๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Nisan 2011, 13:59:58



Konu Başlığı: Yalancı şâhidlerin şehâdetinin hükmü
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Nisan 2011, 13:59:58
Yalancı Şâhidlerin Şehâdetine Dayanılarak Verilmiş Hüküm:



Nikâh, boşanma, alış veriş gibi akidlerde ve mevcud bir akdin feshi hususunda yalancı şâhidlerin şehâdetine dayanarak verilmiş olan bir hüküm zahiren de, bâtınen de geçerli olur (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed). Hibe ve mirasta da böyledir: İmameyn dediler ki; "Bu hüküm bâtınen, yani Allah (cc) katında geçerli olmaz. Bunun sureti şöyldir; iki kişi bir kadının bir erkekle evlenmiş olduğuna dâir yalan şehâdette bulunurlar, kadı da onların şehâdetlerine dayanarak hüküm verirse; İmameyn'in hilâfına, Ebû Hanîfe'ye göre bu hüküm geçerli olur. Öyle ki, bu karara istinaden kocanın o kadınla cinsî münasebette bulunması helâl olur. Bu iki kişi bir adamın karısını bâin talâkla boşadığına dâir yalan şehâdette bulunurlar, kadı da bu yalan şehâdete dayanarak kadının boşandığına hükmeder, sonra başka bir erkek o kadınla evlenirse; bu evlilik Ebû Hanîfe'ye göre caiz olur. İmameyn dediler ki; ikinci koca şâhidlerin yalancı olduklarını bilmiyorsa, kadınla cinsî münasebette bulunması zahire uyularak helâl olur. Çünkü o, bâtını bilmekle mükellef değildir. İki şâhidden birinin yalancı olduğunu bilse dahi, kadınla cinsî münasebette bulunması helâl olmaz. İlk kocası o kadınla cinsî münasebette bulunursa, zina etmiş olur ve kendisine hadd tatbik edilir. İmam Muhammed ilk kocanın o kadınla cinsî münasebette bulunmasının helâl olduğunu söylemiş, Ebû Yûsuf ise, helâl olmadığını söylemiştir. Ebû Hanîfe'nin sözü bu hususda bir şüphe meydana getirmiş olup; bundan dolayı ihtayat gereği o kadınla ilk kocasının cinsî münasebette bulunması haramdır. Kadı'nm yalan şehâdete dayanarak verdiği karar, başkasının iddet beklemekte olan karısında ve nikâhlısında geçerli olmaz. Bu hususda icmâ vardır. Çünkü nikâhı mahkemeye takdim etmek mümkün değildir. Yabancı kadın hakkında bu mümkündür. Münazaaya son vermek için hükmü düzelterek nikâhı mahkemeye takdim etmek mümkündür. Ebû Hanîfe'ye göre yalan şehâdete göre satılan cariyenin satışı geçerlidir. Öyle ki, onu satın alanın onunla cinsî münasebette bulunması helâl olur. Yalan şehâdete dayanılarak verilen mahkeme karan hibe ve mirasda da geçerli olur. Öyle ki, lehine yapılan yalan şehâdetle hibe ve mirası elde edenin bu hibe ve mirası yemesi helâl olur. Ebû Hanîfe'ye göre bu kararın hibe ve mirasda geçerli olmadığı rivayet edilmiştir. Geçerli olduğunu müdafaa eden İmameyn'in bu hususdaki dayanakları şu hadîs-i şerîfdir; "Dâvalarınıza bakmam için bana geliyorsunuz. Bazınız bazınıza göre delilini daha iyi anlatıyor olabilir. Ben ancak bir beşerim, duyduğuma göre hüküm veririm. Bu sebeple de kardeşinin malının bir kısmını kendisine vermeğe karar verdiğim  bir kimse olursa, ona ancak ateşden bir parça koparıp vermiş olurum."[22] Bu hadîs-i şerif umumîdir; bütün haklan, akidleri, fesihleri ve diğer şeyleri kapsamaktadır. Şu halde kadı'nın verdiği hükmün bâtında Allah (cc) katında olduğu gibi olması gerekir. Zahirde ise, hüküm kadı'nın infazına göre geçerli ve bağlayıcı olur. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Ben zahire göre hüküm veririm. Gizli hallere ise, Allah (cc) bakar."

Ebû Hanîfe'nin bu hususdaki dayanağı şudur; rivayet edildiğine göre adamın biri asalette kendisinden daha üstün bir kadınla evlenmeye tâlib olmuş, ancak kadın onunla evlenmeye yanaşmayınca; adam o kadınla evlenmiş olduğunu iddia ederek, bu hususda kendisini doğrulayıcı iki şahidi Hz. Ali (ra) nin huzuruna götürmüştü. Hz. Ali (ra) de onların şâhidliklerine dayanarak kadının o erkekle evli olduğuna hükmetmişti. Kadın; 'ben o adamla evlenmedim, o şâhidler de yalancı şâhidlerdir. O benimle evlendiğini iddia ediyor, ama bunun aslı yoktur' deyince Hz. Ali (ra); 'şâhidlerin seni evlendirdiler' demiş ve nikâhı geçerli kılmıştı. Çünkü o, kendisi için yemden karar verme salahiyetinin bulunduğu bir mes'elede Şer'î  delillere dayanarak Allah (cc) in emri ile hükmetmişti.    Haram bir iş yapmakdan sakınmak için, yeniden karar vermiş ve hükmetmişti.

îmameyn'in dayandıklan; "Dâvalarınıza bakmam için bana geliyorsunuz..." cümlesiyle başlayan hadîs-i şerifin malla alâkalı hükmü açıktır. Bunun böyle olması gerektiğini biz de söylüyoruz. Çünkü kadı'nın yalan şehâdete dayanarak, başkalarının emlâki hakkında verdiği karar, bu hadîs-i şerîfden dolayı geçerli olmaz. Ayrıca bu hususda Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"Mallannzı aranızda haksız sebeplerle yemeyiniz. "(Bakara: 188). Rivayet edildiğine göre; bu âyet-i kerîme bunun için nazil olmuştur. Kadı, sebepsiz olarak bir mülkü bir kimse için isbat edemez. Meselâ sebepsiz olarak Zeyd'in malım Amr'a veremez. Akid ve fesihlere gelince; o, bunlan yeniden ele alıp karanni verebilir. Meselâ Zeyd'in veya başka birinin cariyesini sahibinin yokluğunda veya ölümünden korkulması halinde başka birine satabilir. Çünkü bu durumda kadı o cariyeyi muhafaza etmek için satmaktadır. Sahibi Ölür ve vâsisi de yoksa, o zaman cariyeyi yine satabilir. Kadı, çocuk yaşdaki kızla oğlanı birbirine nikahlama, iktidarsız koca ile kansını birbirinden ayırma ve buna benzer işleri yapma salahiyetine sahiptir. Bu da kadı'nın akid ve fesihlerde yeni bir karar verme salahiyetine sahip olduğunu ispatlıyor. Haramdan sakınmak için muhakemeyi yeniden karar verme şekline sokuyor. Bu salahiyetini başkalarının mülkü üzerinde sebepsiz olarak kullanamaz. Şu halde bunu yeniden karar verme şekline sokmak mümkün olmadığından, bu salâhiyet bâtıl olmaktadır.

Sonra biz deriz ki; kadı'nın yalan şehâdete dayanarak verdiği karar bâtınen geçerli olmasa da, zahiren geçerlidir. Meselâ, yalan şehâdete dayanarak evli bir çiftin boşanmalarına karar verirse, kadın bâtmen ilk kocaya helâl olarak kalır. Zahiren de ikinci kocaya helâl olur. ikinci koca da birinci kocanın başına gelen belâ ile karşılaşırsa, kadın üçüncü kocaya da helâl olur. Dördüncü ve beşinci kocalar için de hüküm böyledir. Bu kadın aynı zamanda bütün kocalanna helâl olur ki, bunda açıkça   fuhuş    vardır. Kadı'nm bu kararının bâtmen geçerli olduğunu

söylersek; o zaman kadın sadece birine helâl olur ki, bunda fuhuş yoktur. [23]



[23] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/111-114.