๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:08:07



Konu Başlığı: Uydurma görüşleri kötülemeye delalet eden naslar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:08:07
Uydurma Görüşleri Kötülemeye Delalet Eden Naslar


Nakli delillerin beşincisi mezmum olan re'yin kötülüğü hakkında gelen delillerdir. Mezmum re'y, bir temel üzerine oturmayan ya da Kur'an ve sünnetten bir dayanağı olmayan fakat yasamayla ilgili bir yönü için Bid'atin bir çeşidi haline gelen, hatta Bid’atin içinde bir cins olan görüştür. Çünkü bütün bid'atler sadece Kitab ve sünnetten dayanağı olmayan görüşlerden ibarettir. Bu sebeple sapıklıkla vasıflandırılmışlardır. Sahih'te geçen rivayette Abdullah ibn Amr ibn el-As şöyle demektedir:
Rasulullah'ı (s.a) şöyle derken işittim;
"Şüp­hesiz Allah Teala ilmi insanlara verdikten sonra onlardan bir anda çekip almaz. Lâkin ilmi âlimleri aralarından almakla alır. Âlimler kalmayınca geride câhil insanlar kalır, onlara fetva sorarlar, onlar da kendi reylerine göre fetva verirler; hem kendileri saparlar, hem de onları saptırırlar."
Durum böyle olunca, re'yin kötülenmesiyle şüphesiz bid'atler de kötülenmiş olur.
İbn el'Mübarek ve daha başkaları Avf ibn Mâlik el-Eşceî'den tahriç etmişlerdir:
Avf şöyle dedi:  Rasulullah (s.a) buyurdu ki:
"Benim ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacak. Bunlardan fitnesi en büyük olan fırka kendi reyleri ile dinde kıyas yaparak Allah'ın helâl kıldığı şeyleri haram, haram kıldığı şeyleri de helal yapanların fırkasıdır."[250]
İbn Abdilherr şöyle der:
Bu, bir dayanağı olmadan kıyas yapmak ve din konusunda zan ve tahminle konuşmak demektir. Hadisi şerifteki "haramı helal, helâli haram sayarlar" ifadesini görmüyor musun? Malumdur ki helâl, Allah'ın Kitabında ve Peygamber'in sünnetinde helal olan şeydir. Haram da Allah'ın Kitabında ve Peygamber'in sünnetinde haram olan şeydir. Kim bunu bilmez de kendisine sorulan soruya bilgisizce cevap verir ve kendi görüşüyle sünnetin dışına çıkacak şekilde bir kıyas yaparsa işte bu kendi re'yine dayanan bir kıyas olur; hem kendisi sapmış, hem de başkalarını saptırmış olur. Kim ki kendi bilgisi dahilindeki füru'u Kitap ve sünnetteki bir asla dayandırırsa re'yiyle konuşmamış olur.[251]
İbnu'l-Mubarek şu hadisi tahriç etmiştir:
Üç şey vardır ki bunlar kıyametin alâmetlerindendir. Bunlardan birincisi, ilmin küçüklerin yanında aranmasıdır.
İbnu'l-Mubarek'e: Küçükler kimlerdir?  Diye sorulunca şöyle cevap verdi:
Kendi reylerine göre konuşanlardır. Büyükten rivayet eden küçüğe gelince, o küçük değildir.[252]
İbn Vehb, Ömer ibn el-Hattab'tan (r.a) onun şöyle dediğini tahriç etmiştir:
Rey sahipleri sünnetlerin düşmanı haline gelirler ve hadis­leri akıllarında tutmakta çaresiz kalırlar, rivayet edecekleri hadisler zihinlerinden kaçar.[253](Neticede kendi kafalarından görüşler türe­tirler). Sahnûn der ki:
Rivayette sözü edilen rey sahipleriyle, bidatçiler kastedilmiştir. Bir rivayette şöyle denilir:
Rey sahiplerinden sakınınız. Çünkü sünnetlerin düşmanıdırlar. Hadisleri ezberlemekte çaresizdirler. Bu yüzden rey ile konuşurlar. Neticede hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.[254]
İbn Vehb'e ait bir rivayette şöyle denilir:
Şüphesiz rey sahipleri sünnetlerin düşmanıdırlar. Onları ezberlemekten âcizdirler. Onlar zihinlerinden kaçıverir. Kendilerine bir şey sorulduğu zaman da "bilmiyoruz" demeye utanırlar. Bu yüzden kendi görüşleriyle sünnet­lere ters düşerler. Bu rey sahipleriden sakınınız. Onlar da sakınsın­lar.[255] Ebû Bekir ibn Ebi Dâvud der ki:
Ehl-i rey, ehl-i bid'attir.[256]
Reyciler, bid'atçilerdir. İbn Abbbas'tan (r.a) rivayet edilir:
Kim Allah'ın Kitabında olma­yan ve Peygamber'in (s.a) sünnetiyle de onaylanmayan bir görüş ileri sürerse Allah'a kavuştuğu zaman başına ne geleceğini bilemez.[257] İbn Mes'ud'dan (r.a) şöyle rivayet edilir:
Sizin âlimleriniz gidiyorlar ve insanlar câhilleri kendilerine önder ediniyorlar, onlar da işleri reyleriyle kıyas ederler.[258]
İbn Vehb ve daha başkaları Ömer ibn el-Hattab'tan tahriç ettiler: Ömer ibn el-Hattab şöyle dedi:
Sünnet Allah ve Rasûlünün koyduğu bir kanundur. Reyin payını ümmet için sünnet haline getirmeyin.[259]
Yine İbn Vehb, Hişam ibn Urve'den, o da babasından şöyle dediğini tahriç etti:
İsrailoğullarının durumu, onların evlatları diğer milletlerin esiri haline gelinceye kadar hep doğru ve düzgün idi. Onların içinden reye yapışanlar oldu ve bunlar İsrailoğullarını saptırdılar.[260] Sa'bi'den nakledilmiştir:
Sizler ancak eserleri (rivayetleri) terk ettiğiniz ve kıyaslara sarıldığınız zaman helak oldunuz.[261]el-Hasen'den nakledilmiştir:
Sizden öncekiler ayrı ayrı yollara parçalandıkları ve hak yoldan saptıkları zaman helak oldular. Onlar eserleri terk ettiler ve din hakkında kendi reyleriyle konuştular. Bu sebeple hem kendileri saptılar, hem de başkalarını saptırdılar.[262] Derrac ibn es-Sehm ibn Esmah'dan rivayet edilmiştir: O şöyle dedi:
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, bir adam binitini iyice besleyecek, hatta binitini yağ bağlayacak. Sonra onun üzerinde hayvan iyice bitkin düşünceye kadar diyar diyar gezecek, amel ettiği sünnetle kendisine fetva verecek birisini arayacak, fakat zan ile fetva verenden başka hiç kimseyi bulamayacak.[263]
Alimler bu haberler ve rivayetlerle kastedilen re'yin ne olduğu konusunda ihtilaf ettiler.
Bir grup ilim adamı dedi ki:
Bununla kastedilen, sünnete muhalefet eden bid'atçilerin reyidir, fakat bunlar Cehm'in mezhebi ve diğer kelamcıların mezhebleri gibi itikadi konu­larda bid'at çıkaranlardır. Çünkü onlar kendi reylerini (görüşlerini) Hz. Peyganıber'den (s.a) geldiği sabit olan hadislerin reddinde kullandılar. Hatta onlar reddi ve tevili gerektirecek hiçbir sebep olmaksızın Kur'an'ın zahiri anlamlarını reyleri ile reddederler. Nitekim Allah Teala'nın âhirette görüleceğine delalet eden âyetlerin zahiri anlamını, kabir azabını, mizan ve sıratı teviller yaparak reddederler. Şefaat ve havz konusundaki hadisleri ve burada zikre­dilmesi uzun sürecek daha pek çok şeyi de reddederler. Bunların hepsi kelam kitaplarında zikredilmişlerdir.
Bir grup ilim adamı da şöyle dedi:
Ayıplanan ve kötülenen rey, sonradan uydurulan reydir ve onun gibi olan diğer bid'at çeşitleridir. Çünkü gerçekte Bid'atlerin tamamı reye dayanmak ve şeriatın dışına çıkmak demektir. Bu daha açık ve net bir görüştür. Çünkü yukarıda geçen deliller, ayıplanmış rey ile kastedilen şeyin bid'atlerden bir kısmını dışarıda bırakıp sadece bir çeşit Bid'atin kastedilmesini gerektirmiyor. Bilakis bu delillerin zahiri, itikadi konular gibi İslamın ister temel konularında olsun, isterse ameli konular gibi fer'i konularında olsun kıyamete kadar meydana gelmiş ve gelecek bütün Bid'atlerin kastedildiğini gösterir.
Nitekim el-Kâdı İsmail de:
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur."[264] ayetinin Hâriciler hakkında nazil olduğunu ifade eden rivayetleri de sıraladıktan sonra kendisi âyetin bütün bid'atleri kapsamına aldığını söylemiştir. Allah bilir ama belki, bu ayetin Hâriciler hakkında olduğunu söyleyenler de birinci gruptaki âlimlerin görüşünü kastetmemişlerdir; sadece âyetin kapsamına giren şeylerden bir misal getirmişlerdir. Çünkü onların zamanında Hâriciler meşhur olduğu için misalin de onlardan verilmesi uygundur. Diğerlerinin zikredilmemesi de normaldir. Genelinden sorulsaydı onu da söylerdi. Bazı bid'at ehli ile ilgili olarak yukarıda geçen diğer sözlerin durumu da böyledir. Bunlar ihtiyaca göre yapılan birer tefsir olarak kabul edilir. Görmüyor musun, bu bölümün başında naklî delillerin birincisi olarak zikrettiğimiz Âli İmran süresindeki ayet'i kerime Necran Hıristiyanlarının kıssası hakkında nazil olmuştur. Sonra Hâriciler hakkında nazil olduğu söylenilmiştir. Bu ayet-i kerime hakkında tefsirlerde daha başka şeyler de zikredilmiştir. Müfessirler söz konusu âyeti, lafzın lügavi gereğine göre değil, o andaki ihtiyaca göre kapsadığı şeylerle tefsir ediyorlardı. Eski müfessirlerin sözlerinin bu şekilde anlaşılması gerekmektedir. Böyle bir anlayış, onların ilimdeki mevkileri, kitap ve sünneti anlamadaki mertebeleri sebebiyle daha uygundur. Bu düşünce, daha başka yerlerde de ifade edilmiştir.
Bir grup ilim adamı ise -ki İbn Abdilber'in iddiasına göre ilim adamlarının çoğunluğu- şöyle dedi:[265]
Yukarıdaki rivayetlerde sözü edilen rey, dinin şer'i hükümleri konusunda istihsan ve zanlarla görüş beyan etmek, çetrefilli ve polemik konusu olan şeyleri ezberleyerek, kitap ve sünnetten dayanağı olmaksızın, illetlerine ve geçerliliklerine bakmaksızın fer'i meseleleri ve çeşitli eğilimleri birbirine kıyas ederek meşgul olmak demektir. Bu sebeple çetrefilli ve polemiğe açık meseleler hakkında onlar vuku bulmadan ve ortaya çıkmadan önce zanna dayanarak görüş beyan edilir, ayrıntılara girilir ve geleceğe dâir ahkam kesilir. Yukarıda sıralanan rivayetlerde sözü edilen kötülenmiş reyle bunun kastedildiğini söyleyen âlimler derler ki:
Çünkü bu tür şeylerle meşgul olmak ve bunlara fazlaca dalmak demek, sünnetleri ihmal etmek ve onları bilinmezliğe sevk etmek, onlardan, Allah'ın Kitabından ve onun manalarından üzerinde durulması gereken şeylerin üzerinde durulmasını terk etmek demektir. Bu görüşte olan âlimler bunun için pek çok şeyle de delil getirirler. Hz. Ömer'in (r.a), meydana gelmemiş şeyler hakkında soru soran kimseleri lanetlemesi, mugalatayı, yani çetrefilli meseleler hakkında polemik yapmayı ve çok soru sormayı yasaklayan rivayetler onların delillerindendir. Hz. Ömer çok soru sorulmasını hoş karşılamamış ve ayıplamıştır. Seleften pek çokları da olaylar vuku bulmadıkça onlarla ilgili sorulan sorulara cevap vermezlerdi.[266]
Bu görüş, önceki görüşe muhalif değildir. Çünkü bunlar da, kötülenmemiş de olsa reyi yasaklamaktadırlar. Çünkü her ne kadar soru sormak caiz de olsa çok fazla soru sormak, kötülenmiş reye götüren bir vasıtadır. Devamlı olarak reyle meşgul olarak sünnetler üzerinde düşünmeyi terk etmek demektir. Hal böyle olunca bu görüş kendisinden önceki görüşle birleşmektedir. Çünkü şeriat bir şeyi yasakladığı ve onun hakkında katı bir tavır takındığı zaman onun civarındaki şeyleri ve sınırının etrafında dönüp dolaşmayı ve otlamayı da yasaklar. Hz. Peygamber'in (s.a):"Helal bellidir, haram bellidir. Bunlar arasında da şüpheli şeyler vardır" hadisini[267] görmüyor musun? Şeriatte "Seddü’z-Zerai" diye bir delilin bulunması da bundan dolayıdır. Sedd'u'z-Zerai' caiz olmayan bir şeye sürüklemesi sebebiyle caiz olan şeyin yasaklanması demektir. Yasaklanan şeydeki mefsedetin büyüklüğüne göre o mefsedete götürücü vasıtalar da yasak kapsamına alınır ve yasaklama­sının şiddeti artırılır.
Yukarıda geçen deliller sana bid'at işlemekte ne kadar büyük bir mefsedetin olduğunu ve bidatlerin yakınında ve civarında dolaşmanın da bu mefsedetin boyutlarını daha da genişleteceğini açıkça beyan ediyor. Bu sebeple ilim adamları, her ne kadar bir yöntem olarak geçerli olsa da kıyas ile görüş beyan etmekten kaçınıyorlardı. Alimlerden bir grup, mesele ortaya çıkmadan önce fetvasını vermekten uzak duruyorlardı. Bu konuda Rasulullah'dan (s.a) şöyle bir hadisi hikaye ettiler:
"Bela ve musibetler gelmeden onların gelmesi için acele etmeyiniz. Çünkü siz acele ederseniz, yollarınız ayrılır ve sağa sola parçalanırsınız."[268]
Rasulullah çok soru sormayı yasaklamıştır.[269] Ve şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah birçok şeyleri farz kılmıştır. Sakın onları zayi etmeyin (unutmayın)! Birçok şeyleri de yasaklamıştır. Sakın onları çiğnemeyin. Birçok da sınırlar çizmiştir, sakın onları aşmayın. Birçok şeyleri de unuttuğu için değil, size olan merhametinden dolayı terk etmiştir; sakın onları da araştırmayın." [270]
Âlimlerden bir gurup da bu fetva verme işini emirlere (yöneticilere) havale etmişlerdi. Onlar, kendilerine yönetici tarafından böyle bir görev verilmedikçe fetva vermezlerdi. Emirlerin fetva yetkisi verdiği kişilere "Savâfı’l- Ümera" denilirdi.[271]
Bir kısım âlimler de sorumluluktan sıyrılmaya ve verdikleri fetvaların kesin bir ilim değil, rey olduğuna işaret ediyorlardı. Nitekim Hz. Ebû Bekir es-Sıddık (r.a.) kendisine kelâle sorulduğu zaman şöyle demişti:
"Ben bu konuda reyimi/görüşümü söylerim. Şayet söylediğim şey doğru ise Allah'tandır, yanlış ise bendendir ve şeytandandır." Ebu Bekir bunu söyledikten sonra kelâle konusun­daki cevabını verdi.
Said ibn el-Müseyyib'e birisi geldi ve ona bir şey sordu ve soruyu ona yazdırdı. Sonra görüşünü sordu. Said cevabını verdi, adam da bu cevabı yazdı. Said'in orada bulunan arkadaşlarından birisi dedi ki:
Kendi görüşünü mü yazıyorsun ey Ebû Muhammed? Said adama dedi ki:
Onu bana ver. Sahifeyi eline aldı ve yırttı, el-Kasım ibn Muhammed'e bir şey soruldu, o da cevap verdi. Soruyu soran adam arkasını dönüp giderken onu çağırdı ve dedi ki:
Kasım, bunun hak olduğunu iddia etti deme. Fakat mecbur kalırsan bununla amel et. Mâlik ibn Enes şöyle dedi:
Rasulullah (s.a) bu din tamamlan­dıktan sonra vefat etti. Bizim artık Rasulullah'ın eserlerini/sözlerini ve davranışlarını izlememiz gerekir. Reyi izlememiz gerekmez. Çünkü reyin peşinden gidildiği zaman, reyde senden daha kuvvetli başka bir adam gelir, bu sefer onun peşinden gidersin. Ne zaman senden daha güçlü bir adam gelir de ona uyarsan öyle zannediyorum ki bunun da sonu gelmez.
Sonra Mâlik ibn Enes'in reye dayanarak da konuştuğu olmuştur. Fakat bir olay hakkında isabetli bir görüş ortaya koymak için var gücüyle çalıştıktan sonra çoğu kez şu ayeti söylerdi:
"Bunun bir zandan ve tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; kesin bir bilgi elde etmiş değiliz."[272]
Derinlere dalan kimse hakkındaki korkusu sebe­biyle onu hep eleştirmiştir. Iraklıları da hükümlerde reyi/aklı çokça kullandıkları için kötülemiştir. Bu konuda ondan pek çok şey rivayet edilmiştir. Bunların en hafifi de şu sözüdür. Istihsan ilmin onda dokuzudur.[273] Kıyasta boğulan kimse hemen hemen sünnetten ayrılmış demektir. Bu arz edilen rivayetler İmam Mâlik'e göre sadece itikadi konulardaki reye mahsus değildir. Bunların tamamı, her ne kadar usulde geçerli de olsa rey konusunda takınılan olumsuz tavırları ifade ediyor. O halde bir asla, yani Kitap ve sünnetten bir nassa dayanmayan reyden sakınmalıdır.
İbn Abdilberr'in bu konuda söylediği daha pek çok sözü vardır. Biz bunları burada nakletmeyi uygun bulmadık.[274]           
Bütün bu arzedilenlerden sonra işin özeti şudur:
Kötülenmiş olan rey, geri dönmeksizin cehalet, heva ve heves üzerine bina edilen veya aslında kötü bir şey olmadığı halde kötü olan reye götüren şeydir. Bu şer'i bir asla dayanır. Birincisi bid'at hudutlarının içine girer ve kötüleme delillerinin hedefi olur. İkincisi bid'at sınırının dışındadır ve hiçbir zaman bid'at olmaz.[275]



[250] İbn el-Mübarek, Zühd, s.446.  Ben bunun tafsilatını İbn Abdilberr'in Câmiu Beyâni'1-İlm isimli Kitabının “Allah'ın dininde bir esasa dayanmaksızın, rey, zan ve kıyas ile konuşmanın kötülenmesi halikında gelen deliller”  bölümünde c.2,s.l33'de gördüm. Bu hadisi Kenzu'l-Ummal müellifinin 1/210. no-1058'de belirtiğine göre Taberani, el-Kebir'de Avf ibn Mâlik'den rivayet etmiştir.
[251] İbn Abdilberr Câmiu Beyani'l-İlim, 2/135.
[252] İbnu’l Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Babu Mâeâe fi Kabzı'l-İlim s.281 de gördüğüm bu rivayet İbn Mes'ud'un bir sözüdür. Buna göre mevkuf bir rivayettir. Tabkikli nüshada 815. Sahifededir. Bu sebeple muhakkiki el-A'zamî der ki: Diğer nüshada: onlara ilim küçüklerinden yani bid'atçilerden gelir, ilavesi vardır.
[253] İbn Abdilberr. Câmiu Beyâni’l-İlim. 2/135.
[254] a.g.e 2/135
[255] a.g.e 2/135
[256] a.g.e 2/135. İbn Abdilber burada İbn Ebi Davud'un sünnet hakkındaki şu beytini zikreder: Bana kişilerin reylerinden bahsetme. Peygamberin sözü daha temiz ve daha açıklayıcıdır.
[257] İbn Abdilber. Câmiu Beyâni'I-İlim, 2/136
[258] a.g.e 2/136
[259] a.g.e 2/136
[260] a.g.e 2/136
[261] a.g.e 2/137
[262] a.g.e 2/137
[263] İbn Abdilber: Câmiu Beyâni’l-İlim, 2/135.
[264] En'am: 159
[265] Bk: îbn Abdilberr. Camiu Beyâni'l-İlim, 1/138 ve devamı.
[266] Bu konunun ayrıntıları için bak: İbn Abdilber. Camiu Beyani’i-İlim, c.II. s.139.
[267] Bu hadisi şu kaynaklar rivayet etmiştir:
Buhari. K.İman. B. Fadlu men istebrae li dinihi, no:52; K. Buyu'. Babu el-Halalu Beyyinun ve'l-Haramu Beyyinun, no:2051, Müslim, K. İman, B. Ahzi’l-Halal ve Terki'ş-Şübühat. no:1599. Tirmizi, K.Büyû. B. İctinâbi'ş-Şübühâti fi’l-Kesbi, 7/241, Ahmed, Müsned, 4/267, 269, 270. 271, 275. Dârimi, K. Büyü'. B. fı'1-Halâli Beyyinun ve'l-Harami Beyyinun. no: 2531 eS-Beğavi. Şerhu’s-Sünne, B. el-İttikâu ani'ş-Şübühati, no:2042, el-Beyhaki, es-Sünenu'1-Kübra, K. el-Buyu. B. Talebü'l- Halal, 5/2B4. İbn Hıbban. Sahih, Bâbul-Veraı ve't- Tevekküli fi zikril'Ahbâr: an vasfi haleti men yeteverrau ani'ş-şübuhâti, no:719. Bu rivayetlerin tamamı Nu'man ibn Beşir'in hadisinden alınmıştır.
[268] Dârimi, Mukaddime. Babu't-Teverru' an'il-Cevabı fimâ leyse fihi Kitabun velâ sünnetin, no:116, Vehb ibn Amr el-Cumehi rivayeti. Kenzu'l-Ummal 3/46, no:5413 (Tabera'ninin el' Kebir inden Muaz ibn Cebel rivayeti)
[269] Kenzu'1-Ummal'in müellifi çok soru sormanın yasaklandığı anlamına gelen pek çok hadis nakletmiştir. Bunlardan birisi de şu hadistir: "Allah Teala sizin üç şeyinizden hoşlanmaz- Dedi­kodu yapmanızdan, çok soru sormanızdan ve malı mülkü boşa vermenizden." 16/46. 47. no-43871. 43873: 43874. Kenzul Ummal bu hadîsi şu kaynaklardan nakleder: Taberâni, el-Kebir, Ma'kil ibn Yesar ve İbn Sa'd'dan! yine Taberâni, el-Kebir, Müslim ibn Abdillah ibn Sebura'dan o da babasından ve el'Hatib'ten, o da el-Muğire ibn Şübe'den. Kenzu'l-Ummal 16/86. da 44028.No'lu hadis ise yine Taberâni el-Kebir'den ve Ammar ibn Yâsir, Muğire ve Ma'kıl ibn Yesar rivayeti olarak.
[270] Bu hadisi Beyhaki es-Sünenü'l-Kübra'da Ebû Sa'lebe'den (R.A) mevkuf olarak rivayet etmiştir (Kitabu'd-Dahâyâ, Babu mâlem yüzker tabrimuhû 10/13) Bu hadisi el-Hakim de Ebû Sa'lebeden manasıyla rivayet etmiştir: (el-Müstedrek, 4/115.) Ayrıca şu kaynaklar da rivayet eder: İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni'l-îlim, 2/136, Ebû Sa'lebe'den Kenzü' Ummal. 1/381. no:1656 (İbn en-Neccar, Hakim ve Beyhaki'nin rivayeti gibi rivayet etmiştir.)
[271] Arzu edilen gayenin gerçekleşmesi için bu çok önemlidir. Çünkü yetki ve otorite, âlimler­den sonra emirlere aittir. Emirler (yöneticiler), insanların maddi dünyalarına hükmederler, âlimler ise onların kalplerine hükmederler, Alimler, emirlerin üzerinde bir otoritedirler. Çünkü emirler ve âlimler, kıyamet, günü Allah'ın huzurunda halkı gözetmekten sorumludurlar. Yanlarında fetva işlerini kendilerine havale edecekleri alimlerden salih bir ekibi bulundur­maları emirlerin âdetlerindendir. Çünkü Allah Teala Kur'an'la engellemediğini sultanla (güç ve kuvvetle) engeller. Bu ümmetin selefi de böyle yapmıştır. Onlar böylece başarıya ulaşmışlar ve cennetlere koşmuşlardır. Siyer ve tarih kitapları onların haberleriyle doludur. Allah Teala bizim alimlerimizi ve yöneticilerimizi bu zor işte başarılı kılmıştır. Meşhur Fetâvâyı Hindiyye'ni. Hint meliklerinden birisi olan Alemgir Şah'ın himayesindeki bir âlimler topluluğu tarafından yazıldığını unutmayalım.
[272] Câsiye: 32.
[273] İstihsan ilmin onda dokuzudur sözü aslında istihsam övmek demektir ki bu cümlenin akışına aykırıdır. Herhalde bu sözde bir yanlışlık olsa gerektir. İmam Şâfi'den şöyle dediği sabit olmuştur: İstihsan yapan kendiliğinden hüküm koymuş demektir.
[274] Belki de bununla hadisçilerin, imam Ebu Hanife hakkındaki sözlerim kastetmektedir. İyice araştırmak için bak. Câmiu Beyâni'l- İlim, 2/135 ve devamı.
[275] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/127-133.