๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:07:19



Konu Başlığı: Ondördüncü mesele
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:07:19

Ondördüncü Mesele:



Hz. Peygamber bu gruplar arasında sadece birini belirlemiş, sadece onun makbul olduğuna değinmiştir. Kurtulan grup hakkında sorulduğunda ona işaret buyurmuştur. Böyle vuku bulması birtakım gerekçelere dayanmaktadır. Şöyle ki:
1- Kurtulan grubun belirlenmesi mükellefin ibadeti bakımından ifade tarzında daha çok te'kitli ve zikredilmeye daha çok elverişlidir. Çünkü gruplardan birisi belirlenince geri kalanların belirlenmesi lazım değildir. Bu grupların hepsi illâ ki belirlenecek olsa bile mutla­ka açıklanması gerekmez. Çünkü sözün gereği birtakım şeylerin terk edilmesini istemektedir ki onlar bid'atlardır. Bir şeyin terk edilmesi bir başka şeyin, ne zıddının ne de muhalifinin yapılmasını gerekli kılmaz. Sonuç itibariyle kesinlikle faydası olan, birinin söylenme­sidir.
2- En güzel ve etkili yol, gruplardan kurtulanın bilidirilmesidir. Çünkü kurtulan grup söylendiği zaman açık bir şekilde bilinir ki bunun dışında kalan gruplar kurtulan grup değildir. (Şayet kurtulan grup bildirilmeseydi) onun belirlenmesi gayret ve ictihadla meydana çıkardı. Grupların adı verilmeyip sadece kurtulan grubun belirlenip söylenmesi böyle değildir. Bu durum, çokça açıklamayı gerektirir. Ayrıca kurtulan grubu belirlemekte içtihada gerek kalmaz. Çünkü aykırı davranılması bid'at olan ibadetlerin isbatında içtihadın ve aklın bir payı yoktur.
3- Sadece kurtulan grubun bildirilmesi, gruplar meselesinde açıklaması geçtiği üzere kusuru örtmeye en münasip olanıdır. Şayet gruplar acıklansaydı bu durum, kusuru örtme amacına ters düşmüş olurdu.  Konu ile ilgili hadis  ihtiyaç duyulanı açıklamış, ihtiyaç olmayanı terk etmiştir. Ancak meselenin sadece (sünnete) muhalefet, yönü açıklanmıştır. Bunun ötesi kusurların örtülmesi maksadının altında (gizli) dir ve akıl kavrama alanındadır.
Şöyle ki:
Allah'a hamd olsun; Hz. Peygamber bunu "Kurtulan grup benim ve ashabımın durumu üzere olan gruptur." sözüyle açıklamıştır. Rasûlullah bu sözünü kendisine sorulan "Kurtulan grup kimdir?" sorusuna cevap verirken söylemiştir. Hz. Peygamber, bu cevabı ile kendisinin ve ashabının özellikleri ile kendisini donatanların kurtu­lan grup olduğunu bildirmiştir. Bu özellik o zamanın insanlarınca biliniyordu, gizli değildi. Onlar bununla yetindiler. İhtimaldir ki daha sonra gelecek zamanlarda bu özelliklerin açıklanmasına ihtiyaç hasıl olmuştur.
İşin özü şudur: Hz. Peygamber'in ashabı, Peygamber'e uyuyor ve onun yolunu izliyorlardı. Onların övgüsü Kur'an'da geçmiş ve ahlâkı tamâmen Kur'an olan onların uyduğu Muhammed Aleyhisselâm hakkında Yüce; Allah: "....ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin."[218]  Buyurmuştur. Gerçekte uyulan Kur'andır. Sünnet Kur'an'ın açıklayıcısıdır. Sünnete (hadislere ve Hz. Peygambere) uyan, Kur'an'a uymuş demektir. Sahabe Hz. Peygamber'e uymakta insanların en yakın (ve elverişli) olanlarıdır. Her kim onlara uyarsa kurtulan ve Allah'ın fazl-u keremi ile cennete giren gruptan olur. İşte bu yorum, benim ve ashabımın durumu üzere olan" ifadesinin manasıdır.
Kur'an ve Sünnet tarik-i müstakim (Allah'ın bildirdiği yol) dur. Kur'an ve sünnetin dışındaki icma ve diğerleri bu iki esastan bıkmıştır. İşte Hz. Peygamber'in ve ashabının vasfı (özelliği) budur. Bu (aynı zamanda) bir başka rivayette yer alan "... kurtulan grup, cemaat olan/birlik beraberlik halinde olanlardır." sözünün manası da budur. Çünkü hadiste bu haberin verildiği zamanın cemaati bu özelliği taşımakta idi. Şu kadar ki cemaat kelimesi ve bu kelimenin anlamı inşaallah ilerde görülecektir.
Sonra hadisteki (grupların durumu ile ilgili) tanımlama üzerinde mutlaka söz edilmek gerekir. Söyle ki: Hz. Peygamber'in hadisinde geçen (hepsi anlamındaki) "küllü" kelimesi "İslam" kelimesinin tercümesine girer ki sünnete uyanı, bid'atçisi ve kurtulma derecesine erip kurtulan gruba girdiğini iddia edeniyle hepsi bu ifadenin içerisindedir. Zira bunun aksini, ancak boynundan İslam ipini çıkarıp atan ve kâfirler topluluğunda yerini alanlar iddia ederler. Yahudiler, Hıristiyanlar ve dış görünüşe göre müslümanlar arasına girmiş görünüp de münafıklar misâli gönlünde başka imana yer verip onların manasından olanlar gibi.
Kendisi için sadece "İslam" sıfatına razı olup, (gereğinde) bu din uğrunda başkaları ile savaşan kimse, kendisi için bid'atin en basitine bile razı olmaz. O aslında iyi bir şey yaptığını iddia etmektedir. O bu hususta öğretilmiş (?) tir.[219] Bid'atçi eğer bid'at işlemiş olduğunu bilse kendisi bu hal üzere kalmadığı gibi, bid'atçılarla birlikte olmaz. Nerde kaldı ki onu Allah için din edinsin. Bu özellik, insanın doğuştan sahip olduğu bir özelliktir. Bu hususta akıl sahibi kimse muhalefet etmez.
Durum böyle olunca her bir grup kendisinin kurtulan grup olduğu hususunda diğeri ile çekişme yapmaktadır. Görülmüyor mu ki bid'atçi hep kendisinin durumunun iyi olduğunu, başkasının yolunun çirkin olduğunu ileri sürer, Dış görünüşe göre, kendisinin sünnete uyan biri olduğunu iddia etmektedir.
Sahtekâr (?)[220] kendisinin dini anladığını iddia eder. Allah'ın sıfatlarını kabul etmeyen kimse, kendisinin tevhid ehli olduğunu iddia eder.
Kulun bağımsız olduğunu/Allah'ın kul üzerinde bir etkisi olma­dığını ileri süren kimse, kendisinin adalet sahibi olduğunu iddia etmektedir. Mutezile dahi kendilerinin adalet ve tevhid ehli olduklarını iddia etmektedir.
Müşehbihe mezhebi, kendisinin Allah'ın zâtını ve sıfatlarını isbat ettiğini iddia eder. Çünkü Müşebbiheye göre teşbihi (benzet­meyi) yok saymak katıksız bir yok saymadır.
Şeriate bağlılıkları sabit olsun veya olmasın, her bir grup dahi böyledir.
Kur'ana veya sünnete dayalı delilleri ele aldığımızda özellikle bu konuda her grup bu tür iddialara (kendisinin doğru olduğu iddia­larına) tutunmaktadır.
Hariciler Hz. Peygamber'in şu hadisini (kendileri hakkında) delil olarak ileri sürmektedir: "Ümmetimden bir grup hep hak üzere olacaktır. Tâ Allah'ın emri gelene (kıyamete) kadar." Aynı hadisin bir diğer rivayeti şöyledir: "....onlara ters düşüp aykırı davrananlar, onlara zarar vermezler. Onlardan malını savunurken Öldürülen kimse, şehittir.”
(Dini savunmada veya sosyal hayatta, çok aktif, vurucu kırıcı olmayıp, kendi kabı ve kabuğu içerisinde) oturan kişi (bu davranışı için) şu hadisleri delil olarak göstermektedir:
"Cemaatle/toplulukla beraber olunuz. Çünkü Allah'ın eli cemaat­le beraberdir. Cemaatten bir karış ayrılan, boynundan İslam ipini çıkar(ıp at)mış olur."
"Allah'ın öldürülen kulu ol(da) öldüren kulu olma!"
Mürcie mezhebinden olan kimse (hep ümit üzere olmaya) daya­nan görüşünü) şu hadis ile delillendirmektedir: “İhlaslı olarak kalbinde/cân u gönülden "Lâ ilahe illallah diyen kimse cennettedir. İsterse zina etmiş, isterse hırsızlık yapmış olsun.”[221] Mürcie'ye muhalif olan ise, şu hadisi delil olarak ileri sürmektedir:
"Zina eden kimse, imanlı biri olarak zina etmez."[222]
Kaderiyye mezhebinden olan:
"Allah'ın insanları, üzerinde yaratığı fıtrat..."[223]  âyetini ve "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar."[224] hadisini delil göstermektedir.
Müftevviza mezhebinden olan kimse:
"Nefse ve onu en güzel bir biçimde şekillendirene, ona kötülük duygusunu ve sakınıp iyi olmayı ilham edene yemin olsun...."[225]  ayeti ile ve:
"Çalışınız! Her kişiye, ne için yaratılmışsa o iş kolaylaştırılmıştır."[226] hadisi ile delillerini bulmuştur.
Râfızîler şu hadisi (görüşlerine) delil olarak göstermişlerdir:
"Havuza (Havz-ı Kevser'e) birtakım topluluklar gelecek, sonra ben­den geride duracaklardır. Ben (onlar hakkında da): Yârabbi! Arkadaşlarımı diliyorum) derim. Bana şöyle denir:
Sen onların senden sonra neler icad ettiklerini bilmiyorsun. Sonra (?)[227] onlar senden ayrıldıklarından beri izleri üzerinden geriye dönüş yapmaya devam etmektedirler."
Râfızîler Hz. Ali'ye diğer halifelere göre öncelik tanımalarını şu hadisler ile delillendirmişlerdir:
"(Ey Ali!) Sen bana göre Harun'un Musa'ya göre olduğu gibisin. Şu kadar ki benden sonra Peygamber yoktur." "Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostudur."
Râfızîlere karşı olanlar ise Hz. Ebu Bekir ve Ömer'e öncelik tanımaları hususunda:
"Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz. Yüce Allah ve Müslümanlar, ancak Ebû Bekir'e razı olmuşlardır." hadisi ve hu manaya gelen benzeri hadisleri delil olarak ileri dürmüşlerdir.
Bu grupların hepsi, inançlarına göre kurtulmuş grupta yerini almak üzere sıraya girmişlerdir. Durum böyle olunca bid'atçiye göre Hz. Peygamberin ve ashabının üzerine olduğu hali (ve yolu) belirle­mek müşkil olmaktadır. Onların tuttuğu yolun yukarıda verilen delil örneklerindeki zahiri görüntü ve ifadeler olması mümkün değildir. Çünkü onlar savunmacı bir tarzda ileri sürülmüş ve çelişkiler içermektedir. Bunların arasını bulmak, bazılarını diğerlerine esas olarak benimsemek ve diğerlerini de tevil/yorum yoluyla bu esaslara indirgemekle mümkündür.
Aynı zamanda bu grupların arasını bulmak şöyle de mümkün olabilir: Gruplardan her biri delillerden bazısına yapışıp, diğer delilleri reddeder, tercih yoluyla dikkate almaz. Şayet konu zanni meseleler hakkında ise bu hususlarda yapılan tercih geçerlidir. Veya kendisinin dayandığı esasın kesin olup, karşısında olan grubun dayandığı esasın zan ifade ettiğini iddia eder, böylece iki grubun delilleri arasında çelişki olmaz.
Geçmiş zamanlarda sahabenin tuttuğu yol, açıktır. Sahabe arasında görüş ayrılığının yerleşmiş olması imkansızdır. Bu hususu şu ayet-i kerîme düzenlemektedir' ".... onlar ihtilâfa düşmeye devam edecekler. Ancak Rabbınin merhamet ettikleri hâriç. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı." [228]
Allah size rahmeti ile muamele eylesin, düşünün ki Yüce Allah'ın bu ayette haber verdiğini akıl doğrulayınca, hiç görüş ayrılı­ğının olmaması nasıl imkansız bir şeydir?
Sözün özü, bu grupların kurtulanını belirlemek, zamanımıza benzer vakitlerde zordur. Bununla beraber bu hususta mutlaka inceleme yapılmalıdır. Bu husus, elinizdeki kitabın en hassas nokta­sıdır. Allah'ın fazl-u ihsanı ile onun nasib edeceği kadar özen gösterilecektir. Başarı Allah'tandır.
Bu mesele, çok söz gerektirince bu hususta söylenecekleri başlı başına başka bir bölüme bıraktık. Zira burası yeri değildir. Yardım Allah'tandır.[229]


[218] Kalem: 4
[219] Eserin aslında da burada parentez içerisinde? İşareti vardır. (Çeviren)
[220] Eserin aslında da burada parentez içerisinde? İşareti vardır. (Çeviren)
[221] Bu hadisi. Ebu Hüreyre'den zayıf bir isnad ile rivayet etmiştir. Suyutî de el-Câmi'us-Sağir'inda "zina etse de..." kısmı olmaksızın rivayet etmiş, Bezzar'ın Müsned'ine nisbet etmiştir. Şârih şöyle demiştir: Hafız Iraki'nin bu hadis hakkındaki sözü çelişkilidir: Bazen hasen, bazende zayıf olduğunu söylemiştir. Bakınız: Feyzul Kadir, Munavi. 6/189. Hadis no: 8896
[222] Bu hadis sahihtir. Buhari Eşribe kitabında, (Feth'ul barî'de 5578 numaralı hadis ile) Müslim. İman Kitabında 57 genel numara ile Ahmed b. Hanbel Müsned'inde 4/352 de. Abd’ubn-u Humeyd, Müsnedinde shf. 186’da. Hadis no: 525 Sahîhul Cami', Albani 7683 ve 7684 numara ile rivayet etmiştir.
[223] Rum: 30
[224] Hadis sahih olup, Buhari Cenaiz, Tefsir ve Kadar kitabında (Feth'de 1358, 1359, 1885, 4775 ve 6599 numarada) Müslim, Kader kitabında 2658 numara ile Ebu Davud, Sünnet kitabında 4714 numara ile Tirmizi, Kader kitabında 2138 numara ile İmam Mâlik Muvatta'ında Cenaiz kitabında, Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde 2/233 ve 2153 de rivayet etmiştir.
[225] Şems: 8
[226] Hadis sahihtir.  Buharı Tefsir.  Kader vs Cenaiz kitaplarında (Feth'de 4945, 4946. 4947,1949. 6596. 6605 ve 1362 numaralarda). Müslim, Kader kitabında "çalışınız" kelimesi olmak­sızın 9 numarada, Ebu Davud, Sünnet kitabında 4694 ve 4709 numara ile Tirmizi, Tefsir'u Kuran kitabında 3344 numara ile İbn Mâce, Mukaddimede 78 numara ile Ahmed b. Hanbel. Müsned'inde 1/27-29-374; 3/335 de rivayet etmiştir.
[227] Eserin aslında da burada parantez içerisinde? İşareti vardır. (Çeviren)
[228] Hûd: 118-119
[229] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/271-275.