๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Emri Maruf Nehyi Münker => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2011, 15:48:58



Konu Başlığı: Müminlerin ferdî ve siyasi vasıfları
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2011, 15:48:58
Mü'minlerin Ferdî Ve Siyasi Vasıfları


Hacc süresindeki bu âyet, yeryüzünde İslâmî iktidar kuracak müminleri dört görevle sorumlu tutmaktadır.
1- Namazı dosdoğru kılmak.
2- Zekâtı vermek.
3- Dinin tasvib ettiği herşeyi emredip (insanları) ona davet etmek. Emr-i bi'l-Ma'ruf
4-Dinin tasvip etmeyip yasaklanmasını farz kıldığı her çeşit kötülüğü yasaklamağa çalışmak. Nehy-i ani'l-Münker
ilk iki sıfat mü'minlerin ferdî davranışlarım (ahlâkî formasyonlarını) tesbit etmekte, son iki vasıf da siyasî ve sosyal davranışlarını belirlemektedir.
Allâme Ahmet Mustafa el-Meragî bu âyet-i kerimeyi tefsir ettikten sonra, sözlerini şöyle noktalar:
"Onlar, takatleri miktarınca namazda yöneldikleri Allah'ın huzurunda bulunmayı arzu etmekle ruhları kemâle eren kimselerdir, ihtiyaç sahiplerine ve fakirlere yardım etmekle de ümmete yardımcı oldular. İlim ve ahlâklarını yayarak diğer ümmetlerin, hakkı ve doğruyu bulmalarına vesile oldular. Yüce ahlâk ve terbiyeye erişmeye engel olan her türlü zararlı cereyanları yasaklamaya çalıştılar. 203 İmam İbn-i Cerîr et-Taberî bu âyet-i kerimeyi şöyle yorumlar:
"Eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek" ifâdesi "kendilerini ülkelerden birine yerleştirirsek, müşriklere üstün gelirler ve oradaki müşrikleri (onların sistemlerini ve savunucularını) mağlub ederler. Bunlar Allah Rasûlü'nün (s.a.v) yüce ashabıdır." anlamındadır. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle demek ister:
“Düşmanlarına karşı onlara yardım edersek Allah'a şirk koşanları mağlub ederler. Namazlarını şer’i hikmetine uygun olarak dosdoğru kılarlar, zekât borcunu verirler. (Sosyal adaletin teminâtı demek olan toplumun fakir kesimine ait maddi hukuku gözetirler. Böylece malzeme olarak kullanılan bu kesimi sömürme imkân ve fırsatını ortadan kaldırmış olurlar.”
"Ma'rufu emrederler"; İnsanları, hâkimiyet kayıtsız ve şartsız kendine ait olan Allah'a, O'na itaate ve müminlerin iyi gördüğü şeylere da'vet ederler. "Münkerden nehyederler": Allah'a ve O'nun düzenine ortaklık koşmaktan O'na isyandan, iman ve hak sahiplerinin kötü gördüğü her şeyden uzaklaştırmağa çalışırlar. 204
İmam Veliyullah ed-Dehlevî buna şu yorumu getirir:
"Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler" Âyetinin vurgulamak istediği, İslâm'ın temellerinin canlı ve dinamik olarak ayakta tutulması gereğine işarettir. "Ma'rufu emrederler": Bu ifade tüm dînî ilimleri diriltme anlamında kullanılan genel bir ifâdedir. "Münkerden nehyederler": Kâfirlerle yapılan cihadı ve onlardan alınan cizye gibi hususları kapsamına alır. Çünkü kâfirlikten daha şiddetli münker, onları öldürmek, onlardan cizye almak ve müslümanlardan suç işleyen kimselere tatbik edilecek şer'î ceza ve ta'zirden de daha kuvvetli nehiy yoktur. 205
Müfessir Kurtubî, "ma'ruf ve "münker" kavramlarından bahisle söyle der: "Ma'rufu emretme görevi herkesi ilgilendirmez. Şer'î hadler, devlet başkanı tarafından verilecek ta'zirler, hapis, serbest bırakma, mahrum etme ve kuvvetli ve güvenilir bir kişi tayin edilir. Bu görevi bu kişi yürütür. Sert cezaları eksiksiz olarak, konulduğu maksada göre tatbik eder. Allah Teâlâ bunun için;
“Eğer onlara yeryüzünde iktidar (yasaları tatbik imkânı ve devlet olma fırsatını) verirsek namazı dosdoğru kılarlar.” 206
İmam İbn-i Teymiyye ise bu konuda şöyle der:
"Emru bi'l-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker; ancak serî cezalann tatbik olunmasıyla tamamlanır. Bir hadis-i şerifde Allah Rasûlü (s.a.v.) : "Allah Teâlâ, Kur'an ile karşı koyup, ortadan kaldırmadığı çok şeyi "hükümet" vastasıyla karşı koyup ortadan kaldırır. 207 Şer'î cezaları tatbik etmek devlet reisi üzerine farzdır. Bu da, farzları terk edip haramları işleyene karşı verilecek cezaları tatbik etmekle mümkün olur"208
Kur'an-ı Kerim'in vasfedip ortaya sergilediği bütün deyimlerden; "inanların hükümeti" sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu hükümetin üyesi olan mü"minler Allah Teâlâ'ya itaat ederler, Kur'an-ı Kerim'de açıkça beyan ettiği şer'î hadlere riâyet ederler. Ne şekilde ve hangi durumda olursa olsun, haddi aşmazlar. Hem de Allah'ın dinine da'vet eder, îmane aml-i salih işlemeyi öğütlerler. Dinî ve dinle ittifak için her çeşit ilmi öğrenir ve yayarlar. Şeriatı tatbik ederler. Allah'ın emrettiklerini ihmal edenleri, nehyettiklerini işleyenleri cezalandırırlar. Bütün bunların da fevkinde, Allah yolunda cihâd eder ve her doğruyu savunup –kötülüğün hâkimiyetine son verip- iktidarlarını kuruncaya kadar sürekli çalışırlar. Yeryüzünün en ücra noktasına kadar tüm dünyaya Allah'ın dînini hâkim kılmaya çalışırlar.



203 Tefsiru'l-Merâğî: 17/120
204 Câmiu'l Beyan Fî-Tefsûfl- Kur'an: 17/115
205 İzâletu'l-Hafa An Hilâfeti-Hulefa: 1/23
206 El-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur'an: 4/47
207 İslâm'da Hükümet-Mevdudi: sh: 17 (NOT: Merhum Mevdûdî bu hadisi verdikten sonra şöyle der: "Anlaşılıyor kiv İslâm, dünyada yapmak istediği ıslahat işinde vaaz edip, nasihat ve öğüt vermekle kalmamış, aynı zamanda bilfiil işi ele almış ve siyâsî noktayı da ihmal etmemiştir. Hükümet ve siyâseti de işe karıştırmıştır.
Aynı şekilde dinin tutunması ve şeriat emirlerinin yerine getirilmesi cezaların icra için de hükümete ihtiyaç vardır. Bu yolda çalışmak için, sadece cevaz vermekle iktifa edilmemiş, bu iş zarurî sayılmıştır.
Bazı kimseler yanlış düşünerek, bu meseleden hareketle peygamberin dünyaya çok bağh kaldığı ve dünyayı istediği şeklin de yanlış bir anlayış sergilerler. Bu hatalı bir anlayıştır. Zira, dünyaya bağlanmak ve dünya sevgisi maksat olsaydı, o zaman istekte bulunan şahıs "iktidar" ve "hükümet" kendisi için istemiş olurdu. Allah'ın (c.c) dinin yükselmesi ve ayakta kalması için istenen "hükümet" ve "iktidar" ancak ve ancak, hakka bağlılık esasına ve temeline dayanır. Şahsî bir gaye için değildir." (Tefhimu'l-Kur'anc:II sh:638).
İslâm düşüncesine göre: "İslâm ile devlet (hükümet)" ikiz kardeş gibidirler. Bunlardan biri olmaksızın, ötekisi de kâmil olmaz. İslâm bir binadır, hükümet onun bekçisi. Temeli olmayan bina çöker, bekçisi bulunmayan yer de dağılır gider. (Kenz-ül Ummal)
Hükümet fiilî bir şekilde ortaya çıkmadıkça, "Kanun'un bir parçası işlemez hâle gelir. (Yâni hükümet her hayat sisteminin kendini ayakta tutabilmenin teminatıdır.)
Bunun neticesinde de Kur'an-ı Kerim'in ortaya koymak istediği "içtimâi yaşayış." vücut bulmaz. Ve işte bu nedenledir ki, "ümmet'in fukahası ittifakla imâmet'in önderliğin, devlet reisliğinin) nasbini, "imam'ın tayin edilip seçilmesini farz bilmişlerdir. Bu hususda kusur etmek, ihmal göstermeyi de en büyük dinî emri yapmamak gibi saymışlardır.
Allâme İbn-i Hazm "el-Faslû Beyân el-Milel ve'n-Nihâl" adlı eserinde şöyle der: "Bütün ehl-i sünnet, mürcie, şia ve havâriç hep bu hususda ittifak ederler ki, "İmam" nasb etmek, imam tayin etmek farzdır. Bu imam âdil olup, Hak Teâlâ'nın hükümlerini ücrâ edip Resûl-ü Ekrem'in (s.a.v.) getirdiği kânun ahkânır'na uygun bir şekilde, halkın işlerini yürütmek, memleketi idare etmek ve siyasi işleri düzüne koymak yolunu tutmuş bulunan böyle imame (ul-ul emre) itaat etmek yine farzdır."
Şah Veliyullah Sâhib bu hususda şöyle yazmaktadır:
"Şahsında seçilme şartlarını toplayan bir halife nasb ve tayin edip başa geçirmek" mûslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir. iş bu hüküm kıyamete kadar devam eder."
(İzaletû-l Hafa, maksad: 1 Fasıl; 1) (İslâmda Hükümet-Mevdûdî sh: 17-18-19) (Çeviren).