Konu Başlığı: İdarecileri ıslaha çalışmak Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 27 Mayıs 2011, 15:29:53 İdarecileri Islaha Çalışmak, Ma'rufu Emredip Münkerden Nehyetmenin Gereğidir İslâm Devleti, katıksız dînî yasalara ve din kurallarına dayalı bir devlettir. Binaenaleyh onu yöneten idarecinin de Allah'tan hakkıyla korkan takva sahibi, âdil, ma'rufa tâbi ve münkerden kaçınan bir insan olması gerekir. Fakat bununla birlikte diğer insanlar gibi karar ve tatbikatlarında hata veya isabet edebilir. Bazen ma'rufu terkeder, münkeri işler. Gerçekten onun bozguncu olması, zulmetmesi ye doğru yoldan sapması imkânları başkasına nisbetle daha çok olur. Öyle ise, ma'rufu terkedip münkeri işlemeye başlayınca müslüman halk ne yapması gerekir? Bu durum, cidden muğlak konudur. Şimdi bu konuyu en doğru bir şekilde çözümlemek ve bu nedenle evvela esas teşkil edecek bazı temellerin tesbitini açıklamak gerekir. Ma'rufu emredip münkerden nehyetmeye çalışma görevi, hükümet ve halkın birlikte sorumlu oldukları bir görevdir. Nasıl ki halktan bazı kimselerin şeriat kurallarına aykırı davrananları, devletin muaheze etmesi görevi ise, halkın da devlet yöneticilerini işleyecekleri cürümleri sebebiyle muaheze etmesi en tabii hakkıdır. Fakat bununla beraber halk, İslâm devlet yöneticilerine iyilikte bulunmak ve onlara saygılı davranmakla emrolunmuştur. Bir hadis-i şerifte Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kim Allah'ın yeryüzündeki temsilcilerine (îslâm devlet yöneticilerine) saygılı davranırsa, Allah da kıyamet günü ona iyilikte bulunur. Onlara hainlik eden, saygılı davranmayanları da Allah kıyamet günü onları alçaltır, onlara değer vermez.” 222 Eğer halk idarecilere iyiliği emredip onları kötülükten men'etmelerinden sorumlu ise -ki bunda hiçbir şüphe yoktur- idarecilerin, onlardan, kendi şahsiyet ve makamlarına halel gelmemesi açısından bu farizayı îfâ etmeleri gerekir. Halkın bu ikazlarını dinlemeleri, halk içindeki saygınlıklarının yitirilmesine, onlar üzerindeki otoritelerinin zayıflayıp ayıplanmalarına hedef teşkil etmez. Allah Rasûlü (s.a.v.) aşağıdaki hadis-i şerifte halkm idarecisine karşı görevini nasıl yapacağım belirtmiştir: “Ma'rufu emretme konusunda idarecilere yol göstermek isteyen kimse, bunu açıkça yapmaz. Elinden tutar kendisiyle tek başına görüşeceği bir yere götürür -eğer bu şekilde kabul ederse- söyleyeceğini söyler. Yok bunu kabül etmezse, o zaman üzerine düşeni yapar.” 223 İdarecileri vaaz ve nasihatla düzeltmede hiçbir tereddüd yoktur. Bu tatbikat muhtelif asırlarda devam etmiş ve teamül haline gelmiştir. Bazen de güzel meyvesi de görülmüştür. Fakat ne zaman ki hisbe teşkilâtı ve idarecilerinin yaptıkları îkaz teamülünün etkinliği ortadan kalkmışsa, idareci zulüm ve azgınlığı devam edip haddi aşınca devletin işleri çözülemeyecek bir mecraya dökülmüş ve böyle bir tatbikat, mücâdeleye, ayaklanmaya ve sorunları artırmağa zemin hazırlamıştır. İmam Gazali bu konuda şöyle buyurur: "İdarecileri zorla men'etmeye çalışmak halkm kârı değildir. Yapacakları şey, iyilikle ve nasihatla ikazdır. Üçüncü mertebeye gelince (ki bu da sövme ve azarlamadır) onların kasalarmdaki mallarını ele geçirmek üzere saldırıp mallarını hükümdarlara teslim etmek, giydiği ipekli elbisesinden iplikleri sökmek, halk içindeki saygınlığına halel getirip, otoritesini düşürecek şekilde evindeki içki kaplarını kırmak gibi hususlarda çeşitli görüşler vardır. Bu çeşit bir tatbikat mahzurludur. Böyle bir ortamda "münker karşısında susmak suretiyle nehyetmek" şeklinde tatbik olunan bir yöntemle yaklaşmak gerekir. Burada iki mahzur aynı şekilde çelişmektedir. Bu hususda hüküm; münkeri nehyetmedeki aşırılığa ve idareciye yapılan saldırı nedeniyle otoritesinden azalan miktara göre, çözüm içtihada bırakılmıştır. Bu ise tesbiti mümkün olmayan hususlardan biridir. Şüphesiz ki İslâm devletinin başkanı, kendisine yapılan beklenmedik bir iyiliği hafif görür veya bir cahillik yapınca, dille yapılan nasihatin iyiliğe dönüşeceği devamlı bir münker işleyebilir. Aslında o genel olarak başarılıdır. Fakat idareci çok kere bununla yetinmez. İyilikleri ihmâl etmeyi ön plâna alır, kötülüklerle onları örter. İyilikleri yok etmek ve kötülükleri diriltmek için devletin vâsıtalarını bu tatbikatın emrine verilmesini umar, vasıtaları da bunun içirt hazırlar. Kuvvet ve iktidarını, şerri desteklemede kullanır. Bunu yayar ve bununla zevk duyar! İyiliği zayıflatmak suretiyle dağıtır. Dînî görevlerini yapmayı ihmâl eder. Bu çeşit görevlerini ihmal edenleri ve şeriatçe yasaklanmış suçlan işleyenleri muaheze etmez ve bunları işleyenleri de cezalandırmaz. Öyle ise müslüman bir toplumun kuvveti, idarecisinin ıslahında istihdam etmesi hakkıdır. Huzur ve sükûneti teminde yahut böyle bir idareciyi değiştirip yerine sâlih idareciler getirmeye çalışma hususunda böyle bir hükmü tatbik etmeye devam etmek caiz olmaz mı? Sanıyorum ki İmam Gazali, idareciyi temize çıkaracak bir tarafı kalmadığı, saygınlığını yitirdiği- yukarıdaki sözünden de anlaşıldığı gibi- ve işlediği kötülüğüne karşı, kuvvet yoluyla aleyhinde hüküm vermenin gerekli olduğu böyle durumlarda fetva vermektedir. 222 Mecmuatu-r Resâilı-n Nfrîyyet Cüz. 2 (Ed-Devâ-ul Âcil Fi-def-il Adûvvis-s Sâîil: 3) 223 Müsned Ahmed b. Hanbel: 5/49. Tirmizi'nin de Şöyle bir rivayeti vardır. "Her kim, Allah'ın yeryüzündeki sultanına ihanet ederse Allah da ona ihanet eder." (Tirmizi-Ebvabu-l-Fiten Halifeler Babı Ter: C: 4 sh. 87) |