๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:35:12



Konu Başlığı: Satın alınan malın ihtilâfa düşülmesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:35:12
Satın Alınan Malın Kendisinde Veya Bedelinde İhtilâfa Düşülmesi



Bîr alış veriş dâvasında satıcı ile alıcı fiat veya alış veriş konusu olan malda anlaşmazlığa düşerlerse; bunlardan delil getiren üstün tutulur: Çünkü iki tarafdan her biri davacıdır. İddiası delil ile müreccah olur. Her ikisi de delil getirse, mal veya paranın daha fazla olduğunu iddia edenin delili üstün olur: Çünkü deliller ispat içindir. Hangisi daha çok ispatlayıcı ise, daha kuvvetli olur ve diğerine karşı ağırlık kazanır, müreccah olur. Aralarındaki ihtilâf hem satış, hem de satılan malın bedeli üzerinde ise; satıcının satılan malın bedeli hususundaki delili daha üstün olur. Çünkü o delil, daha fazla ispatlayıcıdır. Müşterinin, satılan malın kendisi ile alâkalı delili daha üstündür. Çünkü onun da buna dâir delili daha çok ispatlayıcıdır.

Eğer alıcı ve satıcıdan hiç birinin delili yoksa, satana; 'ya müşterinin iddia ettiği malı teslim eder veya satışı feshederiz' denilir. Müşteriye de; 'satıcının iddia ettiği parayı teslim et; yoksa satışı feshederiz' denilir: Çünkü satıcı ile müşteri kendiliklerinden feshi benimsemeyebilirler. Ama bunu bilirlerse, razı olurlar ve o zaman da anlaşmazlık ortadan kalkar ki, maksat da budur.

Bu tekliflere razı olmazlarsa, hâkim her ikisine de yemin teklif eder ve alış verişi bozar: Hâkim taraflardan her birine diğerinin iddiasının aleyhine yemin teklif eder. Bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Satıcı ile müşteri anlaşmazlığa düştüklerinde alış verişe konu olan mal da duruyorsa, yeminleşirler; satıcı aldığı bedeli, müşteri de malı geri verir." Satıcı; 'Allah (cc) a yemin ederim ki, müşterinin iddia ettiği gibi ben bu malı bir milyon liraya satmadım' diye yemin eder... Müşteri de; 'Allah (cc) a yemin ederim ki, ben bu malı satıcının iddia ettiği gibi, iki milyon liraya satın almadım' diye yemin eder. Her ikisi de yemin edince hâkim onlara;   'ne istiyorsunuz?' diye sorar. Feshi talep etmezlerse, bir şey üzerinde anlaşıp sulh olsunlar diye onları kendi hallerine bırakır. Her ikisi veya biri fesih talebinde bulunursa, alış veriş akdi feshedilir. Çünkü alış veriş konusu malın kendisi ve bedeli belirlenmeyince, akid meçhul olur ve taraflar arasındaki nizâı sona erdirmek için akid feshedilir. Taraflann kendileri veya hâkim feshetmedikçe, alış veriş akdi onların sırf yemin etmeleri sebebiyle münfesih olmaz.

Ebû Yûsuf un kavline göre; evvelâ satıcı yemin eder: Bu Ebû

Hanîfe'den de rivayet edilmiştir. Bununla alâkalı olarak bir hadîs-i şerîfde Hz.   Peygamber   (sas) şöyle buyurmuştur:   "Satıcı ile müşteri -ihtilâfa

düşerlerse, söz satıcının sözüdür." [16] Bunun asgari faydası, onun sözünü diğerininkine takdim etmektir. Ebû Yûsuf un diğer kavline göre -ki, bu aynı zamanda İmam Muhammed'in de kavlidir ve Ebû Hanîfe'den de mervîdir- evvelâ müşteri yemin eder. Çünkü satıcı evvelâ malın bedelini teslim etmesini ondan istemekte, ama o bunu inkâr etmektedir. Bu durumda o malı satıcıdan kendisine hemen teslim etmesini talep etmemektedir.

Satış aynî bir mübadele veya sarf ise, hâkim evvelâ dilediğine yemin ettirir: Çünkü inkâr hususunda ikisi de eşit makamdadırlar. Hem alış veriş konusu malın kendisi, hem de bedeli hususunda ihtilâfa düşerlerse, önce dâvayı başlatana yemin ettirilir. İnkâr hususunda ikisi de eşit vaziyette bulundukları için, dâvayı evvel başlatan tercih edilir. İkisi birlikde aynı anda dâva açarlarsa; hâkim evvelâ dilediğine yemin ettirir. İsterse aralarında kur'a çeker. Akdin cinsi hususunda ihtilâfa düşerler de, biri; 'bu satıştır1 diğeri de 'bu hibedir1 der. Ya da satılan malın bedelinin cinsinde ihtilâfa düşerler de, biri; 'dirhemdir' diğeri; 'dinardır' derse; İmam Muhammed'e göre yeminleşirler. Muhtar olan kavil de budur. Çünkü bedelin vasıf ve cinsi onun miktarı mesabesindedir. Zira bedel burada bir borçtur. Ancak vasıf ve cinsiyle bilinir. Bunlar bilinmeden o var olamaz. Ama vâde böyle değildir. O, vasıf değildir. Çünkü bedel, vâdenin geçmesinden sonra da varlığını devam ettirir. îmameyn dediler ki; her ikisi de yeminleşmezler. Çünkü yeminleşme ile alâkalı nass, kıyasa aykın olarak vârid olmuştur. Dolayısıyla vârid olduğu hususa münhasırdır ki, o da satıcı ile müşterinin satılan malda veya malın bedelinde anlaşmazlığa düşmeleridir. Bunun cevabı daha evvel verilmişti.

Biri yemin etmekten çekinirse, diğerinin iddiasını kabullenmek zorunda kalır: Yeminden çekinme sebebiyle hâkimin hüküm vereceği mevzuunda da bundan bahsedilmişti.

Müşteri ile satıcı müddet yahut muhayyerlik şartı veya paranın bir kısmının ödenip ödenmediğinde anlaşmazlığa düşerlerse, yeminleşmezler: Çünkü bu üzerine akid yapılan şeyden başka bir şey üzerinde vukûbulan bir anlaşmazlıktır. Zira, bu şeyin yokluğu sebebiyle akid ihlâl olmaz. Fakat satılan malın bedelinin miktarında vukûbulan anlaşmazlık durumunda hüküm bunun hilâfınadır. Çünkü miktar olmadan akdin bekası mümkün değildir. Burada söz inkâr edenin sözüdür: Şartı o inkâr etmektedir. Dolayısıyla söz onundur.

Satılan mal helak olduktan sonra ihtilâfa düşerlerse, yine yeminleşmezler: Bu hüküm Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsufa göredir. Burada söz müşterinin sözüdür: Çünkü o inkâr edicidir. İmam Muhammed dedi ki; yeminleşirler ve alış verişde helak olan malın kıymeti üzerinden feshedilir. Buna göre satılan bir mal müşterinin mülkünden çıkar veya kendisinde bitişik ya da aynk bir fazlalık meydana gelmesi sebebiyle feshi engelleyici bir duruma gelirse, hüküm ne olur?

İmam Muhammed'e göre burada taraflardan her biri diğerinin iddia ettiği akidden başka bir akdi iddia etmekte, öteki ise, bu iddiayı inkâr etmektedir. Bu sebeple alış veriş konusu mal duruyormuş gibi yeminleşirler. Çünkü kıymet, yokluğu zamanında malın kendisi hükmündedir.

Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsufa göre ise yemin, hakikati inkâr edenin -nass gereği- hüccetidir. Satıcı inkâr edici değildir. Çünkü müşteri iddia edici değildir. Zira satılan mal müşteriye mülk olarak elden teslim edilmiştir. Satıcı inkâr edici olmadığına göre, üzerine  yemin düşmez.

Şeriat, satılan malın mevcudiyeti halinde fesih imkânı sağlasın diye, yemin etme hükmünü koymuştur. Ama o mal yok olduktan sonra alış veriş akdinin bekası söz konusu olamayacağına göre, fesih gerçekleşemez. Taraflardan hangisi delil getirirse, deliline göre hüküm verilir. Her ikisi de delil getirirlerse, satıcının delili nazar-ı itibara alınır. Tarafların her ikisi veya biri ölür de mirasçılar ihtilâfa düşerlerse, yeminleşme olmaz. Alış verişi yapanlar mirasçılar olmadığına göre, nass onları kapsamaz.

Satılan malın bir kısmı helak olduktan sonra anlaşmazlığa düşerlerse, yine yeminleşmezler. Ancak satıcı helak olan. kısma düşen paradan vazgeçerse, yine her ikisine yemin ettirilir: Ebû Yûsuf dedi ki; malın sağ olan kısmı için yeminleşirler ve bu kısımla ilgili akid feshedilir. Malın helak olan kısmının kıymeti hususunda ise söz, müşterinin sözüdür.

İmam Muhammed dedi ki; malın hem helak olan kısmı ve hem de mevcud olan kısmı üzerinde yeminleşirler. Mevcud (sağ) olan kısmının kendisi ile helak olan kısmın kıymeti üzerinde alış veriş akdi feshedilir.

Buna göre bu malda bir eksilme olur veya müşteri bu mala karşı bir suç işler ya da müşteri satın aldığı iki köleden birini satarsa, hüküm ne olur?

İmam Muhammed'e göre -evvelce de açıkladığımız gibi- malın helak olması yeminleşmeye mâni değildir. Öyle ise, malın bir kısmının helak olması yeminleşmeye hiç mi, hiç mâni değildir.

Ebû Yûsufa göre malın mevcud olması halinde taraflar yeminleşirler. Helak olması halinde ise, yeminleşmezler. Yarısı helak olup yarısı kalırsa, her yarıya kendi hükmü verilir.

Ebû Hanîfe'ye göre ise, burada nass kıyasa aykırı olarak malın mevcudiyeti durumuna göre vârid olmuştur. Benzer mes'eleler buna kıyaslanamaz. Ancak satıcı helak olan kısma düşen paydan vazgeçmeye razı olursa, helak olan kısım sanki hiç mevcud olmamış ve alış veriş akdi de sadece mevcud kısım üzerine yapılmış gibi olur.

Ulemâdan bazıları Ebû Hanîfe'nin şu kavlini benimsemişlerdir; satıcı helak olan kısmın ancak müşterinin ikrar ettiği miktardaki bedelini alır, fazlasını alamaz. El- Cami adlı eserde İmam Muhammed kendi kavliyle birlikte Ebû Yûsufun şu kavlini -ki sahih olan da budur-nakletmiştir; müşteriye helak olan ve kalan kısmı ile birlikte malı iki bin dirheme satın almadığına yemin etmesi teklif edilir. Yeminden çekinirse, satıcının iddiası doğrultusunda kendisine hükmolunur. Yemin ederse, kendisinden sonra satıcıya helak olan ve kalan kısmı ile birlikte malı bin dirheme satmadığına dâir yemin etmesi teklif edilir. Yemin ederse, malın kalan kısmı ile alâkalı alış veriş akdi fâsid olur. Malın helak olan kısmına düşen ve kendisinin ikrar ettiği miktardaki parayı müşteriye geri verir. Burada malın bedeli teslim alındığı gündekine göre, helak olan ve kalan kısmına orantılı olarak paylaştırılır. Malm helak olan kısmının, malın teslim alınış gününe göre kıymeti üzerinde anlaşmazlığa düşerlerse, satıcının sözü doğru olarak kabul edilir. Çünkü o bedel hususunda her ikisinin ittifak etmelerinden sonra fazlalığın düşmesini inkâr etmektedir. Hangisi delil getirirse, kabul edilir. Her ikisi de delil getirecek olurlarsa, -daha fazla ispatlayıcı olduğundan dolayı- satıcının delili kabul edilir. Çünkü onun delili, malın helak olan kısmının kıymetindeki fazlalığı ispatlamaktadır.

Menfaattan hiç bir şey alınmadan evvel kira parasında veya menfaatin miktarında anlaşmazlığa düşüldüğünde yeminleşirler ve aldıklarını geri verirler: Çünkü menfaatin alınmasından evvelki kira akdi satın alınan ama henüz ele geçmeyen mala benzer. Taraflar kira bedelinde anlaşmazlığa düşerlerse, evvelâ müste'cire yemin ettirilir. Çünkü o inkâr edicidir. Taraflar menfaat hususunda anlaşmazlığa düşerlerse, evvelâ kiraya veren şahsa yemin ettirilir. Hangisi delil getirirse, delili kabul edilir. Her ikisi de delil getirirlerse ve anlaşmazlık menfaatte ise, müste'cirin delili kabul edilir. Ama anlaşmazlık kira bedelinde ise, malı kiraya verenin delili kabul edilir. Şayet bu hususların her ikisinde anlaşmazlığa düşmüşlerse, her iki delile göre hüküm verilir. Meselâ mal sahibi; 'ben malımı bir aylığına on dinara kiraya verdim.' Kiracı da, 'ben bu malı iki aylığına beş dinara kiraladım' derse; o malın iki aylığına on dinara kiraya verildiğine hükmolunur.

Menfaatin tamamı alındıktan sonra anlaşmazlığa düşerlerse, yeminleşmezler: Bu hususda icmâ edilmiştir. Ve müste'cirin sözüne bakılır: Çünkü o inkâr edicidir. Bu Ebü Hanîfe ile Ebû Yûsufun kavillerine göre zahir bir hükümdür. İmam Muhammed'in kanline göre ise, kira akdi geçen süre hakkında feshedilir ve o süre zarfında kiralık maldan elde edilen menfaatin kıymeti verilir. Ama bu mes'elede geçen sürenin fesih takdirine göre kıymeti olmaz. Çünkü menfaatler kendi kendileri ile değil, ancak akidle kıymetlenirler. Taraflar yeminleşirler de akid feshedilirse, akidin olmadığı ortaya çıkar ve bozulma sebebiyle yine eski vaziyetine döner.

Menfaatin bir kısmı alındıktan sonra anlaşmazlığa düşerlerse, yeminleşirler ve kalan müddet hakkında kira feshedilir. Geçen müddet hakkında da kiracının sözüne bakılır: Çünkü bize göre kira akdi azar azar, pey der pey bağlanır. Geçen müddet helak olmuş mal gibidir. Kalan müddet için ise, kira akdi böyle olmayıp, bir defada bağlanır.

Alış verişi karşılıklı olarak bozduktan sonra bir anlaşmazlık meydana gelirse, yeminleşirler. Alış veriş de geri döner: Bunun mânası şudur; taraflar malın teslim alınmasından evvel anlaşmazlığa düşerlerse, bu yol tâkib edilir. Ama ikaleden, yani alış veriş taraflarca bozulduktan ve satılan malı satıcı teslim aldıktan sonra anlaşmazlığa düşerlerse, Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf a göre yeminleşmezler. Ancak İmam Muhammed bu görüşe muhaliftir. Bu hükümde; 'ikale, yani tarafların alış verişi karşılıklı olarak bozmaları da bir alış veriştir' diyenlere göre müşkilat yoktur. Müşkilat; ikalenin fesih olduğunu söyleyenlere göre vardır. Ancak biz diyoruz ki, ikaleden sonraki ihtilâf eğer malın satıcı tarafından tesellümünden evvel olmuşsa, yeminleşmek gerekir. Kıyasa uygun olan da budur. Çünkü satıcı fıat fazlalığını iddia etmekte, müşteri ise inkâr etmektedir. Müşteri ödediği bedel sebebiyle malın kendisine teslimi gerektiğini iddia etmekte, satıcı ise bunu inkâr etmektedir. Böyle olunca da her biri inkâr edici olur ve yemin etmesi gerekir. Dolayısıyla yeminleşme kıyas gereğince malın tesellümünden evvel olur. Biz burada yeminleşmenin tesellümden evvel olması gerektiğini nassla değil de kıyasla ispatladık. Tesellümden sonra hüküm böyle   değildir.   Yeminleşmenin   tesellümden    sonra yapılması kıyasa aykırıdır. Çünkü satılan mal müşteriye teslim edilir  ve o bir şey iddia etmez. Dolayısıyla satıcı da inkâr edici olmaz.

Mehir hususunda anlaşmazlık olunca; karı-kocadan hangisi delil getirirse, onun delili kabul edilir. Her ikisi de getirirse, kadınınki makbul olur: Çünkü kadının delili daha çok ispâtlayıcıdır. Her ikisinin delili yoksa, yeminleşirler: Hangisi yeminden çekinirse, onun aleyhine hüküm verilir. Her ikisi de yemin ederse, nikâh feshedilmez. Çünkü yeminleşmenin tesiri mehrin miktarının belirlenmemiş olmasında görülür. Bu da nikâhın şahinliğine mâni değildir. Çünkü mehir miktarı belirlenmeden akdedilen nikâh sahihtir. Ama bilindiği gibi, alış verişde böyle değildir. Fakat bu durumda kadına emsallerine göre mehir takdir edilir. Bu mehir kadının iddia etmiş olduğu mehir kadar veya ondan daha fazla olursa, kadının sözüne göre hüküm verilir: Çünkü zahir onun lehine şehâdet etmektedir. Eğer kocanın iddia etmiş olduğu mehir kadar veya ondan daha az tutarsa, kocanm sözüne göre hüküm verilir. Emsale göre takdir edilen mehir, kadının dediğinden az ve kocanın dediğinden çok ise, o zaman mehr-i misil ile hükmolunur: Çünkü erkeğin yeminine bakarak mehr-i misil üzerindeki fazlalık sabit olmaz. Kadının da yeminine bakarak mehr-i misilin altındaki eksiklik sabit olmaz. Yeminleşme sebebiyle mehrin belirlenmesi hükümsüz kalınca, hakikaten mehir belirlenmemiş gibi mehr-i misil muteber olur ve müşteri gibi evvelâ koca yemin eder. Çünkü o inkâr edicidir.

Koca gerdeğe girmeden evvel karısını boşar da sonra mehirde anlaşmazlığa düşerlerse, mehrin yansının verilmesi hususunda erkeğin sözü muteber olur.

El- Câmiü'l- Kebir'de anlatıldığına göre, kadına emsallerine verildiği miktarda mut'a verilir. Bu Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in kavline kıyasen verilen bir hükümdür. Ebû Yûsuf dedi ki; burada boşamadan evvel de, boşamadan sonra da kocanın sözüne itibar edilir. Ancak dış görünüşün kendisini yalanlayacağı, mehir olmaya elverişli olmayacak derecede az miktarda bir para -bazıları bunun on dirhemden eksik olması halinde- getirirse,   o zaman kocanın sözüne itibar edilmez.

Ama en uygun birinci görüştür.

Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in bu mes'eledeki görüşlerinin gerekçesi şudur; alışılagelen mûtad mehir miktarına kadının velilerinin inkârına ve mutaddan daha az miktardaki bir mehri ifade etmelerine bakarak, dış görünüş mehr-i misilin de kendisini doğruladığı kimseyi doğrular. Dâvada söz, dış görünüşün kendisini doğruladığı kimsenindir; onun sözü nazar-ı itibara alınır. [17]




[16] Bu hadîsi Tirmizî ve Mâlik rivayet etmiştir

[17] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/181-188.


Konu Başlığı: Ynt: Satın alınan malın ihtilâfa düşülmesi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 22 Haziran 2020, 04:16:06
Esselâmü Aleyküm. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Satın alınan malın ihtilâfa düşülmesi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Haziran 2020, 11:50:13
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun