๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:09:10



Konu Başlığı: Vekâletin bâtıl oluşu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:09:10
Vekâletin Bâtıl Oluşu:




Vekil ve müvekkilden birinin Ölümü, devamlı delirmesi ve mürted olarak dâr-ı harbe intikal etmesiyle vekâlet bâtıl olur: Ölüm sebebiyle kişideki tasarruf ehliyeti ortadan kalktığı ve verilen emir geçersiz hale geldiği için taraflardan birinin ölümü sebebiyle vekâlet bâtıl olur. Delirmek de böyledir. Keza ölümü halinde müvekkilin mülkü mirasçılarına intikal eder. Mürted olarak dâr-ı harbe intikal etmek de hükmen ölümdür.

Bir kimse bir gün delirir, bir gün kendine gelirse; bu bayılma mânasına geldiğinden dolayı vekâlet bozulmaz. Zira bu durumda şahıs uyku ve bayılma acziyeti gibi sona ermesi muhtemel bir acizliğe müptelâ olmuştur. Ebû Yûsuf dan gelen bir rivayette anlatıldığına göre senenin çoğunda deli kalmadıkça vekâletten azledilmiş olmaz. Çünkü delilik hali bu şekilde senenin çoğunda devam ettiği takdirde umumiyetle düzelme olmaz ve bu ölüm gibi olur.

İmam Muhammed'den gelen bir rivayette anlatıldığına göre; bu müddet bir senedir ki, sahih olan görüş de budur. Çünkü delilik eğer bir illetten veya hastalıkdan ötürü ise, bir senede yok, tam yok olur ya da bir değişikliğe uğrar. Çünkü bir senede havanın sıcaklığına, soğukluğuna, rutubet ve kuruluğuna göre değişen dört mevsim vardır. Eğer bu müddet zarfında delilik hali ortadan kalkmazsa, kuvvetli görüşe göre demek ki, hiç ortadan kalkmadan devam edecektir.

Müvekkil ya da vekili irtidad ederek dâr-ı harbe gider, sonra geri dönerse, vekâlet geri dönmez. Çünkü onun bozulmuş olduğuna hükmedilmiştir. İmam Muhammed dedi ki; hasta vekil iyileştiğinde, deli vekil kendisini toparladığında vekillikleri nasıl geri geliyorsa; dâr-ı harpden dönüp tekrar müslüman olanın da vekâleti geri döner.

Mükâtep köle borcunu ödemekten acze düşerse, alış verişe mezun olan şahıs kısıtlılık altına alınırsa yahut ortaklar ortaklığı kaldırırlarsa; vekilin haberi olmasa dahi, vekâlet kalkar: Çünkü bu gibi arızalarla karşılaşan müvekkilin mal varlığı kalmaz, hepsi başkalarına intikal eder. Bu durumda vekil sahibinin emri olmaksızın başkasının malında tasarrufda bulunmuş olur ki, caiz ve geçerli olmaz. Bu tıpkı ölüm gibi bir durumdur. Müvekkil ona vekâlet verip; 'seni her azlettiğimde sen vekilimsin' derse, bu sahih ve bağlayıcı olur. Bu statüdeki bir vekili azletmenin yolu ona şöyle demektir; 'seni her vekil tayin ettiğimde azlettim.' Bir görüşe göre ona böyle demekle de azledilmez. Zira şarta bağlı vekâletten azletmek sahih olmaz. Esahh olan ona şöyle demesidir; 'şarta bağlı vekâlet vermekten geri döndüm ve seni kesinleşmiş vekâletten azlettim. Müvekkil vekil tayin ettiği bir işde tasarrufda bulunursa, vekâlet ortadan kalkar: Bundan kastedilen, vekili satış yapmakdan âciz bırakan bir tasarruftur. Çünkü bu durumda vekil hükmen azledilmiş olmaktadır. Buna da satmak, teslim ile birlikde hibe etmek, azad etmek, köleyi müdebber kılmak, mükâteplik sözleşmesi yapmak, cariyeyi ümmü veled kılmak misal olarak gösterilebilir. Ama müvekkilin vekili satış yapmakdan âciz bırakmayan bir tasarrufda bulunmasıyla vekil azledilmiş olmaz. Efendinin kölesine ticaret yapma izni vermesi veya onu rehin bırakması ya da onu işçi olarak kiraya vermesi gibi. Çünkü bu tasarruf onu müşteriye mülk kazandıracak bir akid yapmakdan âciz bırakmaz. Müvekkil vekilini bir köleyi satmak üzere vazifelendirir de müvekkil o köleyi satarsa, vekâlet bozulur. Ama her ikisi beraberce o köleyi satarlarsa; İmam Muhammed dedi ki; o köleyi müşteriye müvekkil satmış olur. Çünkü bu durumda müvekkil kendi mülkünü satmıştır. Bu çok normal bir satıştır. Ebû Yûsuf a göre bu köleyi müşteriye ikisi satmıştır. Çünkü vekilin satışı müvekkilin satışı gibidir. Görmez misin ki böyle bir durumda evvelâ vekil satarsa müvekkilin satışı, evvelâ müvekkil satarsa vekilin satışı bâtıl olur. Eğer ikisi aynı anda satarlarsa, birbirlerine tercih edilemeyeceklerinden dolayı, ikisi satmış olur.

Bir borcu almaya vekil olan, o hususda dâva açmaya da vekildir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): İmameyn bu görüşe muhaliftirler. Aynı teslim almakla kişi o aynla ilgili dâva açmaya vekil olmaz. Bu hususda icmâ vardır. İmameyn'in bu mes'eledeki görüşlerinin gerekçesi şudur; bir aynı teslim alabilen herkes, o aynla alâkalı dâva açmayı ve mahkemeye nasıl baş vuracağını bilmeyebilir. Teslim almaya rıza, davalaşma hususunda da rıza demek değildir.

Ebû Hanîfe'nin (r. aleyh) bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi şudur; müvekkil vekilini, borcu borçlunun malından almakla vazifelendirmiştir. Çünkü borcun kendisini almak düşünülemez. Bu sebeple biz; 'borçlar emsalleriyle ödenirler' dedik. Zira kabzedilen, hakikaten talep edilen mülktür. Vekil onu kabzetmekle borcun bedeli olarak ona mâlik olur. Dolayısıyla mülketme hususunda ona vekil olur. Bu da ancak davalaşmakla olur. Bu vekil şuf a yoluyla bir malı alan vekil gibidir.

Bu ihtilâfın semeresi şudur; dâvâlı borcunu müvekkile ödediğine veya müvekkilin onu borçdan ibra ettiğine dâir beyyine getirirse, bu beyyine îmameyn'in hilâfına Ebû Hanîfe'ye göre kabul edilir. Bir aynı teslim almakla vazifelendirilen vekil o aynın taşıyıcısı olacaktır. Çünkü o ayn, kendisinden talep edilen kişinin elinde emanet olarak bulunmaktadır. Bu kişi eğer müvekkilin bu aynı kendisine sattığına dâir beyyine getirirse; bu beyyine o aynı vekilin satması değil de teslim alması hususunda dinlenir. Çünkü vekil hasım değildir. Ancak o aynı teslim alma hakkını düşürmeyi tazammun etmiştir. Vekâlet sırf bu noktada geçerlidir.

Bu mes'eleye benzer olarak; müvekkil bir kimseyi, zevcesini veya kölesini bir yerden başka bir yere nakletmek üzere vekil tayin eder de, bunlar boşandıklarına veya azad edildiklerine dâir delil getirirlerse, bu delil müvekkilin onlardan el çekmesi hususunda dinlenir. Ama bununla o kadının boşandığı veya o kölenin azad olduğu sabit olmaz. Zira demiştik ki, şufa talebinde bulunmak satın alınan malı kusuru sebebiyle geri vermek, ortak malı taksim etmek üzere tayin edilen vekil dâva açmaya salahiyetlidir. Çünkü dâva açmadan bu hedeflere ulaşılamaz.

Dâva açmaya vekil olan -İmam Züfer'in hilâfına olarak-dâvahdan mah kabzetmeye de vekildir: Çünkü müvekkil onun o malı kebzetmesine değil, dâva açmasına razı olmuştur. Dâva açmaya elverişli olan herkesin malı kabzetmede muvaffak olacağına güvenilemez.

Bizim görüşümüze göre dâva açmaktan maksat; alçağın tahsil edilmesidir. Vekâletten maksat da tahsil etmektir. Şu halde dâva açmaya vekil olan, dâvâlıdan malı kabzetmeye ve tahsil etmeye de vekildir. Buna salahiyeti vardır. Fetva ise, İmam Züfer'in görüşüne göre verilmiştir: Çünkü zaman bozulmuş, insanlar arasında hıyanet çokça zuhur etmiştir. Mal için dâva açmaya vekil olan o malı kabzedip teslim almaya salahiyetlidir. Bu hususda icmâ vardır. Çünkü mal teslim alınamadıkça o mal için dâva açmanın bir faydası yoktur.

Bir husumet dâvasında hâkim huzurunda vekilin müvekkili aleyhinde   ikrarda   bulunması   geçerli   olur. Hâkimin huzurunda olmazsa, geçerli . olmaz (Ebû Yûsuf, İmam Şâfıî): Önceleri Ebû Yûsuf; 'bu ikrar asla geçerli olmaz' demişti -ki bu İmam Züfer'in de kavlidir-. Ancak daha sonra bu kavlinden dönerek; 'bu ikrar hakimin meclisinde de olsa, başka yerde de olsa, geçerli olur' demiştir. İmam Züfer'in görüşüne göre ikrar husumete zıttır. Bir şey kendi zıddına kavuşamaz. Tıpkı husumetin sulh ve ibraya kavuşamaması gibi...

Ebû Yûsufa göre vekil müvekkilin yerine kâimdir. Tıpkı müvekkil gibi, onun da hâkimin ve başkasının yanında edeceği ikrar geçerlidir. Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre müvekkil husumet dâvasında cevap vermesi için vekili kendi yerine koymuştur. Şu halde vekilin ikrarı ancak hâkimin meclisinde olursa, geçerlidir. Başka bir yerde ikrarda bulunursa, vekil olmadığı bir konumda ikrarda bulunduğundan dolayı bu ikran geçerli olmaz.

İmam Züfer'in buna cevabı şöyledir; müvekkil ona cevap vermek için vekil tâyin etmiştir. Cevap inkâr biçiminde olduğu gibi ikrar biçiminde de olur. Mutlak vekâlet salahiyetiyle vekil ikrarda bulunma salahiyetine sahip olduğu gibi, inkâr etme salahiyetine de sahiptir. Bu durumda o müvekkilinin hakkını bizzat teslim aldığını ikrar etmiş gibi olur. Hâkimin huzurunda bulunulan ikrar mecazî mânada bir husumettir. Çünkü husumet bu ikrarın sebebidir. İkran sahih olmaz diyenlere göre bu durumda vekilin vekâleti bozulur. Zira ikrar müvekkilin hakkını iptal etmeyi içerir ki, vekilin buna hakkı yoktur. Husumetteki hakkını iptal etmekle vekil uhdesindeki husumette bulunma salahiyetini iptal etmiş olmaktadır. Baba ile vâsinin vesayetleri altındaki küçük çocuk aleyhinde ikrarda bulunmalarının sahih olmayacağı hususunda icmâ edilmiştir. Zira küçük çocuğun ikrarı sahih olmadığı gibi, onun naibinin ikran da sahih olmaz. Bunlann velayetleri nazarî olduğundan dolayı, nazar-ı itibara alınmaz.

Ziyadât adlı eserde İmam Muhammed dedi ki; müvekkil bir kimseyi kendisi aleyhinde ikrarda bulunmamak kaydıyla vekil tayin ederse, bu vekâlet mutlak surette caiz ve geçerli olur.

İbn. Semmaa'mn İmam Muhammed'den naklettiği bir görüşe göre müvekkil talip durumda ise, vekilini böyle   bir kayda tâbi tutması caiz olur. Çünkü bu takdirde o husumete zorlanamaz ve dilediği şartlarda vekil tayin edebilir. Ama müvekkil matlup durumunda ise, caiz değildir. Çünkü o husumette bulunmaya zorlanır. Talibe zarar verecek şartlarla bir kimseyi vekil tayin edemez.[11]

Bir kimse gâib olan birisinin alacağını tahsil etmeye vekili olduğunu iddia edip borçlu da onu doğrularsa, borcunu ona vermesi emredilir (İmam Şâfıî): Çünkü bu kişinin kendi aleyhine ikrarda bulunmasıdır. Evvelce yaptığımız; 'borçlar kendi misilleriyle ödenirler' şeklindeki açıklamamızdan dolayı, alacaklıdan tahsil ettiği şeyi kendi malından tahsil etmiş olmaktadır.

Alacaklı gelir de, vekilin vekilliğini kabul ederse, müşkilat yoktur. Kabul etmezse, ikinci defa ona ödemede bulunur: Müvekkil onun vekilliğini inkâr edince, ödeme yapılmış sayılmaz. Ve vekile verdiğini -eğer elinde mevcutsa- ondan geri alır: Zira ödemeyi ona yapmakla zimmetini borçdan anndırma maksadını gerçekleştirmiş olmamaktadır. Zayi olmuşsa, artık onu geri alamaz: Zira tahsilat yapanın vekilliğini tasdik ederse, onun tahsilatı haklı olarak yaptığını ve ikinci defa talepde bulunanın ona zulmetmiş olduğunu itiraf etmiş olur.

Ancak vekili tasdik etmediği halde borcunu ona vermişse, bu durumda yine verdiğinin bedelini vekilden alır: Çünkü alacaklının ona tahsil salahiyeti verdiğini umarak ödemeyi ona yapmıştır. Alacaklı onun vekil olduğunu doğrulamazsa, verdiğini ondan geri alır. Onu yalanlamakla beraber borcu ona öder veya onu doğrulamakla beraber ödeme esnasında birini ona kefil tutarak öderse, yine verdiğini ondan geri alır. Çünkü ikinci kez alman para alacaklı ile borçluya vekil tarafından tazmin edilmesi gereken bir paradır. Bunu o tazmin eder. Anlattığımız bu mes'elelerin hepsinde -gâipdeki alacaklı gelmedikçe- ödemeyi yapmış olan borçlunun parayı vekilden geri almaya hakkı yoktur. Çünkü ödenen para kesin veya muhtemel olarak gâipdeki alacaklının hakkı olmuştur.

Bir kimse emanet olarak bırakılan malı almaya sahibi tarafından vekil kılındığını iddia ederse; emaneti elinde bulunduran onu tasdik etse bile, yine emaneti ona vermekle emrolunmaz: Çünkü bu başkasının malıdır. Bu hususda onun tasdiki bir kıymet ifade' etmez. Malı ona teslim etse, tazmin etmekle mükellef olur. Eğer emanet sahibinin öldüğünü ve o malı kendisine miras bıraktığını söyler de o tasdik ederse, emaneti ona vermesi emredilir: Zira emanet sahibinin öldüğüne dâir iddiasını doğrularsa, onun malı mirasçılarına intikal eder. İddia sahibinin de onun tek mirasçısı olduğunu iddia ederse; o zaman iddia sahibinin emanet malın mâliki olduğu ortaya çıkar ve emaneti elinde bulundurana, emaneti iddia sahibine vermesi emredilir.

Fakat emanet sahibinden o malı satın aldığını iddia eder ve emeneti elinde bulunduran da onu doğrularsa, yine malı ona vermez:

Çünkü mal sahibi hayatta oldukça emanet mal üzerindeki mülkiyeti devam eder. O mülkiyetin satış veya başka bir sebeple başkasına intikal ettiğine dâir iddiada o iki şahsın birbirlerini tasdik etmeleri bir değer ifade etmez. [12]

 

[11] Dâva vekili veya bugünkü ismiyle avukat; Hanefîlerin cumhuruna göre kısas ve haddler dışında, müvekkili (kendisini vekil olarak tayin eden) aleyhine ikrarda bulunabilir. Çünkü dâva için vekâlet verilen kimse; bir hakkı açıklamak ve ispat için, davacının dâvasına cevap vermek için vekildir. İddiaya karşı verilecek cevap ise; inkâr da olabilir, ikrarda... Ancak Züfer, Şâfıî ve Mâlik; dâva vekilinin müvekkili aleyhine ikrarda bulunması görüşüne muhaliftirler. (Bkz. El- Fıkhu'l- İslâmî ve Edilletuhu, Dr. Vehbe ez-Zuhaylî, Vekâlet Bahsi).

[12] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/276-282.


Konu Başlığı: Ynt: Vekâletin bâtıl oluşu
Gönderen: Züleyha üzerinde 11 Mart 2020, 11:08:12
Allah razı olsun hocam paylaşım için çok degerli bilgiler


Konu Başlığı: Ynt: Vekâletin bâtıl oluşu
Gönderen: Sevgi. üzerinde 12 Mart 2020, 06:29:48
Esselâmü Aleyküm. Bu faydalı bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Vekâletin bâtıl oluşu
Gönderen: Mehmed. üzerinde 18 Mart 2020, 14:12:17
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Vekâletin bâtıl oluşu
Gönderen: Es-Sabur üzerinde 19 Mart 2020, 06:21:16
Vekalet kişi öldüğü veya delirdiği zaman batıl geçersiz olur