๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2011, 17:17:09



Konu Başlığı: Onuncu mesele
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2011, 17:17:09
Onuncu Mesele:



Yüce Allah hakkında aklı hakem yapmak, (Akılcılığı savunanlarca) şöyle denmektedir Peygamberler gönder­mek, iyiyi ve en iyiyi yapmak, (kullarına) lutufkâr davranmak vesaire vesaire bu kabil şeyler Allah üzerine vaciptir.
İleri sürülen bu iddialar daha önce geçen "kullara vacip olması olağan olan şeylerle ilgili" esastan kaynaklanmaktadır. Yüce Allah'ı celil ve ulu olarak bilen kimse onun hakkında bu sözü söylemeyecür'et etmez. Hatta böyle bir manayı Allah hakkında düşünmez bile. Çünkü bu ancak yaratılmışlar hakkında güzeldir. Zira yaratılmışlar kusurlu ve sınırlı şeyler yapabilen birer kuldur. Yüce Allah'ı ise kimse engelleyemez. O'nun hükümleri ile hiçbir hüküm çelişmez.
Yapılması vacip olan, şu âyetlerde ne duyurulmuş işe benimse­yip kabul etmektir:
"De ki: Kesin delil, Ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi hidayete erdirirdi."[88]
“....Allah dilediğine hükmeder."[89]
"....Allah dilediğine hükme­der."[90]
"....Allah (dilediği gibi) hükmeder. O'nun hükmünü bozacak kimse yoktur."[91]
"(O), şerefli Arş'ın sahibidir. Dilediğini mutlaka yapandır." [92]
Velhâsıl,  meselede aklın dinin önüne geçmesi yaraşmaz. Zirahöyle bir şey, Allah'ın ve Rasülünün önüne geçmektir.
Deriz ki: İşte sahabenin yolu budur. Onlar bu edeb üzere oldular. Onlar bu yolu cennete giden bir yol olarak tutmuşlar ve oraya ulaşmışlardır. Onların hayatını anlatan olaylar bunu göstermektedir. (Bunlardan bazılarını görelim:)
a- Sahabeden hiç biri bu husus(lar) da (Allah'tan ve Peygam­berden) gelenleri inkar etmemişlerdir. Onlar Allah'ın ve Rasülünün sözünü ikrar etmiş ve boyun eğmişlerdir. Allah ve Rasülünün sözü­ne karşı gelmemiş ve şüphe ile karşılamamışlardır. Eğer onlardan böyle davranan olsaydı/mutlaka bize nakledilirdi. Nitekim onların dinî bükümlerdeki tartışmaları, aralarında yaşanan problemler ve diğer yaşantıları bize nakledilmiştir. Onlardan bu kabil şeylerin aktarılmamış olması, onların bir araştırma ve incelemeye girişme­den, Allah'tan ve Rasûlünden gelenlere; geldiği gibi inanıp kabul etliklerini göstermektedir.
b- İmam Malik şöyle der idi:
"Allah'ın dini hakkında söz edilmesinden hoşlanmam. Bizim beldemiz halkı Cehmiyye, Kaderiyye ve benzerlerinin görüşlerinden hiçbir zaman hoşnut olmamışlardır. Onlar bu tür görüşleri yasaklarlar. Ben ancak altında (yararlı) iş olan sözü severim. Ama Allah'ın dini ve Allah hakkında konuşmaya gelince, susmam bana daha sevimlidir. Çünkü ben beldemiz halkı­nın, altında (yararlı) iş olan söz dışında din hakkında söz söylenmesini yasakladıklarını gördüm."
c- İbn Abd'il Berr diyor ki:
İmam Mâlik açıklamıştır ki altında (yararlı) iş bulunan söz, kendisine ve beldesi (Medine) halkına göre mubahtır. Beldeden maksat, onların âlimleridir. Yine bildirmiştir ki din hakkında söz söylemek, Allah'ın sıfatları hakkında söz söylemek gibidir. Birde Cehmiyye ve Kaderiyye örneğini söylemiştir.İbn Abd'il Berr (devamla) şöyle demiştir:
Hadis ve fetva ehli olan fukaha topluluğunun eskisi de yenisi de İmam Malik'in sözü üzere­dir. Ona uymayanlar bid'at ehli olanlardır. Cemaat ise İmam Malik'in söylediği üzeredir. Ancak bunlardan biri konuşmak zorunda kalırsa susması doğru olmaz. Bu, bir batılı ortadan kaldıracağını ümid ettiği zaman, (sapık) bir mezhep sahibini düşüncesinden vazgeçireceğini sandığı zaman, genel bir sapıklık olmasından korktuğu zaman veya benzeri bir durumda olur.
d- Yunus b. Abd'il A'lâ şöyle demiştir:
İmam Şafiî'yi Hafs'ul Ferd[93] ile tartıştığı gün dinlemiştim. Bana şöyle dedi:
Ey Musa'nın baba­sı! Bir kulun şirk dışında her tür günah ile Allah'a kavuşması, (din hakkında kötü) söz söylemiş olarak karşılaşmasından daha hayırlı­dır. Ben Hafs'dan öyle şeyler işittim ki anlatmaya gücüm yetmez.
e- Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir:
Kelâm (tartışmasında kötü söz) sahibi ebedî felah bulmaz. Kelâm[94] tartışması yapıp da kalbinde fesat olmayan birini neredeyse (hiç) göremezsin.
f- Yine Yunus, Hasan b. Ziyâd el-Lü'lüî'den naklen şöyle demiştir:
Bir adam Hasan b. Ziyad'a Züfer b. Hüzeyl hakkında şöyle dedi:
Züfer kelam tartışması yapar mıydı? Hasan b. Ziyad (adama) söyle cevap verdi:
Ne ahmaksın? Sübhanallah! Yetiştiğim hocalarımdan Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Züfer ve birlikte oturup kendilerinden ilim aldığımız herkesin fıkıhtan ve kendilerinden önce geçenlere uymaktan başka önem verdikleri bir şey yok idi.
g- İbn Abd'il Berr şöyle demiştir:
Tüm (ülke ve) şehirlerde fıkıh ve hadis âilmleri ittifakla ifade etmişlerdir ki kelamcılar bid'at ehli ve sapık kimselerdir. Bunlar, tüm beldelerde hiç kimse tarafından âlimler tabakasından sayılmazlar.
Alimler, ancak fıkıh ve hadis ehli olanlardır. Bunlar arasında işini mükemmel yapanların, birtakım meziyetler ve anlayış itibariyle birbirlerine üstün olanların bulunması sözkonusudur.
h- Ebû Zinâd[95] dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah'a yemin ederim ki biz hadisleri fıkıh ehlinden ve güvenilir kimselerden toplardık. Hadisleri Kur'an ayetlerini öğrendiğimize benzer şekilde öğrenirdik. Bizim fıkıh ve fazl erbabından yetiştiğimiz kimseler dehep insanların hayırlı olanları ve en iyileri idi. Onlar (kavga edercesine) tartışma yapanları, aşırı derecede (kusur ararcasına) inceleyen­leri ve keyfi görüş sahibi olanları ayıplıyorlardı. Bizi onlara yakın olmaktan ve onlarla oturup kalkmaktan şiddetle sakındırıyorlardı. Bu kimselerin dalalet ehli olup Allah'ın kitabını ve Rasûlullahın hadislerini bozan/değiştiren kimseler olduklarını haber verirlerdi. Hz. Peygamber vefat edinceye kadar (yersiz) soru sormayı (aşırı dere­cede) incelemeyi hoş görmemiş ve bunu birden çok yerde yasakla­mıştır. Hatta şu hadisi, bundan hoşlanmadığını bildiren sözlerinden birisi olmuştur:
"Ben (size bir şöy söylemeyip) sizi bıraktığım sürece (sorular sormayıp) beni (kendi halime) bırakınız. Sizden öncekiler peygamberleri hakkında ihtilafa düşüp (yersiz) soruları sebebiyle mahvoldular. Ben size bir şeyi yasakladığım zaman ondan kaçının. Size bir şeyi emrettiğim zaman ise onu gücünüz yettiğince yerine getirmeye çalışınız"[96]
ı- Ömer b. Hattab'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Dininiz hususunda Allah korkusu ile hareket ediniz." Sahnun, Hz. Ömer'in, bu sözü ile dinde çekişmeye son vermeyi kasdettiğini söylemiştir.
İbn Vehb yine Hz. Ömer'den şu rivayeti tahric etmiştir:
"Kişisel görüş sahipleri sünnetin/hadisin düşmanlarıdır. Hadisleri ezberle­mek onlara zor geldiği için (ezberlemediler. Böylece) onları anlamayı (anlama fırsatını) kaçırdılar. Kendilerine bir şey sorulduğunda (sorulanı bilmiyorlarsa) "bilmiyorum" demekten utandılar. (Sorulan soru­yu cevapsız bırakmamak için) kendi görüşleriyle sünnete/hadislere karşı geldiler. Sakın onlarla birlikte olmayın," Ebu Bekir b. Ebî Davud[97] şöyle demiştir:
Kişisel görüş sahipleri bid'at, ehlidir. Bu zat, sünnet hakkında söylediği kasidesinde şöyle demiştir:
"Kişilerin görüş ve sözünü terk ediniz. Çünkü Peygamber'in sözü en açıktır, en temiz."
i- Hasen'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Sizden öncekiler, yolları çoğaldığı ve (ana) yoldan ayrıldıkları zaman, ancak rivayetleriterk edip kendi görüşleriyle hüküm vermek suretiyle helak oldular. Neticede hem (kendileri) saptılar, hem de (insanları) sapıttılar." Mesrûk'dan[98] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Kendi görüşü sebebiyle Allah'ın emrini dikkate almayan kimse dalâlete/sapıklığa düşmüştür."
Hişam b. Urve[99] babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Sünnetler (dini hayatı yaşamak üzere yürünecek) yollardır. Şüphe yok ki sünnetler/hadisler dinin kıvamıdır." Yine Hişam b. Urve'den şöyle dediği rivayet, edilmiştir:
"Yahudilerin durumu mutedil (her hangi bir sapma meydana gelmemiş) olarak devam ediyordu. Tâ ki onlarda esir alınan kimselerden doğanlar (yetişip din konusunda hükümler verecek şekilde) ortaya çıkana kadar. Bunlar Yahudiler için kişisel görüşleri ile hüküm verip hem saptılar hem de saptırdılar."
Bu ve benzeri rivayetler aklın görüşünü Peygamberden rivayet edilene tercih etmenin kötülüğüne işaret etmektedir. Alimlerden bir grup, bu haberlerdeki kötülenen görüşten maksatın, itikadda ortaya çıkarılan bid'atlar olduğu görüşündedirler. Ebû Cehm'in'[100] ve kelamcılardan diğerlerinin görüşü gibi. Çünkü onlar hadisleri reddetmek için görüşlerini ve kıyaslarını kullanmış bir topluluktur.
Onlar âhirette Allah'ın görülmesinin caiz olmadığını söylemişler ve şu âyeti (delil olarak) ileri sürmüşlerdir:
"Gözler O'nu göremez. Halbuki O, gözleri görür.”[101] Aynı konuda Hz. Peygamber'in şu hadisini reddetmişlerdir: "Siz Rabbinizi kıyamet gününde kesinlikle göreceksiniz."[102]
Yüce Allah'ın görülmesi konusundaki:
"Yüzler vardır ki o gün (âhiret günü) ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır..."[103]  ayeti açıktır.
Bunlar kabirde ölümün sorulması hakkında şu ayete dayanarak "Caiz değildir." demişlerdir.
"....Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin..." [104]
Yine onlar kabir azabı ve fitnesi konusundaki mütevatir hadis­leri reddetmişlerdir. Şefaat, konusundaki hadisleri de mütevatir olmasına rağmen reddetmişlerdir. (Kendi görüşlerini şöyle diyerek ortaya koymuşlar ve) demişlerdir ki:
"Cehenneme giren oradan (bir daha) asla çıkamaz. Biz (âhirette) ne (Kevser) havuzu, ne de mizanı tanımıyoruz. Bunu aklımızla kavrayamıyoruz." (Bunları söyleyerek) kıyas ve kişisel görüşleri ile tüm bu konulardaki hadisleri reddetmişlerdir.
Allah'ın sıfatları konusunda dahi birtakım şeyler söylemişlerdir ki bunların (hepsinin) burada ifade edilmesi bahsi uzatacaktır. (Bu konuda söyledikleri özetle şöyledir:) Allah'ın ilim sıfatı, bilinen şeyin meydana gelmesi durumunda muhdes (sonradan olma) dır. Çünkü ilim, ancak bilinen bir şeyde gerçekleşir. (Onların böyle demesi) kendi inançlarına göre "evrenin ezeli olduğu" görüşlerinden kaçmak içindir.
Bir (başka) grup şöyle demiştir:
Kötülenmiş görüşten maksat, bid'at olarak ileri sürülen şeyler veya diğer bid'at çeşitlerinin bir benzeridir. Bu kavil birinciden daha geneldir. Çünkü o, sadece itikada mahsus olup, bu ise tüm uygulamaları ve başkalarını genel olarak içine alıyor.
Diğerleri —ki İbn Abd'il Berr bunların cumhur/çoğunluk oldu­ğunu söylemiştir- şöyle demişlerdir:
Kötülenmiş görüşten maksat, dinde istihsan ve zanlar ile hüküm vermek, çetin meseleleri ezberlemekle meşgul olmak ve fer'î meseleleri esas meselelere götür­mek yerine yine feri meselelerle ilinti kurarak sonuca gitmektir. Böyle yapan kimse dinde (sanki dini hükümlere) tenezzül etmeden kendi görüşünü kullanmıştır. Cumhur'u oluşturan âlimler:
"Bu tür şeylerle meşgul olmak sünneti/hadisleri devre dışı bırakmak ve sünnetin bilinmemesine yol açmaktadır." demişlerdir.
Bu kavil de daha önce geçen görüşün dışında değildir. Araların­daki fark şudur: Bu görüş, kötülenmiş bir görüşe ki bu, naslara karşı gelmektir; yol açtığı için yasaklanmıştır. Çünkü sünnetler/hadisler araştırılmazsa bilinmez olur ve görüş'e ihtiyaç hasıl olur. Son olarak ifade edilen bu görüş de daha önce geçen iki görüşe katılmış olur. Bunların hepsi gerçekten sünnete karşı gelen görüş­lerdir. Bunların tamamı, dönüp (dolaşıp) tek bir manaya varır. Bu sonuç bilmeyerek, hata ile veya kasıtlı olarak hadisleri atıp akladayalı görüş üretmektir. Bir görüş, hadisler ile çeliştiği zaman bid'at ve sapıklık olur. Bu geçenlerin tamamından ortaya çıkan sonuç şudur: Sahâbe-i kiram ve onlardan sonra gelenler, içeriğini kavrasın­lar ya da kavramasınlar, alışık oldukları şeye uysun ya da uymasın sünnetlere aykırı davranmamışlardır.
Sünnetin aktarılmasından istenen de odur. Eksik olana -yani akla- mükemmel olana -yani dîne- karşı öncelik verilmemelidir. Allah Rabi" b. Hüseyin'e[105] rahmet eylesin. O şöyle diyordu:
Ey Abdullah! Allah'ın sana kitabında olan bir bilgiyi öğrettiğine hamdü sena et. Allah bir bilgiyi kendisine saklayıp sana bildirmemiş ise, onu bilene havale et. Sakın, kendiliğinden (o hususta) bir şey söyleme. Çünkü Yüce Allah Peygamberine:
"(Rasûlüm!) De ki: Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden (bir şey) teklif edenlerden değilim." [106]
Mua'mer b. Süleyman[107] Cafer'den, o da Medine âlimlerinden bir zâttan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Yüce Allah'ın bildiği (birtakım) ilim(ler) vardır ki onu kullarına da öğretmiştir. Allah'ın bildiği (öylesine bir) bilgi de vardır ki onu kullarına öğretmemiştir. Kulların bilmediği ilim hakkında kendiliğinden bir şeyler söyleyen olursa, bu ancak onu (Allah'tan) uzaklaştırır." (Bu zât daha sonra) Kaderiyye bun(lar)dandır demiştir.
Evzâi[108] diyor ki Mekhûl[109] ve Zührî[110] şöyle demişlerdir:
"Şu (itikad ile ilgili) hadisleri size geldiği gibi alınız. Onlar bakkmda tartışma yapmayınız."
Benzeri bir rivayet ile İmam Mâlik, Evzâi, Süfyân b. Saîd, Hülyan b. Uyeyne ve Ma'mer b. Râşid'den, Allah'ın sıfatları ile ilgili hadisler hakkında, hadisleri geldiği gibi değerlendirdikleri nakledil­miştir. Allah'ın dünya semasına indiğini, Âdem'in Allah'ın sureti üzere yaratıldığını bildiren ve benzeri hadisler bu kabil hadisler­dendir. İmam Malik'in İstiva[111] hakkında soru sormak hususundaki sözü meşhurdur.
Alimlerin söylediklerinin hepsi Al-i İmran suresinde yer alan "Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu te'vil etmek için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır derler."[112] ayetine dayanmak­tadır.
Bu ayet, bizim ortaya koyduğumuz hususta açıktır. Anlamakta normal durumda olmayan her şey (âyet) müteşâbihtir. Müteşâbih olan ayetlerde en uygun davranış, (bir fikir beyan etmeyip) dur­maktır. Allah'ın Rasûlüne tâbi olan sahâbe-i kiramın durumu budur. Eğer onların durumu kendi görüşlerine uymak olsaydı, onu kötüleyip yasaklamazlardı. Çünkü bir kimse önce bir yol tutmaktan hoşnut olup, sonra onu yasaklamaz. Hele böyle bir davranışı sahabe nasıl yapar? Onlar tüm müslümanların görüş birliği ile ümmetin önder­leridirler.
Rivayet olunur ki Hasen, bir mecliste imiş. Orada Hz. Muhammed'in ashabından söz edilmiş. Bunun üzerine Hasen şöyle demiştir:
Onlar bu ümmetin kalbi en temiz, bilgisi en derin, kendiliğinden en az bir şeyler söyleyen kimseler idiler. Onlar. Yüce Allah'ın, peygam­beri Hz. Muhammed'in sohbeti için seçtiği bir topluluktur. Onların seçkin hallerine ve ahlaklarına benzeyiniz. Ka'benin Rabbine yemin ederim ki onlar dosdoğru hidayet üzeredirler.
Huzeyfe (r.a.) şöyle söyler idi:
Ey kıraat âlimleri topluluğu! Allah'tan korkun ve sizden öncekilerin yolunu tutun. Hayatıma yemin ederim ki eğer onlara tâbi olursanız sağlam ve güçlü olur (belki onlara ulaşmış olur) sunuz. Eğer onları sağa sola (atar) terk ederseniz, en aşırı bir şekilde sapıklığa düşersiniz.
İbn Mes'ûd'un şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Sizden biriniz (birisini) örnek alacaksa, Hz. Muhammed'in ashabını örnek alsın. Çünkü onlar insanların kalp bakımından en temizi, ilim bakımındanderini, kendiliğinden bir şey söyleme bakımından en azı, hidayet bakımından en doğrusu, ahlak bakımından en güzeli olan kimse­lerdir. Onlar, Allah'ın Peygamberi Hz. Muhammed'in sohbeti ve 'dininin yerleşmesi için seçtiği bir topluluktur. Onların faziletini bilin ve izlerine uyun. Çünkü onlar dosdoğru hidayet, üzeredirler.
Bu manada rivayetler çoktur. Bunların hepsi onlara uymayı, her hâlükârda yollarına tabi olmayı gerektirir.Gruplarla ilgili hadiste “.. benim ve ashabımın üzerinde olduğu durum." uyarısı ile ifade olunduğu üzere kurtuluş yoludur.[113]



[88] En’am: 149 "
[89] Âl-i İmran: 40
[90] Mâide: 1
[91] Ra'd: 41
[92] Burûc: 15-16
[93] Hafs’ul Ferd Mutezile mezhebi kelamcılarındandır. Ebu Hanife'nin talebelerinden Ebu Yusuf'tan fıkıh öğrenmiştir.
[94] Burada "kelam'dan maksat söz söylemek değil, itikat meselelerini içine alan İlim dalıdır. (Çeviren)
[95] Bu zat, Medinelidir ve Hz. Osman eşi Remle hatunun kulesidir. Adı Abdullah b, Zekvan el-Kureşî, künyesi Ebu Abdirrahman'dır. Ebu'z-Zinad güvenilir bir fıkıh âlimidir. Beşinci tabakadan olup, hicretin 131. yılında Ramazan ayında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 1/413; Şezftrât. 1/182.
[96] Bu hadis sahih ve müttefekun aleyh'tir. Hadisi Buhari, İ'tisam kitabında. (Fetih'de 7288 numarada), Müslim, Fezâil kitabında, kitabın 130 ve 131 numaralarında, İbn Mâce, Mukaddime’de 2 numarada rivayet etmiştir. Ayrıca bakınız: Feyz'ul Kadir, Münavi, 3/562. Hadis no: 4325." Suyuti hadisi Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ine, Müslim, Nesâi ve İbn Mace'ye nisbet etmiş ve sahih olduğunu bildirmiştir. Suyuti. hadisin Buhari'de olduğunu ifade etmeyi atlamıştır. Fakat Buhari bizim yukarda söylediğimiz yerde hadisi rivayet etmiştir. Ayrıca Gazzâli İhya'sında "Lisan'ın âfetleri'' bölümünde 20. âfet başlığı altında da hadise yer vermiştir. İhya, 3/254 Dar'ul Hadis yayını, Tahkik' Seyyid İbrahim, 1. basım, 1992
[97] Bu zât, Sünen Sahibi Ebû Davud'un oğludur. Künyesi Ebu Bekir, adı Abdullah'tır. Ebu Bekir Bağdat'ta hadis hafızlarının büyüklerinden idi. Kendisi alim olan Ebu Bekir îmam oğlu imam olduğunda görüş birliği edilmiş birisi idi. Güvenilir olan Ebu Bekir'i babası birden fazla hadiste yalanlamıştır. Hicretin 316. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Tezkire. 2/268: Şezerât, 2/188-273
 
[98] Bu zat Mesruk b. Ecda b. Mâlik el-Hemedâni el-Vâdiî'dir. Künyesi Ebû Aişe'dir. Kûfeli güvenilir bir fakih ve ibadetine düşkün bir kimsedir. İkinci tabakadandır. Hicri 62 veya 63’te vefat etmiştir.
[99] Bu zât, Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam el-Esedi'dir, Künyesi Ebu Münzir'dir, Güvenilir bir fakihtir. Pek az olarak (rivayetlerinde) karıştırmıştır. Beşinci tabakadandır. Hicretin 145. veya 146. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 2/319; Mizan, 4/301; Tezkire. 1/144
[100] Tabiîdir ki maksat Cehm b. Safvan'dır. Bu kişi kendisine bid'atçı gruplardan birinin nisbut edildiği kişidir. Cehm'in künyesi Ebu Muhriz'dir. Buna güre burada Muhriz ismi düşmüş olsa gerek veya "Ebu Cehm'' ifadesindeki "Ebû kelimesi fazladandır. Tercih edilen budur.
[101] En'am: 103
[102] Bu hadis sahih ve müttefakun aleyh bir hadisin parçasıdır. Hadisi, Buhari Mevâkît'us-Salât kitabında (Feth'de 554 numara ile) rivayet etmiştir. Buradaki rivayet şöyledir: Cerir'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz Hz. Peygamberin yanında idik. Peygamber bir gece dolunay halindeki ay'a baktı ve şöyle buyurdu: "Siz Rabbinizi şu ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Onu görmekten gözünüz kamaşmayacaktır Eğer güneş doğmazdan önce ve batmazdan önce namaz kılmakta mağlup olmamaya gücünüz yeterse (bunu) yapınız." Rasûlullah   bunu söyledikten sonra "......Rabbini güneşin doğuşundan evvel ve batışından sonra (namaz kılarak) hamd ile tesbih et." (Kâf, 39) ayetini okudu. Buharı hadisi ayrıca Ezan, Tefsir ve Tevhid kitaplarında (Fethde 573-806- 4581-7434-7435-7436 ve 7437 numaralı hadislerde), Müslim, İman kitabında 182 ve 183 genel hadis nosu ile ve Zühd kitabında, kitabın 16 numaralı hadisinde, Ebu Davud, Sünnet kitabında 4729 ve 4730 numaralar ile Tefsir kitabında 3105 ve 3106 numaralar ile İbn Mâce Mukaddime'de 177-178-179-185-186 ve 187 numaralar ile Dârimi- Rikak kitabında 2801 numara ile Ahmed b. Hanbel Müsned'inde 2/275-293-368 ve 389 da rivayet etmiştir.
[103] Kıyame: 22-23
[104] Ğafır: 11
[105] Bu zât, Rabi" b. Huseym b. Âiz b. Abdullah Sevridi. Künyesi Ebü Yezid olup. Kefelidir. İbadetine düşkün güvenilir bir kimsedir, İslam öncesi ve İslam sonrası dönemi görenlerdendir, İbn Mesud ona şöyle demiştir: Hz. Peygamber seni görseydi mutlaka severdi. Rabi, ikinci tabakadan olup, hicretin 61. veya 63. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 1/244; Cerh ve Tadil, 3/459
[106] Sâd: 87
[107] Bu zat. Ma'mer b. Süleyman Rakkî'dir. İsmail b. Ebî Halid'den ve onun tabakasından (hadis) rivayet etmiş olup, değerli hadis âlimlerindendir. Ahmet b. Hanbel onun faziletinden ve heybetinden söz etmiştir. Ebn Ubeyd şöyle diyor: Ma'mer, gördüğüm kimselerin en hayırlısıdır. Hicretin 191. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Şezerât. 1/329; Cerh ve Ta'dil, 8/372
[108] Bu zat Abdurrahman b. Amr b. Yuhmid'dir. Hemedân şehrinde Evzâ! denilen yerdendir. Şam halkının imamı idi, Evzâi değerli, güvenilir bir fıkıh âlimi idi. Yedinci tabakadan olup, hicretin 157. yılında vefat etmiştir, Bakınız: Takrib, 1/493: Tezkire. 1/178; Mîzân. 2/580
[109] Bu zat Mekhul b. Ebî Müslim Hafız el'Hüzeli’dir. Şam’lı olup. Künyesi Ebû Abdillah'tır. Güvenilir bir fıkıh âlimidir. Rivayetlerinde çok mürsel türü rivayet vardır. Kader hakkında söz söylerdi. Beşinci tabakadan olup, hicretin 113. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib. 2/207-273: Tezkire. 1/107; 108: Mizan, 4/40-177
[110] Bu zât, Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab b. Abdullah b. Haris es-Zührîdir. Künyesi Ebû Bekirdir. Fıkıh âlimi, hadîs hafızı ve hüccettir. Nâdir olarak (rivayetlerinde) karıştırırdı. İlim ehli arasında titizliği ve değerinin yüksek olduğunda görüş birliği vardır. Dördüncü tabakanın ileri gelenlerindendir. Hicretin 125. yılında veya daha sonra vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 2/207: Tezkire. 1/108; Mizan, 4/40
[111] "Rahman (olan Allah) arşı istiva etmiştir” mealindeki Tâhâ 5. ayetindeki istiva kelimesi Arapçada yüksekte olmak ve yerleşmek anlamındadır. Hz. Allah'a nisbet olunan istiva hakkında âlimlerden 14 kadar kavil nakledilmiştir. İmamı Malik'in bu konudaki meşhur sözü şöyledir: İstiva malum, nasıl olduğu meçhuldür. Bunu sormak ise bid'attır. Bakınız: el'Cami’u Li-Ahkâm'il Kuran. Kurtubî. Dâr'ul Kâtib’il Arabî. 1967, Kahire. 7/219-220 (Çeviren)
[112] âyet: 7
[113] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/339-354.