๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Emri Maruf Nehyi Münker => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mayıs 2011, 20:27:31



Konu Başlığı: Tesir imkânının araştırılması
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mayıs 2011, 20:27:31
Tesir İmkânının Araştırılması


Ma'rufu emr münkeri nehyetmenin etkisi ve etkisizliği ile ilgili yukarıdaki sözle, "emredilince ma'rufun ortaya çıkışı, nehyedilince de münkerin yok oluşu veya bunun aksi bir sonuç" istenmektedir. Fakat diğer bir açıdan mes'eleye bakmamızda yarar vardır. O da şudur: Şüphesiz ki müslümanın ma'rufu emr münkeri nehiy çalışması peşin bir tesir ortaya koymasa bile etkisinin nereye varacağını hissetmediği bu görevini sürdürmesi gerekir. Bu etkinin, bundan sonra ma'rufu emretmeye ve münkeri terketmeye bir sebep olması ihtimalden uzak değildir. Bizzat ma'rufu ihmâl etmesi ve münkeri irtikâb etmesini, kendisine sevap kazandıracak ihlâslı bir çalışma olarak kabul etmeyebilir. Hatta bunu din ve şeriatın hükmüne göre bir hata ve günah olarak görebilir de. Fakat nasihat ve ıslah sözünü kabul etmemesi, onun azminin sağlamlığından ve kuvvetli görüşünden değildir. Bu tutum, olsa olsa ancak yararlı bir davranışı reddetmekten ibarettir. Bu nedenle -bu davranış zayıf bir ihtimâl de olsa- çalışmasını sürdürmesi, istikbâle uzanan hayatını güzelleştirmesi, umulmadık bir sonuç doğurabilir.
Duruma bu açıdan bakıldığında ma'rufu emr münkeri nehiy çalışmasının tesirini gerçek bir değerlendirme ile takdir etmek ve bunun ehemmiyetini- o anda peşin bir etkisi görülmese de- tam bir şuurla hissetmek mümkündür.
Bu açıdan imam Muhammed eş-Şeybâni bu mes'eleyi derinlemesine anlamış ve tam anlamıyla İslâm ümmetinin psikolojik tavrını inceleyerek şöyle demiştir.
"Ma'ruf ve münker görevini yapan kişiye -içinde yaşadığı toplum tarafından ölümle karşı karşı bırakılsa dahi- devamlı, sürekli ve sebatla çalışmak düşer. İçinde yaşadığı cemaat onun ölmesiyle parçalanmaz. Burada cemaatten kasıt, İslâm da'vetçisinin emrettiklerine gönülden inanan müslümanlardır. İslâm toplumu bunu açığa vurmasa bile, onun bu yaptığına kalben teslim olmalıdır. 349
Gerçekten müslümanların arasında ma'ufu emr münkeri nehiy görevini ifâ ederken iki çeşit sonuç elde edilir:
1- Yapılan ma'rufun etkisinin daha ilk anda görülmesi
2- Etkisinin bir süre sonra gömülmesi

Birinci sonuç ma'rufu emr görevinin birtakım engellere rastlamadan ifası, bazı gayretlerle oluşturulan özel şartların sonucudur. Bu özel hallerde halk, fert veya cemaatler halindedir. Yaşadığı vasatta genelde iyilikten uzak, kötülüğe daha yönelik bir atmosferde yaşamaktadır. Kötülüğü terketmeye, iyiliği kabul etmeye ruhen müsait değildir. Genellikle iyiliğe (dinin tasvib ettiklerine, dindarlağa, müslümanca yaşamaya) ve iyilik adına bir kelime dahi olsa işitmeye, duymaya kulakları kapalıdır. Alıştıkları şey; nefsin güzel gösterdiği kötülüğü duymak ve sonuçlarını görmektir.
İşte böyle durumlarda iyiliğin ortaya çıkması, kötülüğün de kaybolması mümkün olduğu gibi, insanın bir ma'rufu diriltip bir münkeri de yok etmeden, kendine dönüp ma'rufu emretmesi umulur. (Bu, onun paslanmış kalbinin derinliklerindeki îman kıvılcımı sayesinde olabilir. Zira insan hiçbir zaman bir şeye inanmaktan uzak kalmaz.)
İkincisi sonuç ise, bu özel şartların sona ermesi, o zaman da ma'rufu emr münkeri nehiy görevini yapan kimse için -topluma ister ferd ister cemaat halinde olsun- doğruya yöneltecek düşünme ve hatırlatma fırsatları daha da çoğalacaktır. 350
Böylelikle bu sonuç, genel bir şekilde müslüman ferdin veya müslüman bir toplumun varlığında cidden faydalı bir düzenleme meydana getirecektir.
Şayet müslümanlardan bir fâsık, insanlığı ıslah edenin veya dine da'vet eden da'vetçinin boynunu vurmaya kalkışırsa, kendisine nasihat eden, karşılıklı iyi ilişkiler kurmaktan çekinip sert bir düşman olduğu halde şefkatli davranan bu da'vetçinin insanî muamelesi karşısında vicdan azabından kurtulmayacak ve dine olan temayülünden dolayı duyduğu bu derin hissin doğrultusunda da'vetçinin da'vetine icabet etmekten uzak durmayacaktır..
Şayet da'vetçi, din adına yaptığı bu insanî muamele ve arzudan vazgeçmezse, umulur ki bu ıslah çalışması ona, hakkı kabul etme kabiliyetine kalplerinde taşıyanlardan daha çok fayda verecektir. Velev ki bu kişi onlarla günah ve isyanda ortak olsun.
İslâm tarihi -bir defa dahi olsa- ma'rufu emr münkeri nehiy görevinin herhangi bir asırda gerçek anlamıyla ifâ edilip de tüm ümmetin bu çalışmanın temiz neyvelerini ve iyi sonuçlarını elde etmediğini kaydetmemiştir. Bu nedenle muayyen bir zaman veya imkân tanımayan özel bazı şartlarda ma'rufu emr çalışması etkisini ortaya koymayınca, gelecekteki çalışmaya zemin hazırlamaya fayda sağlayacağını hatırdan uzak tutmamak ve bunu göz ardı etmemek gerekir. Zira bugün bunun etki edemeyişi, yarın meyve vermesinden ümit kesmek anlamına gelmez. Hatta bugün başlanan çalışma -uzun. bir müddet sonra meyvesinin ileride alınacağı- boş bir çalışma olarak görülebilir.
Anlaşılıyor ki fayda ummadığı bu ve benzeri durumlarda ma'rufu emr münkeri nehiy farziyetini ifa etmeyi herkes arzu edip rağbet göstermemektedir.
Mekânın daraldığı, hayatın çekilmez hal aldığı ve şartların bozulup, Allah'ın dinine bağlanmak zor bir sınava dönüşünce, müslümanların yapacağı iş ve takınacağı tavır; dinlerini ve inançlarını korumaları o an için yeterlidir. Ma'rufu emredip münkeri nehyetme gibi bir yükün altına girmeleri doğru olmaz. Hatta ileri gelen kesim dahi buna riâyet etmezlerse -kendilerini aşan yüklerin altına girip işin içinden çıkamazlarsa- kendilerine, varlıklarına ve güçlerine zulmetmiş olurlar.



348 A'lâmu'l-Muvakkin: 2/15-16.
349 et-Taşrîu'l-Cinâî: 1/498 (Üçüncü Talik)
350 Serh-u Sahih-i Müslim: 1/51.
351 Mebârıku'l-Ezhar ft-Şerh-i Meşânk-il Envâr: 1/50