> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Risale-i Nur Külliyatı > Emirdağ Lahikası > Mektup no 83
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mektup no 83  (Okunma Sayısı 585 defa)
03 Mart 2011, 14:14:44
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 03 Mart 2011, 14:14:44 »



83

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ    وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا 2

Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim,

Evvelâ: Medresetü’z-Zehra erkânlarının arzularıyla verilen bir dersin bir hülâsasını sizlere de söylemeyi münasip gördük. O dersin mevzuu da, umum kâinat mevcudatı hesabına Mirac gecesinde, Fahr-i Kâinat ve Netice-i Hilkat-i Âlem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, huzur-u İlâhîde nev-i beşerin, belki umum zîhayat, belki umum mahlûkat namına, selâm yerinde,

اَلتَّحِيَّاتُ الْمُبَارَكَاتُ الصَّلَوَاتُ الطَّيِّبَاتُ ِللهِ 3  demesi; ve içinde bir küllî mânâ bulunduğundan bütün ümmet hergün çok defa namazlarında zikretmesi ile; ve ehl-i iman içinde, herbir mertebe sahibinin bir hissesi içinde bulunduğu; ve bundan evvel Hüve Nüktesinin haşiyesinde, radyo vasıtasıyla hava unsurunun harika mu’cizât-ı kudreti göstermesi cihetinde kalbe ihtar edildi ki:

“Bir ehl-i iman, ebedî bir saadette, dünya kadar bir mülk-ü bâkiyi netice verecek bu kısacık ömr-ü dünyevîde ettiği ibadette bir küllî ibadet, âdetâ kendi hususî dünyasıyla beraber ibadet etmiş gibi, kendi hususî dünyası kadar bir mükâfat alacağı işârât-ı Kur’âniyeden anlaşılır” diye, Hüccetü’z-Zehra’nın ikinci makamında, ilm-i İlâhî mebhasinde اَلتَّحِيَّاتُ الْمُبَارَكَاتُ  ilâ âhire’nin küllî mânâları ruhuma gelip, öylece teşehhüdde; اَلتَّحِيَّاتُ  derken, birden hayalime hususî dünyamın dört unsuru olan toprak, su, hava, nur unsurları dört küllî dil oldular. Herbir dil, milyarlar, hattâ trilyonlar, katrilyonlar adedince

اَلتَّحِيَّاتُ الْمُبَارَكَاتُ الصَّلَوَاتُ الطَّيِّبَاتُ ِللهِ


kelimelerini lisan-ı hal ile söylüyorlar; hayalen gördüm.

Bu unsurlardan “toprak” unsuru bir dil olarak, bütün zîhayatların herbiri bir kelime-i zîhayat olup اَلتَّحِيَّاتُ derler. Çünkü herbir avuç toprak ekser nebatata saksılık edebilir ve menşe olabilir bir vaziyettedir. O halde, herbir avuç toprakta, ya bütün beşerin meydana getirdikleri bütün fabrikaların adedince mânevî küçücük mikyasta fabrikalar herbir avuç toprakta bulunacak. Bu ise hadsiz derecede imkânsız... Veyahut bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudreti, nihayetsiz ilmi ve iradesiyle olacak. Demek toprak unsuru, bütün eczasıyla ve zerratıyla bu mazhariyet için hadsiz اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ der. Yani, ezelden ebede kadar bütün zîhayatların hayat hediyeleri Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda hastır.

Sonra herkesin hususî dünyasındaki gibi, benim de hususî dünyamın ikinci unsuru olan “su” unsuru dahi, küllî bir lisan olarak bütün zerratıyla, hususan zîhayatların menşelerine ve yaşamalarına hizmetleri noktalarında, trilyonlar, katrilyonlar adedince اَلْمُبَارَكَاتُ kelime-i mübarekesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor. Çünkü, suyun katrelerinin gördüğü vazifeler, hususan nutfelerin ve çekirdeklerin ve tohumların intibahında ve uyanıp vazife-i fıtriyelerine mazhar olmakta ve gayet acip ve güzel ve harika o küçücük mahlûkların ve yavruların büyük ve gayet intizamlı ve mükemmel vazifelere mazhariyetlerini bütün zîşuura tebrik ile “Bârekâllah” dediren ve hadsiz “Bârekâllah, mâşaallah” dedirmeye vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri, o su unsurunun herbir zerresinin binler Eflâtun kadar ilmi ve binler Hakîm-i Lokman kadar hikmeti ve iradesi bulunmak lâzımdır. Bu ise, suyun zerratı adedince muhaldir. Öyleyse, bir Kadîr-i Zülcelâlin ve bir Rahmân-ı Rahîmin hadsiz kudret ve rahmet ve hikmet ve iradesiyle o mübareklerin, o hadsiz mu’cizâta mazhariyetleri cihetinde bütün o mübarekler adedince اَلْمُبَارَكَاتُ ِللهِ kelimesini külliyetiyle söylediklerinden, bütün mahlûkat namına, Miraç gecesinde, Netice-i Hilkat-i Âlem olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, اَلْمُبَارَكَاتُ ِللهِ demiş. Yani, bütün bu medar-ı tebrik ve mâşaallah ve barekâllah dediren bütün hâletler ve san’atlar Zat-ı Zülcelâlin kudretine mahsus olduğundan, bütün o hadsiz اَلْمُبَارَكَاتُ ِللهِ ’ları Cenâb-ı Hakka huzuru ile hediye ediyor.

Sonra, herkesin hususî dünyasındaki “hava” unsuru dahi bir hüve kadar, herbir avuç havadaki herbir zerre, mazhar oldukları santrallık, âhize ve nâkılelik vazifeleri içinde bütün duaları ve salavatları ve ricaları ve ibadetleri ifade eden اَلصَّلَوَاتُ ِللهِ  cümlesini lisan-ı halleriyle dedikleri için, hava unsuru küllî bir lisan olarak o hadsiz kelimatlarını katrilyonlar, belki kentrilyonlar adedince söyleyerek Sânilerine, Hâlıklarına takdim ettiklerinden, onların namlarına o küllî mânâ ile Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Cenâb-ı Hakka اَلصَّلَوَاتُ ِللهِ diye takdim etmiştir. Yani, “Bütün dualar ve ihtiyaçtan gelen ricalar ve nimetten çıkan şükürler ve ibadetler ve namazlar, Hâlık-ı Külli Şeye mahsustur.”

Çünkü Hüve Nüktesinin haşiyesinde denildiği gibi, ya, hüve kadar bir avuç havanın herbir zerresi, umum dilleri bilecek ve söyleyenlerin yerlerini görecek ve yakın uzak herşeyi işitecek ve her şiveyi ve her harfin tarzını tam bilecek ve çok işleri beraber, şaşırmadan görecek bir kudret-i mutlaka ve irade-i tâmmeye mâlik olacak. Bu ise hava zerreleri adedince muhal olmasından, elbette ve elbette şüphesiz ve kat’î bir zaruretle, o zerrelerin herbiri, Sâni-i Hakîmi bütün sıfâtıyla gösterip şehadet eder. Âdeta küçük bir mikyasta, âlemin büyük şehadeti kadar şehadetleri vardır.

Demek zerrat-ı havaiye adedince salâvatları ifade eden, Mirac-ı Ahmedîde Aleyhissalâtü Vesselâmاَلصَّلَوَاتُ ِللهِ  denilmiştir.

Sonra اَلطَّيِّبَاتُ kelime-i tayyibe söylendiği vakit, birden “nar” ile “nur” unsuru, yani hararetli ve hararetsiz maddî ve mânevî nur unsuru bir küllî dil olarak, hadsiz ve nihayetsiz bir surette lisan-ı hal ile, hadsiz dillerle اَلطَّيِّبَاتُ ِللهِ  diyor. Yani, bütün güzel sözler, güzel mânâlar, harika güzel cemaller ve bütün kâinatın yüzünde cemalleri görünen ezelî Esma-i Hüsnânın cilveleri ve başta enbiyalar, evliyalar, asfiyalar olarak bütün ehl-i imanın imanları ile kâinatın ve mahlûkatın görünen güzellikleri ve ehl-i imanın imanlarından neş’et eden güzel sözler, hamdler, şükürler, tevhidler, tehliller, tesbihler, tekbirler

4  إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ sırrı ile Arş-ı Âzam tarafına giden o kelimat-ı tayyibeleri ve dünyanın üç adet yüzünden gayet güzel olan esmâ-i İlâhiyeye âyinelik eden birinci yüzündeki hadsiz güzellikler, tayyibeler; ve dünyanın âhiret tarlası olan ikinci yüzündeki hadsiz hasenatlar, hayırlar ve mânevî meyveler ve güzellikler, tamamıyla, Ezel-Ebed Sultanı Kadîr-i Zülcelâle mahsustur diye, nar ve nur unsurunun bu küllî diliyle bu küllî ubudiyeti, Mâbud-u Zülcelâle takdim etmek mânâsında olarak, Fahr-i Kâinat Aleyhissalâtü Vesselâm, umum mahlûkat hesabına اَلطَّيِّبَاتُ ِللهِ demiş. Çünkü maddî ve mânevî nur unsuru, mazhar oldukları vazifelerinin umumu hem beraber, hem ayrı ayrı Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda işaret ve şehadet ettikleri milyarlar nümuneleri var.

Evet, nur ve nar unsuru toprak, hava ve mâ unsurları gibi gayet kat’î ve bedihî ve zarurî bir surette o nümunelerle gösteriyor ki, bütün esbap yalnız bir perdedir.

Bütün icatlar ve tesirler Zât-ı Kadîr-i Zülcelâlindir. Çünkü, nur, aynen vücut ve hayat gibi, kudret-i İlâhiyenin perdesiz, bizzat mübaşeretine lâyık olmasından, esbab-ı zahirî hiçbir cihette perde olmadığından, vâhidiyet içinde ehadiyeti gösterir. Gayet cüz’î ve küçük bir vazifede, küllî ve geniş bir delil-i ehadiyete işaret eder ki, Hüve Nüktesi haşiyeleriyle bunu gayet kısaca ispat ediyor. İşte milyarlar nümunelerinden iki küçük nümunesinden:

Birisi: Mânevî nurun, ilim sûretinde beşerin kafasında cilvesinin bir cüz’îsi, tırnak kadar kuvve-i hafızaya malik bir adamın kafasında, doksan kitabın kelimatı yazılmış. Ve üç ayda, her günde üç saat meşgul olarak, hafızasının sahifesinin yalnız o kısmını ancak tamam edebilmiş. Aynı adam, seksen sene ömründe gördüğü ve işittiği ve merakını tahrik eden ve ona hoş gelen mânâları ve kelimeleri ve suretleri ve savtları, o tırnak kadar kuvve-i hafızanın sahifesinde, istediği vakitte müracaat edip bir büyük kütüphane kadar bütün mahfuzatının aynı şeylerini orada bütün istediklerini mevcut ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor.

İşte bu tırnak kadar kuvve-i hafızanın, bahr-i umman gibi bir vüs’ati ve güneş gibi bir ihatalı nuru ve bir ziya-yı mânevîsi ve zemin yüzü kadar geniş sahifeleri olmazsa bu hal olamaz. Bu ise yüz binler derece muhal muhal içinde ve imkânsız olduğundan, elbette ve elbette bu küçücük tırnak kadar hafıza, Levh-i Mahfuz bir sahife-i kader ve kudreti olan Alîm-i Mutlakın, ilim ve hikmet ve kudretiyle, o Levh-i Mahfuzun bir nümunesini beşerin kafasında halk eylemesine kudsî bir şehadet eder.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mektup no 83
« Posted on: 25 Nisan 2024, 06:46:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mektup no 83 rüya tabiri,Mektup no 83 mekke canlı, Mektup no 83 kabe canlı yayın, Mektup no 83 Üç boyutlu kuran oku Mektup no 83 kuran ı kerim, Mektup no 83 peygamber kıssaları,Mektup no 83 ilitam ders soruları, Mektup no 83önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes