๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:11:44



Konu Başlığı: Bidatlerîn kötülenmesi konusunda tasavvufçuların sözleri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:11:44
Fasıl
 
Bid'atlerîn Kötülenmesi Konusunda Tasavvufçuların Sözleri




Bid'atin ve bidatçilarin kötülüğü konusunda nakli delillerin dördüncüsü insanlar arasında meşhur olan mutasavvıflardan gelen haberlerdir. Her ne kadar buraya kadar verdiğimiz nakli deliller yeterli ise de onların bu konudaki sözlerine burada özel bir yer ayır­dık. Çünkü câhillerin pek çoğu tasavvufçuların sünnete bağlılıkta gevşeklik gösterdiklerine, onların yeni yeni ibadetler uydurduklarına ve şeriatte delili olmayan şeyleri söylediklerine ve yaptıklarına inanırlar. Onlar bu tür inanç ve sözlerden beridirler. Onların kendi tarikatlerini üzerine bina ettikleri ilk şey sünnete bağlılık ve sünnete aykırı olan şeylerden sakınma esasıdır. Hatta tasavvufı düşüncenin direği, kaynaklarının muhafızı ve onları bize anlatan Ebu'l-Kasını el-Kuşeyrî'nin[193] iddiasına göre onlar tasavvuf ismini, bidatçilerden kendilerini ayırdetmek için özel olarak benimsediler.
Kuşeyrî der ki:
"Müslümanlar Rasulullah'tan sonra kendi asırlarındaki faziletli kişilere sahabi isminden başka isim vermediler. Çünkü sahabi olmanın üstünde başka bir fazilet yoktu. Onları takibeden nesle tabii dediler. Bunu isimlerin en şereflisi olarak gördüler. Onlardan sonra gelenlere etbâut-tâbiin (tabiilerin tabileri) dediler. Daha sonra insanlar ihtilafa düştüler, aralarında derece derece farklılıklar orta­ya çıktı. Dine çok fazla önem veren seçilmiş insanlara "zâhidler" ve "âbidler" denildi sonra bid'atler ortaya çıktı ve herbir fırka zâhidlerin ve âbidlerin kendi fırkalarının içinde olduğunu iddia ettiler. Ehl-i sünnetin seçkinleri, kendi nefislerini Allah'la birlikte kontrol altında tutanlar ve kalplerini gafletten koruyanlar, tasavvuf ismini alarak diğerlerinden ayrıldılar." Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî bu manaya gelen sözler söyledi.[194] Kuşeyrî bunu, sünnete tâbi olmaya ve bid'atlerden ayrılmaya mahsus bir lâkap    olarak gördü. Kuşeyrî'nin bu açıklamaları, câhillerin ve sözüne itibar edilmeyen ilim iddiacılarının inandıkları şeylerin aksine delâlet etmektedir.[195]
Allah Teâlâ bana bol zaman verir, lütfuyla yardım ederse ve sebepleri benim için kolaylaştırırsa maksadım bir model olarak tasavvufçuların yolunu özet olarak anlatmaktır. Bu modele bakılarak o yolun sağlıklı ve ideal bir yol olduğuna, bozuklukların ve Bid'atlerin selef-i sâlihten sonraki zamanlarda yaşayan insanlar tarafından bu yola sokuşturulduğuna hükmedilebilir. Sonradan gelip bu bid'atleri çıkaranlar, şeriatin yolundan gitmedikleri, şeriat ehlinin gayelerini anlamadıkları ve onların söylemediklerini söyledikleri halde tarikate girdiklerini iddia ederler. Hatta bu son zamanlarda tarikat adeta Hz. Muhammed'in getirdiği şeriatın dışında başka bir şeriat haline gelmiştir. Bundan daha kötüsü işe onların sünnete uyma konusunda gevşeklik göstermeleri, yeni yeni ibadetler uydurmayı Allah'a kulluk yapmanın sağlıklı bir yolu olarak görmeleridir. Allah'a hamdolsun ki selef-i sâlihin yolu bu tür saçmalıklardan beridir.[196] Fudayl ibn 'Iyaz der ki:
Kim bid'at sahibi ile birlikte oturursa hikmetten mahrum kalır. İbrahim ibn Edhem'e[197] denildi ki:
Allah Teala yüce Kitabında:
"Bana dua edin, kabul edeyim."[198]
buyuruyor. Halbuki biz senelerdir dua ediyoruz, kabul edilmiyor! O şöyle cevap verdi:
On şeyde sizin kalbiniz ölmüştür de ondan- Birincisi Allah'ı tanıdınız fakat hakkını eda etmediniz. İkincisi Allah'ın Kitabını okudunuz, fakat onunla amel etmediniz. Üçüncüsü Rasulullah'ı (s.a) sevdiğinizi iddia ettiniz, fakat onun sünnetini terk ettiniz. Dördüncüsü şeytana düşman olduğunuzu iddia ettiniz fakat ona uydunuz. Beşincisi cenneti seviyoruz, dediniz, fakat onun için çalışmadınız...[199] Zünnûn el-Mısri[200] der ki:
Allah sevgisinin alâmeti, ahlâkında, fiillerinde, emrinde ve sünnetinde Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed'e (s.a) uymaktır. O şöyle dedi:
Halk, sadece şu altı şeyden dolayı bozuldu:
1- Ahiret ameline niyet zayıfladı.
2- Bedenleri şehevi arzularına uymaya hazır hale geldi.
3- Ömürleri kısa olmasına rağmen uzun emeller peşinde koştular.
4- Yaratıkları memnun etmeyi,  Allah'ı memnun etmeye tercih ettiler.
5- Hevâ ve heveslerine uydular ve peygamberlerinin sünnetini terk ettiler.
6- Kendilerinden öncekilerin yanlışlarını kendilerine hüccet/delil edindiler ve onların pek çok menkıbesini gözardı ettiler.
Kendisine tavsiyelerde bulunduğu bir adama şöyle dedi:
Senin nazarında en çok tercih edilen ve sana en sevimli gelen şey, Allah'ın sana emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından da sakınmak olmalıdır. Allah'a kulluğunu ifa ettiğin şeyler tercih ettiğin ve sana gerekli olan iyi amellerden senin için daha hayırlıdır. Halbuki sen, fakirlik, aza kanaat ve benzeri şeylerle nefsini terbiye eden kişi gibi maksadına ulaşmada bunları kendin için daha önemli görüyorsun. Ancak bir kulun üzerine vacip olan farzları en güzel şekilde yapmaya dikkat etmesi, yasaklandığı şeylere bakıp gerektiği şekilde de onlardan sakınması gerekir. Kulları Rablerinin rızasından ve imanın lezzetini tatmaktan mahrum eden, sadakatin gerçeklerine ulaşmak­tan alıkoyan ve kalplerinin âhirete doğru bakmasını engelleyen şey, kalpleri, kulakları, gözleri, dilleri, elleri, ayakları, karınları ve cinsel organlanyle ilgili olarak kendilerine emredilen şeyleri küçük görmeleridir. Kullar kendilerini bunlara verir de en güzel şekilde yaparlarsa üzerlerine öyle iyilikler gelir ki Allah'ın güzel yardımları ve faydalı ikramlarından oluşan rızıklarını bedenleri ve kalpleri taşımaktan acze düşer. Fakat âlimler ve dindar kişiler küçük günahları önemsemezler, basit kusurlarını küçümserler ve bu sebep­le sadakat sahibi kişilerin bu dünyada tadacakları lezzetin sevabın­dan mahrum kalırlar.
Bişr el-Hafı[201] der ki:
"Hz. Peygamber'i (s.a) rüyamda gördüm; bana dedi ki:
"Ey Bişr! Akranlarının arasında Allah Teala senindereceni niçin yükseltti, biliyor musun?"  Dedim ki:
Hayır, ya Rasulallah. O şöyle dedi:
"Sünnetime olan bağlılığın, sâlih insanlara olan hürmetin, kardeşlerine nasihatin; ashabıma ve ehl-i beytime olan sevgin sebebiyle Allah Teala seni iyilerin makamlarına ulaştırdı."[202] Yahya ibn Muaz er-Râzi[203] der ki:
Bütün insanların ihtilafları üç esastan kaynaklanır. Bunların her birinin bir zıddı vardır. Kim bu esaslardan birinin dışına çıkarsa onun zıddımn içine düşer: Tevhıd ve onun zıddı şirk, sünnet ve onun zıddı bid'at, itaat ve onun zıddı mâsiyet. Ebû Bekir ed'Dekkak[204] -ki Cüneyd'in[205] çağdaşıdır- şöyle dedi:
Beni İsrail çölünden geçiyordum. Aklıma hakikat ilminin şeriat ilminden farklı olduğu düşüncesi geldi. Gizliden bir ses duydum:
"Şerıate uymayan her hakikat küfürdür." Ebû Ali eî-Hasen ibn Alı el-Cüzcânî[206] şöyle dedi:
İtaati kendi­sine kolaylaştırması, fiillerinde sünnete uygun hareket etmesi, iyilerle arkadaşlık etmesi,  kardeşlerine  karşı  iyi  ahlâklı  olması, halka iyilik saçması ve müslümanlara ilgi göstermesi ve vakitlerini değerlendirmesi bir kulun mutluluğunun alâmetlerindendir. Allah'a hangi yolla ulaşılır? diye kendisine sorulunca şöyle cevap verdi: Allah'a ulaştıran pek çok yol vardır: Bu yolların en açık ve şüphelerden en uzak olanı; söz, fiil, azim, inanç ve niyet olarak sünnete uymaktır.  Çünkü Allah Teala şöyle buyurur:
"Peygamber'e itaat ederseniz doğru yolu bulmuş olursunuz."[207]
Sünnete hangi yolla ulaşılır? diye ona sorulunca şöyle cevap verdi:
Bid'atlerden uzak durmak, İslamın ilk dönem âlimlerinin üzerinde icmâ ettikleri şeylere uymak, Kelâm meclislerinden ve kelamcılardan uzak durmak ve iktida (tâbi olmak) yolunu seçmekle sünnete ulaşılır. Allah'ın şu âyetiyle Hz. Peygambere (s.a) emredilen de budur:
"Sonra da sana: Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine tâbi ol! diye vahyettik."[208]
Ebû Bekir et-Tirmizi[209] der ki:
Muhabbet ehlinden başka hiç kimse arzularının tamamına bütün nitelikleriyle birlikte ulaşamaz. Muhabbet ehli/Allah'ı sevenler bunu ancak sünnete uymak ve bid'atten kaçınmakla elde eder. Çünkü Hz. Muhammed (s.a) himmet yönünden bütün insanların en yücesi ve Allah'a en yakın olanı idi. Ebu'l-Hasen el-Verrak[210]dedi ki:
Kul, Allah'a ancak Allah ile ve O'nun koyduğu şeriatte habibi Hz. Muhammed'e uymakla ulaşabilir. Kim Hz. Muhammed'e tâbi olmanın dışında başka bir yol seçerse hidayetteyken sapıklığa düşer. Dedi ki:
Doğruluk dindeki istikametin yoludur, sünnete tâbi olmak ise şeriatteki istikametin yoludur. Dedi ki:
Allah sevgisinin alameti, onun sevgilisi Hz. Muhammed'e tâbi olmaktır.
İbrahim el'Kımâr[211] da benzer şeyleri söyledi:
Allah sevgisinin alâmeti, O'na itaati ve Peygamberine tâbi olmayı tercih etmektir. Ebû Muhammed ibn Abdilvehhab es-Sekafî[212] der ki:
Allah Teala doğru olan amellerden başkasını kabul etmez. İhlaslı olan doğrulardan başkasını ve sünnete uygun olmayan ihlaslılardan başkasını da kabul etmez.
İbrahim ibn Şeyban el-Kırmisini,[213] Ehû Abdillah el-Mağrıbî;[214]ve İbrahim el-Havas[215] ile arkadaştır. Bid'atçilere karşı çok sertti. Kur'an ve sünnete bağlıydı, şeyhler ve imamların yolundan ayrıl­mazdı. Hatta Abdullah ibn Menâzıl[216] onun hakkında şöyle demişti:
İbrahim ibn Şeyban, fakirler, ehl-i âdab ve ehl-i muamelât için Allah'ın bir hüccetidir.
Ebû Bekir ibn Sa'dân[217] -ki o da Cüneyd'in ve diğer sûfılerin ar­kadaşıdır- şöyle der- Allah'a bağlanmak demek gafletten, mâsiyetler den, bid'at ve sapıklıklardan sakınmak demektir.
Ebû Amr ez-Zeccâci[218] -o da Cüneyd, Sevri ve diğer sûfılerin arkadaşıdır- şöyle der- Câhiliye döneminde insanlar akıllarının ve tabiatlarının güzel gördüğü şeylere uyarlardı. Peygamber (s.a) geldi ve onları şeriata ve sünnete tâbi olmaya yönlendirdi. Artık sağlıklı bir akıl, şeriatın güzel gördüğünü güzel kabul eden, çirkin gördüğünü de çirkin kabul eden akıldır.
İsmail ibn Muhammed es-Sülemi'ye[219]-Ebû Abdirrahman es-Sülemi'nin dedesidir, Cüneyd ve diğer süfilerle karşılaşmıştır- sorul­du:
Kul için mutlaka gerekli olan şey nedir? Dedi ki:
Sünnete uygun olarak kulluk yapmak ve sürekli murakabe halinde bulunmak.
Ebû Osman el-Mağribî et-Tunusî[220] şöyle der:
Tarikat (Allah'ın koyduğu) sınırlar içinde durmaktır. Onda ne eksiklik yapılır, ne de hadde tecavüz edilir.
Allah Teala şöyle buyurur:
"Kim Allah'ın sınır­larını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur."[221]
Ebû Yezid el-Bestâmi[222] der ki:
Mücahede yolunda otuz sene çalıştım. İlim ve ilme uymaktan daha şiddetli bir şey bulamadım. Alimlerin ihtilafları olmasaydı ben sıkıntıya düşerdim. Tevhidden ayrılmamak şartıyle ilim adamlarının ihtilafı rahmettir. İlme tâbi olmak, başka şeye değil sünnete tâbi olmak demektir.
Yine ondan rivayet edilmiştir: (Ebu Yezid el-Bestâmi bir gün) dedi ki:
Haydi gelin, sizinle "Velî" diye meşhur olan bir zâtı görmeye gidelim. -O zât zühd ve ibadetle tanınan ve ziyaret edilen bir kişi idi.- Râvi der ki:
Gittik, o zât tam evinden çıkmış, camiye girerken kıble tarafına tükürdü. Ebû Yezid el-Bestâmi, hemen oradan ayrıldı, adama selam bile vermedi. Sonra şöyle konuştu:
Allah Rasulünün âdabından birine riayet etmeyen böyle bir adamm velilik iddiasına nasıl güvenilir?
Ebû Yezid el-Bestâmi'nin tasavvufçular için temel aldığı ölçü şudur- Sünneti bilmeyerek bile olsa terk eden kimse veli olamaz. O halde sünnetle mücadele edercesine bid'at işleyen kimsenin durumunu sen düşün![223]
Ebû Yezıd el-Bestâmi şöyle derdi:
Allah Tealâdan beni, yeme-içme ve kadın sıkıntısından kurtarmasını istemeyi düşündüm, fakat sonra vazgeçtim. Nasıl böyle bir şey isteyebilirdim ki Rasulullah (s.a) böyle bir şey yapmamıştı! Ben de böyle bir talepte bulunmadım. Ama Allah Teala kadından yana beni sıkıntıdan kurtardı; ben karşılaş­tığım kadınların kadın mı; duvar mı olduğunu bile fark etmez oldum. Şu söz de ona aittir:
Bir adamın havada uçacak kadar kera­metlere sahip olduğunu bile görseniz bu sizi aldatmasın. Tâ ki emir ve yasaklar karşısında ve şeriatın âdab ve sınırlarını koruma hususunda onu nasıl bulduğunuza bakınız. Sehl et-'Tüsteri der ki:
İster itaat cinsinden olsun, ister masiyet cinsinden olsun, kulun Kitap ve sünnete uymadan yaptığı her iş heva ve hevese uymak demektir. Kulun Kitab ve sünnete uyarak yaptığı her iş ise nefse yüz vermemek demektir; -Çünkü o işte nefsinin arzularına uymuyor demektir- Hevâ ve hevese uymak kötülenmiştir. Tasavvufçuların gayesi heva ve hevesi kesin olarak terk etmektir. Sehl der ki:
Bizim usûlümüz yedi şeyden ibarettir:
1) Allah'ın kitabına yapışmak,
2) Allah Rasülü'nün (s.a) sünnetine uymak,
3) Helâl lokma yemek,
4) Başkasına zarar vermemek,
5) Günahlardan kaçınmak,
6) Tövbe,
7) Haklara riayet etmek.
Sehl der ki:
Halk şu üç hasletten ümidini kesmiş: Tevbeye sarılmak, sünnete uymak, halka eziyet etmeyi terk etmek.
Ona, yiğitlik (fütuvvet) nedir, diye soruldu.
Yiğitlik (delikanlılık), sünnete uymaktır, dedi. Ebu Süleyman ed-Dârânî[224] şöyle der:
Hakikate ait bazı nükteler günlerce kalbime yerleşir; ben, iki âdil şahit olmadan onları asla kabul etmem. O iki şahit Kitap ve sünnettir. Ahmed ibn Ebi’l Havari[225] şöyle der:
Kim sünnete uymaksınız bir iş yaparsa, o yaptığı iş bâtıldır/geçersizdir. Ebû Hafs el'Haddad[226] şöyle der:
Hal ve hareketlerini her zaman Kitab ve sünnet ile ölçmeyen ve havâtırından* şüphelenmeyen kim­seyi adamlar listesine alma. Ebû Hafs'a, bid'at nedir? diye soruldu­ğunda şöyle cevap verdi:
Kuralları çiğnemek, sünneti hafife almak, akla ve hevâya uymak, sünnete uymayı terk etmektir. O şöyle dedi:
Yüce bir hâlin ortaya çıkması ancak doğru şeyler yapmakla müm­kündür. Hamdun el-Kısar'a[227] soruldu:
Bir kimsenin insanlara söz söyle­mesi ne zaman caiz olur? Şöyle cevap verdi:
Allah'ın farzlarından bildiği bir farzı yerine getirmek mecburiyetinde kaldığı zaman veya bid'at içindeki bir insanın helak olacağından korkup da (şayet konuşursa) Allah'ın onu o bid'atten kurtaracağını umduğu zaman caizdir. Hamdun el-Kısar dedi ki:
Selefin hal ve hareketlerine bakan bir­ kişi kendi kusurunu ve onların derecelerinden geride kaldığını görür.
Allah bilir ya, bütün bunlar selefin yolunda azimle ve sebatla devam edilmesine işaret etmektedir. Çünkü onlar ehl-i sünnettir.
Ebu'l-Kasım el-Cüneyd (Bağdadi), marifetten söz eden ve "mârifetullah'a eren kişiler, iyilik ve Allah'a yakınlık sebebiyle amelleri terk etme makamına kadar ulaşırlar" diyen bir kişi için şöyle der:
Bu söz, Allah'tan aldıkları ilhamla kendilerinden amel etme sorumlulu­ğunun düştüğünü iddia edenlerin sözüdür. Halbuki onlar da bir gün Allah'a döndürülecekler ve terk ettikleri amellerin hesabını verecek­lerdir. Cüneyd devamla şöyle dedi. Bin yıl kalsam yine de bir engelle karşılaşmadıkça amallerden zerre miktarını eksiltmem.
Cüneyd der ki:
Peygamberin (s.a) izinden giden yolun dışındaki bütün yollar halka kapalıdır. O der ki:
Bizim şu gittiğimiz yol Kitap ve sünnetle kayıtlıdır. O der ki:
Hadisi yazdığı halde Kur'an'ı ezberlemeyen kimseye bu konuda iktida edilmez/peşinden gidilmez. Çünkü bizim şu ilmimiz Kitap ve sünnetle bağlıdır. Bir başka sözünde o şöyle der:
Bizim bu ilmimiz Rasulullah'ın (s.a) hadisi ile sağlamlaştırılmıştır.[228] Ebû Osman el-Hîrî[229] şöyle der:
Allah ile sohbet, güzel bir edeple devamlı bir saygı ile murakabe hali ile olur. Rasulullah (s.a) ile sohbet, sünnetine uymakla ve ilmin zahirine bağlanmakla olur. Allah dostlarıyle sohbet onlara saygı ve hizmetle olur. Ve sözünü sonuna kadar söyledi.
Ebû Osman'ın durumu değişince oğlu Ebû Bekir kendi üzerin­deki gömleği parçaladı. Ebû Osman hemen gözlerini açtı ve şöyle dedi:
Evlâdım, senin bu yaptığın zahirde sünnete aykırıdır, bâtında da riya alâmetidir.
Su söz de Ebû Osman'a aittir: Nefsine söz ve davranış olarak sünneti emredebilen kimse hikmet konuşur. Nefsini söz ve davranış olarak hevâ ve heveslerinin esiri haline getirenin ağzından ise, ancak bid'at sözler çıkar.[230]
Çünkü Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
"Ona itaat ederseniz, doğruyu bulursunuz."[231] Ebu’l-Hasen en-Nurî[232] der ki:
Şeriat ilminin dışına çıktığı halde Allah'la sohbet iddiasında bulunan bir kişiyi görürsen ona yaklaşma. Muhammed ibn el-Fadl el'Belhi[233] der ki:
İslamın yok olup gitmesi dört şeyden dolayıdır:
1) Bildikleri şeylerle amel etmiyorlar.
2) Bilmedikleri şeylerle amel ediyorlar.
3) Bilmedikleri şeyleri öğrenmiyorlar.
4) İnsanların öğrenmelerini engelliyorlar.
Onun söyledikleri budur. Günümüz tasavvufunun niteliği de budur. Allah bizi bundan kurtarsın.[234]
Yine Muhammed ibn el-Fadl el-Belhi şöyle der:
Tasavvufçuların Allah'ı en iyi tanıyanı, O'nun emirlerini en fazla canla başla yerine getireni ve peygamberinin sünnetine en çok bağlı olanıdır. Şah el-Kirmâni[235] der ki:
Kim gözlerini haramlardan korur, nefsini şüpheli şeylere karşı firenler, iç dünyasını devamlı olarak murakabe ile imar eder, dişiyle sünnete tâbi olur ve kendisini helal şeyleri yemeye alıştırırsa firaseti açılır.Ebu Said el-Harraz[236] der ki:
Zahire muhalif olan her bâtın bâtıldır.[237] Ebu'l-Abbas ibn Ata[238] -Cüneyd'in akranlarındandır- der ki:
Nefsini Allah'ın âdabına uymaya mecbur eden kimsenin kalbini Allah Teala marifet nuruyle nurlandırır. Emirlerinde, fiillerinde ve ahlâkında, Allah'ın sevgilisi Hz. Peygamber'in (s.a) sünnetine uymaktan daha onurlu bir makam yoktur. Yine o der ki:
En büyük gaflet, kulun Rabbinden gafletidir. O'nun emirlerinden gaflettir ve O'nunla muamele âdabından gaflettir. İbrahim el-Havaa der ki:
Çokça rivayet etmek ilim değildir. Ancak âlim, ilme tâbi olan, onunla amel eden ve ilmi az da olsa sünnetlere uyan kimsedir.
Ona, afiyet nedir? Diye sorulunca şöyle dedi:
Afiyet dört şeydir: Bid'atsiz bir din, âfetsiz bir amel, meşguliyetsiz kalb ve şehvetsiz bir nefis. Dedi ki:
Sabır, Kitap ve Sünnetin hükümlerinde sebat etmektir.
Bünan el-Hammal[239]kendisine tasavvufçuların hallerinin esası/temeli nedir diye sorulunca şöyle dedi:
Kendisiyle barışık olmak, emirleri yerine getirmek, sırrı gözetmek, dünyayı ve ahireti terk etmek. Ebû Hamza el-Bağdadî[240] der ki:
Hakkın yolunu bilen kimseye o yolda yürümek kolay olur. Allah'a giden yolda, hal ve hareketlerinde ve sözlerinde Hz. Peygamber'in (s.a) sünnetine uymaktan başka bir rehber yoktur. Ebu İshak er-Rukâşi der ki:
Allah sevgisinin alâmeti O'na itaat etmek ve Peygamberinin sünnetine uymaktır. Bunun delili şu âyettir:
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin.[241] Mimşad ed'Dîneveri[242] der ki:
Müridin âdabı, şeyhlere saygı göstermekte, ihvana saygı göstermekte, sebeplerin dışına çıkmakta ve şeriatın âdabını nefsinde muhafaza etmektedir.
Ebû Ali er-Rûzbâri'ye,[243] eğlence müziği dinleyip "Bu benim için helaldir, çünkü ben öyle bir dereceye ulaştım ki, farklı hallerde bulunmam artık bana zarar vermez" diye konuşan bir kimse hakkındaki düşüncesi soruldu. O şöyle cevap verdi. Evet, bir dereceye ulaşmasına ulaşmış, ancak cehenneme ulaşmış. Ebû Muhammed Abdullah ibn Menazil der ki:
Herhangi bir farzı terk eden kimseyi Allah Teala mutlaka sünnetleri terk ile de mübtela kılar. Sünnetleri terke mübtelâ olan kimsenin bid'atlere mübtela olması çok yakındır. Ebû Yâkub en-Nehrecûri:[244]
Hallerin en faziletlisi ilimle birleşen haldir. Ebû Amr en-Nüceyd der ki:
İlme dayanmayan her hâlin sahibine olan zararı faydasından daha çoktur. Bendar ibn el-Hüseyn[245] der ki:
Bid'atçilerle sohbet, haktan yüz çevirmeye sebep olur. Ebu Bekir et-Tamistani[246] der ki:
Yol gayet açıktır. Kitap ve sünnet önümüzdedir. Sahabenin fazileti, hicretteki öncülükleri, Hz. Peygamberle arkadaşlıkları sebebiyle malumdur. Bizden kim Kitap ve sünnet ile arkadaşlık yapar, nefsinden ve halktan uzaklaşır, kalbiyle Allah'a hicret ederse doğru ve isabetli bir iş yapmış demek­tir. Ebu'l-Kasım en-Nasrâbâzi[247] der ki:
Tasavvufun esası, kitap ve sünnetten hiç ayrılmamak, bidatleri, heva hevesi terk etmek, şeyh­lere saygı göstermek, halkın mazeretlerini görmek, evrada devam etmek, ruhsatlara ve tevillere göre hareket etmeyi terk etmektir.[248]
Onların bu konuda söyledikleri sözler çok uzundur. Biz burada onlardan meşhur olan kırktan fazla şeyhin sözlerinden bir bölümünü naklettik. Hepsi de bidatin bir sapıklık olduğuna, bid'at yoluna girmenin tehlikeli bir yola girmek anlamına geldiğine bid'atle amel etmenin cahillik ve budalalık olduğuna, kurtuluş talebine aykırı düştüğüne, bidatçinin güvenlik içinde bulunmadığına ve kendi haline terk edildiğine ve hikmete nail olmaktan mahrum bırakıldığına işaret ediyorlar veya açıkça ifade ediyorlar. Kendilerine bir tarikatın nisbet edildiği tasavvufçular şeriate saygıda birleşirler, sünnete bağlıdırlar, onun âdabından herhangi bir şeyi ihlal etmezler ve insanların bid'atlerden ve bidatçilerden en uzak olanları onlardır. Bu sebeple onlardan herhangi bir sapık fırkaya mensup olan veya sünnete aykırı bir şeye meyleden hiç kimseyi bulamayız.
Onlardan (yukarıda) ismi geçenlerin çoğunluğu âlimdir, fıkıhçıdır, muhaddistir ve dinin esaslarının ve ayrıntılarının kendilerin­den öğrenildiği kimselerdir. Böyle olmayanlar da en azından dinde kendisine yetecek kadar ilim sahibidir.
Onlar, hakikat ve vecd ehlidirler, zevk ve hal ehlidirler, tevhid sırrının sahibidirler. Onlar, tarikatlerinin mensubu olup da onların izledikleri yoldan gitmeyen kimselerin aleyhine bizim için birer delildirler. Söz konusu tarikat mensupları bid'at ve hurafelerle amel ederler ve bunları da türlü tevillerle şeyhlerine nisbet ederler. Tevillerini ya ihtimalli bir söze veya problemli hallerden bir fiile dayandırırlar veya kaldırıldığı şeriatçe de onaylanan bir maslahata ya da benzeri bir şeye sarılırlar. Sen onların çağdaş uzantılarıyle de sık sık karşılaşırsın. Bunlar da öncekiler gibi şer'i açıdan yanlış ve sakıncalı olduğunda âlimlerin icma ettikleri amelleri işlerler ve tasavvuf şeyhlerinin problemli hallerine dair hikayelere delil olarak sarılırlar. Bu hikayeler doğru olsa bile çeşitli yönlerden bid'at ve hurafelerin delili olamazlar. Onlar bir taraftan delil olmaya elverişli olmayan bu tür hikayelere sarılırken, diğer taraftan şeyhlerinin apaçık hakikati ifade eden net sözlerini, hal ve hareketlerini nazarı itibara almazlar. Onların durumu, şer'i delillerden müteşâbihlere uyan kimselerin durumu gibidir.
Tasavvufçuların tarikatlerinde herhangi bir konudaki icma ile ilgili durumları, tıpkı diğer ilim mensuplarının kendi ilimlerindeki durumları gibi olduğuna göre biz de onların tarikatlerinde sünneti savunan ve bidati kötüleyen kimselere delil olarak sözlerinden bazılarını burada sıraladık. Böylece bunlar genel olarak bidatçiler aleyhine, özel olarak da onların tarikatlerindeki bid'at savunucu­larının aleyhine bizim için yine onlardan gelen birer delil oldular. Başarı Allah'ın lütfü inayetiyledir.[249]



[193] Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri: İmam, zâhid, örnek insan. Ebu'l-Kasım Abdülkerim ibn Hevâzin ibn Abdilmelik ibn Talha el-Kuşeyrî el-Horasanî en'Neysâbûrî, Şâfiidir, mutasavvıftır, müfessirdir. Tasavvufçular ve daha başka çevrelerde meşhur olan er-Risaletü'1-Kuşeyriyye'nin müel­lifidir, 375 yılında doğmuştur. Ebû İshak el-İsferayini, Haffaf, Ebû Nuaym ve daha başka kişi­lerden hadis ve fıkıh dinlemiştir. Fıkıh, tefsir, usûl, hadis, edebiyat, şiir ve nesirde büyük bir âlimdir. Ebu’l-Hasen el-Bâhirzi ve evlatları, Buhayri, Ferâvi, Muhammed ibn el-Fadl ve daha başka kişiler do ondan hadis rivayet etmişlerdir. et-Tefsiru'l-Kebir, Letâifu'l-İşarat ve’l-Cevahir gibi pek çok eserin sahibidir. 465 yılında 90 yaşındayken vefat etmiştir. (Siyeru A'lami’n Nübelâ, 18/227; Tebyinu Kezibi'l-Müfteri, 271; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 12/107: Şezerat, 3/319.)
[194] Bak: er-Risaletü'l-Kuşeyriyye, s.12,
[195] Allah rahmet eylesin, Müellifin hu sunuşundan, Kur'an ve sünnete bağlı, onlara sımsıkı sarılan, davranışlarında onların gereklerine göre amel eden ve bid'atlerin kötülenmesi ve onlarla mücadelede gayret sarf eden tasavvufçuları övdüğü anlaşılmaktadır.
[196] Daha fazla yararlanmak ve daha fazla izahat için Şeyhu'l İslam îbn Teymiyye'nin Fetâvâ'sının 11.cildine, öğrencisi İbn Kayyım el-Cevziyye'nin Medâricü's-Sâlikin isimli kitabına ve diğer ilim adamlarının eserlerine bakınız. Müellifin tasavvuf konusunda müstakil bir eser yazma gayesini gerçekleştirdiğine dair herhangi bir bulguya rastlayamadım.
[197] İbrahim ibn Edhem: Zâhidlerin efendisi, örnek insan, Ebu İshak el-Horasani et-Temimî el-Belhî. Şam'a yerleşti. 100 yılında doğdu. Babasından, Ebu Hureyre'nin arkadaşı Muhammed ibn Ziyad el-Cumehi'den, Ebû İshak es-Sübey'i'den, Mâlik ibn Dinar'dan, A'meş'ten, Mukatil ibn Hayyan'dan ve daha başkalarından hadis rivayet etmiştir. Ondan da arkadaşı Süfyan es-Sevri. Şakik el-Belhi, Bakiyye ibn el-Velid ve daha başkaları rivayet etmişlerdir. Pek çok ilim adamı kendisini güvenilir/sika birisi kabul etmişlerdir. 162'de vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nubela. 7/387; el-Cerhu ve'l Ta'dil, 2/78; Meşâhiru Ulemâi'l-Emsar, 183, el-Hılye, 7/367: el-Bidaye ve'n-Nihaye, 10/135; Tehzib. 1/102; Şezerât, 1/255)
[198] Ğafir: 60
[199] Hılyetü’l Evliya'nın müellifi, Şâtıbi'nin bu anlattığı örneğinde aralarında bulunduğu pek çok söz ve haberi nakletti. Daha fazlası için Hilye'nin 7/367'den 8/58'e kadarki bölümüne bakınız. Yaklaşık 90 sahife İbrahim ibn Edhem hakkındadır
[200] Zünnûn el-Mısri: Mısır diyarının şeyhi, zâhid. Sevban ibn ibrahim en-Nevbı el-Ahmimi, Malik, Leys ibn Sa'd, İbn Lehia. Fudayl ibn Iyad, Süfyan ibn Uyeyne gibi kişilerden rivayeti vardır. Ondan da Ahmed ibn Subeyh, Rabia et-Tâi, Cüneyd, er-Raini ve diğerleri rivayette bulunmuşlardır. Âlim, güzel konuşan ve hakim bir zâttır. Hadis konusunda sağlam değildir. Bu sebeple kendisinden az sayıda rivayet yapılmıştır. 245 yılında 90 yaşlarında vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam, 11/532; Hılye, 9/331, 391, 10/3,4; el-Bidaye ven-Nihaye, 10/347; Tabakatü’ş-Şarânî, 1/81.)
[201] Bişr el-Hafi: İmam, âlim. muhaddis. zâhid, Allah adamı, örnek bir insan, Şeyhul islam, Ebu Nasr el-Mervezi el-Bağdadi. el-Hafi diye meşhurdur. Muhaddis Ali ibn Haşram'in amcazadesidir. İmam Mâlik, Şüreyk, Hammad ibn Zeyd, İbrahim ibn Sa'd ve daha pek çok kişiden rivayette bulunmuştur. Ahmed ed-Devraki, Muhammed ibn Yusuf el-Cevheri, Muhammed ibn Müsenna es-Simsar ve daha başka kişiler de ondan rivayet etmişlerdir, ihlas ve takvada öncü idi. 227 yılında yaklaşık 75 yaşlarında vefat etmiştir. (Siyeru’l-A'lam. 10/469. el-Cerhu ve't-Ta'dü, 2/356, Hilye, 8/336; el-Bidaye ve'n-Nihaye. 10/297; Şezerat, 2/60; Tehzib, 17444)
[202] Öyle zannediyorum ki müellifin. Bişr'in rüyasını anlatması ona olan dostluğundan ve nezaketinden dolayıdır. Sünnete bağlılığı ve bid'atlerden sakınmayı teşvik eden apaçık sözlerden dolayı bu böyledir. Çünkü dinin Allah tarafından tamamlanmasından sonra İlim adamları artık rüyaya itibar etmezler.
[203] Yahya ibn Muaz er-Râzi: Meşhur bir vaizdir. Meşayihin büyüklerindendir. Güzel sözleri ve meşhur öğütleri vardır. Ali ibn Muhammed et-Tanafisi ve daha başkalarından rivayeti vardır. Hasen ibn Aleviyye ve Ahmed el-Bendeşi gibileri de ondan rivayet etmişlerdir. Sünnete tâbi olma ve bid'atlerden sakınma konusunda pek çok sözü vardır. 258'de vefat etmiştir. (Sîyeru'l-Alam. 13/15; Hılye. 10/51: Şezerat. 2/138; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/31)
[204] Asıl nüshada ez-Zekkak diye geçer fakat bu kesin olarak nâsihin (yani kitabı kaleme alan kişinin) bir hatasıdır. Doğrusu Ebu Bekir ed-Dekkak Nasr ibn Ahmed ibn Nasr'dır. Cüneyd'in akranıdır. Mısır'daki tasavvuf şeyhlerinin büyüklerindendir. Vefat tarihini bulamadım. (Tabakatü'ş-Şârâni. 76; er-Risaletü'l-Kuşeyriyye 35).
[205] Cüneyd: Tasavvuf ebabının şeyhidir. el-Cüneyd ibn Muhammed ibn el-Cüneyd en-Nihavendi el-Bağdâdi el-Kavâriri. 220'lerde dünyaya geldi. Ebû Sevr'den fıkıh öğrendi. Serî es-Sakati'yi dinledi ve sohbetinde bulundu. Aynı şekilde Haris el-Muhasibinin sohbetinde de bulundu ve Ebû Hamza el-Bağdâdi ve Hasan ibn Arafe gibi şahısları dinledi. Kendisini ibadete verdi, inzivaya çekildi ve hikmetli sözler söyledi. Çok az rivayette bulundu. Cafer el-Huldi, Ebû Muhammed el-Cerîri, Ebû Bekir eş-Şibli gibi pek çok kişi ondan rivayette bulundular. 298 yılında vefat etti. (Siyeru’l-A'lam. 14/66: Hılye, 10/255; er-Risaletü'l-Kuşeyriyye, 31; el-Bidaye ven-Nihaye. 11/113; Şezerat,. 2/228;)
[206] El-Hasen ibn Alî el-Cûzcâni: Ebû Ali el-Hasen ibn Ali ed-Dekkak. Aslen Neysabur'lu. Arapça öğrenim gördü. Usul ilmini öğrendi. Fıkıhta kendini gösterdi. Şafii olan Kaffal'dan ve el-Husarî'den ders aldı. îbn Hamdan ve daha başka kişilerden rivayette bulundu. 406 yılında vefat etti. (Tebyinu Kezibi’l-Müfteri, 226; Şezerat, 3/180; el-Bidaye ven-Nihaye, 12/13; Tabakatü’ş-.Şârânî, 1/77.)
[207] Nur: 54.
[208] Nahl: 123
[209] Ebû Bekir et-Tirmizi: İmam, hafız, arif ve zahit, Ebu Abdillah Muhammed ibn Ali ibn el-Hasen el-Hakim et-Tirmizi, Onun biyografisini yazanlar Ebû Bekir diye bir künyesinden söz etmemişlerdir. Fakat Ebû Abdillah diye zikretmişlerdir. Sadece Şâ'ranî onu Ebû Bekir künyesiyle artmıştır. Babasından, Kuteybe ibn Sa'd'den, Ali ibn Hucr'dan, Süfyan ibn Veki'den ve diğer kişilerden hadis nakletmiştir. Yahya ibn Mansur el-Kâdı, el-Hasen ibn Ali ve Neysabur'un diğer şahsiyetleri kendisinden hadis nakletmişlerdir. Yolculuklar yapan, marifet sahibi, pek çok esere imza atan faziletlidir kişidir. Ancak "Hatmü’l-Velayet" isimli kitabından dolayı ilim adamları kendisini terk etmişlerdir. Vefat tarihini zikretmemişlerdır. (Siyeru'l-Alam. 13/439; Hılye, 10/233; Tabakatü'ş-Şarâni, 1/86)
[210] Ebu'l-Hasan el-Verrak: Ebu'1'Hasen Muhammed ibn Said el-Verrak Sofiyyenin büyük Şeyhlerinden birisidir. Alim ve fikıhçıdır, kelamcı filozoftur. 310 yılından önce vefat etmiştir. (Tabakatüş-Şârâni, 1/87)
[211] İbrahım el-Kımar: Kımar değil, Kısaradır. İbrahim ibn Abdillah ibn Ömer ibn Ebi'1-Hayberi. Künyesi Ebu İshak el-Absi el-Kûfidir. Muhaddistir, uzun yaşamıştır. Doğruluk sahibidir. Veki ibn el-Cerrah, Cafer ibn Avn, Abdullah ibn Musa, Abbas ibn el-Velid ve daha pek çok kişiden hadis dinlemiştir. Ebu'l Hasen el-Esvâri, Ali ibn Abdirrahman ibn Mâti, Kasım ibn Esba ve diğerleri ondan hadis nakletmişlerdir. 279 yılında Kûfe'de vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam, 13/41; Tabakatü 'Şârâni, 1/87).
[212] Ebû Muhammed es-Sekâfi ismi, kitabı kaleme alanların dediği gibi değildir. Doğrusu Ebû Muhammed Abdülvehhab'dır. Ebu Muhammed künyesidir. İsmi Abdulvehhab ibn Abdümecid ibn es-Salt ibn Abdillah ibn Hakem ibn Ebi'l-As es-Sekafi el-Basridir. 108 yılında doğmuştur. Eyyub.  Humeyd, Yunus ibn Ubeyd ve Cafer ibn Muhammed gibi kişilerden hadis rivayet etmiştir. Ahmed,  İshak, Yahya,  Ali ve daha başka kişiler de ondan hadis nakletmişlerdir. Sikadır, fakat son zamanlarında biraz karıştırmıştır. 194 yılında vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam, 9/238; el-Cerhu ve't-Tadil, 9/71; el-Meârif, 514; Meşâhiru Ulemâi'l-Emsar, 1269; Tehzib, 6/449; Şezerat, 1/340)
[213] İbrahim ibn Seyban: O bir tasavvuf şeyhidir. Künyesi ve ismi- Ehû tshak îbrahim ibn Şeyban el-Kırmîsini'dir. İbrahim el-Havas ve Muhammed ibn İsmail el-Mağribî ile arkadaşlık yapmıştır.    Ali   ibn   el-Hasen'den   hadis   rivayet   etmiştir.    Füuhçı   Ebû   Zeyd   el-Mervezi. Muhammed ibn Abdillah er-Râzi ve diğerleri ondan rivayette bulunmuşlardır. 337 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ, 15/392; Hılye 10/361; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/234: Şezerat, 2/334)
[214] Ebû Abdillah el-Mağribb Muhammed ibn İsmail el-Mağribi, İbrahim el-Havas ve ibn Şeyban'ın hocasıdır. 120 sene yaşamıştır. 279 yılında vefat etmiştir. (Tabakatü'ş-Şârâni, 1/79)
[215] İbrahim el-Havas İbrahim ibn İsmail el-Havas Ebû İshak. Tasavvuf büyüklerindendir. Cüneyd ve Sevri'nin arkadaşıdır. Tasavvufçular arasında önemli bir mevkii vardır. 291 yılında-Rey Camiinde karın hastalığından vefat etti. Şârani ondan ilginç hikayeler anlatır ki, bunların aslı yoktur. (Tabakatü'ş-Şârâni el-Kübrâ 1/83. er-Risaletü'1-Kuşeyriyye, 40)
[216] Abdillah ibn Menâzîl:  Ebû Muhammed Abdillah el-Menâzil.   Hamdun el-Kısarın arkadaşıdır. Âlimdir. Pek çok hadis yazmıştır. 329 veya 330 yılında Neysabur'da vefat etmiştir. (Siyeru A'lami’n Nubelâ, 15/297; Tabakatü'ş-Şârâni, 1/92, el-Kuşeyriyye. 44)
[217] Ebû Bekir ibn Sa'dan: Ebû Bekir Ahmed ibn Muhammed ibn Sa'dan. Aslen Bağdatlıdır. Cüneyd ve Sevri ile arkadaşlık yapmıştır. Tasavvuf şeyhleri içinde Şer'i ilimleri en iyi bilenlerdendir ve bu konuda öncüdür. Güzel konuşur. Vefat tarihini bulamadım. (Tabakatü'ş-Şârâni el-Kübra 1/100)
[218] Ebû Amr ez-Zeecâcî: Ebû Amr Muhammed ibn İbrahim ez-Zeccâci. Aslen Neysâburludur. Cüneyd, Sevri ve Ebu Osman ile beraber olmuştur. Mekke'ye girmiş ve Mekke şeyhi oluncaya kadar orada kalmıştır. 348 yılında Harem-i Şerifte vefat etmiştir. (Tabakatüş-Şa'rani, 1/101; er-Risâletü'1-Kuşeyriyye, 48)
[219] İsmail bin Muhammed es-Sülemi: Müellifin isimlendirdiği gibi değil, Ebû Amr İsmail ibn Necid es-Sülemi en-Neysâbûridir. Sofidir. Bir cemaatin büyüğüdür. Örnek bir insandır. Muhaddistir, Neysâbur Şeyhidir. Rabbani bir âlimdir. 272 yılında doğmuştur. Ebû Müslim Elekci, Abdullah İbn Ahmed ibn Hanbel ve Muhammed ibn Eyyub el-Beceli gibi pek çok kişiden hadis dinlemiştir. Torunu Ebu Abdurrahman es-Sülemi, Ebû Abdillah el-Hâkim, Ebû Nasr es-Saffar ve diğerleri ondan hadis nakletmişlerdir. 365 yılında 93 yaşmda vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam. 16/146; Tabakatü'ş-Şârâni, 1/103; el-Bidaye ve'n-Nihaye,11/88, Şezerat)
[220] Ebu Osman el-Mağribi: Örnek bir imam. Kayravanlı tasavvuf şeyhi. Neysabur'a yerleşti. Tarikatindeki tasavvuf şeyhlerinin en başta geleni. Keramet ve hal sahibi. Yolculuklar yaptı, haccetti ve bir müddet orada kaldı. Mısır ve Şam'ın şeyhleriyle görüştü. 373 yılında vefat etti. (Siyeru Alami'n-Nübelâ, 16/320; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1/302; Şezeratü'z-Zeheb, 3/81; el-Kuşeyriyye, 50; eş-Şâ'râni, 1/104)
[221] Talâk: 1
[222] Ebû Yezid el-Bestâmi; Arifler sultanı, Ebû Yezid Tayfur ibn İsa el-Bestâmi. Bir zâhid. Çok az rivayette bulundu. Faydalı sözleri, aynı zamanda güzel ve hoş nükteleri var. Ondan problemli bazı şeyler de geldi fakat bunların ondan mı kaynaklandığı veya bunları kendinden geçmiş bir haldeyken mi söylediği belli değildir. 261 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ. 3/86; Hüye, 10/33; el-Bidaye ve'n Nihaye, 11/35; Şezerat 2/1431 el-Kuşeyriyye, 23; eş-Şa'râni. 1/65)
[223] Bid’atçi olduğu ve üstelik Cuma ve cemaate gelmediği, İslâmi sembollere ve ibadetlere  göstermediği halde bir şahsı, veli diye nitelendirmek çok çirkin bir kandırmacadır.
[224] Ebû Süleyman e-d-Dârâni- Büyük bir imam, çağının zahidi. Ebû Süleyman Abdurrahman ibn Atıyye el-Ansi ed-Dârâni. 140'larda doğdu. Süfyan-es-Sevri, Ebu'l-Eşhed el-Utaridi, Alkame ibn Suveyd ve daha başka kişilerden rivayette bulundu. Ondan da öğrencisi Alımed ibn Ebi'l Havari. Hâşim ibn Hâlid, Humeyd ibn Hişam ve diğer kişiler rivayete etmiştir. Sünnet ve hikmet sahibi bir kişidir. 215 yılında vefat etmiştir. (Siyeru'l A'lam, 10/182, el-Cerhu ve't-Tadil. 5/214; el-HıIye. 4/254; el-Bidaye ve'n-Nirhaye, 10/255; Şezerat, 2/13; Tabakatü'ş-Şârani. l/68, er-Risaletü'1-Kuşeyriyye, 25)
[225] Ahmed ibn Ebi'l-Havâri: İmam, hafız, Örnek insan, Şamlıların şeyhi. Ehu’l-Hasen es-Sâlebî el-Ğatafâni ed-Dımeşkî. Zahit. Büyük bir âlim. Aslen Kûfeli. Süfyan ibn Uyeyne'den, Abdullah ibn İdris'ten, Ebû Muaviye'den, Velid ibn Müslim'den ve diğer şahıslardan hadis rivayet etmiş" tir. Ondan da Seleme ibn Şebib. Ebû Zur'a ed-Dımeşki, Ebû Zür'a er-Râzi, Ebû Dâvud, îbn Mâ-ce gibi şahıslar hadis rivayet etmiştir. Alimlerin çoğunluğunca sîkâ kabul edilmiştir. Şamlılar için bereketli bir yağmur gibidir. 246 yılında vefat etmiştir. (el-Cerhu ve't Ta'dil, 2/47; Hılye. 10/5; Tehzib. 1/49; Şezerat. 2/110; el-Kuşeyriyye, 28; eş-Şâ'râni, 1/70; Siyeru'l-A'lam, 12/85)
[226] Ebu Hafs el'Hattat: Örnek bir imam. Rabbani bir âlimdir. Horasan şeyhi. Ebu Hafs Amr ibn Selim en-Neysâbûri Zahit. Fıkıhçı Hafs ibn Abdirrahman'dan rivayette bulunmuştur. Öğrencisi Ebû Osman el-Hayri, Ahmed ibn Hamdan, Hamdun el-Kısar ve bir grup insan kendisinden rivayette bulunmuştur. Sünnete bağlıdır. Bid'ate ve bidatçüere karşı çok sert bir tavır takınmıştır. 264 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ. 12/510; el-Cerhu ve't-Ta'dil. 6/235; Hılye, 10/229: Sezer at. 2/150; el-Kuşeyriyye, 28; Tabakatü'ş-Şa' rani 1/70).
* Havatır: Aklına gelmek, hatırlamak, içine doğmak anlamındaki hutur kökünden türeyen hatır kelimesinin çoğulu olup insanın iradesi dışında zihnine gelen iyi ve kötü düşünceleri ifade eder. (Çeviren)
[227] Hamdun el-Kısar: Bir tasavvuf şeyhidir. Ebû Salih Hamdun ibn Ahmed Ammara en-Neysâbûri. İyilik ve takvada, şeriate bağlılıkta örnekti. İbn Bekar, ibn Rahaveyh ve daha pek çok kişiden hadis dinledi. Asker ibn el-Husayn ve el-Haddad'la beraber oldu. Oğlu Ebu Hamid el-A'meş. Mekki ibn Abdan, İbn Hamdan ve daha başka kişiler de ondan rivayette bulundu. 271 yılında vefat etti. (Siyeru'l-A'lam, 13/501 Hılyetü'l-Evliya, 10/231; er-Risaletü’l-Kuşeyriyye, 30; Tabakatüş-Şâ'rani, 1/71)
[228] Cüneyd'in bu güzel sözlerini İmam Zehebi Siyeru'l-A'lam, 14/66'da ve Ebû Nuaym Hılye'de 10/255'de zikrederler.
[229] Ebû Osman el-Hîrî: İmam Şeyhu'l'muhaddis, vaiz, örnek insan, şeyhülislam, Ebû Osman Said ibn İsmail ibn Said ibn Mansur en-Neysabûri el-Hîrî es'Sûfi. 230 yılında Rey'de doğdu Muhammed ibn Mukâtil er-Râzî, Musa ibn Nasr, Humeyd ibn Rabi gibi pek çok kişi ondan rivayette bulundu. Devamlı hadisle meşgul oldu ve onunla ilgili her şeyi sonuna kadar yazdı. Ebû Ömer ibn Nasr, iki oğlu Ebû Bekir ve Ebu’l-Hasen ve daha pek çokları ondan rivayette bulundular. Sünnete çok bağlı idi. İlim adamlarına saygısı vardı. (Siyeru'l-A'lam. 14/62; Hılye, 10/244; el-Bidaye ve’n-Nihaye, 11/115; Şezerat, 2/230)
[230] Ebu Osman el'Hiri'nin bu ve diğer sözleri için bak: Siyeru'l-A'lam, 14/63; Hılye. 10/244"246
[231] Nûr:54.
[232] Ebu'l-Hasen en-Nûri; Metinde Nevevi diye yazılmış, fakat doğrusu en-Nûrîdir. İsmi Ahmed ibn Muhammed el-Horasâni el-Beğavi'dir. İrak'ta bir cemaatin şeyhidir. Hakikatin incelikle­rine vâkıftır. Tasavvuftaki sapmalarla ilgili güzel sözleri vardır. Seriyyi Sekati ve diğer mutasavvıflarla beraber olmuştur. Cüneyd kendisine saygı göstermiştir, fakat dimağı bozulunca kendisine aeımıştır. 295 yılında vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam, 14/70; Hılyetü'l-Evliya, 10/249; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/106; Kuşeyriyya. 33; Tabakatüs-Şârâni, 1/74)
[233] Muhammed ibn el-Fadl el-Belhi- Büyük bir imam zahit ve âlim. Şeyhul islam Ebû Abdillah Muhammed ibn el-Fadl ibn el-Abbas el-Belhi el-Vaiz. Ahmed ibn Hadraveyh el-Belhi ile beraber olmuştur. Dünyada Kuteybe ibn Said'den en son hadis rivayet edendir. Muhammed ibn Mehdi de hocaların dan dır. îsmail ibn Necd, İbn Amreveyh, Muhammed ibn Mekki en-Neysâbûri gibi kişiler ondan rivayette bulunmuşlardır. 317 yılında vefat etmiştir (Siyeru'l-A’lâm, 14/523: Hilye, 10/232; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/167; Şezerat, 2/282; er-Risaletü'l-Mustadrafe, 21; Kuşeyriyye 35)
[234] Müellifin zamanındaki -hicri 8.  asırda- tasavvufçuların durumu bu ise zamanımızdaki tasavvufçuların durumu nicedir? Allah'tan esenlik ve iyilik isteriz.
[235] Şah el-Kirmanî: Ebûl'Fevâris Şah ibn Şücâ' el-Kirmâni. Meliklerin soyundandır. Ebû Turab en-Nahsebî ve Ebû Ubeyd el-Busri ile beraber olmuştur. Takva ve vera' sahibi bir kişidir. 300’den biraz önce vefat etmiştir (er-Risaletü'1-Kuşeyriyye, 37; Tabakatü'ş-Şa'râni, 1/77)
[236] Ebû Said el-Harraz: Bir tasavvuf şeyhidir. Ebû Said el-Harraz Ahmed ibn İsa el-Bağdadi... İbrahim ibn Beşşar ve Muhammed ibn Mansur et-Tûsi'den ders almıştır. Mısırlı vaiz Ali ibn Muhammed, AH ibn Hafs er-Râzi, Muhammed ibn Ali el-Kettani ondan rivayette bulunmuştur. Seriyyi Sekâti ve Zunnûn-u Mısri ile beraber olmuştur. Hikmetli sözleri ilginç nükteleri ve latif kerametleri vardır. Fakat dalalet ehlinin din haline getirdikleri ve sarıldıkları şatahâtı da vardır. 286 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 13/419; Hılye, 10/236; el-Bidaye, ve/n-Nihaye, 11/58; Şezeratü'z Zeheb, 2/192; el-Kuşeyriyye. 38; Tabakatü'ş-Şa'râni, 1/78)
[237] Bak: Siyeru A'lami'n-Nubelâ. 13/420.
[238] Ebu'l-Abbas ibn Ata: Zâhid ve âbiddir. İsmi Ebu'l-Abbas Ahmed ibn Muhammed ibn Sehl ibn Atâ el'Bağdâdi. Yusuf ibn Musa   el'Kattan'la birbirlerinden  rivayette bulunmuşlardır. Muhammed ibn Ali ibn Hubeyş'ten de rivayette bulunmuştur. 309 yılında vefat etmiştir. (Şezeratü'z-Zeheb, 2/257; el-Kuşeyriyye, 40; Tabakatüş-Şa'râni, 1/81)
[239] Bünan el-Hammal: imam, muhaddis, zâhid ve şeyhu'l-İslâm. Ebu'l-Hasan Bünan ibn Muhammed ibn Hamdan ibn Said el-Vâsıti. Mısır'a yerleşti. İbadetiyle darb-ı mesel oldu. Hasan ibn Muhammed ez-Zaferâni, Hasan ibn Arafe, Hamid ibn er-Rabi' gibi kişilerden rivayette bulundu. İbn Yunus, el-Hasen ibn Raşik, Ebû Bekir ibn el-Mukri gibi kişiler de ondan rivayet ettiler. Çok değerli bir insandı. Devletten hiçbir şey kabul etmedi. Avam ve havas arasında büyük bir saygınlığı vardı. 310 yılında vefat etti. (Siyeru'l-A'lam, 14/488, Hılye, 10/324. el-Bidaye ve'n'Nihaye, 11/158; Şezerat, 2/271; el-Kuşeyriyye. 40; Tabakatü'ş-Şa'râni. 1/84.)
[240] Ebu Hamza el-Bağdâdî; Şeyhler şeyhidir. Ebû Hamza Muhammed ibn ibrahim el-Bağdadi es-Sûfi. Bişr el-Hafı ve İmam Ahmed ile ve Seriy ibn el-Muğallis ile arkadaşlık yapmıştır. Kıraate âşinâdır. Savaşlara katılmıştır. Ancak bazı sözleri ve bazı hallerinde sapmalar vardır. Kendisini tanıyanlar bunları tevil etmişlerdir. 289 yılında vefat, etmiştir. (Siyeru'l-A'lam. 13/165; Hılye. 10/320; el-Kuşeyriyye. 41; Tahakatü'ş-Şa'rani, 1/85.)
[241] Âli İmran:31.
[242] Mimşad ed-Dineveri: Tasavvuf şeyhlerinin büyüklerindendir. 299 yılında vefat etmiştir. Müellifin onun sözlerinden naklettiği bu söz, biyografisini anlatan kaynaklarda zikredilir (Hılyetü'l-Evliya, 10/353; el-Kuşeyriyye. 42; Tabakatu'ş-Şâ'râni. 1/87)
[243] Ebû Ali er-Rûzbâri: Bir tasavvuf şeyhidir. İsmi Ahmed ibn Muhammed ibn el-Kâsım ibn Mansur er-Rûzbârî'dir. Mısır'a yerleşti, Cüneyd, Ebu'l-Huseyn en-Nûri, Ebû Hamza el-Bağdâdî ve diğer sofilerle arkadaşlık yapmıştır. Mes'ud er-Ramli, İbrahim el-Harbi, fıkıhçı İbn Süreyc'den rivayette bulunmuştur. 322 yılında vefat etmiştir.(Siyeru'l-A'lam, 14/535; Hılye,10/356; el-Bidayeve’n-Nihaye,11/180 Şezerat,2/296. el-Kuseyriyye, 44; Şâ'râni. 1/91.)
[244] Ebû Yakub en-Nehrecûri: O, bîr üstat ve ariftir. Ebû Yakup İshak İbn Muhammed es-Sûfî en-Nehrecuri, Cüneyd ve Amr ibn Osman el-Mekki ile arkadaşlık etmiştir. 330 yılında Mekke'de vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam. 15/232; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/193; Şezerat. 2/316: Tabakatü'ş-Şârâni, 1/135. el-Kuşeyriyye, 45)
[245] Bendar ibn el-Hüseyin: bir tasavvuf şeyhidir. Örnek bir insandır. Künyesi Ebu'l'Hüseyn eş-Şirâzidir. Errecan'a yerleşmiştir. Şiblî ile arkadaşlık yapmıştır. İbrahim ibn Abdissamed'den bir hadis nakletmiştir. Mal mülk sahibidir. Onları hayır yolunda harcamıştır. Züht hayatı yaşamıştır. Kelam ve cedel ilmine sahiptir. 353 yılında vefat etmiştir. (Siyeru Alami'n-Nübelâ, 16/108, Hılye. 10/384; Tebyinu Kezibi’l-Müfteri, 179-181; Tabakatü'ş-Şa'râni, 1/103; Kuşey riyye. 49)
[246] Ebu Bekir et-Tamistâni: Çok değerli ve mevkii yüksek bir tasavvuf şeyhidir. İbrahim ed-Debbağ ve daha haşka kişilerle arkadaşlık yapmıştır. 340 yılında vefat etmiştir. Belki de müellif onun bu sözünü biyografisinin geçtiği kaynaklardan nakletmiştir (el-Kuşeyriyye. 49: Tabakatü'ş-Şârânî. 1/104)
[247] Ebu 1-Kasım en-Nasrâbâzi: O bir imam ve muhaddistir. Örnek bir insandır. Vaizdir. Tasav­vuf şeyhidir. Künyesi ve ismi: Ebu'l-Kasım İbrahim ibn Muhammed ibn Ahmed ibn Mahmuyeh el-Horasani en-Nasrâbâzi, Nasrâbâz, Neysabur'da bir bölge ismidir. Ebu’l-Abbas es-Serrac; İbn Huzeyme. Ahmed ibn Abdüvâris ve Horasan, Şam, Hicaz, Irak ve Mısırda çok sayıda kişiden hadis dinlemiştir. el-Hakim, es-Sülemi, Ebû Hazim el-Abdevi ve bir grup insan da ondan rivayette bulunmuştur. Bununla beraber pek çok yanlışları ve sürçmeleri de vardır. Bazıları bunları tevil ederler. 365 yılında Mekke'de vefat etmiştir. (Siyeru A'lamî'n-Nübela. 16/263; Şezerat. 3/58; Kuşeyriyye. 50; Tabakatü'ş-Şa'râni, 1/105.)
[248] Bu haber Siyeru A'lamîn-Nübelâ l6/265'de geçer.
[249] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/113-126.