> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > Fasıl
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fasıl  (Okunma Sayısı 1239 defa)
03 Haziran 2011, 15:22:36
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 03 Haziran 2011, 15:22:36 »



Fasıl


Allah Teala, İsa (a.s.) ve ona tâbi olanlar hakkında şöyle buyurdu:
"Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz emretmedik. Fakat ken­dileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır."[2]
Abdullah ibn Humeyd, İsmail ibn İshak el-Kâdı ve daha başka­ları Abdullah ibn Mes'ud'dan naklettiler. O şöyle dedi. Rasulullah (s.a) bana dedi ki:
Bilir misin, insanların en iyi bileni kimdir? Dedim ki:
Allah Rasülü daha iyi bilir. Dedi ki:
"İnsanların en iyi bileni, amelinde kusurlu da olsa, kalçaları üzerinde sürünüyor olsa da, insanlar ihtilafa düştükleri zaman hakkı görebilendir. Bizden öncekiler yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Bunlardan üç tanesi kurtuldu, diğerleri helak oldu. Bir fırka vardır ki bunlara melikler çok eza cefa ettiler ve onları Allah'ın dini -yani İsa'nın (a.s.) dini- üzere oldukları için öldürdüler. Onlar da dağlarda dolaştılar ve oralarda ruhban hayatı yaşadılar. Allah Teala bunlar hakkında şöyle buyurdu: "Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz emretmedik. Fakat kendi­leri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardı." Onlardan mü'min olanlar bana iman edenler ve beni tasdik edenlerdir. Fâsıklar, yani yoldan çıkanlar ise yalanlayanlar ve inkar edenlerdir."
Bu hadis Kulelilerin hadislerindendır. Buradaki ruhbanlık, halktan ayrı yaşamak dünya­yı ve kadın gibi dünya zevklerini terk etmektir. İslamdan önceki Hristiyanların yaptığı gibi manastırlara kapanıp kendini tamamen ibadete vermek de ruhbanlık anlamına gelir. Müfessirlerden bir topluluk ruhbanlığı bu şekilde tefsir ettiler.
"Fakat Allah'ın rızasını kazanmak için ruhbanlık yaptılar." diye meal verdiğimiz bölüm, âyette diye istisna şeklinde geçer. Bu istisnanın muttasıl/bitişik olması da, munfasıl/ayrı olması da muhtemeldir. İstisnayı muttasıl olarak kabul edersek sanki mana şöyle olur: Biz ruhbanlığı onlara ancak Allah'ın rızasını kazanmaları şartıyle yazdık. Yani ruhbanlık bizim meşru kıldığımız şeylerdendir. Fakat Allah'ın rızasını kazanmak kaseliyle olması şarttır. Ruhbanlığa da hakkıyla riayet etmediler. Çünkü Hz. Muhammed'e (s.a) iman etmedikleri zaman ruhbanlığın hakkına riayeti terk etmiş oldular. Müfessirlerden bir grubun görüşü budur.
Çünkü Allah'ın rızasını kazanmak, kendilerine meşru kılınan şeyle amelde şart koşulduğu zaman, onların bu  şarta  riayet etmeleri gerekir. Halbuki ruhbanlık onları nerelere götürdü? Bu ruhbanlık onlara ancak üzerinde bulundukları din başka bir dinle nesh edildiği zaman yeni dini kabul edip neshedilen (yani hükmü kaldırılan) dini terk etmeleri şartıyle meşru kılındı. Allah'ın rızasını kazanmanın gerçek anlamı da budur. Bunu yapmadıkları ve evvelki dinlerinde ısrar ettikleri zaman bu onların meşru olana değil, hevâ ve hevese tâbi olmaları anlamına  geldi. Meşru olana tâbi olmak, Allah'ın rızasını kazanmakla elde edilir. Allah'ın rızasını kazanmak da ancak bununla yani O'nun gönderdiği Peygamber'e  (s.a)  iman etmekle mümkündür.
Allah Teâla "Biz, onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik,içlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardı." buyurdu. İman edenler, Allah'ın rızasını kazanmak için ruhbanlık yapanlardır. Fâsıklar ise, ruhbanlığı bu şartın dışına çıkarak yapanlardır. Çünkü onlar Rasulullah'a (s.a) iman etmediler.
Ancak bu tesbit,  onlar için meşru kılınan şeyin bid'at diye isimlendirilmesini gerektirmektedir. Bu da bid'at tarifinin delalet ettiği manaya aykırıdır.
Buna verilecek cevap şudur: Bunun bid'at diye isimlendirilmesi, onların meşru olan şeyin şartını ihlal etmelerinden dolayıdır. Çünkü onlara bir şart koşulmuştu, onlar da bu şartı yerine getirmediler. Bir ibadet  herhangi bir  şarta bağlanmış da  o  şartıyle birlikte eda edilmemişşe o şarta  uygun bir ibadet olmaktan çıkmış ve bid'at haline gelmiştir. Meselâ kıbleye yönelmek,  abdestli olmak gibi namaza ait şartlardan herhangi bir şartı kasten ihlal eden kimsenin durumu buna benzer. Bunların bir şart olduğunu bilir de bile bile bunları yerine   getirmezse ve namazı bu şartları   ihlal  ederek kılmakta ısrar ederse bu amel, bidat, kabilinden bir şey olur. Hz. Muhammed'in (s.a) peygamber olarak gönderilmesinden önce Hıristiyanların ruhbanlık yapmaları sahih/doğru bir hareketti. Hz. Muhammed (a.s.) peygamber olarak gönderilince bundan tamamen vazgeçip onun dinine  dönmeleri gerekirdi. Neshedilmiş olmasına rağmen halâ onda devam etmek şer'an bâtıl olan bir şeye devam etmek demektir. Bu da bid'atm ta kendisidir.
Bu bakış açısına göre onların davranışları iki şeyden dolayı bid'at diye isimlendirilmiştir:
Birincisi: Hakiki bid'at oluşundan dolayıdır. Çünkü bu davranış bid'at tarifinin içine girer.
İkincisi: İzafi bid'at oluşuna râcidir. Çünkü Kur'an'ın zahiri bunun onlar hakkında mutlak olarak kötülenmediğine delâlet eder. Bununla beraber onlar bunun şartını ihlâl ettikleri için bid'at olmuş­tur. Onlardan kim bunun şartını ihlal etmez de Hz. Muhammed'in bi'setinden önce ruhbanlık yaparsa, âyeti kerimenin delâletine göre onun için ecir ve sevap yazılmıştır: "Biz, onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik." Yani zamanında ruhbanlık yapıp sonra peygamber olarak gönderilince Hz. Muhammed'e  (s.a) iman eden kimseye biz mükâfat verdik.
Biz dedik ki: Bu duruma göre onların bu davranışı izafi bid'attır. Çünkü o, hakiki bid'at olsaydı, onunla üzerinde bulundukları şeriatlerine muhalefet etmiş olurlardı. -Çünkü bu, yani şeriatlerine muhalefetleri hakiki bir bid'attır. Böyle olunca da ruhbanlık yaptıklarından dolayı onlara mükâfat verilmezdi. Hatta Allah'ın emirlerine ve yasaklarına muhalefetlerinden dolayı cezaya müstehak olurlardı. Bu da onların kendileri için caiz olan bir şeyi yaptıklarının delilidir. O halde onların bid'ati hakiki bid'at değildir. Fakat bid'at lafzı hangi manaya kullanılırsa kullanılsın (ister izafi manaya, ister hakikî manaya olsun) yine de üzerinde durulması gerekir. İnşaallah biraz sonra gelecektir.
İster izâfı olsun, ister hakiki olsun bu sözün bu ümmeti ilgilendiren bir hükmü yoktur. Çünkü bizim şeriatımızda ruhbanlık neshedilmiştir. İslamda ruhbanlık yoktur. Peygamber (s.a):
"Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." buyurmuştur.
İbn el-Arabi âyet hakkında dört görüş nakletti: Birincisi yukarı" da geçendir. İkincisi ruhbanlığın kadınlardan uzaklaşmak olmasıdır ki bizim şeriatımızda bu neshedilmiştir. Üçüncüsü uzlet için manas­tırlara kapanmaktır. Dördüncüsü seyahattir. Bu dördüncüsü yani seyahat, zaman bozulduğunda bizim dinimize göre menduptur/teşvik edilen bir şeydir.                                                                   ;
Zahirine göre bunun (yani dağlarda dolaşıp seyahat etmek anlamına gelen ruhbanlığın) bid'at olması gerekir. Çünkü İslamdan önce ruhbanlık yapanlar bunu dinlerini korumak için meliklerden kaçarak (yani dağlarda dolaşarak) yaptılar ve bu yaptıkları bid'at (üye isimlendirildi. Böyle bir hareketin mendup olması onun bid'at
olmamasını gerektirir. O halde İbn el-Arabi'nin ruhbanlığı zamanın fesadında (fitne zamanlarında) dağlarda yapılan mendup seyahat diye manalandırmasıyle Kur'an'ın bunu bid'at diye isimlendirmesi nasıl uzlaştırılacaklar? Fakat bu meselenin bir açıklaması vardır.
İnşallah bu da anlatılır.
Denildi ki: Ayet-i kerimede "Onlar bid'at uydurdular." Denilme­sinin anlamı şudur: onlar hakkı terk ettiler. Domuz etlerini yediler, şarap içtiler, cünüp olduklarında yıkanmadılar ve sünnet, olmayı terkettiler. "Ona gereği gibi uymadılar." bölümünün anlamı itaati ve dinî inancı gözetmediler demektir. Bu cümledeki "Ona" zamirinin mercii önceden belirtilmemiştir,  dini inancı demektir.  Bu mânâ, ayetin öncesindeki "Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik."  bölümünden anlaşılmaktadır.  "Ona  (yani Hz.İsa'ya) uyanlar"ifadesinden orada peşinden gidilen dinî bir inancın olduğu anlaşılır. Nitekim Sâd sûresi 32.âyetinin sonundaki bir zamirin mercii de önceden belirtilmemiş, ancak ondan önceki 31. âyette buna dair bir ipucu/karine vardır. Söz konusu ayetlerin meali şöyledir:"Akşama doğru ona (Süleyman'a) çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. Süleyman: Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için severim. Nihayet güneş battı.”[3] (Mealde verdiğimiz"güneş battı" ifadesi âyetin metninde bir zamirle temsil edilir. Bu zamir güneşe gönderilmiştir. Çünkü bir  önceki  ayette  geçen  el-aşiyyu"   kelimesi   öğleden   sonraki   zaman   dilimini   yani   güneşin göründüğü bir zamanı ifade eder. Ki biz onu akşama doğru diye terceme ettik. "Tevârat" ise gözlerden gizlendi demektir ki biz onu güneş battı diye çevirdik)
Bu görüşe göre âyetin anlamı şöyle olur: Onların uyguladıkları böyle bir ruhbanlığı biz yazmadık/emretmedik. Biz onlara ancak hakkı emrettik. O halde bundaki bid'at izâfı değil, hakiki bid'attir. Buna ister izafi denilsin, isterse hakiki denilsin âlimlerin çoğunlu­ğunun görüşü bu vecihtir. Ayetin hükmünün hu ümmete nisbetinde de bir tartışma yoktur.
Said ibn Mansur ve İsmail el-Kâdı, Ebû Ümame el'Bahili'nin (r.a) söyle dediğini naklettiler:
Siz Ramazan ayında gece namazı kılmayı kendinize farz yaptınız. Halbuki Allah Teala bunu size farz kılmamıştı. O size sadece orucu farz kılmıştı. O halde ona devam ediniz ve terk etmeyiniz. Çünkü İsrailoğullarından[4] bazı kişiler Allah'ın kendilerine farz kılmadığı şeyleri, Allah'ın rızasını kazanmak için uydurdular. Fakat ona da hakkıyla riayet etmediler.
Allah Teala da onları terk etmelerinden dolayı kendilerini ayıpladı ve "Uydurdukları ruhbanlığa gelince... ona da gereği gibi uymadılar." buyurdu.
Bir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fasıl
« Posted on: 24 Nisan 2024, 03:00:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fasıl rüya tabiri,Fasıl mekke canlı, Fasıl kabe canlı yayın, Fasıl Üç boyutlu kuran oku Fasıl kuran ı kerim, Fasıl peygamber kıssaları,Fasıl ilitam ders soruları, Fasılönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes