๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 02 Haziran 2011, 18:25:46



Konu Başlığı: İşin sünnetmi bidatmi olduğunda şüphe edilmesi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 02 Haziran 2011, 18:25:46
Fasıl
 
Bir İşin Sünnet mi Bid'at mi Olduğunda Şüphe Edilmesi



Durumu şüpheli olan her işi, durumu açıklığa kavuşmadığı için izafi (göreceli) bid'at gurubuna sokmak mümkündür. O şey bid'at ise yapılması yasak olacak, bid'at değil ise yapılacaktır. Böyle bir işi şer'î hükümleri göz önünde bulundurarak dikkate alırsak, onun harama düşmekten sakındırmak için terk etmeye teşvik edilmiş bir şey olduğunu görürüz. Buradaki haram, bid'at olan bir şey yapmaktır.
Söz konusu olan iş şüpheli olduğuna göre, bu işi yapan kimsenin kesin olarak sünnet olan bir şey yapmış olması düşünülemeyeceği gibi, kesinlikle bid'at yapmış olması da söz konusu değildir. Netice itibariyle bu kimse meseledeki tereddüt cihetiyle gerçekte bid'at islemiş değildir. Ama tam olarak bid'at işlemenin dışında kaldığı da söylenemez.
Bunun açıklaması şöyledir: (Haramlığı veya helâlliği) şüpheli olan konulardaki yasak, şüphe edilen şeydeki sakıncalı (men edilmiş) şeyin içine düşmekten korumak içindir. Dinî kurallara uyularak kesilmiş et ile ölmüş hayvanın eti birbirine karışmış olsa, bu etin hiçbirinden yenmemesini öngörürüz. Bir insan böyle bir eti yemiş olsa, bize göre o kimsenin, şüpheden dolayı ölü hayvan eti yemiş olması mümkündür.
Şu halde gerçekte, en şiddetli şekliyle yasak, ölü hayvan etini yememeyi gerektirdiği gibi, şüphe halinde en hafif şekliyle yine ölü etinin yenmesinin yasak olmasını gerektirir.
Bir kimsenin süt kızı ile (kendisine) yabancı olan bir kız (hangisinin süt kız olduğu bilinmeyecek şekilde) birbirine karışmış olsa, bu durumda da hüküm aynıdır. Gerçekte kişinin süt kızı ile evlenmesi yasak olduğu gibi şüpheli durumda da süt kız ihtimali dikkate alınarak şüphelenilen kız ile evlenmek yasaktır.
Diğer şüpheli meselelerde de durum aynıdır. Şüpheli şeyleri yapma konusundaki yasak, şüpheli şeydeki men edilmiş olma hususiyetine yöneliktir. Bu itibarla bir iş, sünnet olmakla bid'at olmak arasında gidip geliyorsa, şüpheden dolayı bu iş yasaklanınca sonuç itibariyle bid'attan dolayı yasaklanmış demektir.
Bid'at konusunda yasaklanmış bir şeyi (şüpheli bir şeyi)[96] yapmaya yönelen kimse bu cihetle yasaklanmış bir şey yapmış olur. Daha önce geçtiği üzere[97]  izafi bid'at, iki vech (gerçek ile şüpheli olma ciheti) arasında olan meydir. Bunun içindir ki bu kısım izafî bid'at kabilindendir. Bu tür bid'atin misalleri vardır. Şöyledir:
1- Bir işin meşru olup ibadet olarak yapılması veya meşru olmayıp yapılmaması hakkındaki deliller müctehide göre çelişkili ise, müctehid delillerin arasını bulmak veya delillerden birini nesh yahut tercih etmek suretiyle net bir sonuca ulaşamamış ise usul ilmine (metodolojiye) göre bu durumda tavakkuf etmesi (bir hüküm vermemesi) farz olur. Şayet müctehid, delili tercih etmeyi gerektiren bir etken olmaksızın (ibadet konusu şeyi) meşru olduğu yönünde değerlendirirse, kesinlikle müteşabih ile amel etmiş olur. Çünkü meşru olmadığı hakkındaki delilin sahih olması mümkündür. Bu itibarla doğru olan, baştan hüküm vermeyip tavakkuf etmektir. Müctehid hakkında böyle davranması farzdır.
2- Belirli meselede mukallide göre kaviller çelişkili olursa; bazı âlimler o meseleyi işlemenin bid'at olduğunu, bazıları ise bid'at olmadığını söylemişlerdir, Mukallid için  (o konuda söz söyleyen) âlimler arasında hangisinin en tercih edileni olduğu ortaya çıkma­mıştır.  Mukallidin yapacağı,  tavakkuf edip iki durum hakkında sorma (ya devam etme) sidir. Tâ ki en iyi tercih edilen ortaya çıksın. O zaman tercih edilene uyar, diğerini bırakır. Şayet tercih etmeyi gerektiren bir etken olmaksızın bu iki kavilden birine uyarsa, tercihsiz iki delilden biri ile amel eden müctedihin hükmünde olur. Bu iki örneğin manası aynıdır.
3- Sahih rivayetlerle sabit olmuştur ki sahâbe Hz. Peygamber'e ait eşyalarla teberrük eder (onları mübarek   sayarak onlarla bereketlenir) lerdi. Buhârî'de Ebu Cuhayfe (r.a.) dan[98] şu rivayet yer almaktadır:
"Öğle vakti Hz. Peygamber bizim yanımıza geldi. Kendisine abdest (alması için)  su getirildi. Hz.Peygamber abdest aldı.  İnsanlar Rasulullahın abdest suyundan artan kısmı alıp onu üstlerine (başlarına) sürüyorlardı."[99]
Misver (r.a.) den[100] Hudeybiye anlaşması hadisinde şu rivayeti görmekteyiz:
"Hz. Peygamber'in (ağzından veya boğazından) çıkan şey mutlaka sahabeden birinin eline düşer o da (Hz. Peygamber'den bir parça olan) o nesneyi bedenine ve yüzüne sürerdi."[101] Başka hadisçiler Hz. Peygamber'in saçı ve giysisi ve başka şeyleri ile teberrük edildiğine dair pek çok rivayetlerde bulunmuşlardır. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabeden birinin saçına mübarek elinin parmakları ile dokunmuştu. O sahabi, ölünceye kadar Rasulullahın dokunduğu saçı tıraş etmemişti.
Sahabeden bazısı bu hususta daha da ileri gitmiş, Hz. Peygamber kan aldırdığı zaman onun kanını içmişti. Bu kabil şeyler çoktur. Bu tür şeylere bakarak, dış görüşüne göre şöyle denilebilir: Peygamber (s.a.v.)'e tabi oluşu ve velayeti (velî olduğu) sabit olan kimseler hakkında benzeri şeyler meşrudur. Abdest suyunun artığı ile, teberrük edilir. Ağzından çıkan (tükrük ve benzeri) şey ile ovalama yapılır. Böyle bir kimsenin eşyalarından şifa ümit edilir. Asıl tâbi olunan Hz. Peygamber'den olduğu gibi ona uyan kimse­lerden de ümid edilir.[102]



[96] Tercüme ettiğimiz nüshada "yasaklanmış bir şeyi" ifadesinin karşılığı olarak "menhiyyün anhü' kelimeleri yer almaktadır. Görüldüğü üzere bu ifade ile mana yönünden' cümlede düşüklük gözle çarpmaktadır. Kanaatimizce bunun yerine parentez içinde gösterdiğimiz gibi "Şüpheli bir şeyi' denmesi daha isabetlidir. (Çeviren)
[97] Birinci ciltteki beşinci bolümün baştarafına bakınız.
[98] Bu zâtın adı Vehb. b. Abdullah. Suvai'dir. Babasının adının da Vehb olduğu söylenmiştir. Kondisi Ebu Cuhayfe künyesi ile meşhurdur. Ebu Cuhayfe'ye "Vehb'ul Hayr" da denmiştir. Meşhur bir sahabi olup Hz. Ali ile birlikte olmuştur. Hicri 74 yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib. 2/338; Şezerât, 1/82; Cerh ve Tadil, 9/22
[99] Hadisi Buhâri Abdest, Namaz ve Menakıb bölümlerinde rivayet etmiştir. Hadis numarası, Fethu’1-Bari de 187. 501, 3553 ve 3566 dır. Ayrıca Nesâî'de Hadis genel no 503, bab numarası 252 ve 253 tür.
[100] Misver b. Mahreme b. Nevfel b. Üheyib b. Abdi Menaf b. Zühre ez-Zühri'nin künyesi Ebu Abdurrahman'dır. Kendisi ve babası sahabidir. Hicri 64 yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib,2/249; Şezerât. 1/72; Maarif, shf. 429.
[101] Bu rivayet gerçekten çok uzun bir hadisten küçük bir parçadır. Hadisi, Buhâri Sahihi'nde Şurut bölümünde rivayet etmiştir. Hadis, Feth'ul Bâri'de 2731 ve 2732 numaradadır. Ayrıca Siyeru İbn-i Hişam, 3/361-362 Dar'ul- Hidaye, Mısır basımı.
[102] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/7-9.