๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 13 Mart 2011, 14:30:01



Konu Başlığı: Terekenin üçte biri ve diğer kısımlar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 13 Mart 2011, 14:30:01
TEREKENİN ÜÇTE BİRİNİN BİR ADAMA, BİR KIS­MININ DA BAŞKA BİR ADAMA VASİYYET EDİLMESİ




Terekenin üçte biri bir adama, altıda biri de başka bir adama vasiyyet edilirse, terekenin üçte biri aralarında ikili birli taksim edilir: Çünkü üçte bir, altıda birin iki katıdır. Demek ki bu iki adamdan birine iki, diğerine ise bir hisse vasiyyet edilmiştir. Bir kimseye terekenin üçte biri, diğer bir kimseye de üçte biri yahut yarısı veya tamamı (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed) vasiyyet edilince, terekenin üçte biri aralarında eşit olarak taksim edilir: Bütün bu taksimat şekli mirasçıların üçte biri aşan vasiyyeti tasdik etmeleri durumunda tatbik edilir. Birinci mes'elede icmâ vardır. Çünkü her iki lehdar vasiyyet miktarında eşittirler. Üçte bir ikisinin payını kapsamadığı için, bunlar üçte biri eşit olarak paylaşırlar. İkinci ve üçüncü mes'elelerdeki taksimat şekline gelince; bu Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Ve Ebû Hanîfe'ye göre mûsâ-leh üçte biri aşan miktarı çarpma yapamaz (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed). Ancak yukarıdaki mesele hükmünden muhâbat, siâye; yani kölenin kıymeti karşılığında kazanç sahasına atılması ve derâhim-i mürsele hâriçte kalır: İmameyn dediler ki; 'mirasçıların tasdik etmeleri halinde olduğu gibi, her biri için vasiyyet edilen miktar ile çarpma yapılır. Yukarıdaki mes'elede malın üçte biri her birine vasiyyet edilen payın nisbetine göre taksim ediliyordu. Burada da aynı şey tatbik edilir.

İmameyn'e göre ikinci mes'elede terekenin üçte biri beşe bölünür. Kendisine malın yarısı vasiyyet edilene ise, beşte üç verilir. Kendisine üçte bir vasiyyet edilene ise, beşte iki verilir. Üçüncü mes'elede terekenin üçte biri dörde bölünür. Kendisine malın tamamı vasiyyet edilene dörtte üç verilir. Kendisine malın üçte biri vasiyyet edilene ise, dörtte bir verilir. Çünkü vasiyyette bulunan şahıs kendileri için vasiyyette bulunduğu kimselerden bazısının bazısından daha fazla pay almasını maksat edinmiştir. Bu maksadının mümkün mertebe nazar-ı itibara alınması gerekir. Bu da anlattığımız gibi, payların çarpımı yoluyla mümkün olur. Mirasçılara zararı dokunmadığı için, bu usûle baş vurulur.

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi. şudur; terekenin üçte birinden fazlasını kapsayan vasiyyet mirasçıların tasdik etmemeleri halinde lehdarın istihkakı açısından bâtıldır. Bu, onun almayı haketmediği bir vasiyyet olduğundan, adem-i istihkak zarüretine binâen payları çarpma hakkı bâtıl olur. Vasiyyet eden vasiyyetini malının tamamına izafe etmesinden de anlaşılacağı gibi, mirasçıların tasdik edecekleri ve lehdarların da vasiyyet edilen malı almayı hakedecekleri faraziyesinden hareketle, lehdarlardan bazısının bazısından fazla almasını maksat edinmiştir. Burada istihkak ve tasdik bâtıl olduğu için, lehdarlardan bazısının bazısından fazla pay alması da bâtıl olmuştur. Tıpkı alış veriş akdi zımnındaki sabit muhâbat gibi. Alış veriş akdi bâtıl olduğunda muhâbat da bâtıl olur. Yukarıdaki üç fasılda ise, hüküm bunun hilâfınadır. Zira oransız bin dirhemin vasiyyet edilmesi ve muhâbat kesinlikle mirasçıların hakkı üzerinde vâki olmamıştır. Bu vasiyyet ölünün başka bir malı ortaya çıkmakla caiz ve geçerli olur ve bu meblağ mirasçıların tasdikine lüzum kalmadan terekenin üçte birinden çıkarılır.

Kölenin azad edilmesini vasiyyet etmek onun kendi kıymeti kadar parayı kazanmak üzere çalışmasını da vasiyyet etmek sayılır. Bu, nisbetsiz olarak söylenen dirhemler gibidir. Ama kölenin kıymeti terekenin üçte birinden fazla ise, hüküm bunun hilâfınadır. Çünkü tereke çok da olsa, o köle mirasçıların hakkıdır.

Bir kimse, malının bir şey veya bir kısmı hâriç olmak üzere üçte birini bir şahsa vasiyyet ederse, o şahıs kesin olarak terekenin üçte birinin yarısını alır. Bunun üzerindeki fazlalığın açıklaması ise, mirasçılara kalır. Çünkü o fazlalığın miktarı belirsizdir.

Bir kimse malından bir hisse verilmesini vasiyyet etmişse, kendisi için vasiyyette bulunulan şahıs terekenin altıda birini alır: Câmiu's- Sağîr'deki rivayete göre bu Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Orada anlatıldığına göre Ebû Hanîfe şöyle demiştir; 'kendisi için vasiyyette bulunulan, yani mûsâ-leh, mirasçıların en düşük hisselisi kadar alır. Ancak bu hisse terekenin altıda birinden daha az ise, altıda birini alır. Bundan fazlasını alamaz. Hülâsa o, terekenin altıda birini alır.’ Kitabu'l Vesâyâ' daki rivayete göre ise, Ebû Hanîfe bu hususda şöyle demiştir; 'terekenin altıda birini aşması halinde ona mirasçıların en düşük hissesi verilir.’ İmameyn bu mes'ele hakkında şöyle demişlerdir; 'mûsâ-lehe hisselerin en düşüğü verilir. Ancak en düşük hisse terekenin üçte birinden daha fazla olursa, o zaman kendisine terekenin üçte biri verilir.' İmameyn'e göre hisse mirasçıların örfen ve Şer'an hakettikleri şeye denilir. Hisselerin en azı kesin olarak bellidir. Ondan fazlasının miktarı ise, şüphelidir. Bu üçte birden fazla olamaz. Çünkü üçte biri mirasçıların tasdik etmemesi durumunda vasiyyetin geçerli olacağı bir yer ve alandır.

Ebû Hanîfe'nin görüşünün dayanağı ise, İbn. Mes'ûd (ra) un şu rivayetidir; adamın biri malından bir hissenin bir şahsa verilmesini vasiyyet etmişti. Rasûlullah (sas) o şahsa terekenin altıda birinin verilmesine hükmetti. Çünkü hisse (sehim) kelimesi söylendiğinde lügate göre bundan altıda biri kastedilir.

Iyas dedi ki; 'sehim, lügatte altıda birdir. Bu kelime söylendiğinde bununla mirasçıların hisseleri kastedilir. îhtiyatlı olmak için bunlardan az olanı mûsâ-lehe verilir.

Bir adam ölüp, geride mirasçı olarak karısını ve oğlunu bırakırsa; Kitabu'l- Vesâyâ'daki rivayete göre kendisine vasiyyet edilene terekenin sekizde biri verilir. Sekiz hisseye bir hisse eklenir ve mûsâ-lehe dokuzda bir verilir. El- Câmi'deki rivayete göre, ona altıda bir hisse verilir.

Bir kimse ölüp geride mirasçı olarak karısını ve ana baba bir kardeşini bırakırsa, Ebû Hanîfe'ye göre mûsâ-lehe terekenin altıda biri verilir. İmameyn'e göre dört hisseye bir eklenerek mûsâ-lehe terekenin beşte biri verilir.

Bir kimse ölüp geride iki oğul bırakırsa, Ebû Hanîfe'ye göre mûsâ-lehe terekenin altıda biri verilir. İmameyn'e göre ise, üçte bir verilir. Bir kimse malından bir hissenin bir adama verilmesini vasiyyet eder de, sonra geride mirasçı bırakmadan ölürse, mûsâ-lehe terekenin yarısı verilir. Çünkü beytü'l- mal kişinin oğlu mertebesindedir. Bu takdirde onun iki oğlu varmış gibi kabul edilir. Burada mûsâ-lehe terekenin üçte birinden fazlasının verilmesine mâni yoktur. Böyle bir taksimat sahihtir.

Ebû Yûsuf dedi ki; 'bir kimse malının bir parçasının veya bir payının veya bir kısmının kendi kölesine verilmesini vasiyyet ederse, kölesi azad olmaz. Ama malından bir hisse verilmesini vasiyyet ederse, kölesi azad olur. Çünkü hisse terekenin altıda birinden ibarettir. Ya da mirasçıların en düşük hissesidir. Ve bu hisselerin miktarı da belli olduğu için, vasiyyet terekenin bir cüz'ünde geçerli olur. Parça ve pay kelimelerine gelince; bunların miktarı belli olmadığından, mirasçılar diledikleri miktarda mal vermeden vasiyyet terekede geçerli olmaz.

Bir cüz' vasiyyet edilmişse, mirasçı ona dilediği kadar verir: Pay, bazı ve kısım kelimelerinde belirsiz miktarların adı olduklarından dolayı bu hükme tabidirler. Mirasçı vasiyyet edenin yerine kâim olduğundan, bu miktarların açıklaması mirasçıya bırakılmıştır.

Vasiyyet edenin iki oğlu bulunur ve bir oğluna düşen pay kadarını vasiyyet etmişse, mûsâ-leh terekenin üçte birini alır: Çünkü terekenin üçte birini aldığında vasiyyet edenin oğlunun payı kadar almış olur. Terekenin yarısını alırsa, bu daha fazla olur. 'Oğlunun payı kadarını' değil de, 'payını' vasiyyet ederse, bu başkasının malının verilmesini vasiyyet etmek olduğundan, bâtıl ve geçersiz olur. Zira oğlun payı babasının ölümünden sonra kendisinin eline geçecek olan maldır. Ama 'oğlunun payı kadar' vasiyyet edilmesi durumunda hüküm bunun hilâfınadır. Çünkü 'bir şey kadar' sözü, o şeyin kendisi değildir.

Bir kimse dirhemlerinin veya koyunlarının üçte birini vasiyyet ettikten sonra bunun üçte ikisi helak olup geriye üçte biri kalsa; bu miktar terekenin üçte birinden çıktığı takdirde, tamamı mûsâ-lehe verilir. (İmam Züfer) Tek bir cinsden olunca, ölçülen tartılan ve giyilen şeyde de hüküm budur. Eğer muhtelif cinsden iseler, geriye kalanın üçte biri mûsâ-lehin olur. Köle ve evlerde de hüküm böyledir: Züfer dedi ki; 'terekenin tamamından üçte biri mûsâ-lehe verilir. Çünkü terekenin hepsine ikisi ortakdırlar. Helak olan mal, ikisinin hakkından çıkıp gitmiş olur. Geriye kalan da diğer müşterek mallarda ve muhtelif cinslerde olduğu gibi, her ikisine kalır.'

Bizim görüşümüze göre; vasiyyet, malın geride kalan kısmına taallûk eder. Çünkü helâktan evvel taksim edilse idi, mûsâ-leh terekeyi mirasçılarla paylaşarak terekedeki o payı hakedebilirdi. Zira bu, kendisinde taksimatı cebren câri olduğu şeylerdendir ve bu onun ifraz edilmesidir. Kendisine vasiyyetin taallûk ettiği her şey terekenin üçte birinden çıkacak halde ise, mûsâ-lehin olur. Helak olan kısma bakılmaz. Görülmez mi ki; bir kimse malının binek, ev ve köle gibi belirli olanlarından üçte birinin bir adama verilmesini vasiyyet eder de, ölümünden sora başkası onun geride bıraktığı malının üçte ikisinin kendisine âit olduğunu iddia ederse, mûsâ-leh kalan malın üçte birini alma hakkına sahip olur. Muhtelif cinslerden olan malın vasiyyetinde ise hüküm bunun hilâfınadır. Çünkü mûsâ-lehin geride kalan malları paylaşarak isteme hakkına sahip olması düşünülemez. Vasiyyet buna taallûk etmez. Çünkü taksimat bunda cebren cari olmaz. Câri olsa idi, bu bir mübadele olurdu. Ve mübadelenin zarurî icabı olarak da mûsâ-leh ancak geride kalan malın üçte birini alırdı. Muhtelif cins mallar hakkında bu hükmü vermenin gerekçesi ortadadır. Çünkü bunlarda cebrî taksimatın câri olmayacağı hususunda ihtilaf yoktur.

Muhtelif evlere ve kölelere gelince; Ebû Hanîfe'ye göre bunlar da aynı hükme tabidirler. Çünkü ona göre bunlar da taksim edilmezler, İmameyn'in kavline dayanarak âlimler dediler ki; bu malların elbise ve koyun gibi mallar olması gerekir. Çünkü İmameyn'e göre bunlar taksim edilmezler. Bir görüşe göre bunun caiz olmayacağı söylenmiştir.

Evlere gelince; İmameyn'e göre kadı bir fayda ve maslahat görürse, bunlar taksim edilirler. Bu taksim her hâl-ü kârda yapılabilen taksimata göre daha zayıftır. Kölelere gelince; bunlar İmameyn'e göre her ne kadar taksim edilirlerse de, aralarında aşırı derece bir farklılık mevcud olduğundan dolayı, bunlar iki ayrı cins gibi olurlar.

Bir kimse malının üçte birini Zeyd ve Amr'e vasiyyet edip, Amr ölü olsa, malın üçte biri Zeyd'in olur: Çünkü Amr hayatta olsa idi, üçte birlik kısımda Zeyd'e ortak olacaktı. Öyle ise, payını alamayacağından dolayı, üçte bir kısım, başkası hak alma teşebbüsünde bulunmadan sadece Zeyd'e kalır. Vasiyyet eden; 'malımın üçte biri Zeyd'in ve Amr'ındır' demiş ama, Amr'la alâkalı kısım lağvolmuştur.

Ebû Yûsuf’dan rivayet edilen bir görüşe göre; bu mes'elede vasiyyet eden Amr'ın ölü olduğunu bilse de, hüküm böyledir. Çünkü bu takdirde o sözünün Amr'la alâkalı kısmının lağvolduğunu bilmektedir. Her ne kadar üçte birinin yarısının Zeyd'e verileceğini bilmese de böyledir. Vasiyyet edilen bu malın Zeyd ile Amr arasında olduğunu ve onun Zeyd'e üç birin yarısını vasiyyet ettiğini iddia edenlerin iddiası doğru çıkmaktadır.

Eğer; 'malımın üçte biri Zeyd ile Amr arasında vasiyyettir' derse, Zeyd, üçte birin yarısını alır: Çünkü bu deyiş, üç birin ikisine yarı yarıya paylaştırılmasını gerekli kılmaktadır. Görülmez mi ki, vasiyyet eden; 'malımın üçte biri Zeyd'indir' deyip sussa, üçte birin tamamı Zeyd'in olur. Ama; 'malımın üçte biri Zeyd ile Amr arasındadır' deyip sussa, Zeyd, üçte birin tamamını almayı haketmez.

Bir kimse malından bin lirayı birisi için vasiyyet eder ve kendisinin para olarak değil de ayn olarak malı ve ayrıca alacağı varsa, bu bin lira aynî malın üçte birinden çıkıyorsa, müsâ-lehe aynî maldan verilir: Bu vasiyyet mirasçılara zarar vermediğinden, vasiyyetin mahalli olan terekenin üçte birinden yerine getirilmesi mümkün olduğu için, gereği yapılır. Eğer bin lira aynî malın üçte birinden çıkmıyorsa, aynın üçte biri ile alacaktan tahsil edilenin üçte birinden bin lirayı tamamlayıncaya kadar alınır: Terekeye ikisi ortak olduklarından, her ikisi hisseleri kadar aynî mala ve alacağa ortak olurlar. Zira aynî mal alacaktan daha iyidir. İkisinden birisi ona hak kazanırsa, diğeri bundan mutazarrır olur. Şu halde bizim anlattığımız usul en adaletlisidir.

Bir kimse malının üçte birisini falana ve düşkünlere vasiyyet ederse; üçte birin yarısı falana, yarısı da düşkünlere verilir (İmam Muhammed): İmam Muhammed dedi ki; 'üçte birlik kısmın üçte ikisi düşkünlere verilir.' Bunda kaide şudur: 'Düşkünler' kelimesi iki veya daha fazla düşkünü kapsamına alır. Çünkü vasiyyet de mirasla benzer hükümlere sahiptir. Miras babında cem', iki veya daha fazla şahsı kapsadığından, vasiyyette de hüküm aynıdır.

İmameyn'e göre 'düşkünler' kelimesi bir ve daha fazla şahsı kapsar. Zira 'düşkünler'in Arapça karşılığı olan el-mesâkîn kelimesinin başındaki (el) cins ifade eder. Bu bütün cinse sarfedilmesi mümkün olmadığından, o cinsdeki ferdlerin en azına sarfedilir ki, o da bir şahıstır. Meselâ; su içmemeğe, kadınlarla evlenmemeğe ve kimseyle konuşmamaya yemin eden bir kimse bir damla su içse, bir kadınla evlense veya bir kimse ile konuşsa; yeminini bozmuş olur. Burada da su, kadın ve kimse kelimelerini bu kelimelerin ifade ettikleri bütün ferd ve birimlere sarfetmek imkânsız olduğundan dolayı, bu kelimeler ifade ettikleri birim ve ferdlerin en azına sarfedilir ki, o da bir damla su, bir kadın ve bir kimsedir. Buna göre bir kimse malının üçte birini düşkünlere vasiyyet ederse, İmam  Muhammed'e göre üçte birin sadece bir düşküne verilmesi caiz olmazken, Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf’a göre evvelce de açıkladığımız sebepden dolayı caiz olur.

Bir kimse malının üçte birini falana, yoksullara ve düşkünlere vasiyyet ederse; Ebû Hanîfe'ye göre terekenin üçte birinden bir hisse falana, bir hisse yoksullara, bir hisse de düşkünlere verilir. Çünkü yoksullar ve düşkünler iki ayrı sınıftırlar. Böyle olunca da vasiyyet eden burada üç sınıfa vasiyyette bulunmuş gibi olmaktadır. Ebû Yûsuf’a göre terekenin üçte birinin yarısı falana, yarısı da düşkünlere ve yoksullara verilir. Çünkü yoksullar ve düşkünler mâna bakımından aynı sınıfa girerler. Zira düşkün kelimesi de, yoksul kelimesi de muhtaçlık mânasındadırlar. İmam Muhammed'e göre terekenin üçte biri beşe bölünerek bir hisse falana ve düşkünlerle yoksullara da ikişer hisse verilir. Bunun sebebini açıklamıştık.

Bir kimse iki şahıstan her biri için yüzer lira vasiyyet eder ve sonra üçüncü bir şahsa; 'seni onlara ortak ettim’ derse, o şahıs her iki yüz liranın üçte birini hakeder: Ki, ortaklık tahakkuk etsin. Çünkü ortaklık eşit olmayı gerektirir.

Bir kimse bir şahsa yüz lira, başka bir şahsa da elli lira vasiyyet eder ve sonra üçüncü bir şahsa 'seni bu ikisine ortak ettim’ derse, üçüncü şahıs onlardan her birine vasiyyet edilen paranın yarısını alır. Birinci şahısla ikinci şahsa vasiyyet edilen paralar farklı miktarlarda olduğundan dolayı, hepsi arasında eşitliği sağlamak mümkün olmamıştır. Mümkün olduğu kadarıyla ortaklık kelimesinin gereğince amel etmek için bu vasiyyeti, üçüncü  şahsı birinci ve ikinci şahıslardan her birine eşit kılma şeklinde tefsir ettik.

Bir kimse mirasçılarına; 'falanın benden alacağı var’ der ve mirasçıları da onu tasdik ederlerse, bu sözü terekesinin üçte birine kadar tasdik olunur: Yani terekenin üçte birinden fazla borç bulunduğunu iddia eder ve mirasçılar da onu yalanlarsa, üçte bire kadar olan borç tasdik edilir. Bu meçhulü ikrar olduğu için, ancak beyan ile sahih olur. Bundan da anlıyoruz ki, vasiyyet eden falan adamın mirasçılarından öncelikli olmasını amaçlamıştır. Biz de onun bu maksatla ettiği vasiyyeti geçerli saydık ve bu terekenin üçte biri ile takdir olundu.

Bir kimse yabancı bir şahıs ile bir mirasçısı için vasiyyette bulunursa, yabancı şahıs malın yarısını alır. Ama mirasçı için vasiyyet edilen diğer yarısı iptal olur: Çünkü vasiyyet eden mâlik olduğu şey ile olmadığı şeyi vasiyyet etmiştir. Mâlik olduğu malda etmiş olduğu vasiyyet sahih olur ama, mâlik olmadığı malda olan vasiyyeti sahih olmaz, bâtıl olur. [32]

 

Ölü Mal Edinmeğe Ehil Değildir:


Biri diri, diğeri ölü iki kimse için edilen vasiyyette ise hüküm bunun hilâfınadır. Ölü mülk edinmeğe ehil olmadığı için, ortağı olan diriden pay almaya kalkışamaz. Mirasçıya gelince; o mülk edinme ehliyetine sahip olduğu için, ona edilen vasiyyet diğer mirasçıların tasdiki ile sahih olur ve vasiyyet ortağından pay alabilir. [33]




[32] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/351-359.

[33] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/359.