๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Emri Maruf Nehyi Münker => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mayıs 2011, 20:20:21



Konu Başlığı: Yukarıdaki tenkide cevap
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mayıs 2011, 20:20:21
Yukarıdaki Tenkide Cevap



Arzedeceğimiz bu görüş Şâtibî'nin görüşüne yakın bir görüştür. Bu da "farz-ı kifâyenin, onu yapmağa ehil olan kimseleri kapsamına almış olmasıdır" Bu görüşe taraftar olanlar ise Farz-ı kifâyenin bütün ümmeti kapsamına aldığını ileri sürenlerdir. Şöyle ki: Şüphesiz müslümanlar eğer farz-ı kifâyeyi ihmal ederse doğacak günah ümmetin tümüne ait olur. Şayet farz-ı kifâye görevini yapmak, ümmetin yalnız bir kısmına gerekiyor da diğerlerini kapsamına almıyorsa, neden yapılan kusur ve ihlâlden dolayı ümmetin tümü sorumlu olsun? 95
Kur'ân-ı Kerim'de buna benzer bir çok hitablar vardır. Farz-ı kifâyeyi yalnız bir kısım müslümanın yapmasını sorumlu tutarken, hitabın kapsamına tüm ümmet girmiş olur. (Nasıl ki "Ey Rasul! Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan görevini yapmamış olursun" hitabı peygambere ise de topyekün İslâm ümmetini de muhatap almaktadır.)
Meselâ: Cihad farz-ı kifâyedir. Fakat ALLAH (c.c) bu farziyeti, "size cihad farz kılındı" âyeti ile emretti.
Açıktır ki bu ifâdelerle yöneltilen hitap, bir ferd veya topluma değil, bilâkis ümmetin tümüne yöneltilen bir ifâde tarzı kullanılmıştır. 96
Evet, "Sizden bir cemaat olsun" ifâdesi, ma'rufu emredip münkeri nehyetmeye çalışma görevini üstlenecek bir ehil cemaatın varlığını gerekli kılmaktadır. Fakat bu cemaatın varlığı, farziyetin kapsamına tüm ümmetin girmesine engel teşkil etmez. Zira ALLAH Teâlâ bu cemaatı belli ölçülerle sınırlandırıp tayin etmiş olsaydı, biz bu görevin herkese değil, bu cemaate farz olduğunu ileri sürebilirdik. Âyetteki hüküm sınırlandırılmamış ve hitabın tüm ümmete yöneltilmiş olduğunu görmekteyiz. Ancak ümmetin bir kısmı, maksadı gerçekleştirecek görevi ifâ edince "sizden bir cemaat olsun" âyetinin işaret ettiği sorumluluk kalkmış olur.
Beyzâvî şöyle der: "Ümmetin tümüne yapılan bir hitap ve bir cemaatın yapmasını istemek, bu görevin, ümmetin sorumluluğunda icra edilmesi gereğini vurgular. Hatta bu görev bilfiil terkedilse, ümmetin tümü günah işlemiş olur. Fakat bu sorumluluğun kalkmasının şartı, ümmetin içinden çıkacak ve ümmetin yetiştirmek mecburiyetinde ve borcunda olduğu ehil bir grubu yetiştirmesidir. ihtisas isteyen bir çalışma sahasını hazırlamak farz-ı kifâye ise de ümmetin topyekün iştirakiyle ve herkesin gücüne göre farz olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. 97
Eş-Şeyh İsmail Hakkı bu âyet-i kerimeyi şu şekilde açıklar: "Âyetteki "minkum" kelimesinin başındaki "Min" harf-i cerri arapçada "bir kısım" ifâde eden "teb'iz" içindir.
Da'vetin, bir kısım ehil kimseye yöneltilmiş olması ile birlikte hitabın ümmetin tümünü kapsamına almış olması, da'vet farzziyyetinin, "ilmi ehliyet" anlamını ortaya çıkarmak içindir. Da'vet ise inanmış herkese farz bir görevdir. Fakat bu işe ehil bir kişinin tayin edilmiş olması, da'vetin sıhhatli ve özüne uygun yapılmasını temin içindir. Ancak bu ehil kadronun ortaya çıkması ise ümmetin omuzundaki önemli bir sorumluluğu ifâde eder. Böyle bir kadronun ortaya çıkışı ile sorumluluk; ümmetten kalkar. İhlâl ve ihmal halinde, ümmetin her ferdi cürüm işlemiş olur. Herkes da'veti ihmalden dolayı günaha girmiş olmaz da'vetçiyî yetiştirmemiş olması nedeniyle cürüm irtikâb etmiş olur. 98


95 Bazı kimseler şöyle dedi: "Farz-ı kifâye, ancak onu yapmağa ehil olan kimse, terkettiğinde günaha girer", (el-Muvafakat: 1/177)
96 Bu iki görüş taraftarlarının ileri sürdükleri delilleri konusunda şu eserlere bakınız.
a) Müsellim-Es-Subût ve Serhuhu
b) Fevâtihu'r-Rahmet: 1/63-66
c) Rûhu'l-Meanî: 4/21-22
97 Envâr-ut-Tenzil ve esrâr-ut Te'vil (Mezkûr âyetin tefsiri)
AÇIKLAMA: "Farz-ı Kifâyenin, ümmetin tümünü kapsamına alması, kifâye ve ehliyet sahiplerinin yetiştirilip sahalarından çalışma imkânını hazırlamak ümmetin görevidir. İslâm adına yapılacak bir kıyamın başını çeken ulemayı tesbit ve yetiştirme cehdi yoksa, bu ümmetin böyle bir sorumluluğu taşımadığını gösterir. Binaenaleyh bu öyle iç-içe bir mimarî manzara arzeder ki birinin varlığı, diğerinin sebeb-i vücûdudur. Yokluğu ise öbürünün yokluğu anlamını taşır. Yani biri diğerinin lâzım-ı gayr-ı mufanki dır." (Çeviren)
98 Rûhu'l-Beyân: 1/352.