๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el İtisam => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 31 Mayıs 2011, 16:36:11



Konu Başlığı: 2 ve 3. örnekler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 31 Mayıs 2011, 16:36:11
İkinci Örnek:


 Hz. Peygamberin ashabı şarap içenin seksen sopa vurularak cezalandırılması konusunda görüş birliği etmişlerdir. Onların bu husustaki dayanağı maslahata bakmak ve mürsel delil­lere yapışmak olmuştur.
Âlimler diyor ki:
Hz. Peygamber zamanında bu konuda belirli bir miktar yok idi. Şarap içmeyi engelleyecek derecede olması, ta'zir cezası olarak uygulanıyordu. Hz. Ebu Bekir kendisine gelen böyle bir olayda kırk sopa vurulmasını görüş olarak benimsedi. Sonra mesele Hz. Osman zamanında gündeme geldi. Hz. Osman insanlar arasında bir inceleme yapıp sahabeyi toplayarak onlara danışmada bulundu. Hz. Ali şöyle dedi:
Sarhoş olan abuk sabuk şeyler saçmalar. Saçmalayan kişi iftira eder. Benim görüşüm sarhoş olan kimseye, iftira edene verilen cezanın verilmesidir (ki bunun miktarı seksen sopa vurmaktır.)
Meselenin mürsel delillendirmeye uygulanış ciheti şöyledir: Sahabe-i kiram veya şeriat, bazı yerlerde sebepleri sonuç yerine koymaktadır. Bu durumda, zan bilgi yerine geçer. Pek çok (kadın-erkek ilişkisini içeren) meselede, erkeğin organının kadının organına girmiş olması meninin akmış olması yerine konmuştur. Her ne kadar içerisine kendini atıp ölen bulunmasa da bir yere kuyu kazıp (öylece bırakmak), düşmanca davranmak olarak değerlendirilmiştir. Fesada yol açmasından sakınmak için erkeğin yabancı bir kadınla başbaşa kalması haram sayılmıştır. Daha böyle pek çok fesada yol açan şeyler (hakkında benzeri hükümler) vardır.
İşte şarap içme meselesinde de çok saçmalamanın gereği olan iftiraya yol açmamak için bu ceza uygun bulunmuştur. Saçmalama hâli sarhoşta ilk görülen haldir. Âlimler diyorlar ki:
Bu mesele dinde özel bir dayanağı olmayan meselelerin birtakım hükümlere bağlanması hususunda en açık delillerden birisidir. Bu konu hakkında sahabenin görüşü kesindir.


Üçüncü Mesele: Raşid halifeler, sanatkârların (işini yaparken iş sahibine verdiği) zararı ödemeleri hükmünü vermişlerdir. Hz. Ali diyor ki:
İnsanları ancak bu, yola getirir.
Bu meseledeki maslahat şudur: İnsanların sanatkârlara ihtiyacı vardır. Sanatkârlar çoğunlukla (kendilerine emanet bırakılan) eşyaların devamlı olarak yanında olmazlar. Çoğu kere onlar bu eşyaları korumazlar ve ihmalci davranırlar. Şayet onlar bu eşyaları kullanmaya muhtaç olmakla beraber yaptıkları zararlar ödetilmez ise iki durumdan birisi olur; ya sipariş vererek iş yaptırmak tamamen yok olur veya onlar "ziyan oldu, telef oldu" iddiası ile mal sahibinin zararını ödemeden işlerini yaparlar. Bu ise sanatkâra (işlemek üzere emanet edilen) malların yok olmasına ve sanatkârların da tedbirli davranmamasına sebep olur. Böylece hainliğe yol açılır. Bu itibarla zarar verenin zararı ödemesi, meselenin maslahata uygun olarak çözümüdür. Hz. Ali'nin:
"İnsanları ancak bu, yola getirir" sözünün anlamı da budur.
Burada "suçsuz yere ödetmede bulunmak bir çeşit fesattır. Çünkü belki sanatkâr gerçekten bir zarar vermemiş, zarar olduysa bunda kusuru bulunmamış olabilir." denemez. Çünkü biz şöyle diyoruz:
Bir işte zarar ile fayda karşılıklı durumda ise akıllı kimseler faydanın ve zararın ne derecede olduğuna bakarlar. Sanatkârlar tarafından (eşyaya) verilen zararın sebepsiz ve kusursuz olması uzak bir ihtimaldir. Çoğu kere gökten (Allah tarafından) bir sebebe dayanmaksızın mallar yok olmaktadır. Bu husustaki zararlar ya doğrudan doğruya veya kusur yoluyla kullar tarafından meydana gelmektedir. Bir hadiste:
"Zarar vermek ve zarara uğramak yoktur." buyurulmuştur.[13] Genel olarak dindeki (ana) kurallar bu hadise tanıklık etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber şehirlilerin, köylü adına satış yapmasını yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:
"Bırakın insanları, Allah insan­ların bazılarını bazıları aracılığı ile rızıklandırır."[14] Aynı konuda bir diğer hadisi de şöyledir:
"(Şehire mal getiren) kafileleri (yolda) satış yapacak şekilde karşılamayın. Tâki mallar (getirenler tarafından) çarşıya inmiş olsun."[15] Hz. Peygamber'in bu emirleri kamunun yararını ferdin/bireyin yararına tercih etmek tarzında bir uygulamadır. Sanat­kârların sebebiyet verdikleri zararı ödemeleri de bu kabildendir.


[13] Bu hadisi İbn Mâce, Ahkam kitabında Ubâde b. Sâmit'ten 2340 numara ile İbn Abbastan 2341 numara ile Ebu Sırmadan 2342 numara ile küçük farklarla rivayet etmiştir. İbn Abbas'tan gelen rivayetin senedinde Cebir el Cu'fe olduğu için zayıf sayılmıştır. Hadisi ayrıca Ahmed b. Hanbel. Müsned'inde rivayet etmiştir. 1/313 Ahmed Şâkirin tahkik ettiği nüshada 2867 numaralı hadis.
[14] Bu hadis Müslim'in rivayet ettiği hadisin bir parçasıdır. Müslim'de, Büyü kitabında 1522 genel numara ile İbn Mâce, Ticârât kitabında 2176 numara ile Ebu Davud Büyü kitabında 3-142 numara ile rivayet etmiştir.
[15] Hadisi, benzer bir lafızla Buhari, Buyu' kitabında (Feth'de 1522 numara ile) Müslim. Buyu' kitabında 1517-1518-1519 ve 1521 genel numara ile. Ebu Davud, İcâre kitabında 3436 ve 3437 numara ile Tirmizi Buyu' kitabında 2121 numara ile Nesaî, Buyu" kitabında 7/257 de, İbn Mâce Ticarât kitabında 2178 numara ile Darimi, Buyu' kitabında 2566 ve 2567 numara ile rivayet etmiştir.