> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > İkinci kısım
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İkinci kısım  (Okunma Sayısı 1139 defa)
02 Haziran 2011, 18:02:27
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 02 Haziran 2011, 18:02:27 »



İkinci Kısım:



Bu kısımdaki göreceli bid'atte normal olan bir iş veya bir başka iş meşru olan davranışa vasıf olur. Şu kadar ki şeriatta meşru olan amelin böyle bir vasfı olduğuna dair bir delil yoktur.
Bu durumda meşru olan amelin gayri meşru bir hale dönüştüğü açıktır. Deliller arasında Hz.Peygamber'in şu hadisindeki genel ifade bunu açıklamaktadır.
"Bizim işimiz gibi olmayan her amel merduttur yani makbul değildir."[168]                                       
İste yapılan bu iş adı geçen vasfı kazandığı zaman, Hz. Peygamberin işi gibi olmaktan çıkar, Bu takdirde o iş reddedilmiştir. Farz namazı sağlıklı ve gücü yeten bir kimsenin oturarak kılması, kıraat (okuma) yapılacak yerde teşbih (sübhanellah demek); teşbih edilecek yerde kıraat etmek veya buna benzer bir şey yapmak gibi.
Hz. Peygamber sabah ve ikindi namazlarından sonra, güneş doğarken ve batarken (nafile) namaz kılmayı yasaklamıştır. Âlim­lerde pek çoğu bu yasağın genellik ifade ettiği hususunda mübalağa etmişlerdir. O derecede ki bu vakitlerde kılınacak farz namazı da yasağa dahil saymışlardır.
Görülüyor ki özel bir zamanda kılınma vasfından dolayı namaz­da yasaklık söz konusu olmuştur.
Yine farzlarda dahi ittifakla zamanın dikkate alınması sözkonusudur. Nitekim zeval vaktinde öğle namazı, güneş batmadan akşam namazı kılınmaz.
Hz. Peygamber Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutulmasını yasaklamıştır. Hac ayları dışında yapılacak haccın bâtıl olduğunda görüş birliği vardır.
Her kim kendisi için belirlenen vakti dışında, yukarda verilen örneklerdeki gibi ibadetlerden birini "Allah'a ibadet ediyorum" diyerek yaparsa, gerçekten bir bid'at yapmış olur. Böylesi izafi bid'at değildir. Çünkü (vakti dışında oluşundan dolayı) bu ibadetlerin meşruluk ciheti yoktur. Bid'at olma yönü galip gelmiştir. Buna göre sevap da söz konusu değildir.
Kerahet vaktinde (sabah ve ikindi namazlarının farzından sonra) kılınan namazın veya bayram günü tutulan orucun sahih olduğunu söyleyen birini varsayarsak bu, yasağın ibadet için vasıf sayılmayan bir şeye ait olmasındandır. Hatta bu şey ibadet için vasf olmak şöyle dursun ibadetten ayrı, başlı başına müstakil bir durumdur.
Bu kısma Karâfi'nin hikaye ettiği gibi bazı insanların yaptığı şeyler de girmektedir. Karafınin söylediğine göre bazı acem (Arap olmayan kimse)ler cuma gününün sabah namazının üç rek'at oldu­ğuna[169] inanırlar. Halbuki Secde suresini cuma günü sabah namazın­da okumak ve bunu hep devam ettirmekten dolayı (bu surenin 15. ayetindeki secde ayeti sebebiyle rek'at içinde secde edildiği için) insanlar bu sabah namazını üç rek'at saymışlardır. Demek oluyor ki (namaz içinde yapılan) secde, böyle inanılması durumunda, namaz­dan ayrılmayan ve onun bir parçası olan bir vasıf durumunda olmuştur. Böyle inanılması namazın batıl (geçersiz) olmasını gerekli kılmıştır.
Meşru olan ibadetler, sırf rey'e dayanarak hususi zamanlarda yapıldığı takdirde bu tertibe göre cereyan etmesi gerekir. Çünkü genel olarak yapılan amellerle zaman, iç içe ve birbiriyle sıkı bir şekilde ilintilidir. Meşru olan bir ibadete eklenen fazlalığın, kendisine eklenene vasıf olması onu aslından çıkarır. Böyle olması, sıfat, kendisine sıfat olduğu şey ile ondan ayrılmayacak şekilde beraber olunca artık onun bir parçası oluşundandır.
Çünkü biz şöyle diyoruz: Sıfat kendisine sıfat olduğu şeyden gerçekten veya itibari olarak ayrılmayacak biçimde olursa, onun aynısı olur. Sıfatın ortadan kalktığını varsayarsak, kendisine vasf olduğu şey (yani mevsuf) dahi ortadan kalkar.
Meselâ konuşma ve gülme sıfatı yok olan canlının insan olma özelliğine sahip olamayacağı gibi. Meşru bir ibadete fazladan eklenen sıfat, insan örneğinde olan oranda bulunduğu takdirde, asıl meşru olanın muteber olması ortadan kalkar ve her ikisi de gayr-i meşru olur.
Bunun örneklerinden biri de daire şeklinde toplanıp (koro halin­de) tek sesle Kur'an okumaktır. Çünkü bu özellik, meşru olan Kur'an okumaya ilave bir özelliktir. Tekkelerde toplananların alışkanlık haline getirdiği sesli (zikir ve) okuma da böyledir. (En azından) şöyle bir ihtimal söz konusudur ki sıfatın muteberliği gizli veya zayıftır. Netice itibariyle meşruluğun bâtıl olduğunda şüphe meydana gelir.
Nitekim Utbiyye isimli eserde İmam Mâlik'ten ayağını kımıldatmayacak şekilde namazda (bir yere) dayanmak meselesinde şöyle bir şey nakledilmektedir: Namaz kılarken (bir yere) dayanma işini ilk olarak yapan adam meşhur birisi olup kendisi hakkında bir şeyler söylenmesinden hoşlanmazdı. Ona:
"Bir kusurun mu var?" denildi. Namazda böyle davranmasından dolayı ayıplanmıştı. Bu yapılan şey hoş olmayan bir şeydir. Bu olayın anlatıldığı kitapta namazın bâtıl olduğu söylenmemiştir. Bunun sebebi namaz kılarken dayanma vasfının namazı etkileme hususunda zayıf kalıp, namazın (diğer özelliklerinin) eksiksiz olmasına oranla hafif olmasındandır.
İşte (bid'atla ilgili) meselede yapılan davranıştaki vasfın etkili olup olmadığna bakılması gerekir. Şayet vasıf, yapılan işte galip/ fazlasıyle etkili bir durumda ise iş, fasit olmaya daha yakındır. Vasıf, yapılan işte galip durumunda değilse fesada çok yakın olmaz.
Geriye bir husus kalıyor ki böyle bir duruma ait hükme nasıl bakmalıdır? Yapılan işte şüpheli bir vaziyetin dikkate alınması söz konusu ise ibadete ihtiyat gözüyle bakılması burada devreye girmektedir. Biliniz ki bu bahsin başında şöyle demiştik: Meşru olana fazladan ilave olunan davranış ona vasıf -veya vasıf gibi- olur. Bu vasfın muteber olması (şu) üç şeyden biri ile; Kasıt, âdet veya bir eksiklik, yahut şer'î olmak ile olur.
Âdet'e bir örnek olarak zamanımız tasavvufçularının zikir hususunda toplanmaları ve sesli zikir yapmalarını söyleyebiliriz. Bu yapılanla meşru olan zikir arasında uzak bir mesafe vardır.[170] Çünkü bunlardan her biri genel olarak diğerinin zıddıdır.
Bir başka örnek olarak İbn Vaddah'm A'meş'den[171] ve arkadaş­larından hikaye ettiği şu olayı zikredebiliriz: Abdullah[172], camide arkadaşlarına kıssalar anlatan bir adama uğramıştı. Adam şöyle diyordu:
On kere Sübhanallah, on kere Lâilâhe illallah deyin! Abdullah onlara şöyle dedi:
Siz Hz. Muhammedin ashabından ya daha iyi hidayeti bulmuş veya daha çok sapıtmış kimselersiniz. Bil'akis daha çok sapıtmalardansınız!
Yine ondan yapılan bir rivayet şöyledir:
Bir adam insanları topluyor ve onlara şöyle diyordu:
"Şu kadar şöyle şöyle Sühhanallah diyene Allah'ın rahmeti vardır." Halk söyle­neni yapıyordu. Adam (tekrar): "Şu kadar şöyle şöyle Elhamdülillah diyene Allah'ın rahmeti vardır." Halk söyleneni yapıyordu. Rivayeti nakleden kimse diyor ki:
Abdullah b Mes'ud onlara uğramıştı. Onlara şöyle dedi:
Peygamberinizin ulaşmadığı bir hidayete mi erdiniz? Hiç şüphe yok ki siz bir sapıklığın kuyruğundan tutmuş bulunuyorsunuz!
Yine Abdullah b. Mes'ud'a Kûfe'de insanların çakıl taşları ile (sayıyı gözeterek) tesbih çektikleri anlatılmıştı.[173] Hz. Abdullah onların yanına gitti. Oradakilerden her biri önüne bir küme çakıl koymuş bulunuyordu.
Râvi diyor ki:
Abdullah b. Mesud o çakılları oradakilere durmadan atıyordu. Tâ ki onları mescidden çıkarana kadar. Bir taraftan da şöyle diyordu:
Siz yeni bir icad ve zulüm çakırdınız. Siz Hz. Muhammedin ashabından daha mı faziletli ve bilgilisiniz?
İşte bu özellikler zikri meşru olmaktan çıkarmıştır. Yukarda ifade ettiğimiz gibi mekruh vakitlerde namaz kılmak veya farz namazları vakti girmeden kılmak gibi örneklerden şunu anlamış bulunuyoruz: Bu konulardaki yasaktan maksat yasaklanan şeyin (yapıldığı takdirde) ibadet yapılmış olmayacağının bildirilmesidır. Bayram günü oruç tutmak da böyledir.
İbn Vaddah'ın Ebân b. Ahbas'tan[174] rivayet ettiğine göre İbn Abbas söyle demiştir:
Talha b. Ubeydullah el-Huzaı[175] ile karşılaşmıştım. Ona dedim ki:
Kardeşlerinden, Ehli sünnet ve'l Cemâatten olan bir topluluk müslümanlardan hiç bir kimseye dil uzatmadan bir gün birinin, bir başka gün diğerinin evinde toplanıyorlar. Mihrican ve Nevruz günleri de bir araya gelip oruç tutuyorlar, (Ne dersin?) Talha şöyle dedi:
Bu çok şiddetli bir bid'attır. Nevruz ve Mihrican[176] günlerine saygı göstererek ibadet etmekten Allah'a saygı göstermeleri (onların) daha şiddetli (ihtiyaçları) dır.
Sonra Enes b. Mâlik'i uyandırdım. Yanına çıkıp Talha'ya sorduğumu ona da sordum. Anlaşıp söz birliği etmişçesine o da Talha gibi cevap verdi. Hz. Enes, Nevruz ve Mihrican oruçlarını Hristiyanların[177] saygı gösterdiği gibi bir saygı davranışı olarak değerlendirmiştir. Böyle bir maksat eğer ibadeti ifsad ederse, benzerleri de aynıdır.
Yunus b. Ubeyd'den[178] rivayet edildiğine göre bir adam Hasan'a[179]şöyle dedi:
Ey Said'in babası! Bizim şu (davranışları yaptığımız) meclisimiz hakkında ne dersiniz? Biz ehl-i sünnet vel cemaattan bir topluluğuz. Hiç kimseye dil uzatmayız. Bir gün filanın, bir gün bir başkasının evinde toplanırız. Toplantılarımızda Allah'ın kitabını (Kur'anı) okur, kendimiz ve genel olarak müslümanlar için dua ederiz.
Râvi der ki:
Hasan bunu şiddetle yasakladı.[180]
Bu manada nakledilecek şeyler çoktur. Demek oluyor ki fazladan olarak yapılan şey, yukarda anlatılan dereceye ulaşmaz ise durum hafif olmakta, yapılan şeyin hükmü ayrı, meşru olan şeyin hükmü ayrıdır. Nitekim Vaddah'ın Abdurrahman b. Ebî Bekre[181] den rivayet ettiği olayda bunu görmekteyiz:
Abdurrahman şöyle diyor:
Ben camide Esvedb. Serî'in[182] yanında oturuyordum. Onun yeri camiin arkasında idi. İsmail oğulları (İsrâ) sûresini başından okumaya başladı, "...tekbir getirerek onun (Allah'ın) şânını yücelt" anlamına gelen 111. ayete geldiğinde çevre­sinde oturmakta olanlar seslerini yükseltiler. O sırada bastonuna dayanarak Mücâlid b. Mes'ud çıkageldi. Topluluk onu g...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İkinci kısım
« Posted on: 19 Nisan 2024, 15:27:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İkinci kısım rüya tabiri,İkinci kısım mekke canlı, İkinci kısım kabe canlı yayın, İkinci kısım Üç boyutlu kuran oku İkinci kısım kuran ı kerim, İkinci kısım peygamber kıssaları,İkinci kısım ilitam ders soruları, İkinci kısımönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes