๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 30 Mart 2011, 14:11:53



Konu Başlığı: Vakfedilecek malın vasfı ve şartı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Mart 2011, 14:11:53
Vakfedilecek Malın Vasfı Ve Şartı:




Vakfın prensipde caiz olduğu hususunda icmâ edilmiş ama, ne şekilde yapılırsa caiz, ne şekilde yapılırsa caiz olmayacağı hususunda ihtilaf edilmiştir. Ebû Hanîfe ve İmam Züfer dediler ki; 'vakfın caiz olabilmesi   için   onun vasiyyet edilebilir bir şey olması veya mal sahibinin; 'öldüğüm zaman malım vakıftır1 demesi şarttır. Böyle bir vasiyyette bulunmazsa, vakfı sahih olmaz ve o mal da kendisinin mülkiyetinde katmaya devam eder. O malın satılması caiz olur ve öldüğünde de malı mirası olarak kalır. Ancak mirasçıları o malın vakıf olmasını tasdik ederlerse, ebediyete kadar bir vakıf olması caiz olur. Hâkim o malın vakıf olmasına hükmederse, bu karar geçerli ve bağlayıcı olur. Çünkü bu içtihad edilebilecek bir mes'elede verilen bir karardır. Başkaları bunu iptal edemez.'

İmameyn dediler ki; 'vakfın caiz olması için bu gibi şartlar aranmaz.1 Çünkü Ebû Hanîfe'ye göre vakıf sahibinin, Vakfettim' sözü gereğince o aynın sahibinin mülkiyetinde tutulup, henüz mevcud olmayan semere ve gelirinin düşkünlere sadaka olarak verilmesidir. Mevcud olmayan bir şeyin vasiyyet edilmeden sadaka olarak verilmesi sahih olmaz.

İmameyn'e göre vakıf; aynın, sahibinin mülkiyetinden çıkıp Allah (cc) a ait mal kılınması ve onu Allah (cc) in malı hükmünde tutup faydası kullarına, ulaşacak şekilde bırakmaktır. Şu halde o malın sahibinin mülkünden çıkıp sırf Allah (cc) a âit olması, mülkiyetten âzâde hale gelmesi gerekir ki, faydası devamlı ve kullara tahsisi de sürekli olsun.

İmameyn'in bu görüşünün gerekçesi şöyledir; sevabı sahibine sürekli ulaşsın diye vakıf vasiyetinde bulunan kimsenin vakfının lüzumuna şiddetli derecede ihtiyaç vardır. Bu da onu kendi mülkünden çıkarıp -meselâ bir mescid gibi- Allah (cc) a âit kılmakla mümkün olur.

Nesefî dedi ki; önceleri Ebû Yûsuf da Ebû Hanîfe'nin kavlini benimsemişti. Ancak daha sonralan Bağdad'a gelip Ömer (ra) in hadîsini işitince bu görüşden vazgeçerek; 'Ebû Hanîfe bu hadîs-i şerifi duysaydı, o da kendi görüşünden vazgeçerdi' dedi. Bu hadîs-i şerif şöyledir: Muhammed b. Hasan, İbn. Ömer (ra) in şöyle dediğini rivayet etmiştir; "Ömer (ra) in Semğ adında kıymetli bir hurmalığı vardı, Hz. Peygamber (sas) in huzuruna çıkıp; 'ya Rasûlallah (sas) hurmalığımdan çok ve iyi ürünler elde ettim. Onları sadaka olarak dağıtayım mı?'diye sordu. Hz. Peygamber (sas) de ona şu cevabı verdi; 'hurmalığın kendisini satılmayacak, hibe edilmeyecek ve miras kalmayacak şekilde sadaka kıl.

Ama ürününü de düşkünlere sar/et.' Ömer (ra) de o hurmalığı Allah (cc) yolunda düşkünler, akrabalar, yolcular, köleler için sadaka kıldı. O hurmalığın idaresiyle alâkadar olan kimsenin uygun miktarda onun ürününden yemesi ve kendisi için bir şey biriktirmeden bir arkadaşını oöp işe vekil kılması caizdir. [2]

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün dayanağı şu hadîs-i şerîfdir; "Allah (cc) m tayin buvurduğu farizaları haps ve menetmek caiz değildir."

Rivayet edildiğine göre Şüreyh şöyle demiştir; 'Hz. Muhammed (sav) haps ve menedilen şeyin (kesinleşmemiş vakfın) satılabileceği hükmünü getirmiştir.'

Abdullah b. Zeyd (ra) den rivayet; "bir çiftliğimi sadaka olarak vermiştim. Babam beni Hz. Peygamber (sas) e şikâyet etti. Hz. Peygamber (sas) bana; 'o çiftliği sadaka olarak vermekten vaz geç' buyurdu." Çünkü vakfın şartlarına riâyet etmek mecburidir. Ama -mescid gibi- sahibinin mülkiyetinden çıkarsa, bu şartlara riâyet etme imkânı kalmaz. Zira vakfın gelirinin devamlı olarak sadaka verilmesine ihtiyaç vardır. Bu da vakfın ancak sahibinin mülkiyetinde kalmasıyla mümkün olur. [3]




[2] Bu hadîsi Tirmizî rivayet etmiştir. Buhârî de buna yakın bir rivayette bulunmuştur

[3] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/409-412.