๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2011, 17:07:29



Konu Başlığı: Altıncı örnek
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 29 Mayıs 2011, 17:07:29
Altıncı Örnek:


 Bu örneğimiz bu zamanlarda ortaya çıkan bir görüştür. Bu görüş sahipleri konuşmak istedikleri ve gereğine göre davranmaları gereken ilim hakkında inceleme yapmaktan yüz çevir­diler. Sonra gençlik zamanlarında bilgi öğrendiklerini sandıkları bazı hocaları taklide yöneldiler. Oysa kendisinden ilim aldıkları kişinin farkında değildirler. Sonra da bu hocaları, mükemmelliğin en yüksek derecesine çıkarıyorlar. Bu kimselere birtakım hataları nisbet ediyor veya rivayet edilen meseleyi incelemeden, sormadan, bir disiplin söz konusu olmadan anlayacaklarını anlıyorlar. Bunlar, hak ve doğru olarak evvelkilerden nakledilenlerin hepsini reddettiler.
Bu zamanlarda (bâ) harfinin okunması meselesi gibi. Kendi­sini Kur'an okuma makamında gören bir grup bu harfin rıhvet sıfatı ile okunması inancında olmuşlardır. Oysa kıraat ilminin erbabı olanlar ve nahivciler -ki onlar Arapçayı Araptan nakleden kimseler­dir- bu harfin rıhvet sıfatı üzere olmasının ancak beğenilmemiş ve değersiz bir Arapçada olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu görüş kabul edilemez, bununla Kur'an okunmaz. Kıraat alanının âlimleri olan kimselerden hiçbirisinden böyle bir okuyuş nakledilmemiştir. Ken­disi ile Kur'an okunan ve fasih olan her Arapçadaki M (bâ) harfininsıfatı ise şiddet'tir.[131] Bu yukarda adı geçen grup ise bu kıraati ve harfini böyle okumayı kabul etmemişlerdir. Dayanakları vaktiyle karşılaştıkları hocalarının böyle değil, öteki türlü okutmuş olmasıdır. İleri sürdükleri iddia ve delil onların faziletli âlimler olmasıdır. "Eğerbu okuyuş hata olsaydı onlar bunu reddederler, bize öyle okutmazlardı." demişler, bu hususta daha öncekilerin sözlerini araştırıp incelemeyi bırakmışlar ve baştan o adamlar hakkında iyi zan besle­mişler ve ilmi töhmet altında bırakmışlardır.
Neticede  (bâ) harfini rıhvet sıfatı ile okumak devamlı işlenen hır bid'at haline gelmiş ve bu okuyuşun doğru olduğu iddia edilmiş­tir, Gerçeğe aykırı davranmaktan Allah'a sığınırız.
Bunlardan bazısı, kendisine nasihat yöneltildiğinde inad etmiş ve (bildiğinden) dönmemiştir. Kureşî isminde bir Kur'an okuyucusu hu hususta örnek olabilir.
Yusuf b. Abdullah b. Muğis'den hikaye edildiğine göre şöyle demiştir: Kurtuba'da Kureşî denilen bir Kur'an okuyucuya yetiştim. Bu adam Arapça dil kurallarını ele alan Nahiv ilmini iyi bilmezdi. Kuveşi'ye bir gün bir okuyucu Kaf suresi 19. ayetini okumuştu. Ku­reşî okuyucuya itiraz edip ayetin sonundaki kelimesinin tenvinli olacağını söyledi. Okuyucu Arapça kurallarını iyi biliyordu. Okuyucu yine (bildiği gibi tenvinsiz olarak) aynen okudu. Kureşî ise tenvinli olacağında ısrar ediyordu. Bu olay haber olarak yayıldı. Nihayet haber, ibadetine düşkün olan Yahya b. Mücahid el-Elbîri'ye ulaştı. İbn Mücâbid, Kureşi'nin arkadaşı idi. Hemen yanma gitti. Selam verip halini sorunca İbn Mücahid ona şöyle dedi:
Benim sana Kur'an okumamdan sonra (bu hataya) son ver. Ben bu meseleyi yenideni sana açmak istedim. Kureşî bu isteğe olumlu karşılık verdi. İhn Mücahid şöyle dedi:
Ben mufassal surelerden[132] okumak istiyorum, dedi. O mufassal sureleri namazda okurdu. Kureşî nereden istersen (oku), dedi. İbn Mücahid, ona Mufassal'dan itibaren okumaya başladı. Tartışma konusu olan ayete geldiğinde Kureşi ona da kelimesini yine tenvinli olarak tekrarladı. İbn Mücahid ona:
Yapma! O kelimenin tenvinsiz olduğunda hiç şüphe yoktur, dedi. Kureşi tenvinli olduğunda ısrar etti. İbn Mücahid onun (iddiasında) azimli olduğunu görünce şöyle dedi:
Kardeşim benim bu sûreleri okumaktan maksadım, nazik bir şekilde senin gerçeğe dönmen içindir. Bu büyük hataya seni düşüren, Arapça gramer bilginin az olmasıdır. Çünkü fiil olan kelimelere tenvin gelmez. Kureşi (duyduğundan) şaşkınlığa düşmüştü. Ne var ki bu konuşma ile ikna olmamıştı. İbn Mücahid ona şöyle dedi: Benimle senin aranda mushaf  (hakem) olsun; bir mushaf getirildi baktılar ki kelimetevinsiz harekelenmiş. Kureşi hakikate dönüş yaptı. Kureşi'nin hikayesi burada sona eriyor. Keşke bizim meselemiz (harfinin okunması meselesi gibi) olsaydı. Fakat onlar doğruyu kabullen­mediler. Allah onları affeylesin.



[131] Harfi ile ilgili olarak yukarda söylenen rıhvet ve burada söylenen şiddet sıfatları Tervid ilmi ile alakalı birer terimdir. Bunlar birbirinin zıddıdır. Sözlük anlamı olarak rıhvet yumuşaklık, şiddet ise kuvvet ve peklik demektir. Tecvid ilmindeki uygulanışını kırâatta üstad olan bir zâttan tatbikatla öğrenmelidir. Geniş bilgi için bakınız: Tecvid ilmi, Celâleddin Karakılç, Doğuş Matbacılık, Ankara, 1963. İslam Neşriyatı, sahife 36-38 (Çeviren)
[132] Mufassal sureler Hucurâttan başlar. Burûc suresine kadar. Tıvâl-ı Mufassal. Buruc’dan Beyyine’ye kadar Evsât-ı Mufassal, Beyyineden Kur’an’ın sonuna kadar Kısâr-ı Mufassal kısımlarına ayrılır. Bakınız: Nimet-i İslâm. Mehmet! Zihni, shf.244 Özgü Yayınları. İstanbul.1993