâcüîl - Vehhâc´da da böyledir.

Bize göre, koca, kadının iddeti bitmeden Ölürse o kadına her ikisinden de, azı verilir. Fakat, koca, iddet bittikten sonra ölür­se; o zaman, adamın İkrarının tamamı verilir, Füsûlü´I - İmâdlyye´-de de böyledir,

Bir koca, Öldüğü zaman, onun kansı : «Beni, bu adam ülüm hastalığında, üç talâk boşayıp öldü. Bense iddet içindeyim; dolay isiyle, bana, miras vardır.» der; diğer vârisler ise : «Seni, sıh­hatli iken boşadı. Sana, mîras yoktur» derlerse; bu durumda, fca-dınm sözüne itibar edilir. Zahıyre´dc de böyledir

Şayet, vârisler : «Sen, cariye idin. Ölümünden sonra, azâd edildin.» derler; kadın da : «Benim, hürriyetim zail olmadı.» derse: kadının sözüne itibar edilir. Gâyetü´s - Sürûcî´dc de böyledir.

Eğer, kadın, câriye olur ve kocası nzâd edildikten sonra cliir ve bu, kadın kendisinin kocasının sağlığında azad edildiğini" söylerse; vârisler İse, «bu kadının, kocasının ölümünden sonra, hür olduğunu iddia ederlerse; vârislerin sözüne itibar edilir.

Kadının efendisi : «Ben, onu, kocasının sağlığında azâd eyle­dim.» derse; onun süzü de, kabul edilmez.

Keza, eğer, kadın kitabiye olur ve islâmı kabul eder, kocası da ölürse; kadın; «Ben, kocamın sağlığında müslüman oldum.» der; vârisler de : «Hayır, sen, Ölümünden sonra, müslüman oldun» der­lerse; vârislerin sözüne itibâr edilir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Bu durumda, kadın : «Kocam, beni, uykuda iken boşadı.» der; vârisler ise : «Uyanık iken boşadı.» derlerse; vârislerin sözü müleberdir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, hastalığında, karısına : «Gerçekten, ben, seni sıhhatli iken, üç talâk boşadım.» veya : «Karımın anası ile cima eyledim.» «Karımın kızı ile, cima´ eyledim.»; «Onu, şahitsiz nikah­lamıştım.» «Nikâhtan önce, aramızda emişme vardır.» yahut : «Ben, onu iddeti içinde nikahladım.v der; kadın da, bunları inkâr ederse; kadın, bâİn olarak, boş olur ve rnirâsa sahip bulunur. Eğer, kadın, bunların doğruluğunu tasdik ederse; o zaman, ona miras yoktur. Füsûlü´I - Imâdiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısını, Ölüm hastalığında,-üç talâk boşasa ve t!i.:e; kadın da, yemin etmeden önce : «İddetin bitmedi.» dase; eğer yemin edebilirse; miras alır; edemezse; alamaz.

Kadın, önce «iddetin bittiğini´» söyler; sonra da inkâr derse; yine, vâris olamaz.

Eğer, bir şey söylemez ve ıddetinin misli bitince, başka bir ko­caya gider; sonra da : «İddetim, tamam olmadığı.» derse; sözüne inanılmaz. Önceki kocasından ona, mîras yoktur. Onun, başka ko­caya gitmesi iddetinin bittiğine delâlet eder.

Şayet, bu kadın, kocaya gitmez; fakat : «Ben hayizdan kesildim ve üç ay iddet bekledim.» dedikten sonra, kocası ölürse; mirâsdan mahrum olur.

Ancak, bundan sonra, bir kocaya varıp, bir çocuk doğursa veya havı/ olsa, önceki kocasından, mîras almaya haklı olur. İkincinin nikahı ise, fasid (— bozuk, geçersiz) olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına, sıhhatli olduğu zaman : «Ay başı ge-lince...» veya «Eve girdiğin vakit...» veya «Fidan öğle namazını kı­lınca...» veya «Filanca eve girdiğinde...» artık, sen boşsun.» der ve bunlar kocası hasta iken, olursa; kadın kocasına vâris olamaz. Fa­kat, koca bunları hasta iken söylerse; kadın, vâris olur. Ancak, bu hükümden, kadının, eve girmesi hali müstesnadır. Hidâye´de de böyledir.

Bir koca, eğer lalâkı bir şarta bağlar ve bu şart, kendi nef­sinin yapacağı bir iş olursa; bu durumda, yemin vaktine itibar olu­nur.

Koca, hasta olur; kadın da iddet içinde bulunursa; bu durum­da kadın, vâris olur. Ta´Iik (= şarta bağlama) ister, sağlığında, is­ter, hastalığında olsun veya ister, kendisi başlasın; ister, başlama­sın, müsavidir. Koca, eğer, şartı başkasının fî´line bağlarsa; yenlin zamanına veya yeminin bozulduğu zamana itibar olunur. Bunlar da müsavidir. Eğer, bu iki halde de, hasta ise, kadın vâris otur; de­ğilse, olmaz. Şöyle ki : Koca : «Filân gelince.» dese; yemin, o gelin­ce bozulur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Keza, semavî bir fiil (= iş, durum} sebebiyle taalluk ha­sıl olursa —aybaşının gelmesi ve buna beiızer şeyler gibi... — hü­küm yine böyledir. Muhıyt´te de böyledir.

Eğer, kadının fiiline taalluk edilir ve kadın, kendisi başlar­sa; vâris olamaz.

İster, fiil ve ta´lik ikisi de, hastalığında; isterse, ta´lık, sıhha-tındada; fiil ise, hastalığında olsun, hüküm yine aynıdır.

Yemek, içmek, uyumak, namaz kılmak,"oruç, tutmak, ana ve babasiyle konuşmak, borcunu ödemek gibi...

Eğer ta´lik ve fiil, ikisi birden, hastalıkta olursa; bii-icmâ, ka­dın vâris olur.

Eğer, ta´lik sıhhatinde, fiil ise, hastalığında olursa hüküm yine İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre, talâkın, kadının nefsinin fiiline bağladığı durumdaki gibidir. Sirâcü´l - Veh­hâc´da daböyledir.

Bir kimse, sağlığında karısına : «Eğer, Basra´ya gelmezsem; artık, sen üç talâk boş ol.» dese ve ölene kadar Basra´ya gel­mese; kadın vâris ninv meşe; kadın vâris olur.

Bu durumda kadın ölür; koca, kalırsa; koca da karısına vâris olur.

Şayet, koca, karısına : «Sen, Basra´ya gelmezsem; işte, sen, üç talâk boş ol.» der; ölene kadar da Basra´ya gelmezse; kocasına vâ­ris olur. Fakat, bu durumda, kadın ölür; koca, kalırsa; karısına vâ­ris olamaz. Bedâî´de de böyledir.

Hasta bir kimse, duhûlden sonra, karısını bâiıı olarak bo-şadıktan sonra, ona : «Eğer, seni nikahlarsam; üç talâk boş ol.» dese; sonra da, onu iddeti içinde iken, nikâhlasa; kadın üç talâk boş olur. Eğer, kocası, önceki boşamanın iddeti içinde iken ölür­se; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre*; evlenmekle, firarın ( — mirastan kaçışın) hükmü bâtıl olur. Talâk, bundan soma vâki olmuş olsa bile, hüküm böyledir. Ancak, onu ni­kahlaması, kadının fiili ile olmuşsa, mirâsdan kaçmış olmaz; Fetâ-vâyî Kâdîhân´ıda da böyledir.

Hasta bir kimse, câriye olan karısına : «Sen yarın üç talâk boşsun.» der; bu cariyenin efendisi de : «Sen, yarın hürsün.» der­se; bir gün sonra; hem talâk, hem de ıtak vâki olur; kadına miras hakkı olmaz.

Şayet, önce efendisi cariyeyi ıtk (= azad) eder; sonra da, ko­cası, onu boşarsa; bu durumda, koca, onu, efendisinin azad ettiğini biliyorsa; mirastan kaçmış olur. Fakat, bunu bilmiyoısa, firar etmiş (= mirastan kaçmış) olmaz. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Ben, hasta olursam; artık, sen üç ta­lâk boş ol.» dedikten sonra; hastalanıp, ölse; kadının da iddeli çık­mış olmasa; bu kadın, kocasına vâris olur.

Ebül - Kasım Saffâr : «Bu kadın, vâris olamaz.» demiştir. Sa­hih olan, önceki kavildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kölenin, nikâhı altında, bir câriye bulunsa; bu kan-ko-canın efendileri, onlara : «İkiniz de yarın hürsünüz.» dese, bu koca da, karısına : «Yarın boşsun.» dese; bu kadına miras yoktur. Ko­ca : «yarından sonra, boşsun» dese kıyâsda, ona yine mîras yoktur.

İstihsanda ise, eğer efendisinin söylediğini biliyorsa; bir du­rumda, mirasa mâlik olur; ve eğer bilmiyorsa, vâris olamaz.

Bir kadın, kocasına karşı, kendisini, üç talâk boşadığmi iddia eder, kocası da bunu inkâr ederse; kadı, ona, yemin verir. Koca ye­min ettikten sonra kadın da onu, tasdik eder ve bilâhare kocası ölür; kocasının ölümünü takiben, kadın tasdikinden vaz geçerse; önceki tasdiki, sahih olmaz.

Bir kimse, iki karısına : «Eğer, eve girerseniz, ikiniz de, üç talâk boşsunuz.» dedikten sonra; ikisi birden, eve girseler; sonra da, koca ölse ve de, iddet içinde bulunsalar; vâris olurlar. Eğer, onlardan birisi, diğerinden Önce girerse; önce giren, vâris olur; diğeri olamaz.

Bir kimse, sıhhatli halinde, karısına : «Ben ve filân diler­sek; artık, sen üç talâk boşsun.» dedikten sonra, hastalansa; koca da, yabancı da, birlikte, dilerse; talâk vaki olur.

Önce, koca diler; sonra da, yabancı dilerse, biîâhare de, koca ölürse; kadm, vâris olamaz, önce diler sonra koca

Fakat, önce yabancı, sonra da koca dilerse, kadın, varis olur. £ahîriyye´de de böyledir.

Hasta olan bir müslüman, kitabiye olan karısına : «Sen, müslüman olduğun zaman, üç talâk boşsun.» der; kadın müslüman olduktan sonra, kocası ölürse; bu durumda koca, mirastan kaç­mış olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Şayet, hür bir kitabî olan, kadın, kocası : «Sen yarın boşsun.» der; yarın olmadanda veya yarından sonra kadın müslüman olur­sa; ona miras yoktur.

Şayet, önce müslüman olur; Sonra ıda, onun, müslüman oldu­ğunu öğrenmeden, kocası onu üç talâk boşarsa; bu kadına mîras vardır.

Kâfir bir kadın, müsîüman olduktan sonra, hasta iken, kocası onu üç talâk boşasa; sonra da, kocası müslüman olup, bilâ­hare ölse; bu durumda, iddeti içinde bulunan kadına, miras yok­tu,.

Keza, hastalığında karısını boşayan bir köle, bundan sonra, ıtk (= azâu) edike ve ona mal isabet etse; karısına mîras yoktur.

Bir koca karısına : «Sen, azâd edildiğin vakit, üç talâk boş ol.» der ve sonra da, onu ıtk (=. azâd) ederse; kadına, mîras vardır.

Şayet : «Sen, yarın üç talâk boşsun.» der; sonra da, o gün ka­rısını azâd ederse; bu durumda, ona mîras yoktur.

Bir kimsenin nikâhı altında bulunan, bir cariyeyi bir şahıs, itk t= azâd) eylese; sonra da, onu, hastalığı zamanında, üç lalâk boşasa; —azâd edildiğini bilsin veya bilmesin— mirastan kaçmış olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Hür bir şahsın, câriye olan karısı, ıtk (— azâd) edilse; sonra da, kocası ona, mal bağıslasa; kadın da hasta olduğu halde, nefsini ihtiyar etse; ve iddeti İçinde Ölse; kocası, ona vâris olur.

Bir kimse, hastalığında dâhil olduğu iki karısına : «Nefis­lerinizi, üç talâk boşayınız.» der; onlardan herbirt nefsini ve arka­daşını— takip üzere— boşasa, ikisi üç talâk boş olur. Birinci değil, ikinci kadın, vâris olur.

Ancak, birinci kadın, kendini boşamaz da, arkadaşını boşarsa; kendisi boşaltmamış; arkadaşı boşanmış olur. Bu durumda, ikisi de, vâris olurlar.

Şayet, bu kadınlardan her biri, arkadaşını.boşayarak başlasa-lar; her birisi, kendi nefislerini de, boşarlarsa; ikisido boş olurlar ve vâris olamazlar.

Bu kadınlardan birisi : «Ben, nefsimi boşadım.» der; diğeri de : «Ben, arkadaşımı boşadım.» derse; ikisinin de söyledikleri bir oldu­ğu İçin -—sadece— birisi boş olur. Bu vâris de olamaz.

Eğer, birisi nefsini boşar ve sonra da, arkadaşını boşarsa; o bos oaır ve varis olamaz; bunun aksi olursa, vâris olur. Bu hüküm­lerin tamamı, talâkın bir mecliste olduğu zamandadır.

Bu kadınlardan birisi, o meclisten kalkar. Sonra da, her birisi, hem nefsini hemde, arkadaşını ikisi birlikte vcva birbiri arkasın­dan üç talâk boşarsa veya her biri arkadaşını boşarsa; ikisi de vâris okular.

Eğer, her ikisi de, bendi nefislerini boşasaİar; bunlardan hiç biti boş olmaz.

Hasta olan bir kimse, iki karısına : «Eğer isterseniz, nefis­lerinizi, üç talâk boşayınız.» dedikten sonra, onlardan birisi nefsini ve arkadaşını boşasa; diğeri do nefsini ve arkadaşını boşaınaclıkça, hic birisi boş olmaz.

Bundan sonra, diğeri, nefsini ve arkadaşını üç talâk boşasa, ikiside boş olurlar. Bu durumda, birinci, vâris olur; ikinci ise vâris olamaz. onlardan boşama sözleri, beraber çıksa; her ikisi de bâinen boş olurlar ve ikisi .de vâris olurlar.

Fakat, her ikisi de, meclisleri kalkar; sonra da, her ikisi bir­den konuşurlar veya birisi sonra konuşursa talâk vâki olmaz.

Bir kimse; hastalığında, talâkı mıırad ederek : «îkinizinde yetkileri elindedir.» dese; temlik yoluyla, birbirlerini boşamaları geçerli olur. Talâkla bir birinden ayrılmaları olmaz. Bu yetki; bir meclise de, iktisar etmez. Bu, dilemeye ta´lîk etmek gibi değildir. Yalnız, bunlar bir hükümde birbirinden ayrılırlar: O, da bir talâk üzere içtima eyledikleri zaman, talâk vâki olur. Eğer, dilerseniz, derse; bu şart altında talâk vâki olmaz.

Hasta bir kimse, iki karısına : «Bin dirheme karşılık, ne­fislerinizi boşayın.» dedikten sonra, onlardan her birisi kendisini ve arkadaşını bin dirheme ya birlikte veya birbirini târkiben boşa­sa; bin dirheme mukabil bâin olmuş olurlar. Bu miktarı mehirleri-nc göre, aralarında taksim ederler. Bu durumda, kocaya, vâris ol­mazlar. Şayet kadınlardan birisi bin dirhemden, kendi hissesine mukabil, nefsini boşasa; vâris olmaz. Eğer, meclisten kalkarlarsa; kendi nefsi hakkındaki yetkisi geçersiz olur. Kafi´de de böyledir.

İmâm Mu hanime d (R.A.) şöyle buyurmuştur: Bir kimse, iki karısından birine dâhil olduktan sonra, ikisine birden: «üç ta­lak boştur.» dese; sonra´da ölüm hastalığında, hangisini boşadığmı açıklasa; o kadın mirastan mahrum edilmez. Koca, onu açıklamak­la, mirastan kaçmış olur.

Şayet, bu şahsın, bu iki karısından başka, bir karısı daha olsa; ona, mirasın yarısı verilir. Eğer, talâk aralarında olanlardan birisi olsu, ona mîras yoktur. Onun hakkındaki açıklama sahih; miras diğerinin olur.

Şâyel, başka bir karısı daha varsa; mirası,, aralarında yarı ya­rıya taksim öderler. Diğer kadın ölse de, talâk aralarında olan duıtırken, kocaları Ölse; ona mirasın yansı vardır. Ünün hakkında, nısf (— yarım) beyanı sahih olur. İkinci nısf sahih olmaz. Hat­ta, bu şahsın, daha başka bir karısı olsa; mirasın dörtte üçü onun; dörtte biri diğerinin olur.

Bu iki kadından birisi, koeası ölmeden önce ölse; fakat, kocası bir açıklama yapmış olmasa; talâk, diğeri için açıklanmış olur ve ona mîras Verilmez.

Eğer, koca ölmez ve beyanda da bulunmaz; kadınlardan biri­si de, bir çocuk doğurursa; doğum, talâk vaktinden altı aydan yu­karı, iki yiJdan aşağıda olursa; bu bir açıklama olmaz ve koca mu­hayyerdir.

Şayet, koca, bu çocuğu nefvederse; açıklaması için ona emre düir.

Eğer, koca : «Ben, talâkı ikada doğurmayanı kasdeyledim.» derse; kendisi ile doğuran kadın arasında, mülûanc yapmalan ge­rekir. Ve çocuğun, nesebi, babasından, kesilmiş olur; anasına lâhık olur. Şayet, koca : «Ben, doğuran : kasdeyledim» derse; had gere­kir ve neseb sabit olur.

Şayet, koca : "Boşama vakti, hiç birini kasdeylemedim. Lâkin, doğurana ibhâm[3] eyledim.» derse, bu durumda, had de yoktur; lânelleşme de yoktur. Neseb de, sabittir. Kadın, talâk vaktinden itibaren, iki yıldan fazla müddette doğurmuş olsa; talâk için, diğeri belli olur-ve doğuranın nikâhı meydana çıkmış bulunur.

Şayet, koca, çocuğu nefvederse (= çocuğun, başkasına ait oldu­ğunu söylerse) lâneileşme cereyan eder, neseb kesilmez.

Ancak, ona yapılan cima, açıklama olur ve bu nesebin kesilme­sine mâni bulunur.

Eğer, talâk vaktinden, iki yıl geçmeden, kadınlardan birisi do­ğum yapar; diğeri de, iki yıldan fazla müddet geçtikten sonra, do­ğum yaparsa; az müddetle, doğum yapanın boşanmış olduğu açığa çıkmış olur. Talâk ona vâki olunca, onun İddctine hükmedilir. Ba­kılır, eğer, kendinin doğurması ile arkadaşının doğurması arasın­da, altı aydan az zaman bulunursa, hamlin vaz´ı ile iddet bitmiş olur.. Eğer, aralarında altı ay ve daha fazla zaman bulunursa, bu du­rumda az müddetle doğum yapanın iddeti havz iledir.

Eğer, koca az müddülle doğurana cima´ ettiğini Önce ikrar ederse; daha uzun müddette doğuran, boşanmış olur. Daha kısa, müddet içinde doğuranın, talâkın sarfı hususundaki sözü, tasdik edilmez, îkisi de, boşanmış olurlar.

Şayet, her ikiside, talâk zamanından iki yıldan fazla müddette doğum yapsalar ve ikisinin doğumu arasında bir gün veya daha fazla zaman bulunursa; birinci doğum, diğeri hakkında talâkın vu­kuuna açıklama olur.

Bundan sonra, diğer kadın doğumda yapsa ona vâki olan talâk kaşkasma sarf ve tahvil olunmaz.

Bu şuna benzer ; Koca, önce birisi, sonra da, diğeri ile ciırîa eylese, sonra cima eylediği boşanmış olur. Boşanan kadının iddeti, doğum ile sona erer ve çocuğunun nesebi sabit olur. ZiyâdâSt Şer-hi´nde de böyledir.

Bu iki kadından birisi, açıklama yapılmadan önce ölür; ko­ca ise : «Ben, onu kasdeylemiştim.» derse; o, vâris olamaz, ikinci defa boşanmış olur. Şayet, biri önce, diğeri, sonra olmak üzere, bu kadınların ikisi de öldükten sonra, kocalar : «Ben, önce Öleni kas­deylemiştim.» derse, bu kadınların ikisi de vâris olamazlar. Ancak, üzerlerine duvar yıkılma, veya suda boğulma gibi bir sebeple, ikisi birlikte, aynı anda ölürlerse; yarım mirasa ortak olurlar.

Bu iki kadından birisi, diğerinden sonra ölsede; hangisinin ön­ce, hangisinin sonra öldüğü bilinmese, bu da, her ikisinin birlikte ölmeleri gibidir. Şayet, ikisi aynı vakitte ölürler; sonra da, birinin önce diğerinin sonra öldüğü anlaşılır ve koca :. «Ben, sonrakini kasdeylemiştim.» derse; ona, vâris olamaz diğeri de, kocanın mi­rasının yansına vâris olamaz.

Şayet, her iki kadın da, kocaları hangisini boşadığıni açıkla­madan önce İrtidâd etse ve, iddetleri de tamam olsa; ikisi de bâin o urlar. Kocanın onlardan birine üç talâkı beyan etmesi gerekme/. Gedâi´de de böyledir.

Bir kimse, sıhhatli iken, karısını boşamaya, bir yabancıyı vekil else; o yabancı da, adam hasta iken, karısını boşasa; eğer ve­kalet onu azl etmeye mâlik olmamak üzere ise, kadın vâris olamaz. Fakat, vekâlet, azli mümkün olacak şekilde ise, —talâka vekil eyle­diği gibi,— oda hasta halinde iken boşarsa kadın vâris olabilir. Sirâcii´l - Vehhâc´da da böyledir. [4]