> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > Yirminci mesele
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yirminci mesele  (Okunma Sayısı 1106 defa)
30 Mayıs 2011, 13:58:11
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 30 Mayıs 2011, 13:58:11 »



Yirminci Mesele:


Hz. Peygamber'in: "Yakın bir gelecekte şöyle şöyle özelliği olan bir topluluk çıkacaktır..." buyurması iki ihtimâli gösteriyor:
Birinci ihtimale göre, Peygamber bu sözü ile şunu kasdetmiştir: Ümmetinden her heva ve heves düşkünlüğü ortamına giren, bunu bir görüş olarak benimseyen kimsenin durumu şudur: Bu düşünce o kimsede kuduz hastalığı gibi gelişir. O artık bundan dönmez ve bid'at'ından tevbe etmez.
İkinci ihtimale göre Peygamber şu manayı kasdetmiştir: Ümme­tinden bid'at'a düşen/giren kimse, bu sırada bid'atı ilgilendiren husus kalbinin derinliklerine sinmiş ise bu kimsenin tevbesi mümkün değildir. Ümmetden kimileri ise böyle değildir. Bunların tevbesi ve bid'at'ından dönmesi mümkündür.
Birinci ihtimalin doğru olduğunu, bid'at sahibinin tevbesinin engellenmiş olması gerektiğini bildiren rivayet göstermektedir. Genelde bid'at sahipleri böyledir. Bunu Hz. Peygamberin:
 ".... onlar ok'un torbasına dönmediği gibi geri dönmemek üzere dinden çıkar­lar....” sözünden anlıyoruz. Ayrıca (âlimlerin) "Yüce Allah, bid'at sahibinin tevbesine engel koymuştur." sözünden ve benzerlerinden de bunu anlamaktayız. Ayrıca realite dahi bunun doğruluğuna tanık­lık etmektedir. Zira bid'atından hoşnut olan bid'at, sahiplerinden pek azının bid'at'ından vazgeçip tevbe ettiğini görürsün. Bilakis bid'at'çı daha bilinçli bir şekilde sapıklığını artırır.
Rivayete göre İmam Şafiî şöyle demiştir:
Kendi görüşüne göre (dini konularda) hareket eden kimse, sonra tevbe ederse tedavi edilip de iyileşen deliye benzer. İyileşen mecnun aklı başına gelince yaptığı taşkınlığı anlar.
İkinci ihtimalin doğruluğunu, bid'at sahibinin hiçbir suretle tövbesinin kabul edilmeyeceği anlamına gelmeyen rivayetler göster­mektedir. Akıl yönünden bu caizdir. Din yönünde şöyle bir durum söz konusudur. Dinin genel kurallarındaki genel ifadelerde çoğunlukla örtüşen normaller kasdedilir. Tamamen akıl, hep akıl ölçüleri kasdedilmez.[248] Bu husus usûlde/metodolojide açıklanmıştır.
Bu anlayışın delili şudur: Bid'at işleyen kimsenin sonra bid'ata tevbe edip kendine dönerek bid'attan vazgeçtiğini görmekteyiz. Nitekim Abdullah b. Abbas ile tartıştıktan sonra Haricilerden dönen­ler olmuştur. Ayrıca Mühtedi, Vâsık ve başkaları da sünnet dışına çıkan kimseler oldukları halde bid'atlarından dönmüşlerdir. Bid'atla ilgili genel ifadeler birey olarak kişilere mahsus kılınınca, ifadede genellik kalmaz ve (az yukarda dile getirilen) kısımlar ortaya çıkar.
Sözü edilen iki ihtimalden ikincisi açık olan bir husustur. Çünkü bu konuyu ele alan hadisin baş tarafı ümmetle ayrılmanın olacağını bildiriyor. Fakat bu ayrılığın sebebi olan heva ve hevese düşkünlüğün kalplere sinip derinliklerine işleyip işlemediğinden söz edil­memiştir. Ancak sonra ümmetin içerisinde ayrılıp parçalanmış olanlar içinde heva ve hevese düşkünlüğü iliklere kadar işleyenler olacağı bildirilmiştir. Bu gösteriyor ki, ümmetten heva ve hevese düşkün olanlardan olsa da bu özellik iliklerine kadar işlememiş olanlar da bulunacaktır.
Genel olarak ümmette heva ve hevese düşkünlüğün kasdedilmiş olması uzak ihtimaldir. Çünkü hadisin içerisinde faydası olmayan bir çeşit tedahül olur. Hadisin manası, ümmetten ayrılanların heva ve hevese düşkünlük sebebiyle ilerde ortaya çıkabileceği ve bunun bir hastalığın vücutta yayılması gibi yayılacağı şeklinde açıklanırsa mana düzgün ve doğru olur. İşte bu durumda (yukarda sözü geçen) heva ve hevese düşenlerin kısımlara ayrılması düşünülebilir.
Kısımlara ayrılmanın düşünülmesi bu özelliğin kuduz hastalığı gibi sirayet etmesi ile olur. Kimileri de bu derecede olmaz. Çünkü hastalığın vücutta yayılışı değişik olur. Bazı kimselerde son dercede yüksek seviyede olur. Hatta sahibini küfre kadar götürür veya götürecek gibi olur. Kimilerinde ise bu derecede olmaz.
Hz. Peygamber'in tanıklığı ile Hâriciler birinci kısımdandır. Hz. Peygamber onlar hakkında:
"Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar." Buyurmuştur. Nitekim bunlar bid'ate derin bir şekilde batarak Allah'ın kitabına ve Hz. Peygamber'in sünnetine karşı çık­mışlardır. Onlar, düşünceleri sebebiyle, bunların derecesine ulaşma­yanlara nisbetle (heva ve hevese düşkünlük hususunda) daha kötü durumdadır.
Akıl yoluyla güzeli ve çirkini belirleyenler ise, (araç olarak kullandıkları) akılları onları daha önce geçenlerin düzeyine ulaştır­mamış ise ikinci kısımdandır.
Zahirilerin -bid'at saydığı şeyler hakkındaki görüşüne göre- ve benzerlerinin ifade ettikleri (grup veya kişiler) de ikinci kısımdandır. Bu görüş şöyle ifade edilmektedir: Gruplardan birinden bir kimse cüz'ı de olsa bid'atı ile (ortaya) çıkınca bid'at, sahibinin kalbine ve içine mutlaka işleyecektir. Lâkin bu işleyiş bid'at (in küçüklüğü veya büyüklüğü) kadardır. Bu kimse aynı zamanda bid'at sahibinin tevbe' si olmayacağına ilişkin delillerin altına girmektedir. Fakat kuduz hastalığına benzetilen, içe işleme meselesi, her bid'at sahibine ulaşmayabilir. Şu kadar ki ayrı bir grup olmak hususundaki ortak özellik, bid'at içine işleyende de, işlemeyende de mevcuttur. Zira birtakım düşmanlık ve buğz sonucunda ayrı bir grup olma özelliği her ikisinde de bulunur.
Doğrusunu Allah bilir ya bunlar arasındaki ayrılığın iki sebebi vardır.
a- Ya şöyle denilebilir: Bid'at içine işleyen kişi, (başkalarını) bid'atına çağırır. Bu sebeple düşmanlıklar ortaya çıkar. Bid'at ruhu­nun derinliklerine işlememiş olan kişi bid'atına çağrıda bulunmaz, çağrıda bulunmak için ortaya atılmaz.
Birincisi bid'at kalbinde büyük bir yer tuttuğu, bid'attan başka ne varsa bir yana attığı için böyle yapar. Bid'atında öylesine bilinçlidir ki ondan asla dönmez. Gözü başka bir şeyi görmez, kulağı ba^ka bir sey duymaz, adetâ iliklerine kadar işler. Bir şeyi bu kadar sevmek, sevginin zirvesidir. Sevginin böylesi kendisinde bulunan kimse, sevdiği şey sebebiyle dostluk ve düşmanlık durumlarına girer. Bu uğurda ne ile karşılaştığına aldırmaz.
Bid'atı sevmekte bu dereceye ulaşmayan kimse böyle değildir. Bu kimseye göre ilgilendiği bid'at, elde ettiği bir bilgi derecesinde, ulaştığı bir ince nokta mesabesindedir. O bu bilgiyi hafıza deposunda saklar kendisine o hususta uygun veya aykırı düşene o bilgi ölçüsünde hüküm verir. Fakat kendisine bir zarar gelmesinden veya bir cezaya uğramaktan korktuğundan içindekini ortaya koymak hususunda kendisini tutar. Böyle bir kimseyi bu duruma sevk eden şey, kendisini tepeden tırnağa kaplamış derecede değildir. Bid'at dahi sahibi tarafından gizli tutuluyorsa böyledir.
b- Veya şöyle denilebilir: Bid'atcılığı iliklerine kadar işleyen kim­se, en büyük topluluktan ayrılıp, cemaatın dışına çıkarak başkalarını bid'atına çağırma girişiminde bulunur. Haricilerin ve onların görüşü istikametinde olanların özelliği budur.
Bunun bir benzerini İbn'ul Arabi "Avâsım" isimli kitabında şöyle hikaye etmiştir: Selâm (Bağdat) şehrinden ehl-i sünnetten bir toplu­luğun bana haber verdiğine göre üstad Ebu'l Kasım Abdül Kerim b. Hevazin el-Kuşeyri Nisabur'dan bu şehre gelmişti. Kendisi tasavvuf âlimlerinden idi. Şehirde bir zikir meclisi gerçekleştirdi. Bu toplan­tıda tüm halk hazır bulunuyordu. Kuran okuyan zât, Tâ Hâ suresi 5. ayeti olan "Rahman (olan Allah) arşı istiva etti." ayetini okumuştu. Orada bulunanlardan -Hanbelîleri kasdediyor birisi bana:
Sen kimsin? dedi. Orada bulunanlar (zikir) meclisi sırasında uzaklardan duyulacak şekilde yüksek sesle "oturuyor, oturuyor!" diyorlardı. Orada bulunanlardan ve Kuşeyrinin adamlarından ehl-i sünnetten olanlar bu söyleme sert bir şekilde karşı çıktılar. İki grup birbirine girdi. Halk ağır basıp onları nizamiye medresesine kapattılar. Onların üzerine oklar attılar. Sonuçta onlardan bir grup, topluğunun liderinin maiyetinde olanlar ve bazı eğlence düşkünleri öldü. Oradakilerin kızgınlığı yatıştı.
İşte bu da kalbinin derinliklerine kadar bid'at sevgisi işleyen kimsenin durumudur. Görülüyor ki bu sevgi onu öldürmeye kadar götürmüştür. Durumu bu dereceye ulaşan her kişi Hz. Peygamber'in özelliğini bildirdiği kimsenin durumunda olmaya layıktır. Velev ki bu kişi bıd'atını savaş derecesine ulaştırmış olmasın. Padişahların arasına girip onlara zayıf deliller ileri süren, dini koruyan ve sünneti öğrenenleri kendilerince küçük görenler de böyledir. Bu kimseler küçük gördüklerini belâlara düşürmüşler, onları birtakım sıkıntılara düçâr ederek zararların acısını tattırmışlardır. Sonunda bazılarının (insanları) öldürmeye kadar ileri gittikleri olmuştur. Nitekim Bişr'ul Müreysî zamanında (halife) Me'mun ve İbn Ebi Davudun ve diğerle­rinin huzurunda yaşanan sıkıntılar bunu göstermektedir.
Şayet bid'at, sahibini bu dereceye ulaştırmamış ise, bid'atın sevgisi kalbinin derinliklerine işlememiş demektir. Nitekim örneği hadiste geçmiştir. Nice bid'at ehli vardır ki bid'atları ile Haricilerin ve diğerlerinin yaptığını yapmamıştır. Bil'akis gerçekten kendisini gizlemiş, başkalarının yaptığı gibi açıktan bid'atına çağrıda bulunmamıştır. Bunlar arasında âlimlerden, hadis râvilerinden ve âdâlet ehlinden sayılanlar vardır. Ne var ki benimsedikleri şeylerle meşhur olmadıklarından dolayı (bilinmezler).
Açıkça ortadadır ki bu bakış açısı diğerlerine nazaran en elverişli olanıdır. Muvaffakiyet Allah'tandır.[249]




[248] Az yukarıda "Din yönünden şöyle bir durum..." ile başlayan cümleden buraya kadarki kısım orijinaldeki metinden değil, dipnottan tercüme edilmiştir. Bu dipnotta aynı zamanda orijinalde hata ve ilk nüshaya göre bozukluk olduğu ifade edilmiştir. (Çeviren)
[249] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/292-295.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yirminci mesele
« Posted on: 25 Nisan 2024, 20:11:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yirminci mesele rüya tabiri,Yirminci mesele mekke canlı, Yirminci mesele kabe canlı yayın, Yirminci mesele Üç boyutlu kuran oku Yirminci mesele kuran ı kerim, Yirminci mesele peygamber kıssaları,Yirminci mesele ilitam ders soruları, Yirminci meseleönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes