๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:05:10



Konu Başlığı: Onbeşinci mesele
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:05:10
Onbeşinci Mesele:


Hz. Peygamber gruplar hakkındaki hadisinde kesin bir şekilde: “Birisi hariç olmak üzere hepsi cehennemdedir" buyurmuştur. Daha önce geçtiği üzere ancak külli bir meselede ve genel bir kurala aykırılık içinde olan, ayrı bir gruptan sayılır. Hadisi şerif özellikle ancak ana kurallara aykırı davrananları içine almaktadır.
Dini konuda külli hir eksiklik ifade etmeyen, bir esası zedele­meyen bir bid'ata din içerisinde yer veren kimse bu hadise dahil değildir. Ancak bu kimsenin durumuna bakılır: Hadiste zikredilen­lere dahil midir, değil midir?
Görünen odur ki meselede iki şıktan birisi söz konusudur:
a- Ya hadis bu durumda olanlara ne mana ne de lafız olarak değinmemiştir. Diyeceğiz. -Şu kadar ki bu kimsenin durumu "Her bidat sapıklıktır" gibi genel delillerden anlaşılır.-
b- Veya "Her ne kadar hadisin lafzında bu kimsenin durumunu ortaya koyan bir delâlet yok ise de, manasında genel olarak o kimse­nin de kasdedildiğini gösteren bir delâlet vardır" diyeceğiz. Bunun açıklaması gayet açık olan şu iki tarafın ele alınması ile olacaktır:
1- Birinci taraf selâmet ve kurtuluş tarafıdır. Bunda hiç şüphe ve bidat ilintisi yoktur. Bu sonuç "...Benim  ve  ashabımın  üzerine olduğu...." cümlesinden çıkmaktadır.
2- İkinci taraf bid'ata boğulmaktır. Bu bid'atın külli hir meselede olması veya dini bir esası zedelemesi ile olur. Yüce Allah'ın, aziz kita­bı Kur'an'da âdeti böyledir. Zira Yüce Allah hayır ve şer ehlini andığı zaman, her bir grubun işledikleri hayrı ve şerri de anar. Böyle olması mü'min kimsenin hayır ile şer arasında ümit ve korku üzere kalması içindir. Zira her iki taraf da açık şekilde uyarılarak bildirilmiştir.
Çünkü hayır, bazıları diğerlerine göre daha üstün olmak üzere derece derecedir. Şer dahi, bazısı diğerlerinden daha şiddetli olmak üzere derece derecedir. Üstün derecelerden olan bir hayrı işleyen anıldığı zaman, daha aşağı derecede olanlar, onlara ulaşamamaktan korkarlar veya onlara ulaşabileceklerini ümid ederler. Şer ehlinden çok kötü olanlar anılınca, onlardan daha aşağıda olanlar, onların tlerecosine varmaktan korkar, o derecelere varmamayı ümit ederler.
Böyle bir anlayış, inceleme ve araştırma ile bilinir. Bu inceleme ve araştırma tamamlanınca din koyucunun (yukarda işaret edilen) hu manayı kastettiğini gösterir. Bunu Said b. Mansur'un[230] tefsirinde yer verdiği şu rivayet desteklemektedir:
Abdurrahman b. Sâbât[231]dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: İnsanlara Hz. Ebu Bekir'in yerine Hz. Ömer'i bırakacağı haberi ulaşınca dediler ki:
Ebu Bekir Rabbine kavuşunca ne diyecek? Yerine katı-kaba birini bırakıyor, elinden de bir şey gelmez. Ya elinden bir şey gelseydi nasıl olurdu? Bu söylentiler Hz. Ebu Bekir'e ulaşınca Hz. Ebu Bekir şöyle dedi:
Beni Rabbim ile mi korkutuyorsunuz? Ben diyorum ki: Allah'ım! Yerime halkının en hayırlısını bırakıyorum. Daha sonra Hz. Ömer'e haber gönderdi. (Hz. Ömer gelince) şöyle dedi:
"Allah için gece yapılan öyle amel/iş vardır ki Cenab-ı Hak onu gündüz kabul etmez. Allah için gündüz yapılan öyle amel/iş vardır ki Ceab-ı Hak onu gece kabul etmez.
Bil ki Yüce Allah, farzlar yerine getirilmedikçe nafileyi kabul etmez. Görmez misin, Yüce Allah cennet ehlini en güzel amelleri/işleri ile anmıştır. Yani cennete koyduğu kulları "Bu amelin şundan daha hayırlıdır" diyerek daha güzel işlerini sayıp dökmedikçe diğer iyiliklerini kabul etmemiş, reddetmiştir. Yüce Allah ümit ve korkuyu (dünyaya) indirmiştir ki mü'min ümid ve korku içerisinde olup bir şeyler yapsın ve eliyle kendisini tehlikeye atmasın.
Görmez misin? Mizanı ağır gelenlerin mizanı, ancak hak olana uyup, bâtılı terk etmekle ağır gelmiştir. Hak olan odur ki mizana ancak hak konur ve mizan böylece ağır gelir.
Görmez misin? Mizanı hafif gelenlerin mizanı, ancak bâtıla uyup hakkı terk etmeleri ile hafif gelmiştir. Hak olan odur ki mizana bâtıl konulunca ancak hafif gelir".
Hz. Ebu Bekir daha sonra şöyle dedi:
Eğer benim vasiyetimi tutarsan, (şimdi) yok olan şeylerden, sana ölümden daha sevimli olan bir şey yoktur. Zaten mutlaka ölüme kavuşacaksın. Eğer vasiyetimi yerine getirmezsen (şimdi) yok olan şeylerden sana en sevimsiz gelen şey ölüm olacaktır. Ölümle baş edemez, onu alt edemezsin."
Hz. Ebu Bekir'e nisbet edilen bu söz (hadis olarak) ortada yok ise de, manası doğrudur. Kur'an'ın ayetlerini inceleyip araştıranlar bu söylenenlere tanıklık eder. Hz. Ömerin, bazı ayetleri delil olarak gösterip geçen bu manayı kasdetmesi de bunun tanığıdır.
Hz. Ömer arkadaşlarından kimisini para ile et satın almış olarak görünce sormuş:
Şu ayetin karşısında görüşünüz nedir?
"Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz."[232] Oysa bu ayet sadece kâfirler hakkında gelmiştir. Zira ayetin baş tarafında: "İnkar edenler ateşe atılacaklarıgün (onlara şöyle denir): Buyurulmuştur. Ayetin sonu da şöyledir: "Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz."
Bu ayetin kâfirler hakkında gelmiş olması bazı konularda bu ayeti delil göstermekten Hz. Ömer'e engel olmamıştır, işte yukardaki durumda da aynı husus söz konusudur. Bu dini bir esastır ki "Muva­fakat" kitabında açıklanmıştır.
Sözün hülasası, diğer bid'atçilardan cüz'î bid'at işleyenler, küllî bid'at işleyenlerin kötülenmedeki ve cehennem cezası ile tehdit edilmedeki derecesine ulaşamazlar. Fakat onlar, bu hususlarda külli bid'atlar işleyenlerle mana bakımından müşterektirler. Nitekim ara­larında uçurum derecesinde uzaklık olmasına rağmen dünya nime­tinden istifade etmek üzere et alan kimseleri, kendi içtihadına göre hoş görmeyen Hz. Ömer kâfirlerden dünya hayatında güzellikleri harcayanlarla bir tutmuştur. Kötülükteki uzaklık ve yakınlık bilgi sahibinin içtihadına göre delilden ortaya çıkan duruma göre değişir. Bunun geniş açıklaması ilgili bölümde daha önce geçmişti. Allah'a hamd olsun.[233]



[230] Bu zat Said b. Mansur b. Şu'be’dir. Horasanlıdır ve künyesi Ebû Osman'dır. Mekke'ye yerleşmiş bir güvenilir (hadis) hafızıdır. Hadiste eser tasnif etmiş bir âlimdir. Kitabındaki bilgilere aşırı derecede güveninden dolayı hiçbir bilgiden dönüş yapmamıştır. Onuncu tabakadan­dır, ve Ramazan ayında hicretin 227.yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, l/306: Şezerat. 2/62.
[231] Bu zâtın adı Abd b. Sâbıt'tır. İbn Abdullah b. Sâbıt da deniliyor ki doğrusu budur. İbn Abdullah b. Abdurrahman et-Cümehî de denmiştir. Mekkeli güvenilir bir fıkıh bilginidir. Rivayetlerinde çok mürsel rivayet vardır.  Üçüncü tabakadandır, hicretin  118 yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib. 1/480; Şezerât. 1/156.
[232] Ahkaf: 20
[233] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/276-278.