> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri >  el İtisam > Anlama araçlarını bilmemek
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Anlama araçlarını bilmemek  (Okunma Sayısı 978 defa)
29 Mayıs 2011, 20:11:12
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 29 Mayıs 2011, 20:11:12 »



Birinci Hata Anlama araçlarını bilmemek


Anlama araçlarını bilmemek; şüphe yok ki Yüce Allah, Kuranı başka bir dilde değil, Arapça olarak indirmiştir. Bunun manası şu dur: Kur'an kelimeleri, anlamı ve üslûpları ile Arap dili üzere gelmiştir. (Nitekim şu âyetler bunu ifade etmektedir:)
"Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık." [7]
Korunsunlar diye pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik." [8]
'(Rasûlüm!) Onu (Kur'an'ı) Ruh'ul Emîn uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir." [9]
(Bu ifadelerden açıkça anlaşılıyor ki) Hz. Peygambere indirilen Kur'an Arapça idi. O dat harfini söyleyenlerin (Arapçayı konuşan­ların) en fasihi Abdullah oğlu Muhamrned Aleyhisselâm idi. O'nun gönderildiği topluluk da Arap idi. Peygamber ile gönderildiği toplu­luk arasındaki konuşma onların dilindeki âdete göre gerçekleşti. Kur'an'daki (tüm) lafız ve anlamlar hep alışık oldukları tarzda kullanılmış, ona (Arapların alışık oldukları dışında) bir şey karışma­mıştır. Bil'akis bizzat Kuran kendisinde yabancı bir şey bulundu­ğunu reddetmiştir.
Yüce Allah buyurur ki:
"Şüphesiz biz onların "Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettik­leri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kuran) apaçık bir Arapçadır." [10]
Bir diğer ayet de şöyledir:
"Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'an kasaydık, diyeceklerdi ki: Âyetleri tafsilatlı bir şekilde açıkla­malı değil miydi?" [11]
Hz. Peygamber tüm insanlara gönderilmiş ise (ki öyledir), Yüce Allah bütün milletleri ve tüm insanları, bu (din) meselesinde Arap lisanına tâbi kılmıştır. Durum böyle olunca Allah'ın kitabını anla­mak ancak Hz. Peygamber'e indiği yol ile olur. O yol, Arapçanın lafız, mana ve üslûplarını dikkate almaktır.
Arap dilinin kelimeleri açıkça bilinen kelimelerdir. Mana ve üsluplarına gelince, manalardan bilinenler Arap dilinin genişliğini gösterir. .
Arap dilinde bazan genel ve açık bir şey söylenir, bundan açık bir mana kasdedilir. Sözün baş tarafı sonuna ihtiyaç bırakmaz. Bazen genel ve acık bir şey söylenir, özel de buna girer. Böyle olduğuna sözün bir kısmı delil olur. Bazen genel ve açık bir şey söylenir, fakat maksat özeldir. Bazen açık bir şey söylenir, ama sözün gelişinden,maksadın o açık şey olmadığı bilinir. Tüm bu özelliklerle ilgili bilgi sözün başında, ortasında veyasonunda mevcuttur.
Arap dilinde bir sözün ortasında bile konuşmaya başlarsın. Bir kimse bir şeyi söyleyince lafızdan değil, manadan sözü anlarsın. Nitekim işaretden de anlarsın. Araplara göre bu tür, konuşmanın en fasih olan türüdür. Çünkü bunu sadece kendisi bilir, bunun câhili olanlar anlamaz. Bazen bir şeye pek çok isimler verir. Bir kelimeyi pek çok manada kullanır.
Tüm bu dil özellikleri Araplarca bilinir, başkalarınca bilinmez. Arapçanın bu ve diğer tasarruflarını bilen ve sağlam marifet sahibi olan kimsenin bu hususta köklü bilgisi olur. yimdi bunların örneklerini görelim:
Kur'an'da:
"O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin, O her şeye vekildir."[12] Buyuruluyor. Bu ayetteki söyleyiş tarzı, içinde hususilik bulunmayan genel ve açık bir ifadedir.
"Yeryü­zünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerindedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı yeri bilir." [13]âyeti de böyledir. Çünkü tüm yer, gök, canlılar, ağaçlar ve diğerlerinin yaratıcısı Allahtır ve her canlıyı rızıklandıran O'dur.
Bir ayette:
"Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bede­vi Araplara Allah'ın Rasülünden geri kalmaları onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz."[14]  buyurulmuştur. Bu ayet dahi manası genellik ifade eden ayetlerdendir. Zira Hz. Peygambere karşı nasıl davranılması gerektiği bildirilirken gücü yeten de, yetmeyen de (yani herkes) kastedilmiştir.
Bir diğer ayetde:
"... Yine (Hz. Musa ve Hızır) yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar..."[15]  buyuruluyor.
Bu âyet, genel ifade ile özel anlam kasdedilmesmin örneğidir. Çünkü Hz. Musa ve Hızır aleyhisselâm köy halkının hepsinden yiyecek istememişlerdir.
Bir diğer âyetde:
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık." buyurulmuştur.[16] Bu ayet dahi genellik ifade eder. Zira hiçbir insan bu ayetteki ifadenin dışında değildir. Ancak Yüce Allah bu ifadelerin peşinden:
"Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız ondan en çok korkanınızdır." buyurmuştur. Ayetin bu kısmı özeldir. Zira Allah korkusu (demek olan takva) ancak, onu idrak eden, onun bilincinde olan buluğ yaşının üstünde olan insanların yapıp yaşadığı bir şeydir.
Bir başka ayette:
"Bir kısım insanlar, müminlere: (Düşman­larınız olan) insanlar, size karşı asker topladılar, onlardan sakının dediler..." [17]
Bu ayetteki ikinci "insanlar" kelimesinden maksat, genel olarak insanlar değil, özel bir grup insandır. Aksi halde müslümanlara karşı toplanan kimseler de genel insanlar arasında sayılmak gerekir. Oysa onlar (savaşmak üzere) çıkmışlardır.
Fakat (filolojik olarak "insanlar" anlamına gelen) "Nâs" kelimesi, üç kişiden oluşan bir topluluğa söylenen bir kelimedir. Tüm insan­lara da söylenir. Tüm insanlarla üç kişiden oluşan bir topululuk arasındaki kalabalıklara da söylenir. Buna göre "insanlar sizin için asker topladılar" demek sahihtir. Bu sözü söyleyen insanlar dört kişilerdi.
Bir diğer ayette:
"Ey insanlar! (size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin..." buyurulmuştur.[18]  Bu âyetteki "insanlar" dan maksat, Allah'tan başka varlıkları tanrı edinen kimselerdir. Çocuk­lar, deliler ve mü'minler bunların dışındadır.
Bir başka âyette:
"Onlara deniz kıyısında bulunan köye sor" buyurulmuştur.[19]  Âyetin zahirine bakılırsa köye sorulacağı anlaşılıyor. Oysa ayetin devamında: "Hani onlar Cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı." buyurulmuştur. Ayetin sonun­daki bu ifade maksadın köye sormak olmayıp, köy halkına sormak olduğunu gösteriyor. Çünkü köy, saygısızlık da etmez, haddi de aşmaz.
Bir diğer âyette:
"Zâlim olan nice beldeyi kırıp geçirdik..." buyuruluyor.[20] Ayetteki "zâlim olan" ifadesi maksadın belde olmayıp belde halkı olduğunu gösteriyor.
Bir başka ayette ise:
"(İstersen) içinde bulunduğumuz şehire ve aralarında bulunduğumuz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz." buyurulmuştur.[21] Maksadın şehire sormak olmayıp, şehir halkına sormak olduğu mana olarak açıktır. Dil konusunda ilim erbabından olanlar bu hususta ihtilaf etmez. Çünkü şehir ve kafile onların doğru olduğundan haber vermez.
Buraya kadar Araplarda (Arapça ile ilgili olarak) var olan bu tasarrufların hepsi İmam Şafiî'nin ifade ettiği şeylerdir. Bunların hepsi, Kur'an'ın ancak dil ile ilgili bilgilerle anlaşılacağını açıkla­maktadır.
İmam Şafiî Arap dilindeki yolların en kapalı olanlarını örnek olarak vermiştir. Çünkü Arapçadaki o diğer uygulamaları, bu işlerin erbabı olan nahv, sarf, beyan, meânı ve iştikak âlimleri geniş bir şekilde açıklamışlardır. Araplarla ilgili haberleri durumun gereğinegöre nakledenler bildirmişlerdir.  Kur'an tüm bunları içine alarak gelmiştir. Onun içindir ki Kur'ana Arapça denmiştir.
Bu tesbite göre şeriatla ilgili söz söyleyecek veya inceleme yapacak, şeriatın ana esasları ve detayları hakkında beyanda bulunacak kişinin iki görevi vardır:
1- Kendisi Arapçayı bilme hususunda Arap veya Arabın ulaştığı noktaya ulaşmakta Arap gibi olmadıkça hiçbir hususta konuş­mamak. (Bu hususta bir şey söylemek için bu dereceye gelmemişse de) Halil, Sibeveyh, Kisâi, Ferrâ veya benzerleri veya onlara yakın derecede olan geçmiş imamlar gibi olmalıdır.[22]
Arap gibi veya bu kimseler gibi olmaktan maksat, onların (bilgileri) topladığı gibi toplamak ve ezberlediği gibi ezberlemek değildir. Maksat, anlamının tamamen Arab(ın anladığı gibi) olma­sıdır. Arapça âlimlerinden eskiler, son dönemdekilerden böyle olma özellikleri ile ayrılmışlardır. Çünkü onlar, kendilerinde bu manayı benimsedikleri için neticede konularında imam/önder olmuşlardır. Eğer bir kimse bu dereceye gelmemiş ise Kur'an'ın manasını anla­makta başkasına uymak yeterlidir. İlminde ehliyetli olana sorma­dıkça Kur'an'ı anladığı hususunda kendisi hakkında iyimser olmasın. Daha önce ifade edilen mana ortaya konulunca İmam Şâfıî şöyle demiştir.
"Her kim ki Arap dilindeki bu özellikleri bilmiyorsa -ki Kur'an bu dil ile inmiş, sünnet/hadis bu dil ile söylenmiştir. Bildiği(ni ileri sürdüğü) şey hakkında, söylediği kelimeyi bilmeyen kimsenin yaptığı gibi yapmacıklı ve zorlamalı bir şey söylemiştir. Sağlam bilgisi olmayan, bilmediği şeyde bu duruma düşen kimsenin doğruya ulaşma başarısı -şayet bilmeksizin bir başarı elde etse bile- bu, övgüye layık bir başarı değildir. Çünkü bilgisinin doğru ile hata arasındaki farkı kapsamadığı bir konuda görüş bildirmiştir.
İmam Şafiî'nin söylediği doğrudur. Çünkü Kur'an ve hadis hakkında bilgisi olmadığı halde söz söylemek, yapmacık ve zorlama bir şey söylemektir. Oysa biz müslümanlar bundan yasaklanmış durumdayız. Bu yasaklanan şeyi yapmak, aynı zamanda Hz. Peygamber'in: "....bilgin kimseler kalmayınca insanlar cahil kimseleri başlarına geçirirler." hadisinin ifade ettiği manaya girmektir. Çünkü Arap dilini tam manasiyle bilmek olmayınca o kimseler, Kur'an ve hadis hakkında Arapçaya uymayan bir anlayış ve mantığa başvur­maktadırlar. Böyle bir şey, delile dayanmaktan uzaktır ki kişiyi (ana) caddeden saptırır.
İbn Vehb Hasen'den şu rivayeti kaydetmiştir. Hasen'e şöyle denilmiştir: bir kişinin dilini doğrultmak ve anlayışını düzeltmek için Arapça öğrenmesi hakkında görüşünüz nedir? Hasen bu soruya şu cevabı vermi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Anlama araçlarını bilmemek
« Posted on: 26 Nisan 2024, 22:45:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Anlama araçlarını bilmemek rüya tabiri,Anlama araçlarını bilmemek mekke canlı, Anlama araçlarını bilmemek kabe canlı yayın, Anlama araçlarını bilmemek Üç boyutlu kuran oku Anlama araçlarını bilmemek kuran ı kerim, Anlama araçlarını bilmemek peygamber kıssaları,Anlama araçlarını bilmemek ilitam ders soruları, Anlama araçlarını bilmemekönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes