> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > İslami Hareketin Tarihi Seyri  > Sonuç
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sonuç  (Okunma Sayısı 1175 defa)
21 Eylül 2011, 14:15:39
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 21 Eylül 2011, 14:15:39 »



Sonuç


Allah tüm dünya müslümanlarına zafer veya şehadet nasip etsin.

Diğer bölgelerdeki İslami mücadelelerden söz eder­ken, diktatör ve zorba Saddam rejimine karşı onurlu bir kıyam bayrağını yükselten yiğit Irak müslümanları da unutulmamalıdır. Özellikle İran İslam İnkılabının getirdi­ği bilinç ve güven bu müslümanları daha da hareketlen­dirmiş ve neticede binlercesi diktatör Saddam tarafından şehid edilmiştir. Yaptıkları büyük fedakarlıklarla, sahip olduğu en değerli şeyleri gözlerini kırpmadan Allah yo­lunda feda edenlerin başında şehid Muhammed Bakır es-Sadr gelmektedir. Sonra, Muhammed Bakır Hakim'in onbeş kişilik aile şehidleri, şehid Mehdi, Şehid Seyyid Şirazi, Şehid Abbas Hudeyri, Şehid Şeyh Arif el-Basri, Şehid Ebu Muhammed Müsavi gibi bir çok seçkin insan sadece 1980'lerde katledilmişti.Yine Muhammed Bakır es-Sadr'ın kız kardeşi Bintül Hüda'nın Irak'taki müslüman kadınların İslami hedeflere yöneltilmesinde büyük payı olmuştur. Özellikle Beytü'z-Zehra'da mücadeleci ve ay­dın kızları eğitiyor ve asil İslam kültürünün yaşatılması için büyük bir gayret sarfediyordu. Bağdat, ve Necef gibi merkezlerde İslami toplantı ve programlar düzenleyerek inanç, fikir ve siyasette bilinçlenmeyi sağlıyordu. Konuş­malarının yanısıra güçlü kalemiyle de geride değerli eser­ler bırakıyordu.

Ağabeyi Sadr yakalanmış götürülürken Bintü'1-Hüda da gitmek istediğinde Molla Sadr kızkardeşinin geri dönmesini ister. Bintül Hûda ona şu cevabı vermiştir:

"Hayır kardeşim! Allah'a andolsun ki Zeynep, ağabeyi Hüseyin'le birlikte nasıl gittiyse ben de seninle beraber geleceğim.. ." [244]

Şehid Bintül Hûda da ağabeyi ile beraber Baasçıların zindanlarında yoğun işkencelere uğratıldıktan sonra ebe­di istirahatgâhına gitti.

21. asra yaklaştığımız bugünlerde artık İslami müca­deleler dünyanın dört bir yanında başlamış durumdadır. Sadece Filistin, Afganistan, Mısır değil Eritre, Moro, Fi­lipinler, Hindistan, Kore, Çin; diğer taraftan güneyde Afrika ülkeleri, batıda bir çok Avrupa ülkelerinden Amerika içlerine kadar uzanan topraklarda İslami mücadele ve İs­lami direniş devam etmektedir. Hatta Kuzeyde Azarbeycan gibi Sovyet eyaletlerinde bile İslam gündemdedir ve bu uğurda kıvılcımlar yükselmektedir.

Kısaca değindiğimiz bu İslami çalışmalar yanında, seslerini duyduğumuz veya duyamadığımız daha bir çok çalışmaların olduğunu söylemek mümkündür. Şunu ka­bul etmek gerekir ki dünyadaki müslüman toplumlar farklı kültür, farklı şartlara sahiptirler. Bir topluluk için geçerli siyasi ve sosyal şartlar bir diğeri için geçerli ol­mayabilir, ikinci bir durum, içinde bulunuları siyasi ikti­darların sertliği veya müsamahakarlığına göre de müslümanların problemleri değişmektedir. Dolayısıyla Müs­lümanların eğitim, tebliğ ve fiili mücadeleleri ayrı ayrı konumlara sahiptir. Bu nedenle dünyadaki İslami hare­ketleri değerlendirirken bütün lehte ve aleyhte olan şart­ları gözönünde bulundurmak zorundayız. Bugün Afga­nistan müslümanları silaha sarılmış diye bütün müslümanların aynı şekilde kendi bölgelerinde silaha sarılma­ları doğru olmaz. Yani birinde silaha sarılmak kaçınıl­maz olurken, bir diğerinde tebliğ ve davete sarılmak zo­runlu olabilir. O halde olayları değerlendirirken katı bir tutuculuk veya aşırı bir müsamahakarlık tavrı kullanıl­mamalıdır.

Türkiye düzeyinde İslam adına yapılan çalışmaları ir­delediğimizde çok klasik bir tablonun var olduğunu göre­ceğiz. Onüçüncü yızyıldan beri Anadolu'da taht kurmuş ve İslam dünyasının sözde halifeliğini üstlenmiş koca Osmanlı saltanatının İslam adına, Allah adına ne verdik­leri merak konusudur. Saray adına işlenen cürümleri sa­tırlara dökmeyeceğiz. [245] yadedilen sultanların taht adına işledikleri cinayetleri hepimiz biliyoruz. Osmanlı sultan­larının tümünü aynı kefeye koymuyoruz ancak, İslam'a gereği gibi sahip çıkmış bir sultan da bulamıyoruz. 700 küsur yıl devam etmiş şaşalı hanedanlığın geride bıraktı­ğı, ümmet için bir hiçtir. Ancak İslamdan habersiz olan kimi çevrelerce, Osmanlı dönemi bir şeriat, birhilafet ola­rak halen kabul edilmektedir. Bana kalırsa bu mantıkta olan insanlar, işin özüne değil, hep işin kabuğuna bak­maktadır. Onlara göre Allah'ın emirlerinin topyekün uy­gulanması değil, Allah'ın isminden, İslam'ın adından söz edilmesi yeterlidir. Hattabunların, daha ileri giderek Os­manlı'yı bir şeriat ülkesi haline dönüştürmeleri, onlaın Asr-ı Saadet dönemindeki İslam'a gitmelireni engel ol­muştur. Öyleki yıllar boyu Türk mantığında İslam denildi rai hep Osmanıl akla gelmiştir. Ve bu halen kimi çevre­lerce devam etmektedir. Osmanlı'yı dört dörtlük göstermek için az tarih yazmadılar. Bunlar, tarihi suçlayarak "Yalan Söyleyen Tarih Utansın" dediler. Halbuki tarihi saptıranlar yine kendileri gibi insanlardı. O halde "Yalan söleyen tarih" değil, "yalan söyleyen Tarihçi utansın" de­mek en sahih sözdür.

Şunu rahatlıkla söyliyelim ki katı bir Osmanlıcılık tu­tumuna sahip olan insanların pilleri tükenmiştir. Çünkü yalan söyleyen tarihçilerin, kimden kızarak kimi yükselt­tikleri gün gibi açıktır. İkinci bir huus, Asr-ı Saadet döne­minden sonra saptrılmay çalışılan ve günümüze kadar devam eden İslam'ı, artık müslümanların direk kaynağından öğrenmesi onların taassubunu kırmıştır. Artık bütün ülke­lerde olduğu gibi, Türkiye'de de hür düşünce mantığı ge­lişmiştir. Hiç bir kimse, adı-şanı ne olursa olsun körü kö­rüne, kuru bir tassupla izlenemez. Ümmetin yıllardır bu veya şu adına avutulduğu, uyutulduğu yeter... Hiç bir in­san, hiç bir hareket masum olamaz. Hatasıyla sevabıyla kişiler tahlil edilir, hataları hata olarak söylenir ve atılır; iyiliği de iyilik olarak söylenir ve alınır. İşte İslami hareketler uzun yıllar faaleyet gösterememeşsi be hakkaniye­tin çalışmamasındandır. En büyük sebep de budur.

Osmanlı döneminde, saltanat adına işlenen cürümler­den rahatsız olan ve İslami bir tavır takınmak isteyen Şeyh Bedretin ve Şeyh eşrefler'in de sağlıklı bir hareketi görülemez. Hastalığı gördükleri halde, o hastalığı iyileşti­recek bir ilaç topluma sunamamışlardı. Yani bütün hasta­lıkların kaynağı olan tasavvuf çanağını aşarak radikal bir harekete sahip olamamışlardı. Dolayısıyla o kısır hare­ketleri, geniş halk kitlesine döüştürülemeden kısa zaman­da söndürülmüştü.

Keza, Said Nursi'de, hareketi geniş halk kitlesine maledememişti. Çağdaşları ile kuvvetlerini birleştirmeden o yalnızlık içinde çırpınarak ömrünü tamamlamıştır. Öm­ründen sonra da bir sürü istismarcılar sahneye çıkmış, eserleri üzerinde alabildiğine kalem oynatmış, hatta "Si­yasetten Allah'a sığınırım" dediği halde politikanın orta­sına orurtulmuştur.

Yine Cumhiriyet döneminin ilk yıllarında başlatılan bazı sözde İslami hareketler de rastgele toplatılan insan­larla harekete geçmiş ve neticede hep fiyasko ile sonuç­lanmıştır, tarih süreç içerisinde ciddi ve faal eğitimlerden geçmemiş bir kitlenin hareketlerini başarıyla tamamla­dıkları asla görülmemiştir. Bazı heyecan vehislerle hare­kete geçenlerin kısa zamanda dağıldıklarına hepimiz şa­hidiz. İşte Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkmış hareketlerin böyle sonuçlanması tabiiydi.

Cumhuriyet döneminde 1930 yılından 1950 yılına ka­dar, en ufak bir kıpırdama olmadığı gibi, evlerde Kur'an okumak dahi yasaklanmıştı. O günlerde bir jandarmanın verdiği korku, bu günlerin bir ordusuna bedeldi. Tabii ki olayların bu boyutlara ulaşması bir takımsebepler netice­sinde olmuştu. Ama her ne olursa olsun, o günlerde kim­se İslami ağzına alamamıştı. Tevhidi Tedrisat konunuyla Osmanlı'nın ilim yuvaları kapatılmış, yerine laik anlamda ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip okulları açtırılmışsa da kısa zaman sonra onlar da kapatılmıştı.

1950'li yıllara gelindiğinde çık partili dönemden ya­rarlanarak "oy" potansiyeli için Demokrat Parti tarafın­dan ipler gevşetilmişse de beklenilen neticeler elde edile­memiştir. Ancak milliyetçi-Muhafazakar tipler 60'lardan sonra yavaş yavaş sahneye çıkmaya başlamışlarsa da bunları İslam'la karıştırmamak gerekir. Çünkü o günlerin Milli şefleri bir yana, milli üstadları dahi radikal İslami kütüğe, kaydedilemezler. Zira kimler tarafından ortaya atıldığı bilinmeyen "Millilik" hareketleri, Anadolu halkı­nın büyük kesiminde yer ederken, Üsdatlar da bunun dı­şında pek kalamamıştı. O günkü Kuvayi Milliye, Misakı Milli, Milli Marştlar, Milli eğitim, Milli kültürler, dün de İslami eğilime sahip olmak isteyenler tarafından Milli ha­reket Milli Nizam, Milli Selamat olarak devam ettirilmiş­tir. Hareketin halen türkiye sınırları içerisinde ve Alman­ya gibi yerlerde "Milli Görüş" olarak devam etmesi, milli sınırların aşılıp Ümmetçi bir espriye ne kadar yaklaşılabildiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, "Müslüman­lar kardeştirler" esprisinin gereği gibi anlaşılmadığı ra­hatlıkla söylenebilir.

1960 sonrası Türkiye'de başlatılan bu milliyetçilik muhafazakarlık eğilimleri zamanla İslami kimliğe büründürülmüş İslam'ın karşısında tek düşman olarak hep ko­münizm tehlikesi gösterilmiştir. Ancak yıllar sonra bu oyunun kimler tarafından ve ne amaçla sergilendiği öğre­nilmiş ve hareketin rotası değiştirilmiştir.

1970 sonrası Türkiye'ye baktığımızda İslam adı altın­da bir çok hizbin faaliyet sürdüğünü görürüz. Tasavvuf çevrelerinden akademik çevreye, resmi kaynaklı çevre­lerden bağımsız çalışmalara kadar bir çok eğilimler var­dır. Ancak bütün bunların hangi ölçüde ve ne kadar müslüman olduğu tartışılır bir konudur. İkinci bir husus, ge­nelde bu fraksiyonlar tek taraflı faaliyet göstermektedir­ler. Kimileri yıllardır inanç konularına ağırlık verirken, kimileri de sadece nafilelere ağırlık vermektedir. Yine kimileri sadece Kur'an öğrenimine ağırlık verirken, ki­mileri de sadece fıkha yer vermektedir. Kimileri olaylara sadece batini anlamda yaklaşırken,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sonuç
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:43:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sonuç rüya tabiri,Sonuç mekke canlı, Sonuç kabe canlı yayın, Sonuç Üç boyutlu kuran oku Sonuç kuran ı kerim, Sonuç peygamber kıssaları,Sonuç ilitam ders soruları, Sonuçönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes