๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:17:08



Konu Başlığı: Bidat çıkarmanın kötülüğü hakkında ayet ve hadisler faslı 2
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 04 Haziran 2011, 16:17:08
Bid'at Ve Bid'at Çıkarmanın Kötülüğü Hakkında Âyet Ve Hadisler  Fasıl


Nakli delillerin üçüncüsü selefi sâlih dediğimiz sahabeler ve tabiilerden -Allah onlardan razı olsun- bid'atin ve bidatçinin kötülü­ğü konusunda gelen sözlerdir.
Sahabe sözlerinden birisi, Hz. Ömer ibn el-Hattab'tan gelen şu rivayettir. Hz. Ömer bir gün insanlara hitab eder ve şöyle der:
"Ey insanlar! Size farzlar ve sünnetler bildirildi ve siz apaçık bir yolda bırakıldınız." Daha sonra ellerini birbirine vurarak: "Ancak insanları sağa sola saptırmanıza bir şey diyemem. Sizin recim âyeti yüzünden helâk olmamanızı tavsiye ederim. Recm (taşlama) cezasını Kur'an'da bulamadık demekten sizi sakındırırım. Rasulullah (s.a) recm cezasını tatbik etti, biz de bu cezayı tatbik ettik...."[147]
Sahih'te, Huzeyfe'den[148] şöyle dediği rivayet edilir:
Ey âlimler topluluğu! İstikamet üzere olunuz. İstikamet (doğruluk) üzere olur­sanız tam bir önder olursunuz. Sağa sola yalpa yaparsanız büyük bir sapıklığa düşersiniz."[149]
Huzeyfe'den başka bir yolla gelen rivayete göre (bir gün) o, mes­aide girer, halkın önünde durur ve şöyle der:
"Ey âlimler topluluğu! Doğru bir yoldan gidiniz. Eğer böyle yaparsanız tam bir önder olursunuz. Eğer sağa sola yalpa yaparsanız tamamen sapıtırsınız."
İbn el-Mübarek'in rivayetinde:
"Allah'a yemin olsun ki şayet siz istikamet üzere olursanız, tam anlamıyle önderler olursunuz" ifadesi vardır.
Yine Huzeyfe'den şöyle rivayet edilmiştir:
"İnsanlar hakkında en içok iki şeyden korkarım: "Gördüklerini bildiklerine tercih etmeleri ve farkında olmadan sapıklığa düşmeleridir." Süfyan der ki:
Bu, bid'atçinin durumudur.
Şu anlatılan da Huzeyfe'den rivayet edilmiştir:
Huzeyfe eline iki taş aldı ve birini diğerinin üzerine koyduktan sonra arkadaşlarına şöyle dedi:
Bu iki taşın arasında bir ışık görüyor musunuz? Dediler ki:
Ey Ebû Abdillah (Huzeyfe'nin künyesidir)! Bu iki taşın arasında biz çok az bir ışık görmekteyiz. Huzeyfe dedi ki:
Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki öyle bid'atler ortaya çıkacak ki, hakikatin nurundan ancak şu iki taşın arasındaki ışık kadarı görünebilecek. Vallahi bid'atler o kadar yayılacak ki, onlardan birisi terk edildiği zaman Sünnet terk edildi, diyecekler.
Şu söz de Huzeyfe'den nakledilmiştir:
Dininizden ilk kaybedece­ğiniz şey emanet, son kaybedeceğiniz şey de namazdır. İslamın bağ­ları birer birer çözülecektir.[150] Kadınlarınıza hayızlı iken yaklaşıla­cak. Sizden öncekilerin yollarını tıpatıp aynen izleyeceksiniz. Onların yolundan hiç şaşmayacaksınız. Nihayet, pek çok fırkadan iki fırka kalacak ve bunlardan birisi diyecek ki:
Namaz niçin beş vakit oluyor ki? Bizden öncekiler hata etmişler.
Allah Teala sadece: "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl”[151] buyurur. Böylece onlar günde sadece üç vakit namaz kılarlar.[152] Diğerleri de şöyle derler:
Allah'a iman edenlerin durumu meleklerin imanı gibidir. Onların içinde ne kafir bulunur, ne de münafık.[153] Deccal ile birlikte bu iki grubu haşr etmesi Allah'ın üzerine bir haktır.
Bu rivayetin anlamı, Ebu Râfi'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiği şu hadisin anlamıyle de örtüşür:
"Sizden birinizin koltuğuna yaslanmış bir haldeyken[154]  benim bir emrim veya yasağımla karşılaşınca- Bilmiyorum, bilmiyorum,' tâbi olduğumuz Allah'ın Kitabında biz böyle bir şey görmedik, dediğini duymayayım."[155]
Sünnet, Kur'an'ın açıklayıcısı olarak gelmiştir. Kim sünneti bilmeden Kur'an'la amel etmeye kalkarsa Kur'an'dan da sünnetten de dışarı çıkar. Bu sebeple yukarıdaki namazla ilgili sözü söyleyen kişi gibi "bizden öncekiler hata etmişler..." der.
Huzeyfe'den yapılan bütün bu rivayetler İbn Veddah tarafından tahriç edilmiştir.
Yine, İbni Veddah Abdullah ibn Mes'ud'un şöyle dediğini tahriç etmiştir:
"Bizim söylediklerimize ve yaptıklarımıza tâbi olun, bid'at çıkarmayın, bu size yeter."[156]
İbn Vehb de Abdullah ibn Mes'ud'un şöyle dediğini tahriç etmiştir:
"Ortadan kalkmadan ilme sarılmalısınız. Onun ortadan kalkması ilim sahiplerinin yok olup gitmesidir. İlme sarılınız; çünkü siz ona ne zaman muhtaç olacağınızı bilemezsiniz. Öyle insanlarla karşılaşacaksınız ki, Kur'an'ı arkalarına attıkları halde, sizi Allah'ın Kitabı'na çağırdıklarını iddia edecekler. İlme sarılınız! Bidatleri ortaya çıkarmaktan uzak durunuz. Çokça araştırmaktan, derinlere dalmaktan da uzak durunuz. Eskiye sarılınız.[157]
İbn Vehb yine ondan tahriç etmiştir:
"Bundan sonra her geçen yıl bir öncekinden daha kötü olacak. Ben daha yağmurlu, daha bereketli veya yöneticisi daha hayırlı olan bir yıldan söz etmiyorum. Fakat ben diyorum ki, sizin âlimleriniz ve iyileriniz gidecekler, sonra birtakım insanlar gelecekler ve kendi kafalarından hüküm verecekler. Böylece İslam sarsılacak ve körelecek/sönükleşecek."[158] Yine İbn Mes'ud söylemiştir:
İçinde büyüğün ihtiyarladığı, küçü­ğün yetişip büyüdüğü bir fitneye karıştığınız zaman haliniz nice olur? Böyle bir zamanda insanlar fitneyi/kötülüğü sünnet olarak anlatmaya başlarlar. Kötülük değiştirildiğinde de; bu bir kötülüktür, denilir. Yine Abdullah ibn Mes'ud söylemiştir:
Ey insanlar! Bid'at çıkar­mayın, çokça araştırmayın (ince eleyip sık dokumayın) fazla derin­lere dalmayın. Eskiye sarılın, güzel gördüğünüz şeyi alınız, çirkin olan şeyi bırakınız.
Şu şöz de ondan nakledilir:
Sünnette orta bir yolu tutmak bid'atta var gücüyle çaba sarfetmekten daha hayırlıdır.[159]
Mânâ yönüyle Rasulullah'a ait olan şu söz de ondan rivayet edilmiştir:
"Sünnete uygun olarak yapılan az bir amel, bid'ate uygun çok amelden daha hayırlıdır."[160]
Kasım ibn Esba'ın tahriç ettiğine göre şu sözü de Abdullah ibn Mes'ud söylemiştir:
"Kıyamet gününde en şiddetli azabı çekecek olan kişiler, Allah'ın indirmediği şeylerle insanları saptıran sapık önder­ler, ressamlar, peygamberi öldüren veya peygamber tarafından öldürülen kişilerdir."[161]
Hz. Ebü Bekir es-Sıddık'tan (r.a) rivayet edilmiştir; O şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in (s.a) yaptığı hiçbir şeyi ben terk etmedim, mutlaka ben de onu yaptım. Onun emrettiği bir şeyi terk edersem sapıtacağımdan korkarım.[162]
İbn el-Mübarek[163] Ömer ibn el-Hattab'tan (r.a) tahric etmiştir:
Yezid ibn Ebi Süfyan türlü türlü yemekler yerdi, Hz. Ömer onun Yerfe' denilen azatlısına dedi ki:
Yezid'in akşam yemeği hazır olunca bana haber ver. Yezid'in akşam yemeği hazır olunca Yerfe, Hz, Ömer'e bildirdi. Hz. Ömer Yezid'e geldi, ona selam verdi ve izin iste­di. Yezid izin verince Hz. Ömer içeri girdi. Yezid akşam yemeğine doğru yaklaştı. Et, tiridi getirmişti. Hz. Ömer de onunla birlikte bu yemekten yedi. Sonra (sofraya) kızartılmış et getirildi. Yezid, elini ona da uzattı, fakat Hz, Ömer ondan yemedi. Sonra Ömer şöyle dedi:
Yemekten sonra bir yemek daha mı ey Yezid ibn Ebi Süfyan? Ömer'in canını elinde tutan Allah'a yemin olsun ki siz onların sünnetine muhalefet ederseniz (başkaları da) size bakarak onların yolundan dışarı çıkarlar.[164]
İbn Ömer'den rivayet, edilmiştir:
Yolculukta namaz iki rekattır. Kim sünnete muhalefet ederse küfre düşer.[165]
El- Acurri, es-Sâib ibn Yezid'den rivayet etmiştir:
Ömer ibn el- Hattab gelmişti. Ona dediler ki:
Ey Müminlerin Emiri'[166] Biz Kur'an'ın tevilini soran bir adamla karşılaştık. Hz. Ömer dedi ki:
Ey Allah'ım, o adamla beni karşılaştır. Râvi der ki:
Bir gün Hz. Ömer insanlara yemek verirken üzerinde elbisesi ve başında sarığı olan bir adam çıkageldi yemeğini yedi. Nihayet yemeğini bitirince şöyle dedi:
Ey Mü'minlerin Emiri! ne demektir? Hz. Ömer:
Demek o sensin ha? diyerek ayağa kalktı. Adamın kollarını açtırdı ve başından sarığı düşünceye kadar ona dayak attı. Sonra şöyle dedi:
Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki seni tıraş olmuş halde bulsaydım kafana da vururdum. Bu adamın elbisesini giydirin, bir deveye bindirin, sonra çıkarın ve memleketine gönderin. Sonra ayağa kalksın ve insanlara şöyle hitab etsin:
Ey ahali! Subeyğ ilim öğrenmek istedi, fakat yanlış yaptı. Bu sebeple kavminin içinde seviyesi düştü, hatta helak oldu. Halbuki kavminin efendisi idi.[167]
İbn el-Mübarek ve daha başkaları Übeyy ibn Kâ'b'dan nakle­derler, Übeyy şöyle demiştir:
Size Allah'ın yoluna ve sünnete bağlanmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü yeryüzünde Allah'ın yolunda ve sünnet üzere olup Allah'ı zikreden ve Allah korkusundan gözleri yaşaran hiç kimseye Allah Teala azap etmez. Yine yeryüzünde Allah yolunda ve sünnet üzere olup, gönlünden Allah'ı zikreden ve Allah korkusundan tüyleri ürperen hiçbir kul yoktur ki onun durumu, yaprakları kurumuş bir ağacın durumu gibi olmasın: O ağaca şiddetli bir rüzgâr isabet ettiğinde yaprakları dökülür. Tıpkı o ağacın yapraklarının dökülüşü gibi böyle bir kulun da günahları dökülür. Allah yolunda ve sünnette itidal üzere olmak, Allah yoluna ve sünnete muhalefette aşırı çaba sarfetmekten daha hayırlıdır, ister itidal üzere olsun isterse aşın gayretler sonucu ortaya çıksın, yap­tığınız amellerin peygamberlerin metotlarına ve onların sünnetlerine uygun olmasına bakın.[168]
İbn Veddah İbn Abbas'tan tahriç etti: İbn Abbas şöyle dedi:
İn­sanların başına öyle bir dönem gelecek ki onlar o dönem içinde bid'at uydurup sünneti öldürecekler. Bid'atler dirilip, sünnetler ölecek.[169] Ondan şöyle dediği rivayet, edilmiştir:
Sünnete ve nakle sanlınız. Bid'atlerden sakınınız.[170] İbn Vehb de ondan şu sözü tahriç etmiştir:
Kim Allah'ın Kitabın­da olmayan ve Rasulullah'ın sünneti tarafından da onaylanmayan bir görüş ileri sürerse Allah'a kavuştuğu zaman durumunun ne olacağını bilemez.
Ebû Davud ve başka kimseler Muaz ibn Cebel'den tahriç etmiş­lerdir: Muaz ibn Cebel bir gün şöyle demişti:
"Sizin arkanızdan fitne­ler olacaktır. O zaman mal çoğalacak, Kuran açılacak, mümin, mü­nafık, erkek, kadın, hür, köle küçük, büyük, herkesin elinde Kur'an olacak, içlerinden biri şöyle diyecek:
Ben Kur'an okuduğum halde yine de kimse bana uymuyor. Anlaşılan o ki, ben Kur'an'dan başka bir şeyi onlara uydurmadıkça bana uymayacaklar. Böyle bir kişinin uydurduklarına tâbi olmaktan sakının! Zira onun ortaya attıkları dalâlet ve sapıklıktır. Ben sizi bilgili kimselerin ayaklarının sürçme­sine karşı uyarıyorum. Çünkü şeytan, ilim sahiplerinin dili ile dalâ­let ve sapıklığa davet edecektir. Münafık da hazan doğru söz söyleyebilir."Râvi der ki:
Muaz'a şöyle dedim: Allah sana merhamet etsin ey Muaz! Ben, bilgili kişinin sapık söz söylediğini ve münafığın doğruyu söylediğini nasıl bileceğim? O bana şöyle cevap verdi:
Sen bilgili kişinin o şöhret kazanmış sözlerinden sakın ki, o sözler seni kaydırıp yanıltmasın. Kim bilir, belki o bilgili kişi bu sözlerinden döner. Sen hak ne ise onu kabul et, onun üzerinde ol, çünkü hakkın üzerinde nur vardır.[171]
Bir başka rivayette "şöhret kazanmış sözler" yerine "ne kastettiği belli olmayan kapalı sözler" ifadesi geçer. Muaz -Allahu a'lem- bununla dış görünüşü itibariyle sünnete uygun olmayan ve bu sebeple kalplerin hoşlanmadığı ve insanların:
Bu da nedir? dedikleri sözleri kastediyor olsa gerek:
Bu ileride de anlatılacağı gibi âlimin ayağın kaymasından sakındırmakla ilgili bir sözdür.[172]
Sahabeden sonra gelen tabiilerin bu konuda söyledikleri şeylere gelince, bunlardan birisi İbn Veddah'ın el-Hasen'den naklettiği şu sözdür:
Bid'at sahibi kişi, ne kadar çok oruç tutmaya ve namaz kılmaya çalışırsa Allah'tan da o kadar çok uzaklaşır.                       
İbn Vehb, Ebû İdris el-Havlânî'den tahriç etmiştir:
O şöyle demektedir:
Mescidde söndüremeyeceğim bir yangın görmem, orada değiştiremeyeceğim bir bid'ati görmemden daha hayırlıdır.             
Fudayl ibn 'Iyaz'dan[173] rivayet edilmiştir:
Hidayet yoluna tâbi ol; o yoldan gidenlerin azlığı sana hiçbir zarar vermez. Sapıklık yolların­dan uzak dur. O yollardan helak olanların çokluğu seni aldatmasın.
el-Hasen'den (Hasan-ı Basri) rivayet edilmiştir:
Hevâ ve heve­sine uyan kişiyle bir arada bulunma; şayet onunla beraber olursan kalbine öyle bir şey atar ki ona uyarsan helak olursun, uymazsan kalbin hastalanır. Yine ondan rivayet edilmiştir:
"Oruç, sizden öncekilere farz kılın­dığı gibi size de farz kılındı.”[174]
âyeti hakkında o şöyle dedi:
Allah Teâlâ orucu kendilerinden öncekilere farz kıldığı gibi, müslümanlara da farz kıldı. Yahudiler onu inkar ettiler, Hristiyanlar ise ona on gün daha ilave ederek daha kolay tutabilecekleri zamanlara tehir ettiler. Hasan-i Basri bunu anlatırken şöyle demişti:
"Sünnete uygun az bir amel, bid'ate bulaşmış çok amelden daha hayırlıdır." Ebû Kılâbe'den:
"Hevâ ve heves sahipleri ile beraber olmayın ve onlarla tartışmaya girmeyin. Çünkü ben onların sizi de kendi sapık­lıklarına daldırmalarından ve bildiğiniz şeylerde aklınızı karıştırma­larından korkarım." Sözü nakledilmiştir. Eyyub şöyle dedi:
Allah'a yemin olsun ki o (yani Ebu Kılâbe) akıllı fakihlerdendi. Yine ondan rivayet edilmiştir:
"Heva ve hevesine uyanlar (ehl-i heva) dalalet ehlidirler/sapıktırlar. Onların akıbetlerinin cehennem­den başka bir şey olacağını zannetmiyorum." Hasan-ı Basri'den nakledilmiştir:
Bid'at sahibiyle beraber bulun­ma. Çünkü o, senin kalbini hastalandırır. Eyyub es-Sahtiyanı'den[175] rivayet edilmiştir: O şöyle diyordu:
Bid'at sahibinin gayret ve çabası arttıkça Allah'dan uzaklaşması da artar. Ebû Kılâbe'den nakledilmiştir:
Bir kişi bid'at çıkardıkça kılıç ona helal olur (öldürülmeyi hak eder).
Eyyüb es-Sahtiyâni, bid'at sahiplerini Hâriciler diye isimlen­dirdi. Hâriciler isimde farklı olsalar da kılıca sarılmada birleşmişler­dir, derdi. İbn Vehb, Süfyan'dan tahric etti: Süfyan şöyle dedi:
Fakih (anlayışlı, bilgili görgülü) bir adam şöyle derdi:
Bütün insanlara hidayet edip bir kişiyi sapıklıkta bırakmayı arzu etmem (yanı tek bir kişinin bile sapıklığa düşmesine gönlüm razı olmaz). İbn Vehb yine ondan şöyle dediğini tahriç etti:
Söz, ancak amelle düzgün olur. Söz ve amel ancak niyetle düzgün olur. Söz, amel ve niyet ise ancak sünnete uygun olduğu zaman düzgün olur.
El-Âcurri, İbn Sîrîn'in heva ve hevesine uyan kimseleri en çabuk dinden çıkan kimseler olarak gördüğünü anlatır.[176] İbrahim'den[177] rivayet edilmiştir:
Onlarla konuşmayın; kalple­rinizin dönmesinden korkuyorum. Hişam ibn Hassan şöyle dedi:
Allah Tealâ bid'at sahibinin ne namazını, ne orucunu, ne haccını, ne cihadını, ne umresini, ne sadakasını, ne köle azat etmesini, ne tövbesini, ne de fidyesini kabul eder.
İbn Vehb, ondan rivayetle şu ilaveyi de yaptı:
İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki o zaman hak ile bâtıl birbirine karışacak. Böyle olduğu zaman hiçbir duanın faydası olmaz. O dua ancak boğulmakta olan kimsenin duası gibidir. (Yani isyan ve günah içinde bir hayat sürüp boğulacağı sırada Allah'ı hatırlayan kimsenin duası gibi faydasız bir duadır.) Yahya ibn Ebi Kesir'den[178] şöyle dediği rivayet, edilmiştir:
Bid'at sahibiyle bir yolda karşılaşırsan hemen yolunu değiştir. Seleften birisi şöyle dedi:
Kim bid'at sahibi ile bir arada bulunursa artık masum olmaktan çıkar ve kendi haline bırakılır.
El-Avvam ibn Havşeb'ten[179] rivayet edilmiştir: O, oğluna şöyle derdi:
Ey İsa, kalbini düzelt ve malını azalt ve şöyle derdi:
Allah'a yemin olsun ki İsa'yı bid'atçilerin meclisinde görmektense, çalgıcıla­rın, şarapçıların ve bâtılın meclisinde görmeyi tercih ederim.
İnsanlar Ebû Bekir ibn Ayyaş'a[180] dediler ki:
Yâ Ebâ Bekir sünni kimdir? Dedi ki:
Heva ve hevesine uyanlara kızdığı kadar başka bir şeye kızmayandır. Yunus ibn Ubeyd[181] dedi ki:
Sünnet kendisine gösterildiği zaman garip olan kişi onu kabul eder. Ondan daha garibi de sünnete tâbi olandır.
Yahya ilm Ebi Ömer eş-Şeybâni[182] şöyle dedi:
Denilmiştir ki Allah bid'atçinin tövbesini kabul etmez. Bid'atçî bir bid'atten vazgeçtiği zaman ondan daha kötüsüne intikal eder. Ebu'l-Âliye' den:
İslamı öğreniniz. Onu öğrendiğiniz zamanda ondan vazgeçip yüz çevirmeyiniz. Sırat-ı müstakim'den ayrılmayın; Çünkü o, İslamdır. Sağa sola meyletmeyin. Peygamberinizin sünne­tine ve onun ashabının -arkadaşlarını öldürmeden ve yaptıklarını yapmadan önceki- sünnetlerine sarılın. Onlar arkadaşlarını öldürmeden ve yaptıklarını yapmadan önce biz Kur'an'ı okumuştuk. İnsanlar arasında düşmanlık ve kin saçan şu heva ve heves sahiplerinden de sakının! Bu sözler Hasan-ı Basri'ye anlatılınca şöyle dedi:
Allah rahmet eylesin, doğru söylemiş ve öğüt vermiş. Bunu ibn Veddah ve daha başka kişiler tahriç etmişlerdir.
Mâlik, şu beyti çok söylerdi:
Din işlerinin en hayırlısı sünnete uygun olanlardır.
İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulan bid'atlerdir.
Mukatil ibn Hayyan'dan[183] şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Bu hevâ sahipleri, Muhammed ümmeti için bir âfettir. Bunlar Peygamber'i ve onun ehl-i beytini anarlar ve cahil insanların yanında bu güzel sözleriyle başkalarını avlarlar ve onları tehlikelere atarlar.[184] Bunlar bal diye acı şeyleri, panzehir diye zehiri içenlere ne kadar da çok benziyorlar! Onlara iyi bak, çünkü sen su denizinde olmasan da hevâ ve heves denizinin içindesin. Bu deniz daha derin ve daha tehlikelidir. Yıldırımları daha çoktur. Bu denizden ve içindeki tehli­kelerden kurtulmak daha zordur. Seni sapıklık denizinde boğulmak­tan kurtaracak olan yegane gemi sünnete bağlılıktır.
İbn el'Mübarek'ten:
Bil ki ey kardeş sünnet üzere Allah'a kavuşan her müslüman için ölüm bir keramettir. Çünkü biz Allah'a aidiz ve yine O'na döneceğiz. Üzüntümüzü, kardeşlerimizin yok olup gitmesini, yardımcılarımızın azlığını ve Bid'atlerin ortaya çıkışını Allah'a şikayet ederiz. Âlimlerin ve sünnete bağlı kişilerin göçüp gitmesi ve Bid'atlerin ortaya çıkması sebebiyle ümmetin başına gelen büyük felâketleri de Allah'a şikayet ederiz.İbrahim et-Teymi[185] şöyle derdi:
Allah'ım! Dinini ve Peygambe­rinin sünnetini hak konusundaki ihtilaflardan, hevâ ve hevese tâbi olmaktan, sapıklık yollarından, şüpheli şeylerden, yanlışlık ve düşmanlıklardan koru. Ömer ibn Abdilaziz yazdığı mektuplarda şöyle derdi:
Ben sizi hevâ ve heveslerin meylettiği şeylerden ve büyük sapmalardan sakındırırım.
İnsanlar kendisine biat ettikleri zaman Ömer ibn Abdilaziz minbere çıktı. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle, dedi:
"Ey insanlar! Peygamberinizden sonra başka Peygamber gelmeyecek, Kitabınızdan sonra başka kitab yok. Sünnetinizden sonra başka sünnet, ümmetinizden sonra başka ümmet de yok. Dikkat, edin, Allah'ın Kitabında, peygamberinin lisanı üzere haram kıldığı şeyler kıyamete kadar haramdır. Dikkat edin ben bid'at çıkarıcı değilim, ben tâbi olucuyum. Dikkat edin, ben hüküm koyucu değilim, konulan hükmün uygulayıcısıyım. Dikkat edin, ben sahip ve mâlik değil, bir yöneticiyim. Dikkat edin, ben sizin en hayırlınız değilim, fakat yükü ve sorumluluğu en ağır olanınızım. Dikkat edin. Yaratıcıya isyan konusunda yaratılana itaat yoktur." Ömer ibn Abdilaziz bunları söyledikten sonra minberden indi.[186]
Urve ibn Üzeyne, babası Üzeyne'nin[187] Ömer ibn Abdilaziz hakkında şu şiiri söylediğini nakletti:
İslamda ilmi ve sünneti sen ihya ettin.
Bidat çıkarmadın kötü bir hüküm vermedin.
Her gün bir bidati yıktın
Yerine bizim için sünneti bina ettin
Ömer ibn Abdilaziz'in söylediği, âlimlerin ezberlediği ve İmam Mâlık'in de çok hoşuna giden sözlerinden birisi de şudur:
"Rasulullah (s.a) ve kendisinden sonra gelen halifeler bir sünnet ortaya koymuş­lardır. Onların koydukları sünnete uymak, Allah'ın Kitabını tasdik etmek, O'na itaati tamamlamak ve Allah'ın dinini desteklemek demektir. Hiç kimsenin onları değiştirmek ya da yerine başkasını koymak veya onlara muhalif bir görüş üzerinde durmak yetkisi yoktur. Kim onlarla amel ederse, o hidayet üzeredir. Kim onunla yardım isterse yardım görür. Kim sünnete muhalif olursa mümin­lerin yoluna değil, başka bir yola tâbi olmuş olur, Allah onu gittiği yolda bırakır ve cehenneme sokar; o ne kötü bir yerdir."
Alimler onun bu sözlerini beğenmekte haklıdırlar. Çünkü bu sözler sünnete ait temel esasları en güzel şekilde özetlemektedir. Bunlardan birisi de bizim üzerinde durduğumuz konudur:
Çünkü "hiç kimse sünneti değiştiremez, tebdil edemez ve ona aykırı bir şeyi aklından geçiremez" sözü, bid'at çıkarma konusunu toptan engelle­mektedir. "Sünnet ile amel eden hidayete erer." diye başlayıp devam eden sözler ise sünnete tâbi olan kimseyi övmekte ve ona aykırı davrananı da buna delalet eder bir delil ile yermektedir.
Bu delil şu âyettir:
"Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygam­bere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir."[188]
Ömer ibn Abdilaziz'in sözlerinde işaret edilen sünnete ait esaslardan birisi de Hz. Peygamberden sonra gelen râşit halifelerin çizdiği yoldur. Bu da sünnettir ve onda asla bid'at yoktur. Allah'ın Kitabın­da ve Peygamberinin (s.a) sünnetinde (bir konuda) belirlenmiş bir hüküm bulunamamışsa özellikle onların sünneti (sözleri ve fiilleri) delil olarak kabul edilir. Genel manada buna işaret eden deliller vardır. Irbaz ibn Sâriye'den gelen şu hadis bu konuda belirleyici bir özelliğe sahiptir:
"Benim sünnetime ve hidayete ermiş râşid halifelerin sünnetine sarılın. Ona sımsıkı sarılın, azı dişlerinizle ısırıp bırakmayın. Sonra­dan icad edilmiş işlerden uzak durun."[189]
Hz. Peygamber (s.a) bu hadisinde râşit halifelerin sünnetini kendi sünnetine bitiştirmiş, onların sünnetine tâbi olmayı kendi sünnetine tâbi olmak olarak görmüş ve bunlara aykırı olarak sonradan icad edilen şeylerin hiçbir değerinin olmadığını söylemiştir. Çünkü Allah hepsinden razı olsun onlar tuttukları yolda ya Peygamber'in bizzat sünnetine uymuşlardır veya onun sünnetinin bütünü içinde başkalarına gizli kalıp da sadece kendilerinin anladıkları bir manaya uymuşlardır. Buna ilave edile­cek başka bir şey yoktur. Açıklaması da inşaallah ileride gelecektir.
Ebû Abdillah el-Hâkim[190] Yahya ibn Âdem'den[191] selefi salihın şöyle bir tâbirini nakleder:
"Ebû Bekir ve Ömer'in sünneti". Bunun anlamı şudur:
Hz. Peygamber'in (s.a) de bu sünnet üzereyken vefat ettiği bilinmektedir. Peygamber'in sözüyle birlikte başka hiç kimse­nin sözüne ihtiyaç yoktur. Selef-i sâlihin kullandığı tâbir aslında doğrudur ve Irbaz hadisinin taşıdığı anlamlardan birisi de budur. O halde burada Peygamber'in sünnetine bir ilave söz konusu değildir. Şu kadar var ki Peygamber'in sünnetinin yine ona ait başka bir sünnetle neshedilmiş olmasından endişe edilebilir. Bu sebeple âlim­ler, Hz. Peygamber'in vefatı esnasında söz konusu sünnetin hâla geçerliliğini koruyup korumadığını bilmek için kendisinden sonra gelen râşit halifelerin uygulamalarına bakmak ihtiyacını hissederler. Çünkü onlar en yeni/en son sünnet ile amel ederler. Hz. Peygam­ber'in emri, en son söylediğidir. İmam Mâlik de, sünnetler/hadisler birbiriyle çeliştiği zaman yapılagelen ameli delil olarak alırken ve onu tercih ederken mezhebini bu düşünce üzerine bina etmiştir.
Ömer ibn Abdilaziz'in sözlerinin ihtiva ettiği esaslardan birisi de emir sahiplerinin (yani halifelerin) sünnetlerinin ve uygulamalarının Allah'ın Kitabını ve Peygamberin sünnetini tefsir etmesidir. Çünkü o şöyle diyordu:
"Emir sahiplerinin uygulamalarını ve sünnetlerini almak, Allah'ın Kitabını tasdik etmek, Allah'a olan itaati tamam­lamak ve Allah'ın dinine destek vermek demektir." 
Bu, başka yerlerde de takrir edilen bir esastır. Ömer ibn Abdilaziz'in sözleri pek çok güzel esası ve önemli faydaları ihtiva etmektedir.
Ebû İlyas el-Elbâni'ye nisbet edilen sözlerden birisi şudur: Üç şey vardır ki bunları tırnağa bile yazmak mümkündür ve dünya ve âhiretin hayrı da bu üç şeyin içindedir:
Tâbi ol, bid'at çıkarma; mütevâzi ol, gururlu olma; kim Allah'tan korkarsa genişlik/ferahlık bulur. Bu konudaki rivayetler daha pek çoktur.[192]


[147] Buhari, K.Hudûd, B. Racmü'l Hubla fi'z-Zina, 6830. Müslim, K.Hudûd. B. Racmü’s-Seyyib fi'z-Zina. Ebu Davud, K. Hudûd. B. fi'r-Racm, 4418. Tirmizi. K. Hudud. Mâ Câe fi Tahkiki'r-Racm Ahmed, Müsned. 1/23. 29, 36, 40, 43. 47, 50, 55. İbn Mâce, K. Hudûd, B. Recm, 2553.
[148] Huzeyfe ibn el-Yemân. Sahabenin ileri gelenlerindendir, Rasulullah'ın (S.A) sırdaşıdır. Hicretin 36. yılında iyice ihliyarlamışken Medâin'de vefat etti. (el-Cerhu ve't'Ta'dil, 3/256; el-Müstedrak, 3/379; el-Hılye, 1/270; Tehzib et/Tehzib, 2/219; Şezerat, 1/32; Siyeru A'lâm, 2/361)
[149] Buhari, K. İ'tisam, B. el-iktidâu Bi Süneni Rasûlillah (S.A). h.no: 7282. Hafız ibn Hacer, Fethu'1-Bari'de, bu rivayette geçen "kurrâ" kelimesini "Kur'an ve sünnetin âlimleri" diye izah etmiştir. (13/271)
[150] Belki de hu hadis, Ahmed'in müsnedindeki Feyruz ed-Deylemi'nin babasından, onun da Rasulullah'tan rivayet ettiği hadisten alınmadır. (Bk: Ahmed, Müsned. 4/232).
[151] Hûd: 114
[152] Bazı Râfîzi grupları böyle inanıyorlardı.
[153] Batıniler ve aşırı tasavvuftular böyle söylüyorlar ve onların kitapları Huzeyfe'nin (r.a) işaret ettiğine benzer şeylerle doludur. Bu, sahabilerin firasetini ve önsezisini gösterir.
[154] Bununla, refah ve bolluk içinde evlerinde oturup ilim ve araştırma zahmetinde bulunmayan kişiler kastediliyor. (Şerhu's-Sünne, 1/178),
[155] Tirmizi. K. ilim, B. Ma Nühiye anhu en Yukâle ınde Hadisi Rasulillahi (s.a.), 2663. Ebû Davud. K. Sürme, B. fi Lüzümi’s Sünne,  4605,İbn Mâce.  Mukaddime.  B.Ta'zimi Hadisi Rasulillahi (S.A) h.no:13. Dârimî. Mukaddime, B. es-Sünnetü Kâdıyetün alâ Kitabillahî, 586.Ahmed. Müsned. 47132. Hâkim. el-Müstedrek. K. İlim. 1/108. Hakim dedi ki: Bu hadis. Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Ez-Zehebi de onu onayladı. El'Begavi bu hadisi Şerhu's Sünne'de nakletti:   Kitabü'1-İman,   Babu'l-İ'tisam bi'1-Kitabi ve's-Sünne, h.no: 100.  Bu hadis hasendir, dedi.
[156] Dârimi, Mukaddime, Babun fi Keraheti âhizi'r-Re'yi, 205.
[157] Dârimi, Mukaddime, Babu Men Hâlıe'l-Futya ve Kerihe’t-Tenattu' Ve’t-Tebeddu', h.no:142. Abdullah ibn Mes'ud'dan, İbn Mâce, Mukaddime, Fadlu'l-Ulemâi Ve'l-Hassu alâ Talebi'l-İlm, h,no:228. Ebû Umame'den (r.a.). ez'Zevâid’de şöyle denilir: Hadisin isnadında Ali İbn Yezid vardır. Cumhura göre bu kişi zayıftır. Rivayette "eskiye sarılınız" denilirken, İslamın ilk dönemlerindeki nesillerin, sahabilerin ve onların peşinden gidenlerin sözlerine ve davranış­larına tâbi olun, onları alın, denilmek isteniyor. Kabe'yi Muazzamaya da tarihinin eskiliğine işaret etmek üzere "Beytü'1-Atik" denilmiştir. Sonradan gelen müslümanlar İslam'ın ilk dönemlerinde yaşayan insanların ilmine sarıldıkları müddetçe hidayet, üzere olurlar. (Bk. el-Lisan. 4/2798)
[158] Belki de bu Hasan el-Basriye ait bir sözdür.
[159] Dârimi, Mukaddime. Babun fi Kerahîyyeti Ahzi'r-Re'y. 217
[160] Kenzu'l-ummal, 1/219. h.no:1096;  Said ibn Mansur,  Sünen;  Deylemi, Müsnedü'l-Firdevs (Bu ikisi İbn Mesud'dan rivayet etmişler. Râfii ve Kenzu'I Ummal ise Ebu Hureyre'den)
[161] Ahmed, Müsned. 1/407.
[162] Buhari, K. Farzu'l-Humma, B. Farzu'l-Humus, h.no:3093 (Hz. Fatıma'nın, babası Hz. Peygamberin mirası konusunda sorduğu bir soruya Hz. Ebû Bekir'in verdiği uzunca bir cevabın bulunduğu rivayetten alınmıştır.) Müslim, Kitabu'l'Cihad, B. Hukmu'1-Fey' (Bu rivayette de Buhari'deki gibi aynı kıssa anlatılır.) Ebû Davud, K. Haraç ve'l'İmare, Babu Safaya Rasulillah (s.a.). h.no: 2963. Müsned-i Ahmed, l/6.
[163] İbn el-Mübarek- Şeyhu'l-İslam, zamanının âlimi ve müttekilerin emiri. Abdullah ibn el-Mübarek ibn Vâdıh Ebû Abdurrahman el-Hanzali, Aslı Türktür. Sonra Merv'lildir. Hadisçi. Mücâhid, gazi ve önemli bir şahsiyettir. 118'de doğdu. Hamid et Tavil, Âsim el-Ahvel, Hişam ibn Urve, Amer ve sayısız kişiden hadis dinlemiştir. Ma'mer ve Sevrinin hocaları, ibn Main. ibn Ebu Şeybe ve sayılamayacak kadar çok kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. Hadisi hüccettir. Bunda icma vardır. 181 yılında vefat etti. (Siyeru A'lami'n-Nübela, 8/378; Meârif. 511; er-Cerhu ve't-Ta'dil, 5/1791 Hılyetü'l-Evliya, 8/162; Tehzib, 5/382...)
[164] Abdullah ibn Mübarek bunu Zühd isimli kitabında babu Mâcâe fi'1-Fakri, h.no-578'de tarhiç etmiştir. Kitabı tahkik eden el-A'zami bu rivayetin garip olduğunu ve ibn el-Mübarekten başka kimse tarafından rivayet edilmediğini söyler.
[165] Ahmed. Müsned. 2/83,400.
[166] Zâriyat; 1.2 (Meali şöyledir: "Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere... andolsun ki..."
[167] Subeyğ ibn Isl kıssasının tamamını İbn Hacer el-Askalani. el... İsâbe fi Temyizi’s-Sahabe. E.5, sh.l68'de sâd harfinde rivayet eder. Müellif onu burada özetleyerek anlatmıştır. Doğrusu Suheyğ, el-Isabe'de ve Sünen-i Darimi'de anlatıldığına göre ölmeden önce tövbe etmiş ve tutumundan vazgeçmiştir. (Darimi, Mukaddime, Babu men Habe'l-Fütya ve Kerihe't-Tenettu' ve't-Tebeddu', 144. 148) Darimi bu rivayetinde Subeyğ'ın şu sözünü nakleder Ey Mü'minlerin Emiri, kafamda bulduğun dayak izinin gitmesi sana yeter. Bu, onun tövbesine işaretti, ikinci rivayette onun güzelce tevbe ettiği ve Hz. Ömer'in insanlara onunla oturmaları için izin verdiği açıkça ifade edilir.
[168] Abdullah ibn el-Mübarek. Kitabü'z-Zühd, Babu Fi Lüzumi’s-Sünne, s.21. Ebû Nuaym'in rivayet ettiği nüshada, Mervezi'nîn ibn el-Mübarek'ten yaptığı rivayete ilave olarak zikredilir. Kitabü'z-Zühd’ü tahkik eden el-A'zamî der ki: Ebu Nuaym, el-Hilye isimli eserinde bunu müellifin Rabi'den. onun da Ebu'l-Âliye'den rivayet ettiği yolla rivayet eder. (Bk. Hılye, 1/252 Ben Hılye'ye baktım ve onun dediğini orada gördüm.)
[169] Ben, Kaynaklarda ibn Abbas'a ait böyle bir söze rastlamadım. Ancak bu söz doğrudur, gerçektir. Manevi tevatürle sabittir. Alimler bunu almışlar ve bir kural haline getirmişlerdir.
[170] İbn Mes'ud'un bu sözünü Dârimi, Mukaddime, Bâbu men Habe'l-Fütya no:143'de rivayet etti. Çevirenin notu: İ'tisam'ın metninden bu  sözün ibn Abbas tarafından söylendiği anlaşılıyor. Öte yandan muhakkik Nedvi'nin belirttiği şekilde Darimi'nin ilgili bölümünde ne ibn Abbas'ın ne de ibn Mes'ud'un böyle bir sözü bulunmuyor. Her halde bu rivayetin tahkiki yapılırken bir yanlışlık yapılmış.
[171] Bu hadis mevkuftur.  Bir tâ’bii olan Yezid ibn Umeyra tarafından Muaz ibn Cebelden rivayet edilmiştir. Bkz: Ebu Dâvud. Kitabü’s Sünne. Babu Lüzûmi's-Sünne. no:4611.
[172] Zamammızdaki bir araştırmacı ilim adamı da Muaz ibn Cebel'in sözlerinin işaret ettiği durumları araştırarak ve inceleyerek ulaştığımız şu gerçekleri gözönünde bulundurmalıdır:
Birincisi. Her ilim adamı hakim (hikmet, sahibi: anlayış ve feraset, sahibi) değildir. Çünkü ilmin naklinde güvenilirliğe ihtiyaç duyulduğu  gibi onun neşrinde ve açıklanmasında da hikmete (keskin bir görüşe, firasete) ihtiyaç, duyulur.
İkincisi: Her hakim, âlim değildir. Bu sebeple ilim, âlimlerden, hikmet de hakimlerden alınır. Her biri maharetli olduğu şeyle değerlendirilir.
Üçüncüsü: Sahih hadiste de ifade edildiği gibi güzel konuşan münafıktan sakınmalıdır. Bu sebeple işittiği her şeye kulak veren bir kimsenin, ehline müracaat etmesi ve kitap ve sünnetten hiçbir şekilde zerre kadar dışarı çıkmaması gerekir.
Dördüncüsü: Bir kulun inançları, ibadetleri, davranışları ve sosyal ilişkileri düzgün olduğu zaman, hakkın onun için görünen parlak bir nuru vardır. Böyle bir kul şeriate uygun olarak hakkı apaçık ve parlak bir şekilde görür, münafık onu tuzağa düşüremez, güzel konuşanlar onu etkileyemezler.
Beşincisi: İlim ve ve hikmet. Allah'ın kula verdiği ne güzel nimettir.
[173] el-Fudayl ibn Iyaz: örnek bir imam. sağlam bir kişi. Şeyhu'l-İslam. Künyesi Ebû Ali et" Temimi el-Yerbûi eHorasani. Allah'ın Harem’ine (yani Kabe'ye) komşu olmuştur. Mansur. Ameş, Leys. Atâ ibn es-Sâib, Cafer es-Sâılık. Humeyd et-Tavil gibi Kûfeli ve Hicazlı şahsiyetlerden rivayette bulunmuştur. İbn el-Müharek, Yahya el-Kattım, İbn Mehdi. îbn Uyeyne. Abdurrrazzak. İmam Şafii, Bişr el-Hafi ve îbn Vehb gibi şahısların da ondan rivayetleri vardır. Sikadır, takva sahibi salih bir kişidir. 186 yılında Mekke'de vefat etmiştir. (Siyeru A'lami’n Nübelâ. 8/421; el-Meârif. 511. el-Cerh ve't-Ta'dil. 7/73; Hılyetü'l-Evliya. 8/84- Tehzib, 8/294; Şezerat, 1/361.)
[174] Bakara: 183
[175] Eyyub es-Sahtiyâni: Örnek bir imam, hafız, Şeyhu'l-İslam, âlimlerin efendisi. Künyesi, Ebû Bekir ibn Ebi Temime Keysan el'Anezi. Babası Aneze Kabilesinin mevâlisindendir. Basra da doğmuştur. Ebû Berid Amr ibn Seleme el-Cirmi. Ebû Osman en-Nehdi, Said ibn Cübeyr. Ehû'l-Aliye. Hasan-Basri ve İbn Şirin gibi kimselerden hadis dinledi. Zühri, tbn Dinar, Amr. Katade. ve İbn Şirin, Hammad tbn Seleme. Şube, ibn Zeyd ve îbn Aliyye gibi kişiler de ondan hadis rivayet, ettiler. 68 yılında doğdu. 131’de vefat etti. (Siyeru’l A'lâm. 6/15: Tabakat ibn Sa'd, 7/246: Hılye, 2/3; Tehzib. 1/397: Şezerat, 1/181.
[176] İbn Sirin'in bu görüşü cidden isabetlidir. Çünkü heva ve hevesine uyan kişi, önce basit bir bid'atle başlar, sonra bid'atlerin akıntısına kapılır ve neticede bir bid'at davetlisi haline gelir. Şeriatın haram kıldığı şeyleri tevil ederek kendisi ve başkaları için mubah ve helal görmeye başlar. Haramları birer birer helâl göre göre de sonunda mürtetlik çukuruna düşer, İbrahim in sözü dö bu manadadır. Özellikle zamanımızda heva ve hevese uymanın sebep olduğu fikri ve akidevi mürtetlik (dinden çıkma) olayları pek çoktur. Mürtetlik, görünürde az gibi de olsa özellikle akıllarını ve çağdaş kültürlerini dinin hükümlerinin önüne geçirip şeriatle savaşmada aklı bir metot olarak kullananlar pek çoktur.
[177] İbrahim: Öyle zannediyorum ki müellif, başka birini değil. İbrahim en-Nehaî'yi kastediyor. Eğer kastettiği o ise. biyografisi şöyledir: İbrahim en-Nehaî, büyük imam, hafız. Irak fakihi. Künyesi. İbrahim ibn Yezid ibn Kays İbn el-Esved en-Nehaî el-Yemâni. Daha sonra Küfeli olmuştur. Tabiilerin en önde gelenlerindendir. Fakat Kûfe'de beraber olduğu sahabilerden hadis dinlediği veya rivayette bulunduğu tesbit edilmemiştir. Küçük bir çocuk iken Hz. Aişe'nin yanına girip çıktığı tesbit edilmiştir. Mesruk, Alkame, Ubeyde, Ebû Zür'a el-Beceli. Hayseme ibn Abdirrahman ve Kadı Şureyh gibi büyük tabiilerden rivayette bulunmuştur. Hammad ibn Ebi Süleyman. İbn Muhacir. İbn Ebi'ş-Şa'sa, Ahdeb. Hişam el-Esedi ve daha pek çok kişi kendisinden rivayette bulunmuştur. İbn Mes'ud'u çok iyi tanımış ve geniş çapta ondan rivayette bulunmuştur. 96 yılında vefat etmiştir. Doğum tarihi ihtilaflıdır. Bir rivayete göre vefatı esnasında 49 yaşındadır. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ, 4/520, el-Meârif, 463. el'Hılye. 4/219; ol-Bideye ve'n-Nihaye, 9/140; Tehzib, 1/177; Şezerat, 1/111)
[178] Yahya ibn Ebi Kesir: İmam, hafız, büyük bir âlim. Ebû Nasr et-Tâi el-Yemâni. Tay kabilesinin mevâlisinden, Ebû Umame el-Bâhili, Enes ibn Mâlik, Ebû Seleme ibn Abdirrahman ve daha pek çok kişiden rivayette bulunmuştur. Oğlu Abdurrahman. Ma'mer, Evzai ve daha pek çok kişi de ondan rivayette bulunmuştur. Bir ilim talebesi idi ve hüccetti. 129 yılında vefat etti. (Siyeru Alami'n-Nubelâ. 6/27; Tabakat ibn Sa'd, 5/555: Tehzib, 11/268)
[179] el-Avvam ibn Havşeb: İbn Yezid. imam ve muhaddis. Ebu İsa er-Rabei el-Vâsıti. İbrahim Nehâi’den, Mücahid'den, Amr ibn Mürre'den ve daha pek çok kişiden hadis rivayet etmiştir. Ondan da oğlu Seleme, Yeğeni Şihab ibn Harraş, Şube ve diğer kişiler rivayette bulunmuş­lardır. Hadiste sikadır. İyiliği emreder, kötülüğe mani olurdu. 148 yılında vefat etti. (el"Cerhu ve"f Ta'dil. 7/22. Tehzib, 8/163; Şezerat, 1/244; Siyeru A'lami'n Nübelâ, 6/354)
[180] Ebû Bekir ibn Ayyaş: Şeyhu'l-îslam, büyük âlim, muhaddis, fakih, el-Mukri ibn Salim el-Esedi el-Kufi. Esed kabilesinin mevâiisinden. 94 yılında doğdu. Büyük kıraat âlimi Asım ibn Ebi'n-Necûd'a Kur'an'ı üç defa okurdu. Âsım'dan, Ebû İshak es-Subey'i'den. Humeyd et" Tavilden. Ameşten ve Hişam ibn Hassan'dan rivayette bulundu. İbn el-Mübarek, Kisâi, Veki, Ahmed ibn Hanbel, İbn Rahaveyh ve ibn Ebi Şeybe gibi pek çok kişi de ondan rivayet ettiler. Sikadır. Ehl-i Kur'an ve ehl-i hayırdır. İnsanların içinde sünnete en çok bağlı olanıdır. 193 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ, 8/495: Hilye, 7/302; Tehzib, 12/34; Mukaddimetü Fethu'1-Bâri, 456; Şezerat, 1/334.)
[181] Yunus ibn Ubeyd; Örnek bir imam. Hüccet. Ebû Abdillah el-Abedî el-Basri, Abed kabile­sinin mevâlisinden, Tabiinin küçüklerinden ve faziletlilerinden. Enes ibn Mâlik'le görüştü. Hasen. ibn Şirin, Ata, İkrime, Nafı ve pek çok kişiden hadis nakletti, Şube, Süfyan ve iki Hammad ile pek çok kişi de ondan hadis nakletti. Sikadır, çok hadisi vardır. Müttakidir, verâ sahibidir. 140 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nûbelâ, 6/288); el-Cerhu ve’t-Ta'dil, 9/242; Meşâhiru Ulemâi'l-Emsar. 150; Hılye, 3/15; Tehzib, 11/442; Şezerat. 1/207)
[182] Yahya ibn Ebi Ömer eş-Şeyhâni: Tehzib'te ve ibn Hâcer'in Takrib'inde belirtildiğine göre îbn Ebi Ömer eş-Şeybâni değil. İbn Amr eş-Şeybâni'dir. Benim baktığım bütün yerlerde böyle yazıyor. Şeyban, Hunyer'de bir vadidir. Humus'ludur. Evzâi'nin amcasının oğludur. Babasın­dan, Ebu Meryem'den, Velid ibn Ebi Süfyan'dan vs diğer kişilerden rivayette bulunmuştur. Evzâi, Tim el-Mübarek, Damra ibn Rabia ve diğer kişiler de ondan rivayette bulunmuşlardır. Sikadır. 148 yılında vefat, etmiştir. Öldüğünde 85 yaşındadır. (Tehzib. 11/260; Takrib et- Tehzib. 2/311) "Arkadaşlarını öldürmeden ve yaptıklarını yapmadan önce"  sözleriyle Ebu’l Âliye, Hz. Osman'ın öldürülmesini ve ondan sonra çıkan fitneleri kastetmiş olabilir, (çeviren)
[183] Mukatil ibn Hayyan: Büyük âlim vo muhaddistir. Sikadır. Künyesi Ebu Bestâm en-Nebtı el-Belhi el-Harraz'dır. Şa'bi, Mücahid, Dahhak. îkrime ve ibn Büreyd gibi kişilerden rivayeti vardır. Hocası Alkame ibn Mersed. Bekr ibn Mâruf, İbrahim ibn Edhem. İbn el-Mübarek gibi pek çok kişi de ondan rivayet etmiştir. Fazilet sahibi vs sünnete bağlı bir kişidir. 150'de vefat etmiştir. (Siyeru A'lami’n Nübelâ. 8/353; Meşâhiru Ulemai'l Emsar. 195. Tehzib. 10/277)
[184] Bu sözlerle iki çeşit bid'at ehli kastediliyor. Birincisi Şi'a ve onların itikat konusundaki bidatleri, ikincisi câhil tasavvuftular, unların liderleri ve onların itikat ve ibadet konusundaki bid'atleri: Bunlar Hz. Feygamber'in ve ehli beytinin ismiyle halkın gönlünü çelerler.
[185] İbrahim et-Teymi: örnek bir imam ve fikıhçi, Kûfe'nin âbidi. Babasından, Haris ibn Suveyd'deu. Enes ibn Mâlik'ten, Amr ibn Meymun'dan ve pek çok kişiden rivayeti vardır. Ameş, Yunus ibn Ubeyd, Müslim el'Butayn ve daha başka kişiler de ondan rivayet etmişlerdir. Salih, takva sahibi, âlim, fakih çok'değerli ve vâız bir delikanlı idi. Harcanın hapishanesinde hicri 92 yılında henüz 40 yaşına bile gelmeden vefat etti. (Siyeru A'lami'n-Nubelâ, 5/60 el Cerhu ve't-Ta'dil. 2/146; Tehzih. 1/176)
[186] Ömer İbn Abdilaziz'in bu hutbesini küçük kelime farklılıklarıyle pek çok tarihçi ve siyerci naklatmiştir. (Siyeru A'lami'n-Nübelâ. 5/126. Daha ayrıntılı bilgi için Şeyh Nedvi'nin Ricalü’l Fikri ve'd-Da've isimli kitabının 1.Cildine bakılabilir.)
[187] Üzeyne Ebu'l-Âliye el-Berâ el-Basri. İsmi Ziyad ibn Feyrûz. Bir rivayete göre Üzeyne lâka­bıdır, ismi Kelsûm'dur. İbn Abhas, İbn Ömer, îbn Züheyr, Enes ve daha başkalarından rivayet etmiştir. Ondan da Eyyuh, Metar el-Verrak ve Yunus ibn Ubeyd gibi kişiler rivayet etmişlerdir. Sağlam bilgilere göre hicri 90 yılında vefat etmiştir. Bu sebeple şiirin ona ait olması mümkün değildir. Çünkü Ömer ibn Abdillaziz'den önce ölmüştür. (Tehzib. 1/197, 12/143)
[188] Nisa: 115.
[189] Bu hadis sahihtir. Hakim'in Müstedrek'inde, c.I. sh.96, 97'de bulunmaktadır. Hâkim, bu hadisin Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir. Telhis'in müellifi de bunu sahih olarak görmüştür. Bu hadis ayrıca şuralarda geçmektedir: Ebû Dâvud. K. Sünnet. B. Fi Lüzümi’s.-Sünnet, 4607. Tirmizi. K. İlim, Babu Mâcâe fi'1-Ahzi bi’s Sünne ve ictinâbi'l-Bidei: h.no:2676. İbn Mâce, Mukaddime, Babu ittibai Sünneti’l-Hulefa'i'r-Râşidin, 42, 43. 44. Dârimi. Mukaddime, B. İttibais's-Sünne, 95. Ahmed, Müsned. 4/126, 127.
[190] el-Hâkim; Muhammed ibn Abdillah ibn Muhammed ibn Hamdeveyh ibn Nuaym ibn el-Hakim. İmam, hafız, tenkitçi, büyük âlim, muhaddislerin şeyhidir. Künyesi Ebû Abdillah en Neysâhûri eş-Şafii. Pek çok eserin sahibidir. 321 yılında doğdu. Küçük yaşta ilim öğrencisi oldu. İkibine yakın hocadan ilim dinledi, Babasından, Muhammed ibn Ali el-Müzekkirden, Muhammed ibn Yâkub el-Esâm'dan, Muhammed ibn Yâkub eş-Şeybâni'den ve sayılamayacak kadar kişiden hadis rivayet etti. Ondan da Dârekutni -ki aynı zamanda hocasıdır-, îbn Ebi'l-Fevâris. Ebu l"Alâ el-Vâsıti ve diğer kişiler rivayette bulunmuşlardır. Eser te'lif etmiş, cerh ve ta'dil yapmış, hadislerin illetlerini ve sıhhat derecelerini tesbit etmiştir. Bir ilim denizidir. 403 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lâmin-Nübelâ, 7/162; Tebyinü Kezibil-Müfteri, 227, 231. el-Bidaye ve'n Nihaye. 11/355; Şezerat. 3/176; er-Risaletul'Müstedrafe. 21)
[191] Yahya ibn Adem: Büyük âlim. Hafız, Ebû Zekeriyya el-Emevi. Emevilerin azatlılarından. Kûfeli. Pek çok eserin sahihi İsa ibn Tahman. Mâlik ibn Mığvel. Süfyan es-Sevri, İbn Uyeyne. Hammad ibn Seleme gibi kişilerden rivayeti vardır. Ondan da Ahmed. İshak, Yahya. Ali. İbn Ebı Şeyhe, Hasan el-Hallal ve daha pek çok kişi rivayette bulunmuştur. Sika'dır. 203 yılında vefat etmiştir. (Siyeru A'lamî'n-Nübela. 9/225; el-Cerhu ve't-Ta'dil, 9/128; Tehzib, 11/175; Şezerat, 2/8.)
[192] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 1/99-113