> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1  (Okunma Sayısı 979 defa)
03 Haziran 2011, 20:13:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 03 Haziran 2011, 20:13:41 »



Bid'atçilerin İstidlal Kaynakları Faslı


Bid'atçilerin yöntemlerinden bir diğeri, onların apaçık esaslar­dan ayrılıp, akılların değişik şekillerde anlayabileceği müteşabihlere sapmalarıdır. Müteşabihlerin teviline sarılmak -Allah Teala'nın Kitabında da haber verdiği gibi- Hıristiyanların teslisi savunmalarındaki hallerine bir işarettir. Sözkonusu duruma Allah Teala şöyle işaret etmektedir:
"Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih âyetlerin peşine düşerler." Alimler bilirler ki kendisinde bir kapalılık bulunan delil, manası anlaşılıncaya ve ondan neyin kastedildiği ortaya çıkıncaya kadar gerçekte bir delil değildir. Bunda kati bir asıla da aykırılığın olmaması şarttır. Mücmel veya müşterek oluşu, ya da teşbihin zuhuru gibi kafi bir delille çelişmesi sebebiyle manası tam olarak ortaya çıkmazsa o bir delil olamaz. Çünkü delilin hakikati, bizzat kendisinin apaçık olması, başkasına da delâlet etmesi/onu açıklamasıdır. Böyle olmazsa başka bir delile ihtiyaç duyulur. Bir delil kendisinin sahih olmadığına delâlet ederse delil olmaması daha uygundur.
Cüz'i ferlerin, külli asıllara aykırı olması mümkün değildir. Çünkü cüz'i ferler şayet amel etmeyi gerektirmiyorlarsa, tavakkuf mahallindedirler (yani herhangi bir işleme tabi tutulmazlar, delilinin araştırılmasına o anda gerek yoktur.) Şayet ameli gerektirirlerse, doğru olan müracaat etmektir. Asıllar, cüziyyatı da içine alır, külliyatı da içine alır. Kim asla dönmezse/delile müracaat etmezse haddi aşmış olur ve yerilme hükmüne dahil olur. Çünkü şüpheli şeylere tâbi olan kişi verilmiştir. O halde mütaşabihlere delil olarak nasıl güvenilir? Veya onların üzerine bir hüküm nasıl bina edilebilir? Müteşabihler gerçekte bir delil olmadığına göre, onların peşinden gitmeyi bid'at olarak kabul etmek hakdır/doğrudur.
Bunun İslam ümmeti içindeki örneği -her türlü noksanlıktan münezzeh olan- Rab Teala'mn göz, el, ayak ve yüz gibi organlarının varlığını ve O'na cihet/yön isnadını kabul eden Zâhiriyye mezhe­bidir.[42]
Bunun örneklerinden bir diğeri bir cemaatin müteşabihe tutunarak Kur'an'ın mahluk olduğunu iddia etmesidir. Onlar müteşabihe iki yönden tutunurlar: İddialarınca hem akli hem de nakli delileri vardır. .
Akli delilleri şudur: Kelam sıfatı da diğer sıfatlar cümlesindendir. Allah Teala'nın zâtına ait sıfatlarının olduğunu söylemek, onun bu sıfatlarından mürekkep olduğunu söylemek demektir. Bu ise muhaldir/imkansızdır. Çünkü o mutlak olarak birdir/tektir. Bu sebeple kendisiyle birlikte var olan kelâm ile mütekellim olması mümkün değildir. Nitekim kendisiyle birlikte var olan kudret ile de Kadir değildir. Veya kendisi ile birlikte var olan ilimle de âlim değildir. Diğer sıfatlar için de durum böyledir.
Ayrıca kelam, ancak ses ve harflerle anlaşılabilir. Bunların hepsi sonradan var olan şeylerin sıfatlarıdır. Allah Teala bunlardan münezzehtir. Görüşlerini böyle bir temele oturttuktan sonra da "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu."[43] âyetini ve benzeri âyetleri tevile yeltenirler.
Nakli yönden ise görüşlerini şöyle savunurlar: Âyet-i kerime'de "Allah her şeyin yaratıcısıdır."[44] buyurulmakta dır. Kur'an, ya şeydir veya şey değildir. Şey değilse yok hükmündedir. Halbuki Kur'an sabittir/vardır. Bu bir paradokstur. Kur'an şey ise âyetin kapsamına girer. O halde o da mahluktur. el-Muraysi de Abdulaziz el-Mekki'ye karşı bununla delil getirdi.[45]
Bu iki şüphe, müteşabihata tutunmak demektir. Çünkü onlar yaratıcıyı yaratılana kıyas ettiler. Bunun ötesini düşünemediler. Bu sebeple hitabın anlamlarını ve akılların kaidesini terk ettiler.
Akılların kaidesini terk etmeleri şöyle oldu: Onlar şu ayet.-i kerimeyi iyi düşünmediler:
"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir."[46]
Bu âyet hem akli delildir, hem de nakli delildir. Çünkü her hangi bir yönden mahlûka benzeyen mahluk gibidir, çünkü bir şey için gereken şey, onun benzen için de gerekir. Bu âyet-i kerime yaratan-yaratılan benzerliğini redde bir delil olduğu gibi onlar için de delil olur. (Çünkü onlar tenzih konusunda mahlukata yaptıkları muameleyi Allah'a karşı da yaptılar ve bu sebeple Allah'ın zâtının birtakım sıfatlarla nitelendirilmesinin terkibi gerektireceğini zannettiler. (Ayet ise bunun söz konusu olmadığına çünkü onun yaratıklara benzemediğine işaret ediyor.)
Hitabın anlamlarını terk etmelerine gelince o da şudur: Araplar Allah Teala'nın âyetlerindeki "es-Semiu’l-Basir"   "es-Semiul-Alim" veya "el-Kadir" gibi kelimelerden ancak işitmesi, görmesi ve kudreti olan ve bu sıfatları taşıyan birisini anlar. Bu lafızları, Kur'an'ın kendileriyle indiği hakiki anlamlarından dışarı çıkarmak demek, ümmü’l-Kitab'ın, yani muhkemlerin dışına çıkıp gereksiz yere müteşabihlerin peşine takılmak demektir.
Onlar bu sıfatları reddederler, onun yerine el-âlimiyyet (âlimlik), el-Kâdiriyyet (kâdirlik) gibi halleri neyi zorunlu görüyorlarsa (ki onlar terkibi zorunlu görüyorlar) âlimiyyet ve kâdiriyyette de aynı şeyi zorunlu görmeleri gerekir, (yani ilim ve kudret terkibe sebep oluyorsa, âlimiyyet ve kâdiriyyet de terkibe sebep olur. Çünkü bu sıfatlar ya vardır -ki o zaman terkibi gerektirir- veya yoktur ki o zaman da her yönüyle yoktur, (yani ilim yoksa âlimlik de yoktur vs.)
Kelamın ses ve harflerden oluşması meselesine gelince bu, kelâmı nefsi kavramını iyi anlamaya dayanır. Bu mesele usûl kitaplarında da anlatılmıştır.[47]
Nakli delillerle ilgili şüpheye gelince sanki onların nazarmdaki bu şüphe de (aklın) bir sonucudur. Çünkü onlara göre akıllar itimat edilen bir umdedir. Fakat yukarıda geçtiği gibi bu delil ile (?..) onlara lazım gelir.* Çünkü "Allah her şeyin yaratıcısıdır." âyeti ya genel bir anlam ifade eder ve hiçbir şey bu genel anlamın dışına çıkamaz. Veya genel bir anlam ifade etmez. Şayet genel bir anlam ifade ediyor­sa onun sınırlandırılması ya hiçbir delile dayanmaksızın yapılır -ki bu bir kafadan hüküm vermedir- veya bu sınırlandırma bir delil ile yapılır. Varsa bir delil, gösterin ki üzerinden düşünelim. Sözü ona getirirlerse bunun bir benzeri irade (sıfatında) da, eğer kabul ederlerse diğer sıfatlarda da veya inkar ederlerse âlimlik, kâdirlik gibi hallerde de vardır. Onlarda söylenecek söz duruma ve şartlara göre değişir.
Meseleye uygun daha başka deliller de vardır. Bu deliller de bu mezhebin bid'at olduğunu ve şeriatın kurallarına ters düştüğünü zorunlu kılıyor.
Bu konuda ortaya konulan en ilginç şeylerden birisi de Mes'ûdi'nin anlattığı ve el-Âcurri'nin Kitabu'ş-Şeria'da Mes'udi'nin anlattığından daha geniş bir şekilde zikrettiği şeydir. Bu anlatılacak şeyde lafızlar bazı düzeltmelerle birlikte Mes'ûdi'ye aittir. Mes'ûdî dedi ki:
Salih ibn Ali el-Hâşimi[48]  anlattı ve dedi ki:
Günlerden bir gün zulüm ve haksızlıkları görüşmek için halife el-Muhtedi'nin[49] huzurunda bulundum. Benim de hoşuma gidecek şekilde onun kendisine yapılan şikayetleri kolayca çözüme kavuşturduğunu ve o konulardaki mektuplarının bölgelere ulaştığını gördüm. O haberleri incelediği zaman ben kendisini göz ucuyla izliyordum. Bakışını bana çevirdiği zaman hemen gözlerimi indirdim. Sanki o içimden geçenleri bilmişti. Bana dedi ki:
Ey Sâlih! içinde anlatmak istediğin şeyler olduğu­nu zannediyorum. Dedim ki:
Evet, ey Mü'minlerin Emiri.
Oturu­munu bitirince bana oradan ayrılmamamı emretti ve kalktı (gitti). Ben uzun bir süre oturdum. Nihayet o namaz hasırının üzerindeyken yanma gittim. Bana dedi ki:
Ey Salih! İçinden geçenleri bana söyler misin, yoksa ben mi sana söyleyeyim? Dedim ki:
Tabii ki Mü'minlerin Emiri söylerse daha güzel olur. Dedi ki:
Sanki ben senin bizim meclisimizde bulunmaktan hoşlandığını hissediyor gibiyim. Dedim ki:
Ey bizim halifemizin halifesi! Bir de babanızın savunduğu Kur'an'ın mahluk olduğu fikrini savunmamış olsaydınız. Dedi ki:
Ben kısa bir süre o fikri kabul ettim. Nihayet, el-Vâsık'ın huzuruna Şam'ın "Ezine" bölgesinden fıkıh ve hadis ehlinden eli kolu bağlı ak saçlı bir şeyh getirildi. Korkusuzca selam verdi. Dua etti ve veciz bir dua yaptı. Bunun üzerine el-Vâsık'ın[50] bakışlarında adamın bu halinden dolayı bir utanma ve adama karşı bir acıma duygusu gördüm. el-Vâsık dedi ki:
Ya Şeyh! Ebû Abdillah Ahmed ibn Ebi Duâd'ın[51] sana soracağı sorulara cevap ver. Şeyh dedi ki:
Ey Mü'minlerin Emiri, Ebû Abdillah Ahmed bu tartışmada küçük düşer, zayıf ve yetersiz kalır. el-Vâsık'ta acıma   duygusu gidip yerine öfkenin hâkim olduğunu gördüm. Şeyhe dedi ki:
Demek Ebû Abidllah seninle tartışırken küçük düşer, zayıf ve yetersiz kalır, öyle mi? Şeyh dedi ki:
Kafana takma ya Emir a'l-Müminin, sen benim onunla konuşmama izin veriyor musun? el-Vasık şeyhe dedi ki:
Sana izin verdim.
Şeyh Ebû Abdillah Ahmed'e doğru döndü ve dedi ki:
Ey Ahmed, sen insanları neye davet ettin? Ahmed dedi ki:
Ben onları Kur'an'ın mahluk olduğu görüşüne davet ettim. Şeyh ona dedi ki:
Senin, insanları kabule çağırdığın bu Kur'an'ın mahluk olduğu görüşü dine dahil olan bir şey midir ki din sadece bu görüşle birlikte tamam olsun? Ahmed dedi ki:
Evet, dine dâhildir. Şeyh dedi ki:
Rasulullah (s.a) de insanları bu görüşe çağırdı mı, yoksa onları kendi hallerine mi bıraktı? Ahmed dedi ki:
Hayır, çağırmadı. Şeyh dedi ki:
Rasûlullah (s.a) bu görüşü biliyor muydu, yoksa bilmiyor muydu? Ahmed dedi ki:
Biliyordu. Şeyh dedi ki:
O halde sen, Rasulullah'ın insanları davet etmediği ve kendi hallerine bıraktığı şeye niçin çağırıyorsun?
Ahmed sustu, cevap veremedi. Bunun üzerine şeyh dedi ki:
Ya Emiral-Mü'minin işte bu birincisidir. Sonra Şeyh, Ebû Abdillah Ahmed'e şöyle dedi:
Söyle bana Ey Ahmed! Allah Teala yüce Kitabında: "Bugün size dininizi tamam­ladım." buyurdu. Sen ise dinin ancak Kur'an'ın ma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1
« Posted on: 19 Nisan 2024, 23:30:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 rüya tabiri,Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 mekke canlı, Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 kabe canlı yayın, Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 Üç boyutlu kuran oku Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 kuran ı kerim, Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 peygamber kıssaları,Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1 ilitam ders soruları, Bidatçilerin istidlal kaynakları faslı 1önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes