๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:27:43



Konu Başlığı: Bidat çıkarmanın kötülüğü hakkında ayet ve hadisler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:27:43
Bid'at Ve Bid'at Çıkarmanın Kötülüğü Hakkında Âyet Ve Hadisler

 
Bu konudaki nakli deliller birkaç gruptur:
Birincisi Allah'ın dininde bid'at çıkaranın kötülüğüne i genel olarak delâlet eden Kur'an âyetleridir:                                 
Bunlardan birisi şu âyet-i kerimedir:
"Size Kitab'ı indiren O'dur, O'nun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir."[20]
En büyük delillerden birisi bu âyettir. Hadisi şerifte bu âyet tefsir edilmiştir. Hz. Âişe'den sahih olarak rivayet edildiğine göre o şöyle anlatmak­tadır: Ben Hz. Peygamber'e (s.a)
"Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih âyetlerin peşine düşerler" ayetini sordum.
O şöyle buyurdu: "Sen onları gördüğün zaman kendilerini tanırsın."[21]
Yine Hz. Âişe'den gelen sahih bir rivayete göre o şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'e (s.a) "Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun bazı âyetleri muhkemdir..." âyeti hakkında soru soruldu. Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu:
“Bu Kitab'ın müteşabih âyetlerinin peşinden gidenleri gördüğünüz zaman işte Allah'ın (kalplerinde eğrilik olanlar diye) isimlendirdiği kimseler bunlardır ve bunlardan sakınınız."[22]
Bu tefsir mübhemdir/kapalıdır. Fakat yine Hz. Âişe'den gelen bir rivayette o şöyle demektedir:
Hz. Peygamber (s.a) "Sana kitab'ı indiren O'dur, onun bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar kitab'ın esasıdır..." âyetini okudu ve şöyle buyurdu:
"Müteşabih âyetler hakkında tartışmaya girenleri gördüğün zaman işte Allah'ın kas­tettiği kimseler bunlardır, bunlardan sakının."
Bu rivayet daha açıktır. Çünkü âyet kalplerdeki eğriliğin alâmeti olarak Kur'an hakkındaki tartışmayı gösteriyor.   Bu tartışma müteşabihlerin peşinden gitmekle mukayyettir.
O halde kötülemenin muhatabı, Kitabın anası ve büyük bir kısmı olan muhkem âyetleri terk ederek onun müteşabıhlerine uymak suretiyle Kur'an hakkında tartışmaya girenlerdir. Fakat bunun da daha açık bir yoruma ihtiyacı vardır. Hazevver isimli Ebû Galipten[23] rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
Şam'da bulunu­yordum. Mühelleb[24] Hâricilerden yetmiş kişinin kafasını gönder­mişti. Şam yolu üzerine bunları diktiler. Ben o esnada evimin damında bulunuyordum. Ebû Uraame[25] geçti. Aşağıya indim ve onun peşinden gittim. Kafataslarının yanına vardığında gözleri yaşardı ve şöyle dedi:
"Sübhanallah! Sultan bu Adem oğulların a ne yapmış! -Bunu üç defa söyledi- Cehennemin köpekleri, cehennemin köpekleri, gökkubbenin altında öldürülenlerin en kötüleri- Bunu da üç defa tekrarladı- Bunların öldürdükleri kimseler, maktullerin en hayırlısıdırlar. Ne mutlu bu adamları öldürenlere ve ne mutlu bu adamların öldürdüklerine!" Sonra bana döndü ve şöyle dedi:
"Ey Ebû Gâlib, sen onların çok oldukları bir yerde yaşıyorsun. Allah seni onlardan korusun." Ben dedim ki:
Ama ben senin onları gördüğün zaman ağladığını gördüm. Dedi ki:
"Ben onların ehl-i İslamdan olduklarını gördüğüm zaman kendilerine acıdığım için ağladım. Sen Âli İmran sûresini okuyor musun?" Ben:
Evet, dedim,
Ebû Umame şu ayet-i okudu:
"Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir." Sonra şu âyeti okudu:
"Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Birtakım yüzlerin ağaracağı ve birtakım yüzlerin de kararacağı günde büyük azab onlaradır. Yüzleri kararanlara inandıktan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkar etmiş olmanızdan ötürü tadın azabı! denilir. Yüzleri ağaranlara gelince onlar Allah'ın rahmeti içindedirler; orada ebedi kalacaklardır."[26] Dedim ki:
Ey Ebû Umame bunlar onlar mı?
Evet, dedi. Dedim ki:
Bunu kendin mi söylüyorsun, yoksa Rasulullah'tan (s.a) bir şey mi işittin? Dedi ki:
"Kendim söylersem bu bir cüretkârlık olur. Bilakis bunu ben Rasulullah'tan işittim; bir değil, iki değil, üç değil, yedi defa işittim." Sonra şöyle dedi:
"İsrailoğulları yetmiş bir fırkaya ayrıldı. Bu ümmet de yetmiş iki fırkaya ayrılacak. Sevâd’ı a'zam (büyük cemaat, ehl-i sünnet cemaati) hariç, bunların hepsi cehennemliktir."[27] Dedim ki:
Ey Ebû Umame, onların ne yaptıklarını biliyor musun? Ebu Umame şu âyetle cevap verdi:
"De ki: Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, O peygamber, kendisine yüklenenden siz de kendinize yüklenenden sorumlusunuz. Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Peygambere düşen sadece, apaçık tebliğdir.”[28]
Bu rivayeti İsmail el-Kâdı[29]  ve başkaları tahriç etmişlerdir. Başka bir rivayette râvi der ki:
Ebû Galib, Ebû Umame'ye sordu:
İçlerinde sevâd-ı a'zam'ın olduğu fırka hakkında ne dersin? Bu olay Abdülmelik'in[30] halifeliğinin başında olmuştu. O zaman cinayetler ortaya çıkmıştı. Ebu Umame dedi ki:
"Onlar kendilerine yüklenen­den siz de kendinize yüklenenden sorumlusunuz."
Bunu muhtasar (kısa) olarak Tirmizi tahriç etmiş ve hasen hadistir demiştir. Bu hadisi bazı farklı lafızlarla Tahavi[31] de tahriç etmiştir. Tahavi'nin rivayetinde Ebû Umame'ye şöyle denilir:
Ey Ebu Umame! Onlar hakkında hem böyle söylüyorsun, hem de ağlıyorsun! Yani öldürü­lenlerin en kötüleridir, diyorsun. Ebû Umame cevap olarak dedi ki:
"Onlara acıyorum. Çünkü onlar ehl-i İslamdılar, sonra İslamdan çıktılar." Sonra şu âyeti sonuna kadar okudu:
"O size Kitab'ı indirendir..."   Sonra:   
Bunlar onlardır (yani kalplerinde eğrilik olanlardır) dedi. Sonra:
"O gün nice yüzler vardır bembeyazdır, nice yüzler de vardır, simsiyahtır."
Ayetini[32]  sonuna kadar okudu. Sonra şöyle dedi: 
"Bunlar onlardır."  yani ahirette yüzleri simsiyah (olanlardır.)
el-Âcûrrî[33] Tâvus'un[34] şöyle dediğini anlattı:
İbn Abbas'a[35] Hariciler ve onların Kur’an okunurken takındıkları tavır anlatılmıştı.
İbn Abbas şöyle dedi:
Onlar Kur'an'ın muhkemine inanıyorlar, müteşabihlerinde sapıtıyorlar. İbn Abbas sonra şu âyeti okurdu:
"Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek bir seviyeye erişenler ise: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katından gelmiştir, derler."[36]
Bu yorumla birlikte âyette sözü edilen kalplerinde eğrilik olan kimselerin bid'atçiler olduğu kesin olarak anlaşılmıştır. Çünkü Ebû Ümame (r.a) Hâricileri âyetin genel hükmü içerisine dahil etti ve onlar hakkında nazil olduğunu söyledi. Onlar ilim adamlarına göre bid'at ehlindendirler. Ancak kimilerine göre bid'atçilikleri yüzünden ehl-ı İslamın dışına çıkmışlardır, kimine göre de ehl-i İslamın dışına çıkmamışlardır.
İkinci görüşte olanlara göre bunlar kalplerinde eğrilik olanlardır, bu sebeple sapıtmışlardır. Her ne kadar âyetin lafzı hem onları hem de bu vasfı taşıyan diğerlerini içine alacak genellikte ise de bu vasıf bütün bid'atçilerde mevcuttur.
Biliyorsunuz, bu sûrenin başları Necran Hıristiyanları[37] ve onların Hz. İsa (a.s) hakkındaki inançları konusunda Hz. Peygamber (s.a)   ile yaptıkları tartışma hakkında nazil olmuştur. Onlar, Rasulullah'a karşı Hz. İsa'nın ilah olduğunu veya Allah'ın oğlu olduğunu veya üçün üçüncüsü olduğunu birbirine benzer yorumlarla tevil ediyorlardı ve siyer kitaplarının naklettiğine göre Hz. İsa'nın kulluğu konusundaki apaçık gerçeği terk ediyorlardı! Sonra âlimleri Hâriciler gibi âyetin lafzının hükmünün altına giren sorunları ve sorumlularını da buna göre yorumladılar ki âyetin genel anlamı buna da uygundur.
Sonra Ebû Ümame diğer âyeti okudu:
"Kendilerine apaçık belge­ler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın..."
Diğer ayeti tefsir ettiği şekilde bu ayeti de tefsir etti. Ayet-i kerime bu vasıfları taşıyan kimselere karşı bir tehdit ve korkutmadır, müminlerin de onlar gibi olmalarını nehiydir/yasaklamadır.         
Abîde[38] Humeyd ibn Mihran'dan[39] rivayet, etti; Humeyd şöyle dedi:
Hasan'a (el-Basri) sordum: Bu habis hevâ ehli Âli İmran süresindeki "Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra paçalamp ayrılığa düşenler gibi olmayın." ayetini ne yaptılar? Hasan şöyle cevap verdi:
Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki onlar bu âyeti arkalarına attılar.
Yine Ebu Ümâme'den rivayet edilmiştir ki o şöyle dedi:
Onlar Harûrilerdir. İbn Vehb dedi ki:
Mâlik'i şöyle derken duydum:
Allah'ın kitabında ihtilafa düşen hevâ ehli hakkında "O gün nice yüzler vardır bembeyazdır, nice yüzler vardır simsiyahtır... yüzleri simsiyah olanlara inandıktan sonra kâfir mi oldunuz? O halde inkar etmiş olmanızdan ötürü tadın azabı! denilir." âyetinden daha ağır bir âyet yoktur. Mâlik dedi ki:
Hangi söz bundan daha açıktır? Onun bu âyeti hevâ ehli için (heva ve hevesine uyanlar için) tevil ettiğini gördüm. Bunu İbn el-Kasım[40] da rivayet etti ve şu ilaveyi yaptı: Mâlik bana dedi ki:
Bu âyet, ehli kıble (yani müslümanlar) hakkındadır. Onun âyet hakkında söylediğini birden fazla kişi nakletmiştir.Katâde'den[41]  rivayet edilmiştir:
"Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler" bid'atçilerdir.İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir:
"O gün nice yüzler vardır bembeyazdır, nice yüzler vardır simsiyahtır" ayetindeki beyaz yüzler ehli sünnet, siyah yüzler ehl-i bid'attir.
Bid'ati ve bid'at çıkarmayı kötüleyen âyetlerden birisi de şu ayeti kerimedir:
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”[42]
Ayette geçen sırat-ı müstakim/dosdoğru yol, Allah'ın çağırdığı yoldur ve sünnettir. Diğer yollar ise sırat-ı müstakim'den sapan ihtilaf ehlinin yoludur ki bunlar bid'atçilerdir. Diğer yollardan kastedilen, günahkârların yolları değildir. Çünkü masiyetler birer masiyet oluşları yönüyle şeriate benzemek üzere sürekli gidilen bir yol ortaya koymazlar. Bu nitelik, sadece sonradan uydurulan bid'atlere mahsustur.
İsmail'in Süleyman ibn Harb'ten yaptığı rivayet de bu manaya delâlet eder: Süleyman ibn Harb şöyle demiştir: Bize Hammad ibn Zeyd, Asım ibn Behale'den o da Vâil'den, Vâil de Abdullah'tan[43] rivayet etti:
Abdullah şöyle dedi:
Bir gün Hz. Peygamber (s.a) bize uzun bir çizgi çizdi. Süleyman ibn Harb de aynı çizgiyi bizim için çizdi. Rasulullah (s.a) sonra bu çizginin sağma bir çizgi, soluna bir çizgi daha çizdi. Sonra dedi ki:
"Bu Allah'ın yoludur." Sonra ortadaki çizginin sağına ve soluna birçok çizgiler çizdi ve dedi ki:
"Bunlar yollardır. Bunlardan her birinin üzerinde o yola çağıran bir şeytan bulunur." Sonra şu âyeti okudu:
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır."[44]Bekr ibn el*Alâ dedi ki:
Sanırım Hz. Peygamber (s.a) insan şeytanlarını kastetti. Allahu a'lem bu yollar da bid'atlerdir. Bu hadis çeşitli yollarla rivayet, edilmiştir.[45]
Amr ibn Seleme el-Hemedâni'den şöyle dediği rivayet edilmiştir. Mescid'de Batha[46] denilen yerde henüz kum serilmeden önce Abdullah ibn Mes'ud'un ders halkasında oturuyorduk. Ubeydullah ibn Ömer ibn el'Hattab bir gazi olarak gelmişken ona dedi ki:
Sırat-ı müstakim nedir ey Ebû Abdurrahman?[47] Abdullah ibn Mes'ud dedi ki:
Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki, sırat-ı müstakim, senin babanın cennete gidinceye kadar üzerinden hiç ayrılmadığı yoldur. Sonra bir dost olarak onun böyle olduğuna üç kere yemin etti. Sonra toprağın üzerine eliyle bir çizgi çizdi ve o çizginin etrafına başka çizgiler çizdi ve dedi ki:
Peygamberiniz sizi bu yolun bir ucunda bıraktı. Yolun diğer ucunda cennet vardır. Kim bu yoldan sapmadan giderse cennete girer. Kim şu yollara saparsa helak olur.
Bir başka rivayette şöyle geçer:
Ey Ebû Abdurrahman, sırat-ı müstakim nedir? Abdullah ibn Mes'ud dedi ki:
Rasulullah (s.a) bizi o yolun aşağısında bıraktı. Yolun diğer ucu cennettedir. Yolun sağında ve solunda başka yollar vardır. Bu yolların üzerinde birtakım adamlar yanlarından geçen kimselere: Haydi gel, haydi gel! diye kendi yanlarına çağırırlar. Kim bu yollarda onlara yapışırsa ken­dilerini cehenneme kadar götürürler. Kim de ortadaki en büyük yoldan giderse o yol da onları cennete kadar götürür. Abdullah İbn Mes'ud, daha sonra şu âyeti okudu:
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır..."
"Başka yollara uymayın" âyeti hakkında Mücâhid'in[48] şöyle dediği rivayet, edilmiştir:
Bid'at ve şüphelere uymayın.
Aburrahman ibn Mehdi'den[49] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Mâlik ibn Enes'e sünnetin ne olduğu soruldu. O şöyle cevap verdi:
Kendisine sünnetten başka bir isim verilemiyecek şeydir. Ve şu âyeti okudu:
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır."
Bekr ibn el"Alâ dedi ki:
İmam Mâlik -inşaallah- İbn Mes'ud'un 'Peygamber (s.a) bir çizgi çizdi" şeklindeki hadisini kastediyordur. Sonra bu hadisi anlattı.
Bu tefsir, âyetin bid'at yollarının herhangi birini değil tamamını kapsamına aldığına delâlet eden bir tefsirdir.
Bid'ati ve bid'at çıkarmayı kötüleyen âyetlerden birisi de şudur:
“Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.”[50]
Ayette geçen "kasdü's-sebil" hak yol demektir. Onun dışındaki yollar haktan sapan yollardır ve bunlar bid'at ve sapıklık yollarıdır. Allah Tealâ fazlı ve keremiyle bizi o yol­lara düşmekten korusun. Yolun eğrisi demek, ondan sakındırmak için yeterlidir. Âyetin akışı sakındırma ve yasaklamaya delâlet ediyor.
İbn Veddâh anlattı:
Âsim ibn Behdele'ye soruldu ve denildi ki:
Ey Ebû Bekir (Asim'ın künyesi)! "Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi." âyeti hakkında görüşün nedir? Dedi ki:
Bize Ebû Vâil anlattı; o da Abdullah ibn Mes'ud'dan nakletti ve şöyle dedi:
Abdul­lah ibn Mes'ud düz bir çizgi çizdi, sonra onun sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve dedi ki:
Rasulullah (s.a) de böyle çizmiş ve (ortadaki) düz çizgi için "bu, Allah'ın yoludur." demiş, sağındaki ve solundaki yollar için de "bunlar değişik/parçalanmış yollardır, bunlardan her birinin üstünde şeytan vardır, bu şeytan insanları oraya çağırır." demiştir. Sebil kelimesi müşterek bir anlama sahiptir, (yani hem doğru yolu, hem eğri yolu ifade eder.) Allah Teala şöyle buyurur:
"Bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. Başka yollara uymayın..."
Tüsterî'den[51] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Yolun doğrusu" sünnetin gösterdiği yoldur; "yolun eğrisi" cehenneme götüren yoldur. Bu da bid'atler ve (batıl) inançlardır.
Mücahidden şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Kasdu's-sebil" (Yolun doğrusu), aşırılık ve eksiklik arasındaki orta yoldur. Bu, câir (eğri yol) kelimesinin de aşırı ve eksik anlamına geldiğini ifade eder. Her ikisi de, yani aşırılık ve eksiklik ise bid'atin niteliklerindendir.
Hz. Ali'nin[52] bu âyette geçen "ve minha câir" ibaresini "fe minkum câir"[53] diye okuduğu rivayet edilir.
Dediler ki, o zaman âyetin anlamı: Sizden, yani bu ümmetten doğru yolun dışına çıkanlar vardır. Sanki bu âyet daha önceki âyetle aynı manayadır.
Bid'ati ve bidatçiliği kötüleyen bir diğer âyet şudur:
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiç bir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.[54]
Bu âyetin tefsiri Hz. Aişe yoluyla gelen bir hadiste geçmektedir. Hz. Aişe şöyle demektedir: Rasulullah (s.a) buyurdu ki:
"Ey Âişe! "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar kimlerdir?" Dedim ki:
Allah ve Rasûlü bilir. Dedi ki:
"Onların bu ümmetten hevâ ve hevesine uyanlar, bid'at çıkaranlar ve sapıtanlardır. Ey Aişe! Her günahın tövbesi vardır. Sadece hevâ ve hevesine uyanların ve bid'atçilerin tövbesi olmaz. Onlar benden beridirler, ben onlardan beriyim.”[55]  İbn Atiyye[56] dedi ki:
"Bu ayet, heva ve hevesine uyanları, bid'atçileri, şer'î-amelî konularda kural dışına çıkanları ve bunlardan başka aşırı şekilde tartışmaya düşkün olanları, Kelâma fazlaca dalanları içine alır. Bunların hepsinin hataya düşme ve bozuk inançlara kapılma tehlikesi vardır."[57] İbn Atıyye teferruatla ilgili (Şer'i-ameli) konu­ların içine fazlaca dalanlar derken -Allah bilir ya- herhalde Ebû Amr ibn Abdilberr'in[58] "Câmiu Beyani'1-İlim"[59] isimli kitabında rey ile (sadece akılla) hüküm vermenin kötülenmesi bölümünde söyledik­lerini kastetmektedir. İnşaallah bunun açıklaması ileride gelecektir.
İbn Battal,[60] Buhâri[61] Şerhinde Ebû Hanife'den[62] şöyle dedi­ğini nakleder:
Mekke'de Ata ibn Ebi Rabah[63] ile karşılaştım. Ona bir mesele sormuştum. Bana dedi ki:
Nerelisin? Dedim ki:
Kuleliler­denim. Ata dedi ki:
Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanların bulunduğu yerden misin? Dedi ki:
Sen hangi gruba mensupsun? Dedim ki: 
Ben selefe sövmeyen, kadere inanan ve hiç kimseyi günahından dolayı tekfir etmeyenlerdenim. Bunun üzerine Âtâ dedi ki:
İyi bildin, bu yoldan ayrılma. Hasan'dan nakledilmiştir. O şöyle dedi:
Hz. Osman ibn Affan bir gün karşımıza geçti ve bize hitab etmeye başladı. Fakat onun sözünü kestiler ve Batha denilen yerde akşam oluncaya kadar tartıştılar. Hasan dedi ki:
Hz. Peygamberin zevcelerinden birisinin odasından bir ses duyduk. Bu sesin müminlerin validesinin sesi olduğu söylendi. Hasan devamla şöyle dedi:
İşittiğimiz sesin sahibi şöyle diyordu:
Dikkat edin! Peygamberiniz, dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlardan uzaktır. Ve şu âyeti okudu: "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, sen onlardan berisin."Kâdî İsmail dedi ki:
Zannediyorum bu rivayette sözü edilen müminlerin validesi Ümmü Seleme'dir, Çünkü bu esnada Hz. Âişe hacda bulunuyordu.
Ebu Hureyre'den bu âyetin bu ümmet hakkında indiği 'rivayet edilmiştir. Ebû Ümame'den ise bunların Hâriciler olduğu rivayet edilmiştir. Kâdî (İsmail) dedi ki:
İster Haricilerden olsun, ister başkaların­dan olsun dinde bid'at çıkaran herkesin bu ayetin hükmü altına girdiğine Kur'an açıkça delalet etmektedir. Bir diğer ayet'i kerime şudur:
"Dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşrik­lerden olmayınız."[64]
Ayette geçen "ferrakû dinehum (dinlerinde ayrılığa düşenler)" ibaresi "fârekû dinehum (dinlerinden uzaklaşanlar)" diye de okun­muştur. Ebû Hureyre'den bunların Hâriciler olduğu rivayet edilmiş­tir. Ebû Umame bunu menfi olarak rivayet etmiştir.
Bunların hevâ ve heveslerine uyanlarla bid'atçiler olduğu rivayet edilmiştir. Bunu Hz. Aişe'nin merfû olarak yani Hz. Peygamber'e nisbet ederek rivayet ettiğini söylediler. Çünkü İsmail el-Kadi'nin dediği ve önceki âyette geçtiği gibi bid'atçilerin durumu böyledir. Bid'atçiliği kötüleyen âyetlerden birisi de şudur:
"De ki: Allah'ın sizin üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi fırka fırka ayırıp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.”[65]
İbn Abbas, "sizin fırka fırka ayrılmanız" hevâ ve hevese uyarak farklı görüşlere sahip olmak demektir, demiştir. Buna göre "kiminize kiminizin hıncını tattırmak" demek onların birbirlerini tekfir etmeleri hatta birbirleriyle savaşmaları demektir. Nitekim ehli sünnet ve'1-cemaatin dışına çıkan Hâriciler böyle yapmışlardır.
Ayette geçen ve "sizin fırka fırka ayrılmanız," diye terceme ettiğimiz "ev yelbisekum şiyean" bölümünün ihtilaftan dolayı meydana gelen bir karışıklık anlamına geldiği de söylenmiştir.
Mücahid ve Ebu'I-Âliye[66] dediler ki:
Bu âyet Muhammed ümmetiyle ilgilidir. Ebu'l Âliye dedi ki:
Bunlar dörttür. İki tanesi Hz. Peygamber'in (s.a) vefatından yirmi beş sene sonra ortaya çıkmıştır. Fırka fırka ayrılmışlar ve kiminize kiminizin hıncı tattırılmıştır. Geriye ikisi kalmıştır. Bu ikisi de mutlaka ortaya çıkacaktır. Hasf (yere batma) ayaklarınızın altından gelecek azaptır. Mesh, yani hayvanlara benzeme ise üstünüzden gelecek azaptır. Bütün bunlar heva ve hevese uyarak ihtilafa düşmenin çirkin, sevimsiz ve kötülenmiş bir şey olduğunu açıkça göstermektedir.
"Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı."[67] âyeti hakkında Mücahid'den şöyle dediği nakledilmiştir:
İhtilafa düşmeye devam edecek olanlar, bâtıla uyanlardır. Rabbinin merhamet ettikleri ise hakka uyanlardır, Çünkü onların içinde ihtilaf olmaz.
Mutarrif ibn eş-Şıhhir'den[68] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Şayet heva ve hevesine uyanlar tek bir grup olsalardı o zaman belki onların hak üzere olduğunu bir kimse söyleyebilirdi. Bunlar parça parça, grup grup olduğuna göre her akıl sahibi bilir ki "gerçek/hak asla parçalanamaz" İkrime'den[69] rivayet edilmiştir:
"Onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler" yani heva ve heveslerine uyarken ihtilaf edecekler. "Rabbinin merhamet ettikleri müstesna" maksat ise ehl-i sünnete mensup olanlardır.
Ebû Bekir Sabit el-Hatib Mansûr ibn Abdillah ibn Abdirrahman'dan,[70] şöyle dediğini nakletmiştir:
Hasan-ı (Basri)'nin yanında oturuyordum. Arkamda da bir adam oturuyordu. Adam beni "Rabbi­nin merhamet ettikleri müstesna onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler" âyeti hakkında Hasan'a soru sormaya teşvik ediyordu. Hasan dedi ki:
Evet onlar çeşit çeşit dinler üzere "İhtilaf etmeye devam edecekler", "Sadece Rabbinin merhamet ettikleri" ihtilafa düşmeyecek.
İbn Vehb, Ömer ibn Abdilaziz' den ve Mâlik ibn Enes'ten kendi­lerine merhamet edilenlerin ihtilafa    düşmeyeceklerini rivayet etmiştir.
Bu âyetin açıklaması inşaallah daha sonra gelecek.
Buhari'de Ömer ibn Mus'ab'tan[71] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Babama "De ki: Size yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?" âyetinde kastedilenlerin Harûrîler mi olduklarını sordum. Dedi ki:
Hayır; onlar Yahudiler ve Hristiyanlardır. Yahudiler Hz. Muhammed'i (s.a) yalanladılar. Hıristiyanlar da orada yemek içmek yoktur diyerek cenneti yalanladırlar. Harû­rîler ise "Söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar." Ayetinde anlatılanlardır. Şûbe onları fasıklar olarak isimlendirmişti."[72] Sa'd ibn Mansur[73] tefsirinde Mus'ab ibn Sa'd'den şöyle dediğini rivayet, etmiştir:
Babam Sa'd b. Ebî Vakkas'a "İyi işler yaptıklarını zannettikleri halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimseler"[74] Harûrîler midir? diye sordum. Dedi ki:
Hayır; bunlar manastırlarda yaşayan rahiplerdir. Harûrîlere gelince onlar şu âyetin hükmüne girerler: 
"Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı.”[75]
Abd ibn Humeyd tefsirinde, Mus'ab ibn Sa'd'den gelen başka bir lafızla bu manaya ulaşmıştır. Mus'ab ibn Sa'd "De ki:
Size yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
Onlar iyi işler yaptıklarını zannettikleri halde dünya hayatındaki çabaları boşa giden kimselerdir" ayetine gelince:
Bunlar Harûrîler mi? diye sordum. Dedi ki:
Hayır! Onlar Yahudiler ve Hıristiyanlardır. Yahu­diler Muhammedi (s.a) inkar ettiler. Hıristiyanlar ise cenneti inkar ettiler ve orada yemek içmek yoktur, dediler. Harurilere gelince: "Onlar söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri koparırlar ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.[76] âyeti onlar hakkındadır. Çünkü birincisi onlar Rasulullah'ın (s.a) şehadetiyle hak yoldan çıkmışlardır, fasit (bozuk) tevil yapmaktadırlar. Bid'atçiler de böyle yaparlar; tevil, onların hak yoldan çıkarken girdikleri bir kapıdır/başvurdukları bir yoldur, ikincisi onlar Kur'an'ın ve sünnetin hükümleri üzerinde böylece tasarrufta bulunmaktadırlar.
Hâricilerden ehl-i Havra ve diğerleri "Hüküm sadece Allah'ındır.[77]âyetiyle, "Buna içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder"[78] ayetiyle ve diğer âyetlerle ilişkilerini kesmişlerdir, (yani Allah'ın hükmünün dışına çıkarak kendi akıllarınca hüküm vermişlerdir.)
İleride sana anlatılacağı gibi, bid'atçiler de böyle yapmışlardır.
Amr ibn Muhacir'in[79] şöyle dediği rivayet edilir:
Ömer ibn Abdilaziz'e Gaylan el-Kaderi'nin[80] kader hakkında ileri geri konuştuğu haberi ulaşır. Ömer ibn Abdilaziz kendisine haber gönderir. Gaylan günlerce ondan gizlenir ve görünmez. Sonra Ömer ibn Abdilaziz'in huzuruna getirilir. Ömer ona der ki:
Ey Gaylan! Bana senin hakkında ulaşan bilgiler nedir? (Doğru mudur?) Amr ibn Muhacir der ki:
Ben kendisine bir şey söylememesi için işaret ettim. Fakat Gaylan dedi ki:
Evet ey Mü'minlerin Emiri! Allah Teâla şöyle buyuruyor:
"İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir? Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır, onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışındır. Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük."[81] Ömer ibn Abdilaziz der ki:
Sûreyi sonuna kadar okusana:
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir. Dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlere de acı bir azap vardır."[82] Sonra dedi ki:
Peki bu âyete ne diyorsun ey Gaylan? Gaylan şöyle dedi:
Ben derim ki, ben kör idim, benim gözümü açtın; Sağır idim, bana işittirdin; sapıtmıştım, bana hidayet ettin. Ömer ibn Abdillaziz şöyle dedi:
Allah'ım, kulun Gaylan eğer doğru söylüyorsa (ne âlâ), yoksa onun hakkındaki hükmünü ver. Amr ibn Muhacir der ki:
Gaylan kader konusunda bir daha konuşmadı, dilini tuttu, Ömer ibn Abdilaziz de onu Şam'da darp­hanenin başına getirdi. Ömer ibn Abdilaziz vefat edip hilafet makamına Hişam[83] geçince Gaylan kader konusunda yine konuşmaya başladı. Hişam, üzerine adam gönderdi ve elini kestirdi. Adamın birisi yanından geçerken Gaylan'ın elinin üzerinde bir sinek görünce ona dedi ki:
Ey Gaylan! İşte kaza ve kader budur. Gaylan dedi ki:
Vallahi sen yalan söylüyorsun; bu ne kazadır, ne de kaderdir. Bunun üzerine Hişam kendisini çarmıha gerdirdi.
"....Allah'a verdikleri sözü bozarlar... ve yer yüzünde fesat çıka­rırlar." âyetinin Harurilere işaret ettiğinin üçüncü delili de onların, Allah'ın kullarına karşı kılıç çekmiş olmalarıdır. Yeryüzünde en büyük fesatçılık/bozgunculuk budur. Bid'atçiler tarafından bu yaygın olarak yapılan bir iştir. Onlar ayrıca müslümanlar arasında çeşitli yollarla kin ve düşmanlık yayarak da bozgunculuk yaparlar.
Müellifin, başta Harûriye olmak üzere sapıklık ve kalplerinde eğrilik olanları tanıtmak üzere sıraladığı bu üç vasıf, Kur'an ve Sünnetin insanları uyardığı sapık bir fırkada bulunması gereken vasıflardır. Nitekim şu âyetlerde bu uyarı yapılmaktadır:
"Kendile­rine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın."(Al-i İmran-105) "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, sen onlardan berisin." (Enam: 159)
Hadis-i Şerifte şöyle ifade buyurulmuştu: Bu ümmet yetmiş küsur fırkaya ayrılacak.
Mus'ab ibn Sad'a ait birinci rivayetteki bu tefsir de sözü edilen anlam üzerinde babasıyla uyum göstermektedir.
Sonra Said ibn Mansur'un rivayetinde Sâd ibn Ebi Vakkas:
Bu, Harurilerin kalplerindeki bir eğrilik sebebiyledir, şeklinde yorum yapmıştır.
"Onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştır."
ayeti de onlar hakkındadır demiştir. Bu âyet, Âli İmran süresindeki "Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih âyetlerin peşine düşerler" âyetiyle ilgilidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas (r.a) Harûrîleri, her iki âyetin mana kapsamının içine dahil etmiştir. Bu âyetlerden birisinde sadece zeyğ/sapıklık yani hak yolun dışına çıkma vasfı zikredilmiştir.
Diğer iki Vasıf yani Kur'an ve sünnetin ahkamında tasarrufta bulunma ve fitne-fesat çıkarma vasıfları öteki ayette zikredilmiştir. Bu vasıfların üçü de Harürilerde mevcuttur. Âli İmran süresindeki âyet lafzıyla onları kapsamına almaktadır. Çünkü onun lafzı lügat olarak genel bir manayı gerektirir.
Bu âyeti özel olarak kâfirlere yorsak da, usûlde beyan edildiği üzere zikredilen vasıfları taşıyanlara verilecek ceza yönünden, Harüriler hakkında da âyetin hükmünün geçerli olduğunu söyleye­biliriz. Saf süresindeki âyet, de böyledir. Çünkü bu âyet Musa'nın (a.s.) kavmi ile ilgilidir. Bundan dolayı Sa'd ibn Ebi Vakkas Harurileri de fâsıklar olarak isimlendirmiştir. Çünkü âyetin anlamı onlar hakkında da geçerlidir. Âyetin sonunda "Allah fâsıklar toplu­luğunu doğru yola iletmez." Denilmektedir. Sapıklık/zeyğ Harürilerde de vardır. O halde "Onlar yoldan sapınca Allah da onların kaplerini saptırmıştı." âyetinin anlamı içine Harüriler de girerler. Bundan hareketle âyetin, bid'at sahiplerinden sadece Harurileri değil, temelinde sapıklık olan bu vasıflarla vasıflanmış herkesi kapsadığı anlaşılır. Sapıklık da heva ve hevese uyarak haktan ayrılmak demektir. Sa'd ibn Ebi Vakkas, âyeti sadece Harüriler olarak yorumlamıştır. Çünkü -Allahu âlem- kendisine sadece onlar sorulmuştur ve Allah'ın dininde ilk defa bid'at çıkaranlar da onlardır. O halde ayeti sadece onlara tahsis etmek gerekmez.
Sâd ibn Ebi Vakkas'a sorulan ilk ayete gelince -ki Kehf süresin­deki âyettir- o bu ayetin Harurileri kapsamadığını söylemiştir.
Hz. Ali'den gelen bir rivayete göre o da, 'Taptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanlar"ı Harüriler olarak tefsir etmiştir.
Abd ibn Humeyd[84] İbn Tufeyl'den[85] şöyle dediğini rivayet etti: İbn el-Kevva[86] Hz. Ali'nin huzurunda ayağa kalktı ve dedi ki:
Ey Mü'minlerin Emiri! İyi işler yaptıklarını zannettikleri halde dünya hayatında çabalan boşa gidenler kimlerdir? Dedi ki:
"Onlar ehl-i Havra'dır."
Bu, Süfyan es-Sevri'nin[87] tefsirinde de nakledilmiştir. İbn Vehb'in Câmi' inde rivayet edildiğine göre ibn el-Kevvâ Hz. Ali'ye bu âyeti sorar. Hz. Ali ona der ki:
Yanıma çık da sana söyleyeyim. -Hz. Ali o esnada da minberdedir- İbn el-Kevvâ iki basamak çıkınca elindeki asası ile onu yakalar ve dövmeye başlar. Sonra ona der ki:
O âyette sözü edilenler sen ve arkadaşlarındır. Yine Abd ibn Humeyd, Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım[88] den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Evdoğullarından bir adam bana haber verdi:
Hz. Ali Irak'ta insanlara hitab ediyordu. Bu adam da onu dinleyenler arasında bulunuyormuş. Mescidin en uzak köşesinden ibn el-Kevvâ ona seslendi ve dedi ki:
Ey Mü'minlerin Emiri! "Yaptıkları işler bakı­mından en çok ziyana uğrayanlar" kimlerdir? Hz. Ali dedi ki:
Sensin. İbn elKevva Haricilerle yapılan savaşta öldürüldü. Bazı tefsirciler, ibn el-Kevvâ'nın bu soruyu Hz. Ali'ye sorduğu zaman onun şöyle cevap verdiğini naklettiler:
"Siz ehl-i Havra'smız, ehl-i riyasınız ve yaptığınız iyiliği başa kakarak boşa çıkaranlarsınız." Birinci rivayet, âyetin ehl-i Havra'yı da kapsamına aldığına delâlet eder.
Allah Teala onları anlatırken "Dünya hayatında çabaları boşa gidenler"[89]  dediği zaman, onlar kendilerinin hidayette olduklarını zannetmelerine rağmen Allah Teala onları sapıklıkla nitelendir­miştir. Bu, genel olarak  bunların, amellerinde bid'at  çıkaranlar olduğuna delalet eder. Bunlar da öncelikle ehl-i kitaptır/yani Hıris­tiyanlar ve Yahudilerdir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) "Her bid'at bir sapıklıktır."   buyurmuştur. Allah'ın  izniyle  bunun   izahı   ileride gelecektir. Âyet-i kerimeyle ilgili olarak her iki tefsir de yapılmıştır: Sa'd ibn Ebî Vakkas, bunların Yahudiler ve Hıristiyanlar olduğunu söylemiş, Hz. Ali de bunların bid'atçiler olduğunu söylemiştir. Çünkü hepsi de bid'at çıkarmada ittifak etmişlerdir. Bu sebeple Sa'd ibn Ebî Vakkas, Hristiyanların küfrünü, cenneti gerçeğinden farklı olarak tevil etmeleridir diye tefsir etmiştir. Hıristiyanların bu tevili reye dayanan/kafadan bir tevildir. Netice olarak her üç âyet de Bid'atin kötülüğü üzerinde birleşmiştir. Sâd ibn Ebi Vakkas'ın sözü her bir âyetin, bid'atçinin vasıflarından bir vasfı iktiza ettiğini bildirmek­tedir. Âyetlerde, ya lafzın genel kapsamlı oluşuyla veya vasıf anlamıyle  (yani aynı vasfı taşımaları yönüyle) bidatçiler kastedilmiş­lerdir.
İbn Vehb'in rivayetine göre Rasulullah (s.a), üzerinde yazı yazılı bir kürek kemiği getirdi ve dedi ki:
"Bir toplumun peygamberinin kendilerine getirdiği şeyden yüz çevirip başka şeye yönelmeleri veya kendi kitaplarından başka kitaplara yönelmeleri ahmaklık -veya sapıklık- olarak onlara yeter.”[90]
Bunun üzerine şu âyet-i kerime nazil oldu:
"Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?[91]
Abdülhamid[92]el-Hasen (Basri)'den şöyle dediğini nakletti: Rasulullah (s.a) buyurdu ki:
"Kim benim sünnetimden yüz çeverirse benden değildir." Sonra şu âyeti okudu:
"Rasulüm! De kî: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahla­rınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir."[93]
Yine Abdulhamid ve daha başkaları Abdullah ibn Abbas'tan rivayet etmişlerdir:
"İnsanoğlu ne yaptığını ve ne yapmadığını görür."[94] ayeti hakkında Abdullah ibn Abbas şöyle dedi:
Bu âyette geçen "mâ kaddemet" kişinin hayır veya şer yaptığı amellerdir, "ve mâ ahharat" ise kişinin kendisinin açıp da kendisinden sonrakilerin izledikleri çığırdır. Bu tefsirin de tefsirine ihtiyaç vardır. Abdullah ibn Abbas'tan rivayet edildiğine göre onun bu âyet hakkında şöyle dediği rivayet edilir:
Allah kişinin ölmeden önce yaptığı iyilikleri ve geride bırakıp da insanların ondan görüp uyguladıkları iyi bir çığırı bilir. Onun açtığı bu güzel yoldan gidenlerin sevabından hiçbir şey eksilmeksizin aynısı ona da vardır. Kötü bir yol açarsa o yoldan gidenlerin günahlarından da hiçbir şey eksilmeksizin aynısı ona da vardır. Bu rivayeti Abdullah ibn el'Mübarek ve daha başkaları rivayet etmişlerdir. Süfyan ibn Uyeyne, Ebu Kılâbe[95] ve daha başka kimselerin şöyle dedikleri nakledilmiştir:
(Alimet nefsun mâ kadde-met ve ahharat)[96] ayetinde kastedilenler bütün bid'atçiler ve alçakça iftira edenlerdir. Bu görüşü ileri sürenler şu âyeti delil getirirler:
"Buzağıyı (tanrı) edinenler var ya, işte onlara mutlaka Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. Biz iftiracıları böyle cezalandırırız."[97] İbn Vehb, Mücahid'den nakletmiştir:
"Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi ve bıraktıkları her izi yazarız."[98] âyeti hakkında Mücahid şöyle demiştir:
Bu onların ölmeden önce yaptıkları iyilikleri ve kendilerinden sonraki insanlara bıraktıkları sapıklıkları yazarız anlamındadır.
Yine İbn Vehb, İbn Avn'dan[99] o da Muhammed ibn Şirin'den[100] nakletmiştir:
Muhammed ibn Şirin şöyle demiştir:
"Ben, mürtedliğe doğru en hızlı koşanlar olarak hevâ ve hevesine uyan kimseleri görüyorum."
İbn Avn dedi ki:
İbn Şirin şu ayet-i kerimenin hevâ ve hevesine uyanlar hakkında olduğu görüşünde idi:
"Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa artık o zâlimler topluluğu ile oturma."[101]
El-Âcurrî, Ebû'l-Cevza[102] den nakletti: Ebu'l Cevza, heva ve hevesine uyanlar hakkında şöyle dedi:
Canımı kudretinde tutan Allah'a yemin olsun ki, evimin maymunlarla ve domuzlarla dolması benim için onlardan bir adamla komşu olmaktan daha sevimlidir.'[103] Onlar şu ayetin hükmüne dahildirler:
"İşte siz öyle kimselersiniz ki! onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütün kitaplara inanırsınız! onlar ise sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki kininizden kahrolup geberin! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir."[104]
Bid'atçilerin kötülüğüne işaret eden ve onların durumuna düşmekten sakındıran pek çok âyet vardır. Biz bu zikrettiklerimizle yetinelim. İnşaallah öğüt almak isteyenler için bunlarda yeterince öğüt ve kalplerindeki hastalıklara yeterince şifâ vardır.[105]




[20] Ali îmran: 7
[21] Bu hadisle ilgili olarak aşağıdaki rivayetlerin dipnotlarına bakınız.
[22] Buhari,  K. Tefsir-Tefsiru Ali İmran, h.no:4548; Müslim, K. İlim, B. en-Nehyi an ittibâi Müteşabihil-Kur'an h.no: 2665; Tirmizi, K.Tefsir, Fi Tefsiri Sürati Âli İmran, h.no:2996; Ebu Dâvud,  K. Sünnet, B. en-Nehy ani'l-Cidal ve't-Tibâil-Müteşabih mine'l-Kur'an, h.no:4598.
Bu rivayetlerin hepsi lafizlarındaki küçük farklılıklara rağmen aynı manadadır.
[23] Ebû Gâlib; Hazevver el-Basri'dir. Bâhile'nin mevlâsı ve sahabi Ebû Umame'nin arkadaşıdır, onun râvisidir. (Tezhibet-Tehzib, 12/197.)
[24] el-Mühelleb: Kahraman emir, Ebû Said el'Muhelleb ibn Ebi Sufre Fetih günü doğdu. Abdullah ibn Amr ibn el-As'tan. ibn Ömer ve diğer sahabilerden hadis rivayet etti. Semmak ibn Harb ve diğerleri ondan hadis rivayet, ettiler. Hicri 82 yılı zilhicce ayında Merverrûz'da gazi olarak vefat etti. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 4/383; Tarihu't-Taberi, 6/354; el-Cerhu ve't.-Ta'dil, 4/369: Tehzib et-Tehzib, 10/329; Şezerat. 1/90
[25] Ebû Umame- Büyük bir sahabidir. İsmi, Ebû Umâme el-Bâhili Suday ibn Aclân'dır. Humus'a yerleşmiştir. İlim ve keramet sahibidir. Hz. Ömer Muaz ve Ebû Umame'den hadis rivayet etmiştir. Tabiinden pek çok kişi de kendisinden rivayette bulunmuştur. (Siyeru A'lamî'n-Nubelâ, 3/359; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 4/454; Meşahiru Ulemai'I-Emsar, 328; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/73, Tehzib, 4/420; Şezerat, 1/96)
[26] Ali İmran: 105-107
[27] Bu hadisin lafzı, tahriei ve taliki müellifin, kitaba yazdığı mukaddimede mevcuttur
[28] Âli İmran: 105-107
[29] İsmail el-Kâdi: Büyük bir âlim, el-İmam el-Hafiz Şeyhu’l-İslam Ebu İshak İsmail bin İshak Ezdlilerin azatlısıdır. Basralıdır. Mâliki mezhebindendir. Bağdat kadısıdır. Pekçok eseri vardır. Hicri 199 da doğmuştur. Küçüklüğünden itibaren ilme önem vermiştir. Fıkhı Ahmed ibn el-Ma'zil'den, hadisi çağdaşları gibi İbn el-Medîni'den almıştır. Pek çok kimse ondan rivayette bulunmuştur. el'Beğavi, es-Saffar, ibn Keyyan ve daha başkaları ondan rivayette bulunan­lardandır. H.282'de vefat, etmiştir. (Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 13/339; el-Cerhu ve'’t-Ta'dil, 2/158; el-Bidaye ve'n-Nihaye. 11/72; Şezerat. 2/178.)
[30] Abdulmelik ibn Mervan Halife, fakih, Ebu'l-Velid el-Emevi. Hicri 26 yılında doğdu. Sahabeden Hz Osman, Ebû Hureyre. Ebû Said ve diğerlerinden rivayette bulundu. Geniş bilgi sahibidir. Çok sayıda insan kendisinden hadis rivayet etmiştir. Babasından sonra Şam'ı, Mısır'ı daha sonra da Irak'ı ele geçirdi. Hicri 86 yıhnda yaklaşık 60 yaşlarında vefat etti, (Siyeru Alamin-Nubelâ, 4/2461 el-Bidaye ve'n-Nihaye, 8/260; Tehzib, 6/422, Şezerat, 1/97)
[31] et-Tahavi: Büyük âlim hâfız-ı kebir Mısır diyarının muhaddis ve fakihi Ebû Cafer Ahmed ibn Muhammed ibn el-Hanefi, Mısır bölgelerinden Tahâ kasabası sakinlerinden olup çok sayıda eseri vardır. Hicri 239 da doğmuştur. Hadis ve fıkıh ilimlerinde kendini göstermiş h.321 yılında vefat etmiştir. (el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/174; Şezerat, 2/288; Siyeru A'lâmin-Nubelâ, 15/27)
[32] Ali İmran: 106
[33] el-Âcurrî: Örnek bir hadis imamıdır. Harenri Şerif şeyhidir. İsmi ve künyesi: Ebû Bekir Muhammed ibn el-Huseyn îhn Abdillah el-Bağdadî el-Aeurri'dir. Pek çok eserin sahibidir. Çok doğru, hayırlı, âbid, zâhid, âlim ve sünnete bağlı bir kişidir. Hadiste sika dır/güvenilir. Hicri 360 yılında seksen yaşlarında Mekke'de vefat etmiştir (el-Bidaye ve'n-Nihaye, 11/270: Şezerat. 3/35; er-Risaletül-Müstadrafe, 42,43; Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 16/133)
[34] Tâvûs: Ebû Abdurrahman Tavus ibn Keysan el'Fârisi el-Yemeni el-Cündi, Yemen âlimi, örnek bir fıkıhçı ve hadiscidir. Hz. Osman'ın halifeliği döneminde doğmuştur. Zeyd ibn Sabit. Hz. Aişe. Ebu Hureyre ve diğer sahabilerden hadis dinlemiş, Atâ, Mücahid ve akranı olan pek tabii ondan hadis nakletmiştir. İbn Abbas onun hakkmda: Sanırım cennetliktir, demiştir. H.106'da vefat etmiştir, (el-Cerh ve'f Ta'dil, 4/500: Hılyetül-Evliya, 4/3; Tehzib, 5/8! Şezerat. 1/133: Siyeru Alamin-Nübola, 5/38)
[35] İbni Abbas: Abdullah ibn Abbas. Bu ümmetin en büyük âlimi, asrının fıkıhçısıdır, tefsirde imamdır. Hz, Peygamber'in amcazâdesidir. Hicretten üç sene ünce doğmuş, yaklaşık otuz ay Rasulullah'ın sohbetinde bulunmuştur. Rasulullah'tan ve Ömer, Ali. Muaz. Abdurrahman îbn Avf, Ebû Süfyan ve Ebû Zer gibi pek çok sahabiden hadis rivayet etmiştir. Tabiinden pek çok kişi de ondan rivayette bulunmuştur. Hicri 68 veya 67 de vefat etmiştir. Rivayete göre 71 yıl yaşamıştır. (Siyeru A'lami'n-Nubela. 3/3311 Tabakat ibn Sa'd, 2/365; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 8/295; Tehzib, 5/276; el-Cerhu ve’t-Ta'dil, 5/116; Hilyetul-Evliya,'1/314)
[36] Ali İmran: 7
[37] Necran Hıristiyanları, Yemen beldelerinden Necran'da oturan Hıristiyanlardır. Hz. Peygamber (S.A) Medine'de iken bunlar bir heyet halinde onun huzuruna çıkarak Hz. İsa hakkında onunla tartışmaya girdiler.
[38] Abide ibn Humeyd ibn Suheyb et-Teymi Ebu Abdirrahman el-Kûfi, el-Hizâ diye bilinir. Kendisi Humeyd ibn Mihran, A'meş, Yahya ibn Said ve daha başka kişilerden rivayette bulun­muş? İmam Ahmed, Sevrî, Ebû Şeybe'nin iki oğlu ve pek çok kişi kendisinden rivayette bulunmuşlardır. Sikadır/güvenilir doğrudur. Hicri 190 yılında 81 yaşında vefat, etmiştir. Tehzib, 7/71
[39] Humeyd ibn Mihran: Humeyd ibn Ebî Humeyd et-Tavil Ebû Ubeyde el-Basri. Babasının isminde ihtilaf edilmiştir. H.68'de doğmuştur. Enes ibn Mâlik, el-Hasen, Ebu'l-Mütevekkil, İkrime ve daha başkalarından hadis işitti; Asım ibn Behdele. Şube, iki Süfyan. ibn Cureyc. ibn Hammad ve diğer pek çok kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. H.143'de vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ. 6/163; el-Cerhu ve’t-Ta'dil, 3/221; Meşâhiru Ulemâi'l-Emsar, 93: Şezerât, 1/211
[40] İbn el-Kâsım: Abdurrahman ibn el-Kasım, Mısır diyarının âlimi, müftisi Mısırlıların azatlısı, İmam Mâlik'in arkadaşıdır. İmam Malik'ten ibn Şureyb'ten. Nafi el'Makkarî'den ve başkalarından rivayette bulunmuştur. Esbağ, el-Haris İbn Miskin, Suhnun ve daha başkaları ondan rivayette bulunmuşlardır. Mal ve dünyalık sahibidir. Bunu ilim yolunda harcamıştır. Sika'dır, güvenilir. Fıkıhçıdır, Hicri 132'de doğmuş, 191'de vefat etmiştir. (Tehzib, 6/2521 Şezerât, 1/329; Siyeru A'lâmin-Nubelâ, 9/120)
[41] Katâde ibn Diâme es-Sudûsi Ebû Hattab el Basri ed-Darir. Asrının hadis hafızıdır. Örnek bir müfessir ve muhaddisdir. Hicri 60 yılında doğmuştur. Enes ibn Mâlik'ten, Said ibn el-Museyyeb'den, el'Hasen el-Basri'den ve daha başka kimselerden rivayette bulunmuştur. Eyyûb es-Sahtiyanı, ibn Ebî Arûbe, Ma'mer. Evzâî, Şube ve Cerir gibi îslamın önderleri ondan rivayette bulunmuşlardır. Hüccet oluşunda icmâ vardır. Hicri 118 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami"n-Nubela, 5/269; al-Cerhu ve't-Ta'dil, 7/133; Tehzib. 8/351, Şezerat, 1/153)
[42] En'am: 153
[43] Abdullah: Abdullah ibn Mes'ud ibn Gâfîl. Büyük bir âlimdir. Ümmetin fakihidir. Künyesi Ebu Abdirrahman el'Huzeli el-Mekkidir. Muhacirdir. Bedr'e katılanlardandır. Beni Zührenin müttefikidir. İlk öncülerdendir. Soylu bir kişidir. Kendisi pek çok ilmi rivayet etmiştir. Sayısız menkıbesi vardır. Sahabe ve tabiinden pek çok kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. Kuvvetli görüşe göre hicri 32 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 1/461; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 5/149; Meşâhiru Ulemâil-Emsar, 2li Hüye, 1/124; Tehzib, 6/27; Şezerat, 1/38)
[44] Enam: 153
[45] İbn Mâce, Mukaddime, B. İttibaı sünneti Rasülülah (s.a) h.no:11, Câbir ibn Abdillah rivayeti; Dârimî. Mukaddime, B. Kerahiyetu Ahzi'r-rey, h.no: 202; Hâkim, Müstedrek, 2/317; Ahmed. Müsned. 1/435, Abdullah ibn Mes'ud rivayeti ve 3/397, Câhir ibn Abdülah rivayeti.
[46] Batha: Sellerin aktığı yumuşak topraklı yer. Burada Mescid-i Haram'ın o sırada henüz çakılla kaplı olmadığı kastedilmiştir.(el-Lisan, 1/299.)
[47] Ebû Abdirrahman: Abdullah ibn Mes'ud'un künyesidir.
[48] Mücahid İbn Cebr, imam, Şeyhu'l'Kurra, müfessir. Ebu'l-Haeeac el-Mekki el-Esved İbn Abbas'tan en çok ve en iyi rivayette bulunan odur. Kur'an, tefsir ve fıkıh ilmini ondan almıştır. Ebû Hureyre, Aişe. Sa'd ibn Ebi Vakkas, İlin Ömer ve pek çok sahabiden rivayette bulunmuş­tur. İlin Kesir, Ebû Amr ve İbn Muhaysın gibi pek çok kişi ona Kur'an okumuşlardır. îkrime. Tavus. Amr ibn Dinar, Ebu'z-Züheyr ve çnk sayıda tabiin ve tebei tabiin ondan rivayette bulunmuştur. Tercih edilen görüşe göre h.I03 yılında vefat etmiştir. (el'Bidaye ve'n'Nihaye 9/224; Tehzib et-Tehzib, 10/42; Şezerat, 1/125; Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 4/449; Hılye, 3/279.)
[49] Abdurrahman ibn Mehdi: Tenkitçi bir âlim, seyyidu'l huffaz, Ebû Said el-Âhberi el-Basri, 135'dft doğdu. Başka kişilerden hadis dinlemiştir. Ibn el'Mübarek( îbn Vehb -ki bu ikisi onun hocalarındandır- Ali ibn el-Medine, Yahya ibn Main, Ahmed ibn Hanbel ve daha başka kişiler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. îlim ve amelde örnek bir imamdır. 198'de Basra'da vefat etmiştir. (Siyeru A'lam'in-Nübela, 9-192; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 1/251; Hılye, 9/3; Tehzib, 6/279; Şezerat. 1/355)
[50] Nahl: 9
[51] Tüsteri: Sehl ibn Abdillah et-Tüsteri Ebû Muhammed es-Sûfi ez-Zâhid. Ariflerin Şeyhi. Sün­nete bağlı, akidesi düzgün ve vera/takva sahibi bir kişidir. Meşhur sözleri ve örnek bir ahlâkı vardır. 283'de vefat etmiştir. (Hılye, 10/189; Şezerat 2/182, Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 13/330)
[52] Ali ibn ebi Tâlib: Mü'minlerin emiri. Hz. Peygamberin amcazadesi, dördüncü halifedir. Hayatı ve kişiliği hakkında çok sayıda eser yazıldı. Bu konuda son zamanlarda okuduğum eserlerin en güzeli, büyük âlim Ebi'l'Hasen en Nedvi'nin kaleme aldığı "el'Murteza" isimli araştırmadır. Daru'l-Kalem tarafından hicri 1409 yılında Şam'da basılmıştır.
[53] İbn Kesir'in dediğine göre bu kıraatin doğrusu "fe minkum" değil "ve minküm" dür ve bu İbn Mes'ud'un kıraatidir. Her ikisi de aynı manaya gelir, yani İslam ümmetinin içinden bu vasıfla vasıflanan kişiler vardır, bunlar doğru yolun dışına çıkanlar ve kalplerinde eğrilik olanlardır. (Tefsiru Ibn Kesir, 2/544)
[54] En'am- 159
[55] İbn Kesir bu hadisi naklettikten sonra şöyle dedi: Bu hadisi ibn Merduyeh rivayet etmiştir. Garip bir hadistir. Merfû bir hadis olması doğru değildir. îbn Kesir daha sonra şöyle dedi: Aye­ti kerime, Allah'ın dininden, ayrılan ve ona muhalefet eden herkesi içine alacak şekilde genel bir anlama sahiptir. Çünkü Allah Teala Peygamberini hidayetle ve bütün dinlere üstün olsun diye hak bir dinle göndermiştir. Onun şeriatı tektir, onda ihtilaf ve ayrılık yoktur. Kim onda ihtilafa düşüp, hevâ ve hevisine uyanlar ve sapıtanlar gibi "parça parça gruplara ayrılır" sa Allah Teala Peygamberini (S.A) ondan beri kılar. (Tefsir ibn Kesir, 2/187).
Ben derim ki: Hadisten elde edilen mana doğrudur ve âyetin doğru bir şekilde anlaşılmasıyle de örtüşür. Gariplik, hadîsin (manasında değil), ibn Kesir'in sözünden anlaşıldığına göre isnadındadır. İbn Kesir bundan başka iki rivayet daha nakletmiştir. Birisi İbn Abbas'tan, diğeri Ebû Hureyre'den gelen bu iki rivayetin de zayıf olduğunu söylemiştir. Sözün özü şudur: İlim adamları âyet"i kerimenin bid'atçiler ve sapıklar konusunda nazil olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu bid'atler ister itikat, ister şeriat ve ahkâm isterse furû konularında olsun, âyet hepsini içine alır.
[56] İbn Atıyye: Büyük âlim, iyi bir eleştirmendir. İsmi ve künyesi: Ebû Bekir Galip İbn Abdirrahman Ibn Galip ibn Temmam ibn Atıyye el-Muharibi el-Endelüsi el-Gırnâti. Müfessirlerin piri. "el-Muharraru'1'Vetiz fi Tefsiri’l-Kitabilaziz" isimli tefsirle meşhur oldu. Babasından Ebû Ali el-Gassani'den ve daha başkalarından rivayette bulundu. Tefsirde ve Arapçada önderdi. Zeki, akıllı ve kavrayışlı idi. Kendi evlatları Ebu'l'Kasım ibn Hubeyş, Ebû Muhammed ibn Ubeydullah ve daha başkaları ondan rivayette bulundular. Hicri 541 yılında vefat etti, (Siyeru A'lami'n-Nübelâ. 19/5871 Şeeeratu'n-Nüru'z Zekiyye 1/129.)
[57] Bu ayetin ibn Atiyye tarafından yapılmış olan tefsiri en kapsamlı ve en faydalı tefsirdir.
[58] İbn Abdilberr: Mağrîb ülkesinin büyük âlimi. Ebû Anır Yusuf ibn Abdillah ibn Muhammed ibn Abdilber ibn Âsim en-Nemrî el-Endelûsî  el-Kurtubi  el-Mâlikî. Büyük eserlerin sahibidir. Abdullah ibn Muhammed ibn Abdilmürnin'den, Muhammed ibn Abdilm elik'ten, Abdulvâris ibn Süfyan'dan ve daha başkalarından ilim dinlemiştir. İbn Hazm, ed-Dilâi, Ebû Ali el-Gassânî ve pek çok kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. Fıkıhçı, hadisci ve kıraat âlimidir. Alimler arasındaki ihtilaf konularını bilir. Hadis ilimlerine ve rical ilmine/biyografilere   âşinâdır. Fıkıhta Şafii'nin görüşlerine meyyaldir. 95 sene ömür sürmüştür. 463 yılında vefat etmiştir. (Şezeratü'z-Zeheb, 3/314; er-Risaletü'l-Mustadrafe,  15; Şeceratü’n Nûr. 1/119; Siyeru A'lami'n-Nubelâ. 18/153
[59] Bu kitabın ismi "Câmiu Beyâni'l-İlm ve Fadlihi vema Yenbeği fi Rivayetihi ve Hamlihi" dir. Sözü edilen konu kitabın e.2 ve 133. sahifededir.
[60] İbn Battal: Büyük âlim Ebu'l-Hasen Ali ibn el-Halef İbu Battal el-Bekri el-Kurtubi, Ibn el-Leccam diye de bilinir. Sahihi Buhari'nin sarihidir, ibn Afif Ebu’l-Mutarrif, Ebi Amret-Talmenki ve daha başkalarından ilim almıştır. İlim ve marifet ehlindendir. Maliki fıkıhçılarının büyüklerindendir. Hicri 449 yılında vefat etmiştir. (Şezerat, 3/283; Şeceratu'n-Nuru'z-Zekiyye, 1/115; Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 7/17)
[61] Buharî: Buhara'ya nishet edilerek bu ismi almıştır. Hadis ilminde müminlerin emiridir. İsmi Muhammed ibn İsmail ibn İbrahim el-Câmiu’s-Sahih'in müellifi. Alimler onunla ilgili sayısız eserler yazmışlardır. Bu konuda araştırma yapmak isteyen kimseler İbn Hacer el-Askalani'nin Sahihi Buharı üzerine yazdığı Fethu'1-Bari isimli şerhinin Hedyu's-Sâri isimli mukaddimesine ve şu kaynaklara müracaat etsinler; Siyeru A'lami'n Nübela, 12/391; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 7/191; Şezeratü'z-Zeheb, 2/134. Hicri 256'da vefat etmiştir.
[62] Ebû Hanife: İmam-ı Âzam Ebû Hanife Numan ibn Sabit et-Teymi el-Kûfi. 80 yılında doğdu. Sahabi Enes ibn Mâlik'le karşılaştı. Ata ibn Ebi Rabah, Şâbi, Tavus, Nâfi, Katade ve daha başkalarından rivayette bulundu.  Zehebi'nin de dediği gibi onu anlatmak ancak ciltlerce kitapla mümkündür. Muhammed Ebû Zehra'nın onun hakkında yazdığı kitab benim çok hoşuma gitti. Gerçekten bu konuda önemli ve faydalı bir eserdir.  Ebu Hanife h.150'de 70 yaşında iken vefat etmiştir.  (Siyeru A'lami'n-Nubelâ,  6/3901 el-Bidaye ve'n-Nihaye, 10/107; Tehzili et-Tehzib, 10/449; Şezerat,. 1/227)
[63] Atâ ibn Ebi Rabah: İmam,  Şeyhu'l-İslam, Harem-i Şerif müftüsü,  Ebû Muhammed el-Kuraşi, Mekkelilerin azatlısı, Âişe, Ümmü Seleme, Ebû Hureyre, İbn Abbas, İbn ez-Zübeyr gibi pek çok sahabiden ve Urve,  İbn el-Hanefiyye ve Ubeyd ibn Umeyr gibi büyük tabiilerden rivayette bulunmuştur. Mücahid,  Ebu'z-Zubeyr Mataru'l-Verrak ve Eyyub es-Sahtiyani gibi pek çok kişi de ondan rivayette bulunmuştur. 115 yılında 88 yaşında vefat etti. (Siyeru A'lami'n-Nübela, 5/78; el-Cerh ve't-Ta'dil. 6/330; Şezerat, 1/147)
[64] Rum: 32
[65] Rum:32
[66] Ebu'l-âliye Rafi ibn Mihran, Kıraat İmamı, hadis hafızı, müfessir ve büyük bir âlim, Ebu'l-Aliye er-Riyâhi el-Basri. Riyahoğullarından bir kadının azatlısı. Hz. Peygamber'in (s.a) zamanına genç bir yaşta iken yetişmiş, Hz. Ebû Bekir'in hilafeti esnasında da müslüman olmuştur. Ali, Ömer, Ebu Zer, İbn Mea'ud ve pek çok sahabiden ders dinlemiştir. Kur'an'ı ezberlemiş ve Ubey ibn Kava Kur'an okumuştur. Güvenilir ve sağlamdır. 90 yılında vefat etmiştir. (el-Mearifi 454; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 3/510; el-Hılye 2/2171 Tehzib 3/274; Şezerat, 1/202)
[67] Hûd:119
[68] Mutarrif ibn Abdillah ibn eş-Şıhhir. Örnek bir imamdır. Bir sahabi olan babasından, Ali'den, Ammar'dan, Osman'dan, Aise'den, Muaviye'den ve pek çok sahabiden hadis almış, ondan da Hasen-ı Basri, Sabit. el-Bunânî, Katade, Gaylan ve daha pek çok kişi rivayette bulunmuştur. 86 yılında vefat etmiştir. (Hılye, 2/198; Tehzib, 10/173; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/69; Şezerat. 1/110; Siyeru A'lami'n-Nubela, 4/187)
[69] İkrime: Büyük âlim, hadisçi ve müfessir. Ebû Abdillah el Kuraşi, İbn Abbasın azatlısı, îbn Abbas'tan, Aişe'den, Ebu Hureyre'den, İbn   Ömer'den, İbn Amr'dan, Hz. Ali'den ve bazı sahabilerden rivayette bulunmuştur. Nehai, Şa'bî, İbn Dinar ve pek çok kişi de ondan rivayette bulunmuştur. 104 yılında vefat etmiştir. (el-Cerhu ve't-Ta'dil, 7/7; Hılye, 3/326; Tehzib, 7/263; Şezerat, 1/130; Siyeru A'lam'in Nubela, 5/12)
[70] Mansûr ibn Abdurrahman el-Gaddâni: Ebû İshak es Subey'i, Âmir eş-Şa’bi, Hasan-ı Basri ve daha başkalarından rivayette bulunmuştur. el-Hakem el-Belhi, Şube ibn el-Haccac, Bişr ibn el-Mufaddal ve pek çok kişi ondan rivayette bulunmuştur. Hadiste sikadır/güvenilir. (Tehzib, 10/311)
[71] Bu isimde bir yanlışlık var. Çünkü   Buhari'de   .... Amr'den, o da Mus'ab'dan rivayet etmiştir." İfadesi geçer. Doğrusu bu kişi Mus'ab ibn Sa'd'dir. Biyografisi aşağıda verilecektir, (el Fethu'1-Bârî, 8/278)
[72] "Şube onları fasıklar olarak isimlendirmişti."  Cümlesi yanlıştır.  Bu cümlenin Buhari de geçen şekliyle doğrusu şöyledir: "Sa'd onları fasıklar olarak isimlendirmişti." Sa'd Mus'ab in babası olan Sa'd ibn Ebi Vakkas'tır. Büyük bir sahabidir. (el-Fethul-Bâri. 8/278) Bu hadisi Buhari, Kitabu't-Tefsir'de ve "De ki size yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?" âyeti babında rivayet etmiştir. Sözü edilen âyet Kehf Sûresi 103. âyettir.
[73] Saîd ibn Mansûr: Şeyhu'l-Haram Ebû Osman el-Horasani el-Mervezi el-Mekki. Büyük âlim ve Kitabü's-Sünen isimli eserin müellifi. Horasan'da, Hicaz'da, Irak'da, Mısır'da. Cezire'de ve daha başka yerlerde Malik ibn Enes'ten,  el-Ley's ibn  Sa'd'den, Ebû Avane'den  ve  diğer insanlardan (hadis ve rivayet) dinledi. Ahmed ibn Hanbel, Ebû Sevr, Müslim, Ebû Dâvûd ve daha pak çok kişi ondan hadis rivayet etti. 227 yılında vefat etti. (Tehzib, 8914; Şezerat, 2/62; er-Risaletu'l-Mustadrafe, 34; Siyeru A'lam'in-Nubelâ, 10/586)
[74] Kehf 104
[75] Saf 5
[76] Bakara: 27
[77] En'am: 57
[78] Maide: 95
[79] Amr ibn el-Muhacir Bel ibn Ebi Müslim. İsmi Dinar el-Ensari Ebû Ubeyd ed-Dimişki (Ashabtan) Enes'i ve Vâile'yi gördü. Babasından ve Ömer ibn Abdulaziz'den yaptığı rivayetler vardır. Ömer ibn Abdilazizin koruma görevlisi idi (Gaylan el-Kaderi kıssasını bunun için o anlattı) Abbas el-Lahmi ve diğerlerinden de rivayette bulundu. Ondan rivayet, edenler ise kardeşi Muhananed, ibn el-Alâ, ibn Ayyaş ve diğerleridir. Sikadır, güvenilir. 74 yılında doğdu 139'da vefat, etti. (Tehzib, 8/107)
[80] Gaylan İbn Enes el-Kelbi Ebu Yezid ed-Dımişki. Ömer ibn Abdilaziz, İkrime, Ebû Seleme ibn Abdirrahman, Kasım ibn Abdirrahman ve daha başkalarından rivayeti vardır. İbn Mâin'in dediğine göre kendisinden Evzâi rivayette bulunmuştur. (Tehzib, 8/252)
Gaylan, insanın fiillerinden hür olduğunu ve kadere bağımlı olmadığını iddia eden ve kaderin inkarına yönelik sözler söyleyen ilk kaderiyeddir: Çeviren.
[81] İnsan: 1-3
[82] İnsan: 30-31.
[83] Hişam ibn Abdilmelik ibn Mervan Ebu'1-Vehd el'Kuraşi.  Emevi halifesidir. 70 yılında doğdu. 105 yılında halife oldu. 54 yaşında vefat edinceye kadar o makamda kaldı. (Tarihu1-Taberi, 7/200; el-Bidaye Ve'n-Nihaye, 9/351; Şezerat, 1/163; Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 5/351)
[84] Abd ibn Humeyd: Ebû Muhammed Abd ibn Humeyd ibn Nasr el'Kissî (veya el-Keşşî). 170'’de doğdu. Ali ibn Asım el-Vâsıtî'den. Muhammed ibn Bişr el-Abdi'den, ibn Ebi Fudeyk'ten. Yezid ibn Harun'dan ve daha başkalarından rivayette bulunmuştur. Kendisinden de Müslim, Tirmizi, Buhari (talik yaparak) ve daha pek çok kişinin rivayeti vardır. 249 yılında vefat etmiştir. (Tehzib. 6/455; Şezerat. 2/120; Siyeru A'lâira'n-Nubelâ, 12/235)
[85] İbn et-Tufeyl- Şeyhu'l-Müsned ve sikadır/güvenilir. Künyesi. Ebu'l-Kâsım Abdurrahim ibn Yusuf Hibetullah ibn Mahmud ibn Tufeyl ed-Dımişki. Önce Şam'da bulunmuş, sonra Mısır'a yerleşmiştir. Ehl-i tasavvuftur. Şam'da Ebu'l-Muzaffer el-Feleki'den, Ebul-Mekârim ibn Hilâl den ve Ebû Tâhir es-Selefi'den (İskenderiye'de) ve daha pek çok kişiden sema (işitme) yoluyla hadis almış, kendisinden de el-Münziri, ibn Beleban, İbn el'Şirâzi ve daha başkaları hadis içilmişlerdir. 637 yılı zilhicce ayının dördünde "vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nubela. 23/43: Şezerat, 5/184)
[86] İbn el-Revva; Abdullah ibn Evfâ el-Yeşküri, İbn el-Kevvâ diye bilinir. Kendisi Haricilerden olup ehl-i Hak içine sızmış birisi idi. Bu sebeple Hz. Ali kendisini öldürtmüştü. (Bk. Tarihu’t. Taberi. 1.4 ve 5. Ciltlerin muhtelif yerlerinde)
[87] Süfyan es-Sevri: Şeyhu’l-İslâm. İmam, hafız, kendi zamanında ilmiyle âmil âlimlerin efendisi. İsmi ve künyesi Ebû Abdillah es-Sevri el-Kufidir. Müctehiddir. Kitâbül-Câmi'in müellifidir. 97yılında doğmuştur. Kulübü sitte müellifleri kendisinin rivayetlerini eserlerine almışlardır. Hocaları sayılamyacak kadar çoktur. Hatta sayılarının 600'den fazla olduğu söylenir. Kendisinden de yirmi binden fazla kişinin rivayette bulunduğu söylenir. 161 yılında vefat etmiştir. (Siyeru Alami'n-Nubelâ, 7/229! el-Cerhu ve't-Ta'dil. 1/55; 4/222; Meşâhiru Ulemai’l-Emsar. 169; Hılye. 6/356, 7/144; Tehzib, 4/111: Şezerat, 1/250)
[88] Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'un. Künyesi Ebû Said. Büyük bir fakihdir. Babası büyük sahabilerden. Babasından, Ömer'den ve İhn Abbas'tan rivayetleri var. Çocukları Ömer, Said ve İbrahim ile Amr ibn Dinar, Zühri ve diğer Medinelilerin ondan rivayetleri var. Ömer ibn Abdilaziz'in, bir rivayete göre Abdülmelik'in hilafeti zamanında vefat etti. (Tehzib. 9/91: el-Bidaye ve'n-Nihaye. 9/18; Siyeru Alamin'Nübela, 4/544).
[89] Kehf:104
[90] Hadisin ibaresi Darimi'nin Sünen'inde, Mukaddime bölümünün 42. Babında 478 numara­dadır. Hadis mürseldir ve zayıf olduğuna işaret edilmiştir.
[91] Ankebut:51
[92] Abdulhamid ibn Dinar el-Basri, ez-Ziyadi'nin arkadaşıdır. Enes'ten, Ebû Raca el-Atâri'den, Hasen-i Basri'den ve Sabit el-Bünânî'den rivayetleri vardır. Ondan da Şube, Mehdi, Hammad ilm Zeyd ve îbn Aliyye gibi kişiler rivayette bulunmuşlardır. Sikadır. (Cerh ve't Ta'dil, 6/12; Tehzib, 6/114; Siyeru A'lami n-Nübelâ, 6/148)
[93] Âli İmran:31
[94] İnfıtar: 5
[95] Ebu Kılâbe: İmam, hafız, örnek insan, âbid, Basra muhaddisi. Abdulmelik ibn Muhammed ibn Abdillah ibn Muhammed ibn Abdilmelik  İbn  Müslim  er-Rukkaşi  el-Basri,  190  yılında doğdu. Yezid ibn Harun, Ravh ibn Ubade, Avn ibn Amara gibi kişilerden rivayeti vardır, ibn Mâce, Huceyıni, Ebu Bekir eş-Şâfii gibi kişiler de ondan rivayet etmişlerdir. 276 yılında vefat etmiştir.   (el-Cerhu  va't-Ta'dil,   5/329;  Tehzib,  6/419;  Şezerat,  2/170;   Siyeru A'lami’n-Nubela,13/177)
[96] İnfitar: 5
[97] A'raf- 152
[98] Yasin: 12
[99] İbn Avn: Abdullah ibn Avn ibn Eratban, Künyesi Ebû Avn el-Müzeni. Basra âlimi örnek imam. Ebû Vail, Şâbî, Hasen, ibn Şirin. Mücahid ve îbn Cübeyr gibi pek çok kişiden rivayeti var. Süfyan, Şube, ibn el-Mubarek ve ibn el-Aliyye gibi pek çok kişi ondan rivayette bulundu. İlim zühd ve takva yönünde kendi zamanında bir eşi daha yoktur.  151 yılında vefat etti. (Tehzib. 5/346; el-Cerhu ve't-Ta'dü, 5/130; Hılye, 3/37 Şezerat, 1/230; Siyeru A'lami'n-Nübelâ, 6/364)
[100] Muhammed ibn Şirin: Şeyhu'l-İslam, Ebû Bekir el-Ensâri el-Basri Hz. Peygamber'in (s.a) hizmetçisi olan Enes İbn Malikin azatlısı. Hz. Osman'ın halifeliğinin son yıllarında doğdu. Ebu Hureyrei İmran İbn Husayn, İbn Abbas, İbn Ömer, Ubeyde, Enes ibn Mâlik ve daha pek çok kişiyi dinlemiştir. Katade, Eyyub, İbn Avn ve daha başkalarının ondan rivayetleri vardır. 110 yılında vefat etmiştir.  (el-Bidaye ve'n-Nihaye, 9/267; Tehzib, 9/214; Şezerat,   1/138; Siyeru Alami’n-Nubela. 6/364)
[101] Enam: 68
[102] Ebu'l-Cevzâ; Evs ibn Abdillah er-Rub'i el-Basri, Tabiin âlimlerinin büyüklerinden. Âişe, ibn Abbas. ibn Ömer ve diğerlerinden rivayetleri var. Utâridi, el-Bekri, ibn Meysere ve daha başkaları da ondan rivayet etti. Haccae'a başkaldıranlardan. Rivayete göre Cemacim savaşında öldürüldü. (Hilye, 3/78; Tehzib, 1/383; Şezerat, 1/93)
[103] Bakz. Hılye, 3/78. Burada ibn el-Cevzâ'a ait güzel sözler bulursun.