๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Mart 2011, 16:29:22



Konu Başlığı: Velâi itaka ve velâi müvâlât arasındaki fark
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Mart 2011, 16:29:22
Velâ-i İtaka ve Velâ-i Müvâlât Arasındaki Fark:

 

Velâ-i itaka ile velâ-i müvâlât arasındaki farka gelince; velâ-i itakada sebep, kölenin azad edilmesidir ki; bu    ona manen hayat vermektir. Ve hayat verme işini özellikle üst tabakada bulunan azad edici efendi yapar. Velâ-i müvâlâtın sebebi ise akid ve şarttır. Bu velâ, tarafların akid ve şartlarına uygun vasıfta sabit olur.

Velâ-i müvâlât sebebiyle mirasçı olunabileceğinin delili şu âyet-i kerîmedir:

“Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin.” [59] İslâmiyetin ilk zamanlarında insanlar nesep ve zevi'l- erhâmlık sebebiyle değil de, sözleşme ve yemin sebebiyle birbirlerine mirasçı olurlardı. Nihayet şu âyet-i kerîme nazil oldu:

“Yakın akrabalar birbirlerine (vâris olmaya) daha uygundurlar.” [60] Bu âyet-i kerîme mevlâ'l- müvâlâtın öncelikli olmasını neshetti ve o zevi'l- erhâmdan sonraki sırayı aldı. Bu Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Abbas ve bir tabiîn cemaatından rivayet edilmiştir (r. anhum).

Şu da var ki; biz bu âyet-i kerîmenin gereğince hükmediyor ve zevi'l- erhâm varken mevlâ'l- müvâlâta miras vermiyoruz. Ancak zevi'l- erhâmın yokluğunda ona mirasçı kılıyoruz. Şu halde bu âyet-i kerîme mevlâ'l- müvâlâtın mirasçılığını neshetmiş olmamaktadır. Ashabımızın mezhebi de budur. Mal sahibi malını akidle ona verdiği için, mirasçının o malla ilgisi kalmaz. Bu, mirasçısı bulunmayan kimsenin, malının tamamının bir şahsa verilmesini vasiyyet etmesine benzer. Ya da mirasçısı vardır da, mirasçı malın tamamının bir şahsa verilmesine dâir edilen vasiyyete icazet vermiştir. Aynı şekilde velâ akdi de caiz olur. Dolayısıyla mevlâ'l- müvâlât o mal üzerinde hak sahibi olur ve o mal beytü'l- male konmaz. Beytü'l- malin o mal üzerinde hakkı bulunduğu için değil, aksine malı hakeden bir mirasçının bulunmaması halinde o mal beytü'l- male konur.

Bir adamın elinde nıüslüman olup, o adamla müvâlât akdi yapan bir kimsenin durumu kendisine sorulduğunda Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:

“Hayatında da, ölümünde de o adam insanlar arasında onun üzerinde daha fazla hak sahibidir.” Böylece hayat ve ölüm hallerinde diyet ve mirasa işaret buyurmuştur. [61]

 

BİRLİKTE BOĞULAN VE ENKAZ ALTINDA ÖLENLER


Birlikte boğulan ve enkaz altında ölenlerden kimin daha evvel öldüğü bilinmezse, her ölünün malı mirasçılarından sağ kalanlara verilir: Katl-iâm, yangın vb. sebeplerle topluca ölüp, kimin daha evvel öldüğünün bilinmediği durumlarda da hüküm böyledir. Bu ashabın ve âlimlerin ekseriyetinin kavlidir. Hz. Ali (ra) ile İbn. Mes'ûd (ra) dan rivayet edilen görüşe göre; bunlar birbirlerinin mallarına mirasçı olurlar. Ancak bunlardan birine diğerinden miras olarak kalan mala öbürü mirasçı olamaz. Bu daha evvel Ebû Hanîfe'nin de kavli idi.

Meselâ; iki erkek kardeş suda boğulurlar ve bunlardan her biri geride doksan dinar ile bir kız, ana ve bir amca bırakırlarsa; âlimlere göre bunlardan her birinin terekesi sağ kalan mirasçılarına; kızına, anasına ve amcasına altı hisse üzerinden taksim edilir. Ölenlerden biri diğerine mirasçı olamaz. Hz. Ali (ra) ile İbn. Mes'ûd (ra) un görüşlerine göre doksan dinarın yarısı kıza, altıda biri (on beş dinar) anaya, kalan (otuz dinar) kardeşine verilir. Amcaya bir şey verilmez. Sonra otuz dinar evvelce de açıkladığımız gibi ana, kız ve amca arasında altı hisse üzerine taksim edilir. Sahih olansa, sahabe ve ulemânın büyük çoğunluğunun görüşüdür. Çünkü ölen iki kardeşin beraberce ölmüş olmaları muhtemel olduğu gibi, birinin diğerinden önce veya sonra ölmüş olması da muhtemeldir. Dolayısıyla onun, diğerinin mirasını haketmesinde şüphe meydana gelmiştir. Oysa hayattakilerin mirası haketmeleri kesindir ve buna şüphe karışmamaktadır. Zira ölmüş olan iki kardeşten biri sağ kılınıp da, diğerine mirasçı olsa; diğeri kendisine mirasçı olsun diye nasıl ölü kılınır? İkisinden birinin önce öldüğü bilinir, ama ölenin hangisi olduğu bilinemezse, her birine kesinlik verilir. Şüphelinin mirası, durumu açıklık kazanıncaya ve mirasçılar sulh oluncaya kadar bekletilir. [62]




[59] Nisa: 4/33.

[60] Enfâl: 8/75.

[61] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/436-438.

[62] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/438.