> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak  (Okunma Sayısı 980 defa)
03 Haziran 2011, 20:25:23
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 03 Haziran 2011, 20:25:23 »



Suffe Ehli İle Tasavvufcuları Birbirinden Ayırmak


Bu mesele üzerinde Allah'ın izniyle biraz ayrıntılı söz etmek gerekecektir. Tâ ki bu konuda insaf sahibi ve kendini aldatmaya çalışmayan kimseler için hakikat ortaya çıkmış olsun. Şimdi mesele şöyledir: Hz. Peygamber (s.a) Medine'ye hicret ettiği zaman Mekke'­de ve diğer yerlerde bulunan bütün müminlere de hicret vacip olmuştu. Bunlardan kimisi kendisi için bir tedbir olmak üzere maliyle birlikte hicret ediyordu, kimisi bir başka şeyiyle birlikte hicret ediyordu. Medine'ye geldiği zaman da ticaret veya başka bir meslekten ise o mesleğini kullanıyordu. Mesela Hz. Ebu Bekir (r.a) bütün servetiyle birlikte hicret etmişti. Servetinin miktarı beşbin dinardı.
Onlardan kimisi de canını kurtarıyor, malından hiçbir şeyi kurtaramıyor ve Medine'ye elleri boş geliyordu.
Medinelilerin ekserisi bahçelerinde ve mallarında kendileri çalışıyorlardı. Başkalarına verecekleri fazladan bir işleri yoktu. Ensar, muhacirlerden bazılarını mallarına ortak etmişlerdi. Beni Nadir kıssasından anlaşıldığına göre bunlar çoğunluktaydı. İbn Abbas (r.a) bu kıssayı şöyle anlatır: Hz. Peygamber (s.a) Beni Nadir yurdunu fethedince Ensar'a dedi ki:
"İsterseniz bu ganimetleri muhacirler arasında taksim edeyim, sizler bundaki hissenizi onlara bırakmış olursunuz. Böylece muhacirler de sizin üzerinize yük olmaktan çıkmış olurlar. Çünkü onlar maişetlerinde (şimdiye kadar) hep size bağlı kaldılar."
Ensar Hz. Peygamber'in bu teklifine "evet" dedi. Hz. Peygamber de öyle yaptı. Yalnız ensar arasından sadece Ebü Dücâne[99] ve Sehl ibn Huneyfe ganimetten pay verdi. Onların fakir olduklarını zikretti.
Muhacirler de Rasulullah'a (s.a) şöyle demişlerdi:
Ey Allah'ın Rasulü! Yanlarına geldiğimiz kavmin -yani Ensar'ın emsalini görmedik. Ellerinde azıcık bir şey olsa, bizimle paylaşıyorlar. Bolluk içinde olurlarsa da bol bol veriyorlar. Onlar bizim sıkıntılarımızı giderdiler, kendi imkanlarına bizi de ortak ettiler. Hatta o kadar ki bütün sevabı ve mükafaatı onların alıp götürmesinden korkarız. Hz. Peygamber bunun üzerine onlara dedi ki:
Hayır! Onları övdüğünüz ve onlara hayır dua ettiğiniz müddetçe siz de aynı sevaba müstehaksızın."
Muhacirlerden kimisi hurma çekirdeklerini topluyor, onları eziyor, deve yemi olarak satıyor ve geçimini bununla sağlıyordu.
Kimisi de yiyecek ve mesken temini için hiçbir kazanç yolu bulamamıştı. Rasulullah (s.a) onları mescidindeki bir sofada (Suffede) topladı. Suffe, mescidin müştemilatından bir gölgelik idi. Bu insanlar oraya sığınmışlar ve orada oturuyorlardı. Çünkü kendileri­nin ne malları, ne de aileleri vardı. Rasulullah (s.a) insanları onlara yardıma ve iyilik yapmaya teşvik ediyordu. Allah kendisinden razı olsun, Ebû Hureyre onları bize anlattı. Çünkü kendisi de onlardan birisiydi ve insanların içinde onları en iyi tanıyandı. Sahih'de dedi ki:
Ashab-ı suffe İslamın misafirleridirler. Hiçbir ailenin yanına sığınamamışlardı. Dayanacakları malları ve kimseleri yoktu. Hz. Peygamber'e (s.a) bir sadaka geldiği zaman onlara gönderirdi. Ondan hiçbir şey almazdı. Bir hediye geldiği zaman da onlara gönderirdi. Yalnız hediyeden bir miktarını kendisi alır ve onlarla ortak olurdu.[100] Onları İslamın misafirleri olarak tanımlar ve gördüğün gibi misafirlik hükmünü onlara uygulardı. Misafir ağırlamak genel bir zorunluluk idi. Çünkü çöle inen kimseler ne bir konaklama yeri bulabiliyorlardı, ne de satın alacakları bir yiyecek bulabiliyorlardı. Çünkü bedevilerin yiyecek ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri çarşıları ve barınacakları hanları yoktu. Misafir/yolcu zengin de olsa zor durumda kalıyordu. Bu sebeple o bölgenin sakinlerinin gelen misafiri/yolcuyu tekrar yola koyuluncaya kadar ağırlaması gerekirdi. Yolcu mal mülk sahibi değilse bu ağırlamayı yapmak daha da isabetli bir davranış olurdu. Ashab-ı Suffe'nin durumu da böyle idi. Evleri bulunmadığı için onlar kendilerine bir ev buluncaya kadar Hz. Peygamber (s.a) kendilerini Mescitte barın­dırdı. Ayrıca yiyecek bir şeyleri oluncaya kadar da onlara yardım edilmesini teşvik etti.
Allah'ın şu âyetleri onlar hakkında nazil oldu:
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden çıkardıkları­mızdan hayra harcayın... Yapacağınız hayırlar kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşmayan fakirler için olsun.”[101]
Allah Teala onları birtakım vasıflarla tanıtmaktadır. Bu vasıflarından bazıları şunlardır: Onlar kendilerini Allah  yoluna adamışlardır. Yani onlar Allah'ın Rasulü birlikte cihada yöneldiklerinde sanki düşman kendilerini muhasara etmiş de mesken ve maişet temini için yeryüzünde yürüyemez hale gelmiş kişiler gibidirler. Sanki düşman Medine'yi kuşatmış da bu sebeple ne ganimetleri kazanıncaya kadar cihad edebiliyorlar, ne de kafirlerin korkusu ve öncelikle zayıflıkları sebebiyle ticaret yapma veya başka bir şeye kendilerim verebiliyorlar. Böylece asla çalışma imkanı bulamıyorlar. Denildi ki:
"Yeryüzünde (kazanç için) dolaşa­mıyorlar" âyeti, Rasulullah (s.a) ile birlikte onlar yaralandılar da onulmaz bir hastalığa yakalandılar, demektir.
Yine onlar hakkında şu âyet inmiştir:
"(Allah'ın verdiği bu ganimet malları) yurtlarından ve mallarından çıkarılmış olan... fakir muhacirlerindir."[102] Görüyorsun ayet-i kerimede "çıkarıldılar" denildi de "çıktılar" denilmedi. Yani kendi istekleriyle çıktıkları zannedil­mesin, onların yurtlarından çıkmaya zorlandıkları açıktır. Şayet çıkmamaya bir çare bulsalardı onu yaparlardı. Bu, malından mülkünden kendi isteğiyle uzaklaşmanın Şâriin maksadı olmadı­ğının delilidir. Şer'i deliller bunu göstermektedir. Hz. Peygamber (s.a) bunun için onları Suffe'de barındırmıştır.
Onlar bu esnada Kur'an ve sünneti öğrenmekle meşgul oluyor­lardı. Ebû Hureyre bunların bir örneğidir. O kendisini buna adamıştır. Görmüyor musun bir hadiste o şöyle demektedir:
"Ben karın tokluğuna Hz. Peygamber'den hiç ayrılmıyordum. Arkadaş­larım bulunmadıkları zamanlar (onun her şeyine) şahit oluyor, onlar unuttukları zaman ben ezberliyordum."[103]
Onlardan kimisi de kendilerini Allah'ın zikrine, ibadete ve Kur'an okumaya veriyorlar, Hz. Peygamberle birlikte savaşa gidiyorlar, o kalktığı zaman onlar da onunla beraber kalkıyorlardı. Nihayet Allah Teala, yüce Peygamberine ve müminlere fethi/zaferleri nasib ettiği zaman evi, barkı, maişet imkanı ve ailesi olan diğer müminler gibi onlar da aynı imkanlara sahip kimseler haline geliyorlardı. Artık onları suffede kalmaya mecbur eden mazeret ortadan kalktığı için de sivil hayata dönüyorlardı.
Bütün bu verdiğimiz bilgilerden ortaya çıkan sonuç şudur: Suffede kalmak, kişinin kendi kendine istediği kasıtlı bir davranış değildir. Veya kalabileceklerin orada kalmaları menduptur denildiği için fakirler suffe binasında kalmayı istemiş değillerdir. Ya da çalışıp kazanmayı terk etmek, maldan mülkten uzaklaşıp zaviyelere çekil­mek ehl-i suffenin durumuna benzemektir diye bir şey söylenmiş de bu olay meşru hale gelmiş de değildir. Bu yüce bir mertebedir, çünkü bu Hz, Peygamber'in (s.a) Suffe Ashabına benzemektir, Ashab-ı Suffe'yi Allah teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatmaktadır:
"Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O'na yalvaranları yanından kovma!"[104]
"Sabah akşam Rablerine O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et..."[105] denilerek tekke ve zaviyeleri mesken tutmanın meşruluğuna delil getirilemez. Bütün bunlar onların iddia ettikleri gibi değil, bilakis bizim daha önce ifade ettiğimiz gibidir.
Bunun ameli delili şudur: Onlar devamlı Suffe de kalmayı gaye edinmemişlerdir. Ne Ashab-ı Suffe, ne de diğerleri orada sürekli kalmamışlar ve Hz. Peygamber'in vefatından sonra orada ömür sürmemişlerdir. Şayet orada devamlı kalmayı Şârî kasdetmiş olsaydı öncelikle onlar bu kastı anlamaya, orada kalmaya ve her türlü meşguliyeti terk edip orada ikamet etmeye ve bulundukları yerleri yenilemeye layık kimselerdi. Fakat onlar kesinlikle bunu yapma­dılar. O halde bu manada Ehl-i Suffe'ye benzemek ve bu manada tekkelerde ve zaviyelerde kalmak doğru değildir. Kişi, bu noktayı iyi anlamalıdır. Çünkü dinini selef'i sâlihten ve mütehassıs âlimlerden almayan kimselerin ayaklarının kaydığı nokta burasıdır.
Akıllı bir kişi, çalışmayı bırakıp tekke ve zaviyelere çekilmenin mubah ya da mendup ve başka şeylerden daha faziletli bir davranış olduğu zannına kapılmaz. Çünkü bu doğru değildir. Bu ümmetin sonraki nesilleri ilk nesillerden daha doğru bir hal üzere olamazlar. Sonraki şeyhlerin ameline aklanan miskinler, sûfiler diye nitelenen bu cemaatin ilk kurucularına da muhalefet etmişlerdir.*Çünkü Fudayl bin lyad, İbrahim ibn Edhem, Cüneyd, İbrahim el'Havvas, Haris el-Muhasibî ve Şiblî gibi bu meydanın öncüleri tekke ve zaviyelere kapanmamışlar, ibadet/zikir yapmak üzere toplanmak ve dünyadan el etek çekmek için Suffe'ye benzeyen binalar yapma­mışlardır. Tekke ve zaviyelere kapanıp dünya ile ilgisini kesen bu kişiler hem Allah Rasulü'ne (s.a) hem selefi salihe, hem de mensup oldukları tarikat şeyhlerine muhalefet etmektedirler.[106]



[97] Kehf 28
[98] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/224-228.
[99] Ebû Dücane el-Ensâri- İsmi Semmak ibn Harşe ibn Levzan es-Sâidi. Hz. Peygamber'in ashabından, Pek çok defa Hz. Peygamber'in övgüsüne mazhar oldu. Yemame günü şehit oldu. (Siyeru Alami'n-Nübela. 1/243; Tabakat ibn Sa’d. 3/2/101; el-Mearif, 271; Üsdü’l-Ğabe, 2/451.) Sehl İbn Huneyf: Büyük bir sahabidir. Künyesi Ebu Sabit el-Ensari el-Avfı. Bedirde ve pek çok önemli olayda bulundu. 38 yılında Kufe’de vefat etti. Namazını Hz. Ali kıldırdı. (Siyeru A'lamin-Nübelâ. 2/325; Tabakat ibn Sa'd. 6/15; 3/471; Üsdü’l-Ğâbe. 2/470; Tehzib, 4/251; el-Isabe. 4/273; Şezerat...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:42:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak rüya tabiri,Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak mekke canlı, Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak kabe canlı yayın, Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak Üç boyutlu kuran oku Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak kuran ı kerim, Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak peygamber kıssaları,Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmak ilitam ders soruları, Suffe ehli ile tasavvufcuları birbirinden ayırmakönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes