> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Usulü Fıkıh Eserleri > El- Muvafakat - Şatibi > Ebu İshak Eş-Şatıbi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ebu İshak Eş-Şatıbi  (Okunma Sayısı 1784 defa)
27 Eylül 2010, 00:14:27
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 27 Eylül 2010, 00:14:27 »



Ebu İshak Eş-Şatıbi



Adı: ibrahim b. Musa b. Muhammed´dir. Eş-şâtıbî dîye meşhur olmuştur. Endülüs´tü ve gırnata´dandır. Mâliki mezhebine mensuptur. Hafız ve büyük bir mücîehid, ıısûlcü, müfessir, muhaddis, fakih, dil bilgini... Kısaca çok yönlü bir âlimdi. Öbür taraftan verâ´ sahibi, sâlih, zâhid, sünnî bir zattı. Arapça´yı ve diğer ilimleri zamanının bü­yük âlimlerinden almıştır. Bunlar içerisinde ıbnu´ l-fahhâr el-elbîrî, ebu´l-kâstm es-sebtî, ebu ali et-telemsâriî, gibi seçkin simalar vardır. Çok değerli teliflerde bulunmuştur. Bunlar içerisinde en değerlileri şunlardır: el-muvâfakât (dört cilt, elinizdeki bu eser), i´tisâm (iki cilt), el-mecâlis (imam buhârî´nin sahih´i/jin "kitâbu´l-büyû" kısmı üzerine yazdığı şerh), el-ifâdât ve´1-inşaallahâdât (edebiyata dairdir), unvânu´l-ittifak fî ilmi´l-iştikâk, nahiv üzerine yazdığı beş büyük ciltlik el-makâsıdu´ş-şâfiye fî şerhi hulâsati´l-kâfiye. H. 790 - m. 1388 tarihinde, şaban´in sekizinde salı günü hakk´in rahmetine kavuşmuştur.


KİTAP HAKKINDA (HATIRALAR, DÜŞÜNCELER)



İstanbul yüksek islâm enstitüsünde talebe iken hocalarımızdan mer­hum celal hoca, bir sohbetinde seyyid beyinfıkıh usûlü kitabından övgü ile bahsetmiş, sahaflarda bulamadığı bu kitabı, yüklüce bir para ödeyerek bir hattata, süleymaniye kütüphanesinde mevcut bir nüshadan istinsah ettirdiğini söylemişti. O günden sonra biz de bu kitabın peşine düşmüş, so­nunda ele geçirmiş ve okumaya başlamıştık. Seyyid bey, kitabın giriş kıs­mında belli başlı fıkıh usûlü kitaplarını değerlendirirken, sıra el-muvâ-fakât´a gelince şunları yazmıştı:

"bu kitap yenilikçi (müceddidane) bir metodla yazılmış, gayet güzel, yu­karıda adlan geçen usûl kitaplarında bulunmayan, zamanımız için çok önemli bahisleri içine almış bir kitaptır. Şâtıbî bu eseriyle, fıkıh usûlü il­minde asıl incelenmesi gereken meselelerin hangileri olduğunu göstermek istemiş ve ilmin peşine düşmesi gereken hedefe yönelmiştir. Fakat, yukarı­da da söylediğim gibi, bizim doğu âlimlerinin sonradan gelenleri, şâtıbî´nin tuttuğu yolu takip etmemiş, bilâkis işi lâfız ve cedel kavgasına dökmüş ol­duklarından, onun açtığı çığın genişletecek kimse ortaya çıkmamıştır." (ist.1333, s. 60)

Bu satırları okuduktan sonra el-muvâfakât´ın peşine düşmemek mümkün olmazdı.sahaflarda bulduğum, kazan´da basılmış birinci cildin başındaki mûsâ cârullah´a ait tanıtma yazısı kitaba olan iştiyakımı daha da arttırdı.[1] bir seyahatimde ankara ilahiyat fakültesine uğramıştım, orada bir ağabey hocanın kütüphanesinde, elinizdeki tercümeye esas teşkil eden el-muvâfakât baskısını gördüm, hocaya rica ederek kitabı satın al­dım. O günkü sevincimi anlatamam. Dört cilt olan kitabın son cildini bitirdi­ğim zaman tarih atmışım: 24 temmuz 1961. Buna göre bu sevgili dost ile ta­nışmamızın üzerinden yaklaşık otuz yıl geçmiş bulunuyor.

Usûlü´1-fıkh ilmi dalında bir çok eser verilmiştir. Bunlar içinden şâfi´f -nin er-risâle´si, gazzâlfnin el-müstasfâ´si, sadru´ş-şerî´a´nın et-tavzîh´i, ibnu´l-kayyim´in riâmul-muvakkı´m´i, şâtıbî´nin el-muvâfakât´ı

Ve şevkânî´nin irşâdul-fuhûl´ü binanın temel taşları gibi eserlerdir. İslâm ilimlerinde ve özellikle fıkıh usûlü´nde derinleşmek isteyenlerin bu kitap­lardan müstağni kalmaları düşünülemez. Ancak el-muvâfakât´ın bir özel­liği onu sahasında tek kitap haline getirmektedir; bu da,"mekâsıdu´ş-şe-rî´a"ya verdiği geniş yerdir. Mekâsıdu´ş-şerî´a dinin güttüğü, gözettiği gaye­ler, maksatlar demektir. ALLAH teâlâ peygamberleri vasıtasıyla kullarına "iman, ibadet ve hayat nizamı" gönderiyor. Bu nizamı oluşturan bilgiler is­tekler ve kaideler yalnızca ALLAH´a kulluk etmeye, imtihanı kazanmaya mı yaramaktadır, yoksa ALLAH bunların, insanlara dünyada da bir takım fayda­ları dokunmasını mı istemiştir. Eğer ikinci ihtimal vâki ise, dinî hükümle­rin faydalarından, karşıladıkları ihtiyaçlardan söz etmek yerinde olacaktır. İşte şâtıbî, kitabının bir cildini bu konuyu ayırmakta, başka kitaplarda bir­kaç sayfaya sığdırılan "hükümlerin gayelerini, dinin maksatlarım" bu ge­nişlikte ve derinlikte ele alıp incelemektedir. Kitaba değer kazandıran di­ğer özelliklerden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:

1. yazar mâliki mezhebine mensup bulunduğu halde, mezhep taas­subundan uzak, edepli ve uzlaştırıcı bir yol takip etmiş. Nitekim ki­tabına önce "et-ta´rîf bi-esrâri´t-teklif: yükümlülüğün sırlarının bilgisi" adını koymak istemiş, sonra bir rüya üzerine bunu değiştir­miş, kitabında mâliki mezhebi ile hanefî mezhebini uzlaştırmayı hedef aldığı için "uzlaşılar, anlaşmalar" mânasında el-muvâfakât ismini tercih etmiştir. Kitabın sonlarına doğru "ihtilaflı konularda tercih" meselesini işlerken fıkıhçılara, birbirine karşı edepli ve hoş­görülü olmayı tavsiye etmekte ve aksi davranışın giderek katıla-şan, taassuba düşen nesiller, taraftarlar yetişmesine sebep olaca­ğını, bunun ise dinin yasakladığı tefrika ve bölünmeyi getireceğini etkili cümlelerle ifade etmektedir. Taklit ve taassupla ilgili şu söz­leri onun ilmî kişiliğine ışık tutmaktadır:

"...takva elbisesini kendine bir şiar kıl, insafı elden bırakma, hakkı aramak mezhebin, hakkı ehline teslim etmek prensibin olsun...taas­sup pınarından sakın içme, konunun hakikati anlaşıldığında onu ka­bul edip teslim olmaktan çekinme..." (tercüme, s.18-19).

2. Şâtıbî´ye göre "ilimden maksat ALLAH´a kullukta bulunmadan baş­ka birşey değildir."Şer´î hükümlerin dünya hayatında da faydayı hedeflediği konusu kesin delillerle sabittir.

"...şeriat ilmi pek dağınık ve çeşitli türden olan cüz´iyyatm genel ve kapsamlı bir şekilde istikraya tâbi tutulması neticesinde elde edil­mekte ve neticede akılda, bidüziye (muttarit), genel ve sabit, değiş­mez, hep hakim konumda genel prensiplerden oluşan bir mecmua vü­cuda gelmektedir.

Bu satırlardan anlaşılan odur ki, şâtıbfye göre bir bilgiye kesingözüyle bakabilmek için onu ilmî metodlarla (burada tam istikra metoduile)eldeetmekgerekmektedir. Ve kendisi, bukitapta ele al­dığı şer´î maksatları işte bu metodla ortaya çıkarmıştır.

3. Müellif bu eserinde, sıradan bütün insanları ilgilendiren dînî hü­kümlerin kaynakları ve gayelerini araştırırken, yorumlarını ya­parken tasavvufun inceleme konusuna giren seyir ve sülük (ma­nevî ve ahlâkî eğitim) yoluyla farklılaşmış ALLAH kullarının hal ve yükümlülükleri üzerinde de durmuş, bunların genelleştirilmesine karşı çıkmakla beraber islâm bütünü içindeki mümtaz yerlerini tescil ve tesbit etmiştir.

4. Şâtıbî, felsefe mesleğine mensup bazı âlimlerin yaptıkları gibi akla öncelik vererek nasları —zahirleri ile almak ve anlamak mümkün olduğu halde— te´vil ve gerçek mânâlarından saptırma yoluna git­memiş, nakle (kesin ve açık nakle) öncelik vermiştir:

"şer´î meselelerde...nakil öne almir ve metbû (kendisine uyulan) kı­lınır, akıl ise geri alınır ve tâbi kabul edilir. İnceleme ve sonuca varma konusunda akıl ancak naklin müsâadesi ölçüsünde katkıda bulu­nur..."(s.78 )

El-muvâfakât´ın saymakla bitmez güzellikleri ve faydalı yön­leri sebebiyle hep türkçemize kazandırılmasını istemiş ve ilgili dostlara tavsiye etmişimdir. Bu arzumun, hem tercüme, hem de ki­taplaştırma bakımlarından en güzel bir şekilde gerçekleşmesi be­nim için mutluluk sebebi olmuştur. Değişik cümle yapılan, üslûbu, mantığı ile el-muvâfakât gibi anlaşılması, hele hele türkçeye ak­tarılması oldukça zor olan bir kitabı başarı ile tercümeye muvaffak olduğu için mehmed erdoğan´ı candan tebrik ediyor, daha nice ça­lışmalarını bekliyorum. Sahasında erişilmez bir seviyeyi temsil eden bu eserin tercüme ve neşri için elinden geleni geri koymayan yayıncılara da teşekkür ediyor, sa´ylerinin meşkûr, amellerinin makbul olmasını mevlâdan niyaz eyliyorum.

Doç. Dr. Hayreddin karaman


Mütercimin Onsozu



Elinizdeki bu değerli eserin günyüziine çıkmasına bizleri muvaffak kılan ALLAH´a sonsuz hamd ve senalar eder, o´nun pâk şeriatının teb-liğcisi, yorumcusu ve örnek tatbikatçısı olan sevgili peygamberimiz hz. Muhammed´e salât ve selâm eder, o´nun nurlu yolundan giden ve kutsal emâneti kendisinden sonra gelenlere ulaştıran âl ve ashabını, tabiîn nesli­ni, güzellikle onların yolundan gidenleri, ümmetin büyük müctehid imam­larını, bütün insanlığın dünya ve âhiret seâdetine kefil olan islâm şe­riatının yüceltilmesi ve yenilenmesi için kafa yoran tüm islâm âlim ve dü­şünürlerini rahmetle anarım. Keza rabbimizden, bizleri de islâm´ı ve onun yüce değerlerini hayata yeniden hâkim kılabilecek bir neslin iman, ilim, ir­fan ve cihad erleri kılmasını niyaz ederim.

Daha önceleri çeşitli hocalarımızdan övgüsünü işittiğim şâtıbî´nin el-muvâfakât adlı eserinin içeriğini gerçek anlamda doktora öğrenciliğim sı­rasında değerli hocam hayreddin karaman´ın derslerinde okuduğumuz ve daha sonra da islam hukuk felsefesi adıyla tercüme ettiğimiz m. Tâhir b. Aşûr´un eseri vasıtasıyla öğrenmiştim. Daha sonra "ahkâmın değişme­si" adlı doktora tezimin temel kaynaklarından biri olması hasebiyle de ya­kından incelemiş ve böylece eseri daha da iyi tanımıştım.

Doktora çalışmalarımı tamamladıktan sonra değerli arkadaşım dr. İlhan kutluer´in iz yayıncılık adına eserin tarafımdan tercüme edilmesi teklifini büyük bir memnuniyet ve cesaretle kabul ettim. Memnuniyetle ka­bul ettim; çünkü, hakikaten bu eserin türk okuyucularına bir an evvel ka­zandırılmasının zaruretine inanıyordum. Cesaretle diyorum, çünkü önüm­de büyük badireler old...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 27 Eylül 2010, 00:17:24 Gönderen: Ayten »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ebu İshak Eş-Şatıbi
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:51:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ebu İshak Eş-Şatıbi rüya tabiri,Ebu İshak Eş-Şatıbi mekke canlı, Ebu İshak Eş-Şatıbi kabe canlı yayın, Ebu İshak Eş-Şatıbi Üç boyutlu kuran oku Ebu İshak Eş-Şatıbi kuran ı kerim, Ebu İshak Eş-Şatıbi peygamber kıssaları,Ebu İshak Eş-Şatıbi ilitam ders soruları, Ebu İshak Eş-Şatıbiönlisans arapça,
Logged
27 Eylül 2010, 00:19:16
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 27 Eylül 2010, 00:19:16 »

Önceki Baskıda Bulunan Tahrip Ve Hatalar



Her ne kadar kitabın baskısı sırasında tashih ve mümkün merte­be aslına irca işini büyük âlimlerden kadri yüce iki zât üstlenmişse de, kitabın basımını yapan kimsenin elde ettiği nüshanın çok hatalı olma­sı ve baskı işinin dar bir vakte sıkıştırılması gibi sebepler yüzünden, meydana gelen hatalardan dolayı bu değerli iki âlimimizi mazur gör­mek gerekecektir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, baskıda bir hayli tahrifat hâlâ mevcut kalmış, yer yer bütünüyle cümleler ya da tamamlanmadan mânânın anlaşılmasına imkan bulunmayan kelime düşüklükleri söz konusu olmuştur. İşte bunlar kitap üzerinde sabırla düşünmemizi ve bir sonuca varmamızı gerektiren sebeplerden olmuş­tur. Böylece Allah´ın yardımı neticesinde kitap onu mütâlâa etmek is­teyenler için kalıp ve mânâ bakımından eksiksiz ve kusursuz bir hal almıştır.

Ben bu kitap üzerinde yapılması gereken bütün çalışmaları tam anlamıyla yaptım şeklinde bir iddiada bulunacak değilim. Aksine hüsnüzanda bulunacak olursam, bu yaptıklarımın bir başlangıç adı­mı olduğunu söyleyebilirim. Gayret sahibi kimseler için bu kitap üze­rinde çalışma alanı çok geniştir. Niyeti hâlis olan insanlara tavsiyede bulunmak uyulması gereken bir yoldur. Şüphesiz ameller niyete gö­redir ve herkes için ancak niyetinin karşılığı vardır[11].

Abdullah dırâz

Neşre hazırlayan


Müellifin Önsözü



İlmin nuru ile bizleri cehalet karanlıklarından kurtaran, kendi­sinden edinilen basiretle sapıklığın kör çukurlarına düşmekten koru­yan, sevgili peygamberimiz hz. Muhammed [ alvy«3ssu 1 ile gönderdiği şeriatında bizler için en yüce alâmetler, en açık deliller koyan yüce rabbimizehamd olsun. Buhamdediş onun bize olan sayısız ve pek de­ğerli nimetleri içerisinde en üstünü olmaktadır.

Bu nûr parlamadan önce kör yürüyüşü yürüyorduk. Akıllarımız menfaatlerimize uygun şeyleri elde edebilmek için rastgele koşturu­yordu. Çünkü bu yükleri taşıyabilecek kadar güçlü değildi; iyi ve güzel arasında kötülüklerin mihverini teşkil eden nefsin cirit meydanında peşin zevkler işin içine karışıyordu. Neticede dertlerimize karşı ilaç yerine zehiri koyuyorduk ve bundan şifâ bekliyorduk. Suyu sıkılan avucu içerisinde tutmak isteyen kimseye benziyorduk. Vehim deni­zinde hayır ve şer arasında yüzdük durduk; nereye gideceğimizi bile­miyor, rehberimiz olmadığı için karanlık gecede nereye gittiğimizi bilmeden yol alıyorduk. Sakat kıyaslar yapıyor, hasta vücûttan sağ­lıklı davranışlar bekliyorduk. Yüz üstü sürünüyorduk, fakat kendimi­zin sırât-ı müstakim üzere yürüdüğümüzü zannediyorduk. Sonra ilâhî kader tecellî etti, insanların çaresizliği tek ve kahhâr olan yüce Allah´a ulaştı, ihtiyâcı hisseden insanların arzulan ona teveccüh etti. Hâl diliyle durumun doğruluğu ve ortaya konulan işlerde ilâhî mü­dâhaleye ihtiyaç zarureti sabit olunca, yüce rabbimiz sonsuz lutfu ve keremiyle imdadımıza yetişti. Nihayetsiz iyilik ve şefkat sahibi yüce Allahımız, her şeyi kuşatan merhametiyle bizi bürüdü. Eğer böyle ol­masaydı biz içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu bulup, kendi kendimize yollar içerisinden doğrusunu ayıramazdık. Yüce Allah bu keremi neticesinde özrümüzü makbul kıldı; peygamberler gön­dermeden önce meydana gelen hatalarımızın affının mümkün oldu­ğunu belirtti. Nitekim: "biz peygamber göndermedikçe azâb ediciler [20] değiliz,"[12] buyurmaktadır. Sonunda ümmetler içerisinden peygam­berler gönderdi. Arapolsun, arap dışında başka kavimler­den olsun, her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdi. Böylece peygamberler hak yolu, kavimlerine y akînen gösterecekler, onları bel kemerlerinden yakalayarak cehenneme götürecek tehlikelerden ko­ruyacaklardı. Zaman itibarıyla son, üstünlük itibarıyla ilk sırada[13] yer alan biz islâm ümmetine de özel bir ayrıcalık verdi; çünkü tevhîd bi­nasının tamamlayıcı son tuğlası ve hitâm-ı misk olan rahmet peygam­beri, mahza nimet, ümmî hikmet-i bâliğa sahibi olan hâşimî soyun­dan tertemiz bir asıla sahip muhammed b. Abdillah´ı bize göndermiş­ti. Onu bize şâhid, müjdeci, korkutucu, hakka dâvetçi, aydınlatıcı nûr olarak gönderdi; apaçık arapça olan, şüphe ile kesin bilgi arasını ayı­ran, ne önünden ne de arkasından bâtılın asla yol bulamayacağı yüce kitâb´ını ona indirdi. Sadra şifâ beyan ve yeterli îzah gücünü onun eli­ne koydu. Onu en güzel övgülerle övdü, terbiyesini kendi üzerine aldı ve onun tüm vasıf ve özelliğini ahlâk ve şemailinin oluşturduğunu be­lirtti. Bütün bu özelliklerin sahibi olan hz.peygamber sözle­ri, fiilleri, terk ve takrîrleriyle tasvibleriyle) Allah´ın şeriatını açıkla­yıcı oldu. Artık gözü görene herşey gündüz gibi parlaktı, hak ve haki­kat bulutsuz, engelsiz günde güneş gibi ortaya çıktı.

Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan rabbimize hamd ediyor; ona olan hamdimizi o´ndan bize ulaşan bir nimet telakki edi­yoruz. Ona sayısız şükrediyor, şükrün nimetlerin artışı için bir baş­langıç olduğunu biliyoruz. Alllah´tan başka ilah olmadığına, onun eşi ve benzeri olmadığına, o´nun her türlü kemâl sıfatlarıyla muttasıf bu­lunduğuna, herşeyin istisnasız yaratıcısı olduğuna, itâaatkâr-âsî ayı­rımı yapmaksızın adalet, ihsan, lütuf ve kerem sıfatlarının gereği ola­rak ve teminâtı hükmünce herkesin rızkını verenin o olduğuna şehâdet ederiz. Nitekim bu meyânda şöyle buyurmuştur: "cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır. Onlardan bir rızık istemem; beni doyurmalarını da istemem. Şüphesiz rızıklan-dıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah´tır."[14] "ehline namaz kıl­malarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyo­ruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah´a karşı gelmekten sakınanın­dır" [15] bütün bunlar insanların üstlendikleri emâneti edaya kendile­rini verebilmeleri içindir. O emânet ki, kendilerine arz yoluyla sunul­muş, kendi gönülleriyle hesap verecek şekilde yüklenmeleri üzerine de artık onunla mecbur tutulmuşlardır. Keşke ondan irkilip, korksalar da kabule yanaşmasalardı; işin sonunu ve önemini daha baştan düşünselerdi. Ne var ki, durumun vehâmeti onların hatırlarına gel­memişti. Oysa ki, gökler, yer ve dağlar teklif edilen şeyin vehâmetini, ağırlığını kavramışlar ve kabule yanaşmamışlardı. Bu yüzden de insanoğlu çok zâlim ve pek câhil diye nitelendirilmişti. Vakıa Allah´ın takdiri yerini bulacaktı. Bu arzettiğimiz hususa şu âyet açıkça delâlet etmektedir:"doğrusubizemâneti (sorumluluğu)göklere,yerevedağ-lara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Çok zâlim ve pek câhil olan insan ise onu yük­lenmiştir."[16] her şeyi hikmet ve takdiri ile, ezelî ilim, kaza ve kader programına uygun olarak yürüten yüce Allah her türlü noksan sıfat­lardan münezzehtir. Böylece insan kendi yüklendiğinden mesul tutu­lacak ve bu kendileri hakkında bir delîl olacaktır. Yüce Allah yaptıkla­rından mesul değildir. Sorguya çekilecek olanlar insanlardır.

Muhammed´in Allah´ın kulu, rasûlü, sevgilisi ve dostu olduğuna; sâdık ve emin bulunduğuna; âlemlere rahmet olmak üzere hanîf dini ile; mükelleflerine rıfkla, yumuşaklıkla davranan bir şe­riatla gönderildiğine şehâdette bulunuruz. Onun beyanları kolaylaş­tırıcı bir lisanladır. Rıfkla muamele onun şeriatının özelliği, hoşgörü ve müsamaha ile davranma ise onun meziyetidir. Zayıf-güçlü herkesi aynı şekilde muhatap tutar; anlayışlı-anlayışsız herkesi doğru yola ulaştırır; itâatkâr-âsî ayırımı yapmadan herkese merhamet eder; gö­nüllü-gönül süz herkese yön verir; adalet karşısında soylu-soylu olma­yan herkesi eşit tutar; emir ve yasaklarına boyun eğenleri dünya ve âhirette yüce bir mevkie ulaştırır; nebî olmasa bile nübüvvet nurunu içerisinde taşıyacak bir makama ulaştırır; onunla muttasıf olanlara sünnet elbisesi giydirir de sonunda Allah´ın bir velî kulu kılar; ona uyan ve destek olan bir kul, fakir de olsa ne kadar zengindir. Ona karşı gelip haddi aşan kimse, zengin de olsa ne kadar fakirdir.

Hz. Peygamber, görevi boyunca bu yüce pâk şerîate yi­ne bizzat şerîatle davette bulunmuş, kendisine tevdî edilen emâneti eksiksiz olarak insanlara ve cinlere ulaştırmış, şeriatı kendi burhan-larıyla korumuş, kesin delilleriyle sınırlarını himaye etmiş, tebliğ ve beyân için gerekli bütün gücünü sarfetmiş, hem lisânı haliyle hem de sözüyle "ben apaçık bir uyarıcıyım" buyurmuştur.

Allah´ın salât ve selâmı onun, âl ve ashabının üzerine olsun. O as­hap ki, şeriatın maksatlarını kavramış ve onları elde etmişler, onların kaide ve temellerini ortaya koymuşlar, işaretleri üzerinde düşünmüş­ler, prensip ve gayelerinin gerçekleştirilmesi için ciddî çalışmalar yap­mışlar, bütün bunlardan öte dünyevî emellerini atmak için yeterli öze­ni göstermişler, amellerini düzeltmek için ilmi vâsıta olarak kullanmışlar, hayırda yarışmışlar ve herkesten ileri geçmişler, sâlih amellere koşuşmuşlar ve kendilerine yetişen olmamıştır. Neticede basiret ufuklarında furkân güneşi doğmuş, kalplerinde yakın nuru parlamış, hikmet pınarları dillerinden dökülmeye başlamıştır; onlar îmân, islâm ve ihsan sahipleri idiler. Nasıl öyle olmazlardı ki, kapıyı ilk çalan onlardı; dolayısıyla seçkinlerin seçkini, özün özü ve akıl sahiplerinin yollarını onların nurlarıyla bulacağı yıldızlar olmuşlar­dı. Allah, uyacaklar için bir önder, hidâyet arayanlar için seçkin bir ör­nek olan onlardan ve onlardan sonra gelen kimselerden ve kıyamete dek iyilikle onlara uyanlardan razı olsun.

Hamd ü sena, salât ve selâmdan sonra diyoruz ki; ey en yüce il­min gerçeklerini araştıran, akılların en üstün verimlerini elde etmeye çalışan, en tatlı anlayış kaynaklarına susayan, bâtın mânâları elde et­mek, yazılı metinler içerisinde zahir mânânın ötesinde bulunan ma­nala...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes