๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:12:56



Konu Başlığı: Vekâlette belirsizliğin nevileri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:12:56
Vekâlette Belirsizliğin Nevileri Ve Vekil Ve Müvekkile Düşen Şeyler




Vekâlette belirsizliğin nevileri üçtür;

1- Fahiş miktardaki belirsizlik,

2- Az miktardaki belirsizlik,

3- Miktar bakımından bunlar arasında kalan belirsizlik.

Fahiş miktardaki belirsizlik: bu cins belirsizliğidir. Meselâ bir adamı elbise veya binek hayvanı satın almak üzere vekil tayin etmek durumunda bedel belirtilse bile, vekâlet sahih olmaz. Çünkü elbiseden elbiseye, hayvandan hayvana çok fark vardır. Bu sebeple vekil vazifelendirildiği işi tam olarak ifa edemez.

Az miktardaki belirsizlik; cins ve vasıf belirsizliğidir. Meselâ bir adamı eşek, at, bir ölçek buğday veya Herat kumaşından yapılma bir elbise satın almak üzere vekil tayin etmek durumunda bedel belirtümese bile, vekâlet sahih olur. Çünkü vekil maksadı gerçekleştirme imkânına sahiptir. Alınacak nesnenin vasfı da müvekkilin durumuna göre belirlenir. Niteliğin değişik olması, maksadın değişik olmasını gerektirmez. Bu durumda müvekkil onu -hangi vasıfda olursa olsun-normal fiatla Herat kumaşından yapılma bir elbise satın almak üzere vekil tayin etmiş gibi olur.

Sahih bir rivayette anlatıldığına göre; Hz. Peygamber (sas) kendisine kurbanlık bir koyun satın alması için Hakim b. Hüzzam'ı vekil tayin etmiştir.

Fâhis ile az miktar arasında kalan belirsizlik; bir köle veya cariye veya ev satın almak üzere bir adamı vekil tayin eden bir kimse, eğer bedeli belirtmişse, vekâlet sahih olur; aksi halde sahih olmaz. Çünkü güzellik insanda amaçlanan bir menfaattir. Hindli veya Türk bu bakımdan farklıdırlar. Ama satın alınacak nesnenin bedeli belirtilmişse, biz bunu cins belirsizliğine katarız. Belirtilmemişse, cins belirsizliğine katarız. Çünkü bedel belirtmekle alınacak nesnenin cinsi âdeten belirlenmiş olur. Çünkü âdete göre her cinsin bedeli bellidir.

Bir malı satın almaya vekil tayin eden kimsenin, o malın vasfını, cinsini veya ödenecek bedelin miktarını söylemesi gerekir:

Çünkü satın alınması istenen nesne böylece belirlenmiş olur. Vekil de onu bulup satın alabilir. Ancak vekile; 'uygun gördüğünü al' denilirse, bir açıklama yapmak gerekmez: Çünkü bu durumda müvekkil işi onun görüşüne havale etmiştir. O da neyi alırsa, onu almakla vazifelendirilmiş sayılır.

Belirli bir malı satın almaya vekil tayin edilen kimsenin o malı kendisine almaya hakkı yoktur: Çünkü o malı satın alma işinde müvekkil ona güvenmiştir. Vekil o malı kendisine satın almakla -vekâleti o malı kendisine satın almak için kabul ederek- müvekkili aldatmış gibi olmaktadır ki, bu caiz değildir.

Vekil, satın almakla görevlendirildiği malı dinar ve dirhemden başka bir parayla veya müvekkilin söylediği paradan başka bir parayla satın alırsa, ya da  o malı satın alması için vekil başka birini vekil tayin ederse; alış veriş kendi adma yapılmış olur:

Müvekkilin emrine muhalefet ettiği için alış veriş kendi adına geçerli olur. Bir şeyler satın almak üzere vekil tayin edilen şahsın -bilinen paralar oldukları için- ancak dinar ve dirhemle satın alınması caiz olur. Zira bilinir olan para, şart koşulmuş gibidir.

İmam Züfer dedi ki; ölçeklik veya tartılık bir nesne karşılığında satın alırsa, o şeyi müvekkil adına satın almış olur. Çünkü bu dinar ve dirhemler gibi zimmetine taalluk ettiği için, satın alınan şey müvekkil adına alınmış olur. Ama zimmette sabit olmayan bir şey ile satın alırsa, hüküm bunun hilâfmadır. Çünkü bu bir bakımdan satmak, bir bakımdan da satın almaktır. Bizim görüşümüze göre; bu alış- veriş kayıtsız bırakıldığında bilinen paraya (dinar ve dirheme) göre hüküm alır ve o paralarda satm alma işinin yapılması kaydı konulmuş kabul edilir. İkinci vekil birincinin huzurunda alış- verişi yaparsa, bu akid müvekkili bağlar. Çünkü vekil onun görüşüne uygun hareket etmiştir. Muhalefet de etmemiştir.

Eğer satın alınacak mal belirtilmemişse, vekil bunu kendi adına satın almış olur. Ancak parasmı müvekkilin malından öderse veya müvekkil için satın almaya niyyet etmişse; mal müvekkil için satın alınmış olur: Bu satın alma mutlaka şu iki şekilden biri ile olur: Vekil satm alma akdini ya müvekkilin dirhemlerine izafe eder, ya da satın aldığı malın bedelini müvekkilin malından öder. Ve yapılan satın alma akdi zahirle amel olunarak müvekkil adma yapılmış olur. Akdi kendi dirhemlerine izafe ederse, bu akid mûtad ile amel olunarak vekilin kendisi adına yapılmış olur. Satın alması ve akdi kendi dirhemlerine izafe etmesi mûtad olup, Şer'an anormal karşılanan bir davranış değildir. Akdi; kendisinin veya müvekkilin demeyip, mutlak olarak dirhemlere izafe ederse; şayet müvekkili için niyyet etmişse, müvekkilin kendi şahsı için vâki olur. Çünkü vekil hem kendi şahsı ve hem de müvekkili hesabına çalışabilir. Niyyet hususunda vekil ile müvekkil birbirlerini yalanlarlarsa, akdin bozulması esas alınır. Çünkü burada bozmak delildir. Akid yapılırken her hangi biri için niyyet edilmediği hususunda vekil ile müvekkil birbirlerini doğrularlarsa, İmam Muhammed'e göre bu akid aslında akdi yapan için vâki olur.

Ebû Yûsuf dedi ki; her iki şekil de muhtemel olduğu için, ödenen para esas alınır. Para kiminse, satın alman mal da onun olur. Belli bir şeyi almak üzere vekil tayin edilen bir kimse o şeyi satın alınca; akdi müvekkile izafe etmese de, akid ve mülk müvekkil adına vâki olur. Ancak bir mes'ele bundan hariçtir ki, o da şudur; bir kimse bir başkasının kölesine; 'kendini efendinden benim için satın al' der de, köle efendisine; 'beni falana sat' derse ve efendisi de onu satarsa; o köle kendisini bu işe vekil eden müvekkilin malı olur. Köle kendi maliyetine yabancı olduğu için, vekil sıfatıyla kendisini başkası için efendisinden satın alabilir. Yeni sahibi onda bir kusur görse, -köle bunu bilse bile- onu bu kusuru sebebiyle geri veremez. Çünkü vekilin o kusurdan haberdar "olması, müvekkilin haberdar olması gibidir. Eğer köle kendisindeki bu kusurdan haberdar değilse, geri vermek kölenin hakkıdır. Kendisini başkası için satın almak üzere vekil tayin edilen köle efendisine; 'falana' demeksizin, sadece; 'beni sat' der, efendisi de onu bu şekilde satarsa, azad olur. Çünkü köleyi kendi şahsına satmak, azad etmek demektir.

Bir kimse vekiline, falan köyden kendisi için bir ölçek buğday satın almasını emrederse; örf ve âdete göre taşıma masrafını da müvekkilin vermesi gerekir.

Sarf ve selem akidlerinde vekilin ayrılmasına itibar edilir. Müvekkilin ayrılmasına itibar edilmez: Evvelce de açıkladığımız gibi haklar müvekkile döner. Burada kastedilen vekâlet; teslim etme vekâletidir, kabul vekâleti değildir. Zira vekilin, bedeli başkasının olmak üzere bir şeyi kendi zimmetinde satması caiz değildir.

Bir kimse diğerine yiyecek alması için para verirse, bu; buğday ve ununu almaya vekâlet sayılır: Örfe göre bu böyledir. Bir görüşe göre de para çoksa buğday almaya, az ise ekmek almaya, orta ise un almaya vekil kılınmış olur: Bu da örfe göre böyledir. Alış-veriş buğday ve buğday ekmeğinden başka şeylerin yenmesinin âdet haline getirildiği bir mıntıkada yapılıyorsa, o zaman âdeten yenen gıda maddesini almaya vekâlet verilmiş olur.

Vekil     aldığı     malın    bedelini    kendi   parasıyla    öderse, müvekkilden    parasını    alıncaya   kadar   malı   yanında   alıkoyma hakkına sahib olur: Çünkü o müvekkile karşısında malı satan bayi hükmündedir. Bu hüküm kusur sebebiyle müvekkilin o malı vekile geri vermesine kadar geçerli olur. Malın bedeli hususunda anlaşmazlığa düşerlerse, yeminleşirler. Mal hapsedildikten sonra zayi olursa, parasını vekilin vermesi lâzım gelir (Ebû Yûsuf, İmam Züfer): Bunun sebebini söylemiştik. Ebû Yûsuf dedi ki; bu mal vekilin yanında rehin gibidir. Çünkü o, bedelini tahsil etmek maksadıyla o malı -daha evvel alıkonulmuş değilken- alıkoymuştur ki, bu da rehin mânasındadır.

Bir dirheme on kilo et almaya vekil tayin edilen kimse bir dirheme on kilo alınabilen etten yirmi kilo alırsa, müvekkilin yarım dirhem karşılığında on kilo et alması lâzım gelir: İmameyn dediler ki; müvekkilin yirmi kilo et alması lâzım gelir. Çünkü on kilo etin fıatınm bir dirhem olmasına binâen, bir dirhem et alması emrini vekile veren odur. Vekil de ona aynı para ile iki misli et alarak daha fazla fayda sağlamış olmaktadır. Bu tıpkı ona kölesini bin dirheme satması için vekâlet vermesine, vekilin de köleyi iki bin dirheme satmasına benzer.

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi şudur; maksat ettir, dirhemi çıkarmak değil... Müvekkilin kastı on kilo ete taallûk etmektedir. Fazlası vekilindir. Ama köle mes'elesinde hüküm bunun hüâfınadır. Çünkü maksat köleyi satmaktır. Bin dirhem fazlalık onun mülkiyetinin bedeli olarak hâsıl olmuştur ve bu para müvekkilin olur. Bir dirheme on kilo değil de, yirmi kilo gelen etten alması durumunda müvekkilin maksadı hâsıl olmadığından vekil müvekkile muhalefet etmiş olur. Çünkü o tavlı et satın almasını istemiş, vekil ise, cılız et satın almıştır. Bu alış- veriş müvekkili bağlamaz. [6]



[6] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/267-271.


Konu Başlığı: Ynt: Vekâlette belirsizliğin nevileri
Gönderen: Züleyha üzerinde 07 Mart 2020, 11:47:38
Allah razi olsun hocam selâm ve dua ile


Konu Başlığı: Ynt: Vekâlette belirsizliğin nevileri
Gönderen: Mehmed. üzerinde 08 Mart 2020, 15:16:53
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Vekâlette belirsizliğin nevileri
Gönderen: Sevgi. üzerinde 09 Mart 2020, 00:35:18
Aleyküm selâm. Bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim.