๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Emri Maruf Nehyi Münker => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mayıs 2011, 20:15:17



Konu Başlığı: Ahlâkî konulara ait bir kavram değildir
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Mayıs 2011, 20:15:17
III.BÖLÜM
"MARUF" VE ""MÜNKER" KAVRAMLARININ MAHİYETİ VE NE İFÂDE ETTİKLERİ

Ma'ruf'u Emretmek Münkeri Yasaklamak, Ahlâkî Konulara Ait Bir Kavram Değildir


Ma'rufu emr-münkeri nehiy, o kadar önemli bir görevdir ki, ümmetin omuzlarına yüklenen devlet gibi bir organizenin kuruluşu için veya iktidara götüren en yüce inkılâbı hareketin temel felsefesini ifade eden bir unvan anlamını taşır.
Öyle ise "ma'rufu ve münker" kavramlarını İslâm'ın yüklediği anlam ve kapsam ile anlamamız gerekir. Şimdi bu iki kavramla ne anlatılmak istenmektedir. Asıl olan; ALLAH'ın bu iki terim ile nasıl bir hedefi mü'minlere göstermek istediğidir. Öyle ise iki kavram tanıtılmadan, bize yüklenilen görevi kavramamız mümkün olmayacaktır.
Günümüz müslümanlarınca kullanılan ve revaçda olan anlamıyla ma'ruf; herkesçe bilinen ve iyiliği sınırlı olan, olsa da olmasa da yapılan ahlâkî faziletler olarak anlaşılmaktadır. Bunun gibi münker de; genel ahlâka aykırı ve herkesin çirkin gördüğü ahlâkî davranışlar olarak anlaşılmakta veya sanılmaktadır. Daha sonra da "ma'rufu emr-münkeri nehiy" gibi bir görevi de; herkesi iyi davranışlara yöneltmek ve kötülüğü hoş görmeyen bir kamuoyu oluşturmak şeklinde anlarlar. Tabii ki bu kötülük İslâm'ın hoş karşılamadığı kötülük değildir.
Oysa Kur'ânı Kerim'in bu iki kavram ile anlatmak istediği, yukarıda sanıldığı gibi çok dar ve indî olarak ifâde edilenler değildir. Ma'ruf ve Münker kavramlarının sahasını böyle dar anlamak, avamın kendi arasında anladıklarından farklı bir konum işgal etmeyecektir. Öyle ise Kur'ân-ı Kerim'in arz ettiği ve hayat felsefesinin temelini oluşturan bu kavramları anlamak için düşüncelerimizi zorlayarak, Kur'ân ve sünnetin ışığında en doğru anlamım araştırmak mecburiyetindeyiz.
Kur'an-ı Kerim açısından bu kavramlara bakıldığından görülecektir ki; yalnız Ahlâki Sınırlarla ifadesini bulan bir anlam taşımadığı gibi, sadece va'z ve öğütten ibaret bir sahaya da sıkıştınlmamıştır. Kur'an-ı Kerim'in ifâde ve üslûbunu iyice kavrayanlar göreceklerdir ki bu iki kavramın kapsamı çok geniştir. Hatta "Kur'an ve İslâm bu iki kavram üzerinde kurulmuştur," denilse yanlış olmaz. Zira "dini hayatı canlı ve diri tutmak, dünyadaki tüm İslâm dışı yanlış ve eğrileri düzeltmek için" sarfedilen çabaları ve gayretleri ifâde edecek kadar geniş sahalıdırlar. Bu iki kavramı böyle anlamağa bizi iten saik, elbette ki Kur'an'n tatbikatıdır. Veya hedeflediği toplum anlayışıdır. Aksi halde ma'ruf ve münkeri öyle dar anlamak; hedefi olmayan bir çabayı sarfetmeye götürecek ve sadece câhiliyyenin "iyi ahlâk" deyip, kendine karşı aktif olmasını arzu etmediği bir hümanizma anlayışına mü'mini sürükleyecektir. Böylelikle de dinin ve dinî hayatın ayakta tutulması için herhangi bir gayret ve çalışma sarfedilmeyecek. Mü'min gönderildiği hedefini tanımayacaktır. Kapsam ve anlamı böyle anlaşılan bir kavramın farziyetine de inanmayacaktır. Dinin ve dini hayatın üzerinde kurulduğu bu iki kavramın mana' ve ihemmiyeti ile ilgili her türlü çalışma artık boş bir hayâl halini alacaktır ve İslâm ümmetinin, görevi ile ilgili çalışmayı da dar ve sınırlı bir sahaya hasredecektir.114
Bu düşünceye sahib kişiye: "ALLAH teâlâ" dini hayatın yaşanmasını" bize emretmiştir" diye sorsan, cevabı; "Onları ahlâkî güzelliklere çağırıp böyle bir hayatın varlığını duyurduktan sonra görevimiz sona ermiştir" diye cevap verecektir. Şüphesiz ki bu düşünceye sahip bir kimsenin maruf ve münker kavramlarını anlamadığı söylenemez. Ancak bu kavramların açıklanmasında hataya düşmüştür denilebilir. Hatta denilebilir ki bu kişi, dinden kaynaklanan doğru bir tasavvur ve anlayıştan uzak kalmıştır. Tıpkı ümmetin, niçin ve hangi maksat ve hedefleri gerçekleştirmek için gönderildiğini anlamadığı gibi. Demek oluyor ki; Kur'an'ın maksad ve hedefleri doğrultusunda yaşanan islâm gerçek İslâm'dır.



114 Günümüz müslümanları, yabancı kültür emperyalizmasının telkinleri sonucu bu gün aynı konumdaki bir anlayışa sahib olmuştur. Yani "dinin geçmişte etkin bir rol oynayıp, müslümanların ümmet olmasını hazırlayıcı aktif görevini yitirdiğini ve o günkü statükoyu korumanın mümkün olmayacağım ileri sürerler. Yeniden dinî hayatı yaşatmak veya dini hayata hâkim kılmak imkansızdır." demeleri yukarıda arzedilen anlayış gibi müşahhas bir iflâs örneğini sergilemektedir. Aslında günümüz müslümanının böyle bir anlıyışa sahip olması için uzun va'deli, dış kaynaklı bir İslâm düşmanlığının tohumlarının atıldığını ve asırları alan bir çabanın sergilendiğini göstermektedir. (Çeviren)