๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:30:20



Konu Başlığı: Bidatçıların ve müslüman toplulukların ayrılığa düşme sebebi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2011, 14:30:20
9- BİD'ATÇILARIN VE MÜSLÜMAN TOPLULUKLARIN AYRILIĞA DÜŞME SEBEBİ

Allah Teâla size rahmeti ile muamele etsin. Biliniz ki bid'atın kötülüğünü bildiren âyetler ve pek çok hadisler bid'at ehlinin özelliğini dile getirmiştir. Bu özellik parçalanıp ayrılmaktır ki bu yüzden gruplara bölünmüşlerdir. Öylesine ki müslüman olmaları ve İslamın hükmü ile haklarında hüküm verilmesine rağmen, onları İslam bile bir araya getirememektedir.
Görülmüyor mu ki şu ayetler bu durumu ortaya koymaktadır:
"Dinlerini parça parça edip, gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur." [1]
"Müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın." [2]
"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır." [3]
Bölünüp parçalanmanın özelliklerini gösteren başka ayetler de vardır. Hadiste ise şöyle buyurulmuştur:
"Gelecekte benim ümmetim yetmiş iki grupa ayrılacaktır."[4]
Parçalanıp bölünmek olayının manasını bedenen ayrılmak olarak alırsak -ki gerçek olan budur- bu, mezhep ve görüşlerde ayrılığa düşmekten meydana gelir.
Bölünmeyi mezhep olarak ele alırsak, görüş ayrılığı demektir.
"Parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın..."[5] ayetin­de olduğu gibi.
Bu ihtilafın sebebinin ne olduğu mutlaka incelenmelidir. Bunun iki sebebi vardır. Birinci sebepte kulun bir rolü yoktur. O ezelde yazılan kader ile ilgilidir. Diğeri ise kulların çalışıp elde ettikleri ile ortaya çıkmaktadır. Bu bölümde üzerinde konuşulacak olan da odur. Ancak birinci sebebi bu bölüme bir giriş gibi ele alacağız. Çünkü bunda bid'at konusunda derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenlerce iyi bilinmesi için köklü bir mana vardır.
Doğruya ulaşmada başarıyı veren Allah'tır. Bu konuda deriz ki:
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Rabbin dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı, (fakat onlar çeşitli dinler üzerinde) ihtilaf etmektedirler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri hariç, Rabbin onları bunun için yaratmıştır." [6]
Yüce Allah bu ayetinde haber veriyor ki insanlar sonsuza kadar lihtilaf/aynhk içinde olacaklardır. Bununla beraber, Allah Teâla onları ancak ihtilaf için yaratmıştır. Bu mana, tefsir Âlimlerinden bir grupun sözüdür. Ayetteki "Rabbin onları bunun için yaratmıştır" ifadesinin manası "ihtilaf için onları yaratmıştır" demektir. Bu, Mâlik b. Enes'den rivayet edilmiştir. Mâlik (r.a.) bu manayı açarak yorumlayıp şöyle demiştir: "Yüce Allah onları, bir kısmı cennete bir kısmı saîr cehenneminde olmak üzere yaratmıştır."
Bunun bir benzeri Hasen'den rivayet edilmiştir. Ayyeteki pö^ "Halekahüm" kelimesindeki p* "hüm" zamiri "insanlar"a râci'dir. Yani, "onları yarattı" ifadesi "İnsanları yarattı" demektir. Buna göre insanların, ezelde Allah'ın bildiğinden başka bir şey yapmaları mümkün değildir.
Bu ayetteki ayrılıktan maksat güzellik, çirkinlik, uzunluk, kısa­lık gibi şekildeki ayrılık değildir. Siyah ve beyaz olmak gibi renkteki ayrılık da değildir. Kör, sağır, görür, duyar olarak yaratılmış olmak gibi bir ayrılık da değildir. Cömert, cimri, korkak ve cesur olmak gibi ahlakı ilgilendiren bir ayrılık da değildir. Veya bunlara benzeyen ve değişiklikler içeren ayrılıklar da değildir.
Ancak ayetteki ayrılıktan maksat, başka bir şeydir ki Yüce Allah ayrı düşünenler arasında hükmetmeleri için onun varlığından dolayı peygamberler göndermiştir. Yüce Allah bu hususu bildirmek için şöyle buyurmuştur: "İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak Peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi..." [7]
Ayette ifade edilen ayrılığa düşülen hususlar, insanı âhirette mutlu veya bahtıkara yapacak görüşlerde, mezheplerde, dinlerde ve inanışlarda olan ayrılıklardır.
İşte, ayetlerde bildirilen ve tekrarlanan ayrılıktan maksat budur. Onlar arasında meydana gelen bu ayrılıklar birkaç çeşittir.
1- Bunlardan birincisi inancın kaynağında olandır. Aralarında Atâ'nın bulunduğu bir grup tefsir âliminin görüşü budur. Atâ' şöyle demiştir:
"Onlar ihtilaf etmektedir. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri hariç, Rabbin onları bunun için yaratmıştır."[8]
Ayetindeki "Onlar" Yahudiler, Hristiyanlar, Mecusiler ve Müslümanlardır.
"Rabbinin rahmet ettikleri" ise (sâdece) müslümanlardır. Bu rivayeti İbn Vehb nakletmiştir. Ayete ilk bakışta görünen de budur.
Bu ayrılığın temeli, tevhidi ve tek olan Allah'a yönelmededir. İnsanlar genelde kendilerini bir yaratanın ve yönetenin bulun­duğunda ayrılığa düşmezler. Şu kadar ki insanlar yaratıcının tayininde çeşitli görüşler halinde ayrılığa düşmüşlerdir. Kimisi Allah ikidir, kimisi, beştir demiştir, tabiatın veya dehr'in[9] Allah olduğunu söylemiştir. Yıldızların, bazı insanların, ağaçların ve taşların veya elleriyle yontarak yaptıkları şeylerin bile Allah olduğunu ileri sürenler bulunmuştur.
İnsanlardan kimisi Allah'ın varlığını ikrar/kabul etmiş, fakat Yüce Allah peygamberlerini gönderip, ümmetlerine hakkı batıldan ayırıp açıklayana kadar, onlar çeşitli görüşler üzere olmuşlardır. Cenab-ı Hak Peygamberlerini gönderince, gereği gibi Allah'ı bilip, O'nu layık olmadığı sıfatlardan tehzili etmişlerdir. O'nun ortağı, eşi, benzeri, çocukları olmadığını O'nun bunlardan beri olduğunu bilmiş ve benimsemişlerdir. Bunu ikrar edenler ayetteki "Rabbinin rahmet ettikleri hâriç" ifadesine girmektedir. O'nu inkar edenler de "Rabbi’ nin:
"Yemin ederim ki cehennemi hep cinler ve insanlarla doldura­cağım" sözü tamam olmuş (yerini bulmuş) tur."[10] Ayetinin kapsamına girmektedirler.
Birincilerin rahmet ifade eden ayete girmesi, ihtilâfa düşme özelliğinin kendilerinde bulunmayıp ittifak ve uyum özelliği içerisin­de olmadandır. Bu özellik "Hepiniz Allah'ın ipine sarılın; ayrılmayın" [11]âyetinde ifade edilen özelliktir. Bu yorum tefsir alimlerinden bir gruptan nakledilmiştir.
İbn Vehb, Ömer b. Abdulaziz'den "Rabbin onları bunun için yarattı."[12] ayeti hakkında şöyle rivayette bulunmuştur:
Yüce Allah rahmet ehli olanları ihtilaf etmesinler diye yaratmıştır. Bu, aynı zamanda Malik ve Tâvus'un Cami' isimli eserinde naklettiği manadır. Buna göre rahmet ehlinin dışında kalan diğerleri ihtilaf özelliği üzere kalmış, açıkça hak olana aykırı davranmışlar ve doğru olan dini bir yana atmışlardır.
İmam Malik'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Allah'ın rahmet ettikleri ayrılığa düşmemişlerdir. Nitekim Bakara 213. ayetinde şöyle buyurulmuştur:
"İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetmek için onlarla beraber hak kitabı indirdi. Kendilerine kitap verilenler, sırf hasetlerinden dolayı kendilerine açık deliller geldikten sonra o hususta ayrılığa düştüler. Allah inananlara kendi izniyle ihtilaf ettikleri hakkı gösterdi. Allah dilediğini doğruya iletir."[13]
"İnsanlar bir tek ümmet. idi. Onlar ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah peygamberlerini gönderdi." Ayetinin ifade ettiği anla­ma göre Yüce Allah haber veriyor ki insanlar ayrılığa düşmüşler, birlik olmamışlardır. Bunun üzerine, ayrılığa düştükleri hak husu­sunda onlar arasında hükmetmeleri için Yüce Allah peygamberlerini göndermiştir. İman edenleri de Cenab-ı Hak bu ihtilaflardan (kurtarıp) hidayete erdirmiştir.
Sahih hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Biz (dünyada) sona kalan, ahirette öne geçenleriz. Nitekim onlara (bizden önceki ümmetlere) bizden evvel kitap verilmiş, bize (kitap) onlardan sonra verilmiştir. Bu (Cuma günü) Allah'ın onlara farz kıldığı gündür. Onlar, bu günde ayrılığa düştüler. Yüce Allah o gün hakkında bize hidayet verdi. İnsanlar bu gün hakkında bizim arkamızdan geleceklerdir. Yahu­diler (için) yarın (ki Cumartesi), Hıristiyanlar için de yarından sonra (ki Pazar günü var) dır."[14]
İlm Vehb, Zeyd b. Eslem'den "İnsanlar tek bir ümmet idi." ayeti hakkında şu rivayeti tahric etmiştir. İnsanların tek bir ümmet olduğu gün Allah'ın onlardan söz aldığı gündür.[15] İnsanlar bu günün dışında tek ümmet olmamışlardır. Yüce Allah insanlara "Peygam­berini müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi... Allah iman edenlere üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir." [16]
(Geçmiş ümmetler ve ümmet-i Muhammed arasındaki görüş ayrılıklarına örnekler):
a- İnsanlar Cuma gününde ayrılığa düştüler; Yahudiler cumar­tesiyi, Hıristiyanlar pazarı (cuma yerine geçecek gün) edindiler. Yüce Allah Muhammed ümmetini Cuma gününe hidayet etti.
b- İnsanlar kıblede ayrılığa düştüler! Yahudiler doğuya yönel­diler. Hıristiyanlar Kudüs'e yöneldiler. Yüce Allah ümmet-i Muham­medi Kıbleye (Ka'beye) hidayet etti.
c- İnsanlar namaz hususunda ayrılığa düştüler; kimisi (namaz içerisinde)  rüku edip, secde etmezdi. Kimileri  secde edip rüku etmezdi. Kimisi hem namaz kılar hem yürürdü. Yüce Allah Muham­med ümmetini bu hususta gerçek olan (namaz)a hidayet etti.
d- İnsanlar oruçta ayrılığa düştüler Kimisi (sadece) gündüzün bir kısmını oruç tutar, kimisi bir kısım yemeği yeme (yip başka şeyler yiye)rek oruç tutardı. Yüce Allah Muhammed ümmetini gerçek olan (oruç)a hidayet, etti.
e- İnsanlar Hz. İbrahim hakkında ayrılığa düştüler; Yahudiler, "İbrahim Yahudidir" dediler. Hristiyanlar, "İbrahim Hıristiyandır" dediler. Yüce Allah İbrahimi hanif ve Müslüman eyleyip, ümmeti Muhammedi bu hususta gerçeğe hidayet eyledi.
f- İnsanlar Hz. İsa hakkında ayrılığa düştüler! Yahudiler onu kâfir sayıp annesine büyük iftira ettiler. Hıristiyanlar İsa'yı hem Allah, hem oğul (Allah'ın oğlu) edindiler. (Gerçekte ise) Yüce Allah onu (kendi) ruhu ve kelimesi kılmış, ümmet-i Muhammedi bu hususta gerçeğe hidayet etmiştir.
Ayrılığa düşmeyenler arasında birinci maksada yönelik olmayıp ikinci maksat itibariyle (din esasında değil, detaylarda) görüş ayrılığı olabilir. Zira Cenab-ı Hak hikmeti ile hükmetmiştir ki bu dinin teferruata dair meseleleri farklı görüş ve zanlara açıktır. Erbabınca bilinen bir şeydir ki teorilerde görüş birliğinin olmaması âdettendi. Zan (ve tahmin) edilen şeylerde görüş ayrılıklarının mümkün olması köklü bir şeydir. Fakat bu temel meselelerde değil, teferruatta, küllî meselelerde değil, cüz'iyyattadır. Bundan dolayıdır ki bu görüş ayrılığı zarar vermez.
Tefsir âlimleri yukardaki ayet, hakkında Hasen (Basrî)’den şu rivayeti nakletmişlerdir:
Allah'ın rahmetine ehil olanlara gelince, onlar kendilerine zarar verecek derecede görüş ayrılığına düşmezler. Çünkü onların farklı görüşleri hakkında nas bulunmayan, ictihad (yapılan) meselelerdedir. Böyle yapmakla "hakkında nas yok" maze­retini ortadan kaldırmış olurlar. Bu onların en büyük mazeretidir, bununla beraber din koyucu bu tür görüş ayrılıklarının olacağını bilmiş ve bu tür görüş ayrılıklarında başvurulacak bir prensip getirmiştir. Bu, Nisa suresi 59. ayetinde şöyle ifade buyurulmuştur:
"Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a ve Rasûl’e götürün."
Bu kabilden olan her görüş ayrılığında Yüce Allah, onun bizzat kendisine götürülmesine hükmetmiştir. Meselenin Allâh’ın kitabına ve Peygamber'ine götürülmesi de böyledir. Meselenin sağ iken Peygamber'in kendisine, vefatından sonra sünnetine götürülmesi dahi aynıdır. Âlimler -Allah onlardan razı olsun- böyle yapmışlardır.
Burada şöyle bir şey denilebilir: Bunlar ayetteki "Onlar ihtilaf etmektedirler" ifadesine girerler mi, girmezler mi? Buna verilecek cevap şudur: Bunların bu ayetin gerektirdiği manaya girmesi birkaç cihetle sahih değildir.
Şöyle ki:
1- Bu ayetin gereği odur ki âyette ihtilaf ettikleri bildirilenler, rahmet ehli olanlara zıt düşmektedirler. Çünkü ayetin son cümle­sinde "Rabbinin rahmet ettikleri hariç." buyurulmuştur. Buna göre ayet, insanların iki kısım olmasını gerektiriyor. Birisi ayrılık çıkaran­lar, diğeri rahmete nail olanlar. Bu taksimin dış görünüşü, rahmet ehlinin ayrılık çıkaranlardan olmadığıdır. Aksi halde bir şeyin kısmı kendisinden ayrıldığı şey gibi olur. Buna göre ayetteki istisnanın manası doğru olmaz.
2- Yüce Allah ayette "... onlar ihtilaf etmektedirler." buyurmuş­tur. Bu ifadenin dış görünüşü ihtilafın devamlılığını göstermektedir. Zira ihtilaf, ayette devamlılık ifade eden "ism-i fâil"  kipi ile söylenmiştir. Allah'ın rahmetine nail olanlar devamlı ihtilaf içinde olmaktan uzaktır. Çünkü rahmet-i ilâhi, devamlı aykırılık ve ayrılık üzere olmaya ters düşer. Rahmet ehlinden olanlardan birisi bir meselede aykırı davransa, bunu din koyucunun  maksadının ne olduğunu aramak için yapar. Hatalı olduğu ortaya çıkarsa, kendisini kontrol ve hatasını telâfi eder. Onun bir meselede aykırı davranması geçicidir. Birinci maksatla yani, devamlı ayrı ve aykırı olmak üzere değildir. Böylece rahmet ehlinin ihtilafı devamlı ve onlardan ayrı bir özellik değildir. O halde burada ihtilafın kesintili ve yararlı olan cinsten olduğunu söylemek daha münasiptir.
3- Kesin olarak biliyoruz ki haklarında ilâhi rahmetin meydana geldiği kimseler olan sahabe ve onlara güzelce uyanlar, -Allah onlar­dan razı olsun- ictihad konusu olan meselelerde ihtilaf etmişlerdir. Onların ayette ifade edilen ayrılığa düşenlerin kısmına sokulması hiçbir suretle sahih olmaz. Eğer onlardan, bazı meselelerde ayrı görüşe sahip olanları, her hangi bir şekilde (ayetteki) ihtilaf edenler­den sayarsak onların rahmet ehlinden olduğunu söylemek sahih olmaz. Bu ise ehl-i sünnetin icmâ'ı ile geçersizdir.
4- Selef-i sâlihten bir grup, ümmetin fer'î meselelerde ihtilafını bir çeşit rahmet saymışlardır. Buna göre bu tür bir ihtilaf halinde olanı, rahmet ehlinin dışında saymak mümkün değildir.
Adı geçen ihtilafın rahmet, oluşu Kasım b. Muhammed'den rivayet edilen şu sözü ile anlatılmıştır:
Yüce Allah, Rasûlünün ashabının farklı görüşleri dolayısıyla lütufta bulunmuştur. Her bir alim onlardan birinin yaptığına uyduğu zaman, onun yapılması caiz bir iş olduğunu görür.
Damra b. Recâ'dan rivayet edildiğine göre Ömer b. Abdulaziz ile Kasım b. Muhammed bir araya gelmiş, hadis müzâkere ediyorlardı. Ömer'in söylediğine Kasım (bazen) muhalefet ediyordu. Durum açıklığa kavuşuncaya Ömer'e muhalif kalması Kasım ibn Muham­medi zor geliyordu. Bunun üzerine Ömer ona dedi ki:
Böyle yapma! (üzülme!) Onların (yani Peygamber'in ashabının) bir konuda ihtilaf etmelerinin yerine (çok değerli) kırmızı develere sahip olsam o kadar sevinmem.
İbn Vehb yine Kâsım'dan şöyle rivayet etmiştir:
Ömer b. Abdulaziz'in şu sözü benim çok hoşuma gider: Hz. Muhammed'in ashabının farklı görüşlerinin olmamasından hoşlanmıyorum. Çünkü (Onların hepsi) tek bir söz (de birleşmiş) olsa, insanlara darlık olurdu. Onlar kendilerine uyulan kimselerdir. Onlardan her birinin sözünü bir adam almış olsa (yine) sünnete uymuş olur.
Bunun anlamı şudur: Onlar insanlara ictihad kapısını ve ictihadda farklılığın caiz olma yolunu açmışlardır. Çünkü eğer onlar bu yolu açmasalardı, müctehidler sıkıntıya düşeceklerdi. Çünkü ictihad ve düşünceye açık alanlarında genellikle tek düze görüş olmaz. Bu durumda ictihad ehli olanlar bir meselede baskın olan görüşe uymakla yükümlü olmakla beraber; görüş ayrılığı ile de mü­kellef olurlardı. Bu ise güç yetmeyen bir şey ile yükümlü olmaktır. Bu, sıkıntıların en büyüğüdür. Yüce Allah, detaylar/fer'i meselelerde ietihad ehlinin farklı görüşleriyle bu ümmete bir genişlik vermiştir. Böylece ümmetin bu rahmete girmesi için kapı açılmıştır. Ayetteki "Rabbinin rahmet ettikleri...." kısmına nasıl dahil olmasınlar ki onların fer'i meselelerde ihtilaf etmeleri, ittifak etmeleri gibidir. Elhamdülillah.
Bu iki yol arasında, birinciden aşağıda ikinciden yukarıda orta mertebede bir yol daha vardır ki o, dinin aslında ittifak olup bazı küllî kaidelerde ihtilaf edilmesidir ki gruplar halinde parçalanmaya yol açan budur.
Ayet-i kerimenin ihtilafın bu kısmını içine alması mümkündür. Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber'den sahih olarak "ümmetinin 70 küsur fırkaya/grupa ayrılacağı" rivayet edilmiştir.
Yine Hz. Peygamber haber vermiştir ki
"Bu ümmet, kendisinden önce geçen ümmetlerin yoluna karış karış ve kulaç kulaç uya­caktır."[17]
Bu ihtilaf bizden önceki ümmetlerde meydana gelen ayrılıkları da içine almaktadır. Hadisteki ifade bid'atçıların sapıklık özelliğine cehennem tehdidine, aday olduğunu da göstermektedir. Bunlar rahmetten tamamen uzaktırlar.
Hz. Peygamber bizim kaynaşmamız ve hidayet üzere olmamız için aşırı derecede istekli idi. İbn Abhas'ın hadisinden biliyoruz ki:
"Hz. peygamber vefatına yakın bir sırada- o vakit evde aralarında Hz. Ömer'in de bulunduğu birtakım adamlar vardı- şöyle buyurdu:
“Geliniz size bir yazı yazayım; ondan sonra hiç sapıklığa düşme­yeceksiniz." Hz. Ömer (bu arada) şöyle dedi: Peygamber acılar için­dedir. Sizin yanınızda Kur'an vardır. Allah'ın kitabı bize yeter. Ehl-i beyt, arasında ihtilaf olup çekişme başladı. Kimisi Hz. Ömerin söylediğini söylüyordu. Kimisi de;
"(kağıt kalem) yaklaştırınız. Pey­gamber size bir yazı yazdıracak. Ondan sonra hiç sapıtmayacak­sınız." diyordu. Hz. Peygamberin huzurunda gürültü ve ihtilaf çoğa­lınca:
"Huzurumdan kalkınız!" buyurdu.[18]



[1] Maide: 159
[2] Rûm: 31-32
[3] En'am: 153
[4] Hadisi Ebu Davud, Sünnet kitabında 4596 ve 45 97 numara ile Tirmizi İman kitabında 2640 ve 2641 numara ile, İbn Mâce, Fiten kitabında 3991-3992 ve 3993 numara ile Darimi, Siyer Kitabında 2518 numara ile Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde 2/3321 3/120-145; 4/102 de. Suyuti, el'Câmi’us-Sağir'inde (Feyz'ul Kadir'de 2/20 de 1223 numara ile Sehâvi, Mekâsıd'ında shf. 158159 da. Aclûni, Keşful Hafâ'sında 1/369-370 de, Albani, Sahih’ul Cami’nde 2/375 de rivayet etmiştir.
[5] Âli-İmran: 105
[6] Hûd: 118-119
[7] Bakara: 213
[8] Hud: 118-119
[9] Dehr zaman anlamına bir kelimedir. Günümüzde yaşanan hayattan başka bir şeye inanmayanlara materyalist denmektedir. Böyle kimselere eskiden "Dehriyyün" denirdi. Yaşamanın ve ölmenin dehr'in elinde olduğunu söyleyenlere Casiye suresi 24. ayetinde işaret vardır. (Çeviren).
[10] Hûd: 119
[11] Âl-i İmran: 103
[12] Hûd: 119
[13] Bakara: 213
[14] Hadisi İbn Kesir, tefsirinde Bakara suresi 213. ayetini tefsir ederken zikretmiştir, İbn Kesirin Abdurrazzak'ın Musannef isimli kitabına nisbet ettiği hadiste küçük kelime farklılıkları vardır. Ayrıca bakınız: Tefsir-u İbni Kesir, 1/237, Mısır, 1988 basımı; Kurtubî Tefsiri. 3/32 Hey'et'ül Küttâb'il Mısriyye basımı, Sahih İbn-i Hıbban, 4/197-5/90, Zâd'ul Meâd, İbnul Kayyım, 1/3641/414 Müesseset'ür Risale basımı
[15] Burada A'râf suresi 172. ayetine işaret edilmektedir. (Çeviren)
[16] Bakara: 213
[17] Hadisi Buharı, İ'tisam kitabında iki hadis halinde (Feth'de 7319-7320 numara ile), Müslim, İlim kitabında 2669 genel numara ile Tirmizi, Fiten kitabında 2180 numara ile İbn Mâce, Fiten kitabında 3994 numara ile Ahmed b. Hanbel. Müsned'inde 2/327-367-450-511-527, 3/84-94. 4/125. 5/218-340 da rivayet etmiştir.
[18] Hadisi Buhari, Cihad 'Siyer ve Cizye kitabında (Fethde 3053 ve 31 68 numaralar ile) Müslim, Vasiyyet kitabında bu kitapta 22 numara ile Ahmed b. Hanbel, Müsnedinda 1/90 ve 1/222 de 693 ve 1935 numara ile (Ahmed Şâkir’in tahkik ettiği basım) rivayet etmiştir.