๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 31 Mayıs 2011, 15:56:51



Konu Başlığı: İtiraz ve cevaplar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 31 Mayıs 2011, 15:56:51
Fasıl
 
(İtiraz Ve Cevaplar)



Dini hükümlerden açık veya kapalı bir delil bulunmayan durumda kalbe doğan ve gönülden geçen şeye başvurmayı öngören hadisler yok mudur? denilerek hadisler ileri sürülmektedir. Şöyle ki:
a- Hz. Peygamber'den sahih olarak rivayet olunduğuna göre söyle buyurmuştur:
"Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphesi olmayana yönel. Çünkü doğruluk gönül huzuru, yalan belâdır."[51]
b- Müslim, Nevvas b. Sem'an'dan[52] şu rivayeti kaydediyor: Hz. Peygamber'e iyilik ve günah nedir? Diye sordum. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"İyilik güzel ahlak, günah ise kalbini tırmalayan ve insanların haberdar olmasından hoşlanmadığın şeydir."[53]
c- Ebû Ümame'den[54] rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: Bir adam Hz. Peygamber'e şöyle dedi:
Ey Allah'ın Peygamberi! İman nedir? Rasûlullah buyurdu:
"İyiliklerin seni memnun ediyor, kötü­lüklerin üzüyorsa sen iman sahibisin." Bunun üzerine adam:
Ey Allah'ın Rasulu günah nedir? Deyince Hz. Peygamber buyurdu:
"Bir şey gönlünü tırmalıyorsa onu bırak."[55]
d- Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu işittim:
"Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphesi olmayana yönel."
e- Vâbısa (r.a.) dan[56] şöyle rivayet edilmiştir. Hz. Peygambere iyilik ve günah nedir? diye sordum. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ey Vâbısa! Kalbinden fetva iste, kendinden fetva iste. İyilik, gönlün ve kalbin tatmin olup huzur duyduğu şeydir. Günah ise gönlü tırma­layan ve kalpde (yerleşip karar kılmayan) gidip gelen (huzursuzluk veren) şeydir. Sana insanlar fetva verseler de böyledir."[57]
f- Beğavî[58] Mu'cem'inde Abdurrahman b. Muaviye'den[59] şu rivayeti kayd etmiştik "Bir adam Peygamber (s.a.v.)'e şöyle bir soru sordu:
Ey Allah'ın Rasûlü! Bana helâl olan nedir? Haram olan nedir? Hz. Peygamber (cevap vermeyip) sustu. Adam üç kere sorusunu tekrarladı. Her defasında Rasûlullah sustu. Sonra
"Soru soran kişi nerede?" buyurdu. Adam:
Ben işte buradayım, ey Allah'ın Rasûlü! Dedi. Hz. Peygamber:
Eli ile (göğsüne) vurarak: "Kalbinin kabul etmediğini bırak!" buyurdu.
g- Abdullah demiştir ki: Günah kalbi etkileyicidir. Kalbinde (kazınmış gibi) iz bırakanı terk et. Bakış olan her şeyde şeytanın. (insanı günaha düşürme) ümidi vardır." Bir başka sözü de şöyledir:
"Helal açıkça bellidir. Haram da açıkça bellidir. İkisi arasında şüp­heli şeyler vardır. Seni şüpheye götüren şeyi bırak. Şüpheye götür­meyene yönel."
h- Rivayet olunduğuna göre Ebu'd'Derdâ şöyle demiştir: "İyilik huzurdur. Kötülük belâdır. Seni şüpheye götüren şeyi bırak. Şüpheye götürmeyene yönel."
I- Şüreyh şöyle demiştir: "Seni şüpheye götüren şeyi bırak. Şüpheye götürmeyene yönel. Allah'a yemin ederim ki (kalbimde) bir şeylerin kaybolduğunu hissettiğim zaman, onu Allah rızâsını gözeterek bıraktım."
Bu aktardığımız rivayetler, dini hükümlerden pek çoğunda kalbe doğan, gönle düşen ve içten geçene başvurmanın söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır.  Buna göre insanın gönlüne doğan şeye içinden meyletmek gelirse onu yapmaya yönelmek sahih olur. Şüpheye düşer ve duraklama geçerirse onu yapmaya yönelmek sa­kıncalıdır. Bu, ortada dini bir delil bulunmadığı zaman kalbe doğan ve gönlün meylettiği şeye başvurulan ve fakat (bir delil olarak) karşı çıkılan istihsanın aynısıdır, ("bir delil olmadan" dedik) çünkü dini bir delil olursa veya istihsanın dini delile dayanması kaydı bulunursa, mesele kalbe doğan ve gönlün meylettiği şeye havale edilmez. Kaldı ki, bu, size göre de faydası olmayan ve abes olan bir şeydir. Nitekim dini hükümleri uyumlu durumlara ve dini hükümlerle ilintisi olmayan hususlara havale etmek de böyledir. Tüm bunlar gösteriyor ki aklın ve gönlün meylettiği istihsanm dini hükümlerde etkisi vardır. İstenen de budur.
Buraya kadar ileri sürülenlerin cevabı şudur: Bu hadisleri ve bunların manasında söylenenleri Taberî "Tehzîb'ul Asar" isimli kita­bında selefden bir grupun bunların doğru olduğunu söylediklerini, bu ifadelerin zahirine göre amel edileceğini sandığını söylemiştir. Ayrıca yukardaki rivayetleri Hz. Ömer, İbn Mes'ûd ve diğerlerinden nakletmiştir. Daha sonra başkalarından bu rivayetlerin zayıf olduğunu ve manalarının (başka şekilde) havale edildiğini zikretmiştir.
Taberi'nin sözü ve bu husustaki yöntemi, bizim üzerinde durmakta olduğumuz konuda layık olduğu gibi ele alınmalıdır. Ben onların daha çok manası üzerinde durdum. Lafızları, işi uzatacağı için ele almadım. Taberî'nin açıklamalarına göre:
Bir grup âlimin şöyle dediği hikaye edilmiştir: Yüce Allah din ile ilgili ne varsa hepsini açıklamıştır. Bu açıklama ya bir nas ile veya mana yolu ile olmuştur. Eğer bir şey helâl ise, onun helâl olduğunu bilen kimseye onu öyle benimsemesi gerekir. Şayet bir şey haram ise onu haram olarak benimsemelidir. Haram değil de mekruh ise onun helâl olduğuna da inanabilir. Mekruha ilişmeyeyim diye onu terk de edebilir.
Fakat insanın (her zaman) içinden geçene ve kalbine doğana uyarak hareket etmesi söz konusu değildir. Bunu, Yüce Allah şu ayeti ile Peygamber'ine yasaklamıştır:
"Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye sana kitabı hak ile indirdik." [60]
Görülüyor ki Yüce Allah Peygamber'ine Allah'ın kendisine gösterdiği ile hüküm vermesini emretmiş, kendi görüşü ile içinde geçen ile hükmetmesine müsaade etmemiştir. Peygamber böyle olunca onun dışındaki kimselere bunun yasak olması daha uygun­dur. Eğer neyin haram, neyin helâl olduğunu bilmiyorsa âlimlere sorması, kendi gönlüne doğana uymaması gerekir.
Hz. Ömer'in bir hutbesinde şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Ey insanlar! Farzlar ve sünnetler size bildirilmiştir. Sağa sola sapmamanız için açık bir yol üzere bırakılmış bulunuyorsunuz.
Abdullah b. Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Kur'an'da helâl ve haram olduğu bildirilenler aynen bildirildiği gibidir. Hakkın­da bir şey söylenilmeyen ise affedilmiştir.
İmam Malik şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in ruhu kabzedildiğinde bu iş (din işi) tamamlanmış, kemâle ermiş idi. Bu itibarla Hz. Peygamber'in ve ashabının izine uyulması en yaraşan harekettir. Kişisel görüşe uyulmamahdır. Çünkü kişisel görüşüne uyan adam, görüşü ondan daha güçlü biri gelir, ona uyar. Görüşü her üstün gelene uyulur. Kanaatim odur ki bunun sonu gelmez.
Hz. Câbir'den rivayet edilen şu hadis ile amel edilmelidir:
"Size öyle bir şey bıraktım ki ona sarıldığınız sürece benden sonra sapıtmazsınız. Size bıraktığım Allah'ın kitabı ve benim sünnetimdir. Allah'ın kitabı ve benim sünnetim, havz-ı Kevser'e gelinceye kadar birbirinden ayrılmayacaktır."[61]
Amr b. Suayb'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber bir gün (bir topluluğun bulunduğu yere) çıktığında insanlar Kur'an hakkında tartışıyorlardı. Peygamber'in yüzü kan gibi (öfkeden) kıpkırmızı kesildi. Şöyle buyurdu:
"Ey halkım! Sizden öncekiler işte böyle yaptıkları, kitapları hakkında tartışıp birbirlerini vurdukları için helak oldular. Helal olanları yapınız. Haram olanlardan kaçınınız. Müteşâbih olanlara da iman ediniz."[62]
Ebu'd-Derdâ'dan merfu' olarak rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:
"Allah'ın kitabında helâl olduğu bildirilen helâl, haram olduğu bildirilen de haramdır. Hakkında bir şey söylenmeyen ise affedilmiştir, Allah'ın affettiklerini kabul ediniz. Çünkü Allah bir şeyi unutmuş değildir". "Kur'an'da da : "Senin Rabbin unutkan değildir:"[63] buyurulmuştur.[64]
Taberî devamla şöyle der:
Âlimler şöyle de demişlerdir: Bu rivayetler Allah'ın kitabındaki ile amel edilmesini ve onunla amel eden kimsenin hiç sapmayacağını bildirmek içindir. Hiçbir kimseye Allah'ın kitabı ve sünnet dışında üçüncü bir anlam ile amel etmeye izin verilmemiştir. Eğer üçüncü bir uyulacak şey olsaydı açıklanırdı. Uyulacak üçüncü bir yol olmadığı bildirilmiştir. Bunu iddia edenin iddiası geçersizdir. Alimler diyorlar ki:
Eğer "Hz.Peygamber "kalbine danış", "günah kalbi etkileyicidir" ve benzeri sözleri ile üçüncü bir yol belirlemiştir" denilirse cevâp olarak deriz ki:
Eğer bu rivayetler doğru ise bunlarla birlikte doğru olan "kitap ve sünnet'e uymak" emri iptal edilmiş olur. Çünkü Allah'ın ve Peygamberinin hükümleri insanların içinden ge­len güzel görme ve çirkin sayma ile var olmamıştır. Eğer bunlar ile dinden bir şey çıkarılmış olsaydı üçüncü bir yol olabilirdi ki böyle bir şey varid değildir. Bu itibarla uyulması vacip olan üçüncü bir yol yoktur.
Eğer "Hz. Peygamber'in "kalbine danış" ve benzeri sözleri, hak­kında kitap ve sünnetten bir nas bulunmayıp ümmetin hakkında ihtilafa düştükleri meselelerde üçüncü bir yol sayılır" denilirse bunun cevabı birkaç cihetle "Hayır" olacaktır, şöyle ki:
1- Hakkında belirli bir nas bulunmayan her meselenin hükmü delâlet yoluyla belirlenmiştir. Eğer böyle meselelerin delili, kalbin fetvası olsaydı bu delâletin bir manası olmazdı. Bu ise abes olur ki, hu geçersizdir.
2- Yüce Allah buyurmuştur ki:
"Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Rasûlüne götürün."[65] Görülüyor ki Yüce Allah, anlaşmazlık içinde olanlara Allah ve Rasûlüne başvur­mayı emrediyor.  Kalbin fetvasına ve içinden geçene başvurmayı emretmiyor.
3- Yüce Allah buyurmuştur ki:
"Eğer bilmiyorsaruz bilenlere sorun."[66] Görülüyor ki Yüce Allah Peygamber'in getirdiği din hususunda ihtilafa düşülen hususlarda kendilerine gerçeği bil­dirmesi için bilgi sahiplerine sormasını emretmiştir. Onların bu kabil meselelerde kendi nefislerinden fetva sormalarını emretmemiştir.
4- Yüce Allah, birliğini inkar edenlere bir hüccet olmak üzere Peygamber'ine şöyle buyurmuştur:
"(İnsanlar) devenin nasıl yaratıl­dığına bir bakmazlar mı?....." [67]
Görülüyor ki Yüce Allah devenin yaratılışına bakarak ibret almalarını, kendilerine gelen bilgilerin doğruluğuna delil çıkarma­larını emretmektedir. Yoksa Allah kullarına kendilerinden fetva sormalarını, kalpleri neye yatkın ise onu karar olarak ortaya koymalarını emretmemiştir. Allah, yarattıklarında Birtakım delalet ve belirtiler koymuştur. O halde Yüce Allah'ın koyduğu her delili, delâlet ettiği yerde kullanmak vacip olup, nefsinden ve kalbinden fetvaya yönelmemen Allah'ın hükümlerini bilmeyenler bu yolu izlememclidir.
Taberi'nin buraya kadar söyledikleri budur. Taberi daha sonra rivayet, edilen bu hadisleri, ya kendisine göre doğru bulduğu için veya bunlardan kendine uygun manalar çıkardığı için kullanmayı tercih etmiştir.
"Helâl açıktır; haram da açıktır." hadisi bunlardan­dır.  Bu hadis sahihtir. Buharı ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir. Şu kadar ki bu hadisi fıkhın her bölümünde geçerli kılmak söz konusu olamaz. Çünkü dini hükümleri koyup, ibadetleri oluşturmak bu hadis ile mümkün olmaz. Dini bir eylemi oluşturmak için  "Gönlün şu işe  yatıyorsa  o iyiliktir"   denilmediği   gibi,  bir davranışı yapmak için "şu iş gönlüne yatıyorsa yap, yoksa yapma" denilemez.
Birtakım şeylerin yapılmaması hususunda da böyledir. Yani bu hadislerin manasını "filan işi yapmamaya gönlün yatıyorsa onu yap­ma" denilemez. Bu hadislerin dikkate alınması "Helal açıktır. Haram da açıktır,..." hadisi çerçevesinde değerlendirilirse doğru olabilir.
Su, yiyecek ve içecekleri kullanmak, evlenmek, giyinmek ve bu manada âdet kabilinden olan meselerde dahi, helâl ve haram olanlar açıktır. Helâl mi, haram mı olduğu şüpheli olan meseleler de vardır. Durumu bilinmeyen hallerde onu yapmaktan vazgeçmek, yapmaya yönelmekten daha uygundur. Bunun örneği aşağıdaki hadis'i şeriftir. Hz. Peygamber buyurdu ki;
"Döşeğimin üzerine düşmüş hurma bulduğum (zamanlar) oluyor. Hurmanın sadakadan olmasından korkmasaydım, onu kesinlikle yerdim."
Hadiste sözü edilen hurma iki durumdan birindedir; ya sadaka verilmiş bir hurmadır, bu Hz. Peygambere haramdır. Veya sadaka hurması değildir, ona helâldir. Hz. peygamber, hurmanın sadaka hurma olma korkusu ile onu yemeyi terk etmiştir. Taberi diyor ki:
Şüpheli olup, kulun terk etmeye durumu elverişli olan veya kesin vacip olmayan şeyi terk etmesi Allah'ın kul üzerinde bir hakkıdır. Kul bu durumda şüpheliyi bırakıp şüphe olmayana yönelmelidir. Çünkü böyle yapmakla nefsindeki şüpheyi yok edecektir.
Bir örnek verirsek diyebiliriz ki, bir kadınla evlenme girişiminde bulunan kimseye bir başka kadının "seni ve o kızı ben emzirmiştim" diye haber vermesi durumunda, adam kadının doğru veya yalan söylediği hakkında kesin bilgisi yok ise nasıl hareket etmelidir? Adam bu kız ile evlenmekten vazgeçerse kadının verdiği haber ile içinde oluşan şüpheyi ortadan kaldırmış olur. Mutlaka onunla evlenmesi vacip değildir. Oysa bu durumda o kızla evlenmesi bunun aksinedir. Çünkü o kızın kendisine (sütkardeşi olma şüphesinden dolayı) helal olduğu hususunda gönlü huzur içinde olmaz.
Hz. Ömer'in (yukarda geçen) sözü de alım satım işlerinde helal mi haram mı olduğu biîinmeyip problemli meselelere dâirdir. Böyle bir işi yapmazsa kalbi rahat, gönlü huzurlu olacaktır. Yapması halinde acaba bunda bir günah var mıdır, yok mudur diye tereddüt söz konusudur. Hz. Peygamber'in Nevvas ve Vâbısa'ya söyledikleri de aynı manadadır. Şüpheli şeylerde nasıl hareket edileceğini bildiren hadis bunu göstermektedir. Yoksa cahillerin yaptığı gibi kişisel görüşüne uygun geleni uygulamak, bilginlere sormadan hoşlanmadığını terk etmek söz konusu değildir. Taberi demiştir ki:
Bir adam karısına "sen bana haramsın" dese, bu sözünün fetvasını âlimlere sorduğunda âlimler ihtilafa düşseler: Kimisi "Eşin senden üç talak ile boş olmuş" dese, kimisi "Eşin sana helâldir. Fakat yemini keffareti vermen gerekir" dese, bir kısmı da, "Sonuç niyetine bağlıdır; boşamayı niyet ettiyse boş olur. Zıhâr'a[68] niyet ettiyse zıhâr olur. Yemine niyet ettiyse yemin olur. Hiçbir şeye niyet etmediyse bir şey gerekmez." dese bu farklı cevaplar, bir kadının, evlenecek olan kadın ve erkeği emzirdiğini haber vermesi üzerine evlenecek olanların ayrılmasında olduğu gibi, burada da karı kocanın ayrılmasını gerekli kılar mı? Emişenlere de olduğu gibi burada da harama düşme korkusu var mıdır?
Böyle bir durumda söylenecek şey şudur: Bu kimse meselesinin fetvasını âlimlerden sorduğunda âlimlerin durumunu araştırır. Onların emanete riayet eden ve Allah için davranan kimseler olup olmadığını inceler. Neticede en iyi tercih edilenin dediğine uyar. Bu mümkündür. Bu araştırma ile gönüldeki tereddüt ortadan kalkar, Fakat emzirme haberini veren kadının durumunda vaziyet böyle değildir. Bunda tereddüt ortadan kalkmaz. Yapılan araştırma kadı­nın iyi ahlaklı birisi olmadığını ortaya çıkarırsa, eşler anlaşmazlık durumunda olurlar. Âimlerin durumunu araştırmada ise ittifak edebilirler. Bu durumda Âlimlerin hali soruyu sorana göre eşit olur da birisini tercih etmek söz konusu olmazsa, eşlerin beraber olmaktan kaçınmaları, emredilen ve yapılması gereken şey olur. Bu hal ile eşleri emzirdiğini haber veren kadının meselesi durumdadır. Çünkü bu durumda aralarında fark yoktur. Taberi'nin sözü burada sona erdi.
Âlimlere fetva soran kimsenin meselesi ortaya koymuştur ki bu kişi (fetvalardan dilediğini seçmekte) serbest değildir. Onun hükmü, bir şeyin helâl mi haram mı olduğu kendisine karışık gelen kimsenin hükmü gibidir. Burada şüpheden kurtuluşun tek yolu, Âlimlerden en faziletlisine uyup verdiği fetvayı uygulamaktır. Aksi halde hiçbir şey yapmamak gerekir. Zira daha önce geçen delillerin gereği olarak gönül ancak bununla tatmin olur.[69]



[51] Hadisi Buhari. Büyü' kitabında muallak ve muhtasar olarak rivayet etmiştir. (Feth'de 2052 numaradadır.) Ayrıca Nesaî, Eşribe kitabında 8/327 ve 328 de, Ahmed b. Hanbel. Müsnedinde 1/200 de 1723 ve 1727 numara ile Dârimi, Mukaddime 129,165 ve 168 numaralar ile mevkuf olarak. İbn Hıhban Sahihinde 2/52 de. Hâkim, Müstedrekinde, 2/13 de Taberâni, Mu'cem-i Sağir'inde 1/19 da. Suyuti, el-Cami'us-Sağir'inde elimizde bu kitaptaki şekli ile Feyz'ul Kadirde 3/529 ve 4213 de ayrıca özet, fazlalık ve karşı rivayetler 3/528 de 4211-4212 ve 3/529 da 4214 de rivayet etmiştir. Ayrıca bakınız: Meeme'uz-Zevaid, Heysemi, 4/74; İrvâ'ul Galîl. Albani. 12 ve 2074 numaralı hadisler. Bunlardan başka Nevevî'nin Erbam'inde muhtasar olarak II. hadistir.
[52] Bu zât Nevvas b. Sem'an b. Hâlkl el-Kilani veya el'Ensari'dir. Meşhur sahabidir. Şam'a yerleşmiştir. Bakınız:Takrib, 2/308; Cerh ve Ta'dil, 2/507.
[53] Hadisi. Müslim. Birr ve Sika kitabında 2553 numara ile rivayet etmiştir. Ayrıca Tirmizi, Zühd kitabında 2389 numara ile Birr ve Sıla kitabında 1987 numara ile Ahmed b. Hanbel, Müsnedinde 4/182 ve 5/153 de, Hâkim. Müstedrekinde 2/14 de, Beyhaki, Sünen'inde 10/192 de Dârimi Süneninde Rikak kitabında 2789 ve 2790 numara ile rivayet, etmiştir. Albâni, Sahih'ul Camiinde hadisin hasen olduğunu bildirmiştir. 1/86. Ayrıca Feyz’ul Kadire de bakınız: 3/217-3197 numaralı hadis ibn Rece Cami'ul Ulûm'unda bu hadis hakkında bolca izahat vermiştir. Bakınız: Sahife. 147-148.
[54] Bu zât Suday b. Aclân'dır. Bahili Kabilesinden olup künyesi Ebû Ûmamedir. Meşhur ashapdandır. Şam'a yerleşmiş ve orada hicretin 80. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 1/366. Şezerât. 1/96: Cerh ve Ta'dil, 4/454.
[55] Hadisi Suyuti, el'Câmi'us-Sağir'inde "....İyiliğin seni hoşnut ettiği zaman.-." cümlesiyle başlayan bir hadis içerisinde rivayet etmiş, sahih olduğunu söyleyip hadisi Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ine. İbn Hıbban'a, Hâkim'in Müstedrek'ine ve Beyhaki'nin Sünen'ine nîsbet etmiştir. Bakınız: Fevz'ul Kadir. Münavi, 1/677 Hadis No: 677.
[56] Bu zât Vâbısa b. Ba'bed Utbe el-Esedi'dir. Sahabeden olup Cezireye yerleşmiştir. Doksan yaşına yakın yaşamıştır. Bakınız: Takrib. 2/328; Cerh ve Ta'dil, 9/47.
[57] Bu hadisi Suyuti. el'Carm'us-Sağir'inde Buhari'nin Târih-i Kebir'ine nisbet etmiş ve hasen olduğuna işaret etmiştir, bakınız: Feyz'ul Kadir.   Münâvi, 1/495, Hadis No-991. Allâme Münâvinin bu konuda hoş bir sözü vardır, başvurunuz. Ayrıca Hadisi Dârimi, Büyü' kitabında 2/320 de 2533 numara ile rivayet etmiştir.  Nevevi Erbain'inde 27.  hadis olarak bu hadisi zikretmiş ve şöyie demiştir: Bu hadisi Ahmed b. Hanbel ve Darimi'nin Müsnedlerinden rivayet ettik. Bakınız: Cami'ul ulum vel'Hikem, İbn Receb shf. 221-222.
[58] Bu zât Hüseyin b. Mesut, b. Muhammed b. Ferrâ el-Beğâvî'dir. Künyesi Ebu Muhammed olup Şafiî mezhebindendir. Hadis ve tefsir âlimidir ve birçok eser kaleme almıştır. Horasan halkının âlimi olan Beğâvi hicretin 516. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Şezerat. 4/48-49; Tezkire. 4/1257
[59] Bu zat Abdurrahman b.  Muaviye b.  Hudeyctir.  Mısırlıdır ve künyesi Ebu Muviye'dir. Mısır'da kadılık yapmış makbul birisidir. Üçüncü tabakadan olup, hicretin 195. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 1/496; Cerh ve Ta'dil, 5/284.
[60] Nisa: 105
[61] Hadisi Tirmizi. Menakıb kitabında 3786 numara ile rivayet etmiştir. Bu rivayetin sonunda: Size bıraktığım iki şey Allahın kitabı ve ehl-i beyt'imdir." demektedir. Tirmizi ayrıca 3788 numara ile de rivayet etmiş, her ikisinde de "Hadis hasendir, gariptir" demiştir. Hadisi ayrıca Ahmed b. Hanbel. Müsned'inde, 3/14-17-26-59; 4/36fi; 5/181 de, Suyuti, el-Câmi'us-Sağir'de (Feyzul Kadir. 3/240-3282 no ve 3/14/2631 no'da) İmam-ı Zeyd'in Müsned'inde 969 numara ile rivayet etmiştir.
[62] Hadisi İbn Mâce. Mukaddime'de 1/33'de 85 numara ile rivayet etmiştir. Tahkiki yapan zât şöyle demiştir: Zevaid'de, bu isnad sahihtir. Senedindeki kimseler güvenilir kişilerdir.
[63] Meryem: 64
[64] Hadisi Tirmizi. Libas kitabında 1766 numara ile İbn Mace, Etı'me kitabında 3367 numara ile rivayet etmiştir. Ayrıca Suyuti,   el-Cami'us-Sağir'de bu hadisi Hakim'in Müstedrek'ine nisbet etmiştir. Bakınız: Feyz'ul Kadir. 3/425. hadis no:3858.
[65] Nisa: 59
[66] Nahl: 43
[67] Ğaşiye: 17
[68] Zıhâr: Mücadele suresi 1 ilâ 4. ayetlerinde düzenlenmiştir. Yeterli bilgi için bu ayetlerin meal ve tefsirine, ayrıca fıkıh kitaplarına bakılsın. (Çeviren)
[69] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/179-186.