๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:03:13



Konu Başlığı: Şâhîdliğinin kabul edilip edilmeyeceği kimseler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:03:13
Şâhîdliğinin Kabul Edilip Edilmeyeceği Kimseler




Kölelik veya kâfirlik veya çocuklukdan dolayı şâhidlikleri reddedilenlerin bu engelleri ortadan kalktıktan sonra şâhidlik edecek olurlarsa, kabul edilir. Ama fasıkhk, karı-kocahk, kölenin efendisi, efendinin kölesi için şâhidlik etmesine kölelik-efendilik bağının mâni olması gibi engeller yüzünden şâhidlikleri reddedilen kimselerin bu engelleri ortadan kalksa bile, şâhidlikleri kabul edilmez.

İkisi arasındaki fark şudur; birincisi şâhidlik değildir. Çünkü o grupdakiler şehâdet ehliyetine sahip değillerdir. Dolayısıyla bu şehâdetin reddi Şer'an bir yalanlama değildir. İkincisi ise şehâdettir. Çünkü o grupda sayılanlar şehâdet ehliyetine sahiptirler. Ancak bu Şer'an bir yalanlamadır ve bu şehâdet ebediyyen kabul edilmez. Ama köle efendi için, kan-kocadan biri de diğeri için şâhidliği üstlenir ve köle azad edildikten, eş de boşanıp ayrıldıktan sonra şâhidliği edâ ederlerse, kabul edilir.

Keza, bir kimse köle veya kâfir veya çocuk iken şehâdeti üstlenir de bu mânilerin ortadan kalkmasından sonra şâhidliği edâ ederse, kabul edilir. Çünkü ileride de anlatılacağı gibi, şâhidlikde mühim olan şehâdetin edâ ediliş halidir ki, bu halde de bir mâni bulunmamaktadır.

Âmânın şehadeti kabul edilmez: İmam Züfer dedi ki; kulakdan duyma bilgilerle şehâdetin cari olduğu mes'elelerde bunun şehadeti kabul edilir. Çünkü âma kişi duyabilir.

Ebû Yûsuf dedi ki; şâhidliği üstlendiği vakitte gözleri görüyordu ise; o zaman bakarak bilgi edinme melekesi mevcut olduğundan dolayı, âmânın şehadeti kabul edilir. Şâhidliği edâ ederken konuşmaya ihtiyacı vardır ki, âma adam konuşabilir. Ölüde olduğu gibi, onu nisbeten bilip tanıtır.

Bizim görüşümüze göre; âma adam şahıslan birbirinden seçip ayıramaz, işarette bulunamaz, hazırdakini değil de, gâipdekini bir nisbette tanıtamaz.

Bir kimse şâhidlik ettikten, ama hüküm verilmezden evvel gözlerini kaybederse; İmameyn'e göre onun şehâdetine dayanarak hüküm verilemez. Çünkü bir hüccet olsun diye şâhidlik ehliyetinin hüküm verilirken mevcud olması şarttır. Aynı vakitte delirmek veya fasık olmak da böyledir. Ama ölmek böyle değildir. Çünkü ölürken de şehâdet ehliyetine sahiptir. Dünyadan ayrılmış olmakla bu ehliyetini yitirmiş olmaz.

Ahrasın şehadeti kabul edilmez. Çünkü şâhidlik konuşarak yapılır. Oysa ahras konuşmaktan âcizdir.

Başkasına zina iftirasında bulunduğundan dolayı hadd cezasına çarptırılanın şâhidliği (Ebû Yûsuf, İmam Züfer) tevbe etmiş olsa bile, kabul edilmez: Zira bunu Allah (cc) emrediyor:

"Ve onların şâhidliklerini ebediyyen kabul etmeyin." (Nûr: 4). Şehâdetin reddi, hadd cezasının mütemmimidir. Bu bir mâni olup, tevbeden sonra da baki kalır. Zina iftirasından başka bir suç sebebiyle hadde çarptırılan kimseye gelince; bunun şehâdetinin reddi, hadden dolayı değildir. Şehadeti fasıklığından dolayı reddedilir. Ama tevbe edince,   bu   mâni   de   ortadan   kalkar.   Yukarıda   naklettiğimiz âyet-i kerîmeden sonra  gelen istisna; münkati'dir ya da en yakınındaki şeye -ki o da fıskdır- sarf olunur.

Ama kâfir iken böyle bir cezaya çarptırılmış olup, daha sonra müslüman olan kimsenin şâhidliği kabul edilir: Zira İslama girmekle onun için evvelkinden başka yeni bir şehâdet meydana gelmiş olmaktadır. Evvelki şehâdetini yok eden hadd, sonraki şehâdetini yok edemez. Çünkü hadde çarptırıldığında evvelki şehadeti mevcud değildi.

Kişinin kendi çocukları ve aşağıya doğru torunları lehine, çocukları da ana-babaları ve yukarıya doğru dede ve nineleri lehine şâhidlik etmeleri kabul edilmez: Zira bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Babanın çocuğuna, çocuğun babasına, kadının kocasına, kocanın karısına, kölenin efendisine, efendinin kölesine, ortağın ortağına, işçinin kendisini işçi olarak tutana şâhidlik etmesi caiz değildir." Bu hüküm değişik hadîs-i şeriflerde bu lâfızlarla rivayet edilmiştir. Bu sayılanların birbirleri için şâhidlikleri kabul edilmez. Çünkü aralarında menfaat birliği vardır (menfaatleri birbirlerine bitişiktir). Öyle ki, bunların bir birlerine zekât vermeleri caiz değildir. Bunlardan biri diğeri lehine şehâdette bulunursa, aslında bir kaç yönden kendi lehine şehâdette bulunmuş olur.

Süt mahremiyeti şehâdetin kabulüne mâni teşkil etmez. Çünkü süt emenle emziren veya emişenler arasında cüz'iyyet yoktur. Bu sebeple bunda töhmet de olmaz. Kardeş, amca, dayı ve diğerlerinden arada doğum unsuru bulunmayan akrabalıklarda da -arada cüz'iyyet bulunmadığı için- şâhidlik kabul edilir.

Rivayet ettiğimiz hadîs-i şerîfın yasaklayıcı hükmü sebebiyle bir kimse kölesine şâhidlik edemez. Köle mülk edinemez. Şu halde efendi kölesi için şâhidlik etmekle, aslında kendi şahsı için şâhidlik etmiş olur. Ve mükâteb kölesine de şâhidlik edemez: Çünkü mükâtebin kazancı bir bakıma kendisi içindir. Borçlu köle de mükâtep gibidir.

Kan-kocadan biri (İmam Şâfıî) diğeri  için şâhidlik edemez:

Çünkü normalde bunlar arasında menfaat birliği vardır. Biri diğeri lehine şâhidlik    edince,    bir   bakıma    kendi    lehine    şâhidlik   etmiş   olur.

Ortaklardan biri ortaklarıyla alâkalı bir iş dâvasında diğer ortağı lehine şâhidlik edemez: Bu hadîs-i şerîfde de yasaklanmıştır ve şâhidlik eden ortak da aslında kendi lehine şâhidlik etmiş olur.

Bir kimsenin hususî işçisinin kendisi lehine şâhidlik etmesi kabul edilmez: Bu, yukarıda geçen hadîs-i şerîfde yasaklanmıştır. Ayrıca bu işçi şehâdeti edâ ettiği müddetçe ücreti haketmekte olduğundan dolayı, şâhidlik etmek için ücretle tutulmuş gibi olur.

Kendilerini kadınlara benzetenlerin, ölünün arkasından ağıtçı lık yapan kadınların ve insanlara şarkı söyleyenlerin şâhidlikleri kabul edilmez: Zira bu fasiklıktır. Hz. Peygamber (sus) iki ahmağın; yani ağıtçı kadınla şarkıcı kadının sesini dinlememizi yasaklamıştır. Kendilerini kadınlara benzetenlerden kasıt; kadmvâri hareketlerde bulunarak, alçakça işler yapanlardır. Bu bir mâsiyettir. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Allah (cc) kadın gibi davranan erkeklere, erkek gibi davranan kadınlara lanet etmiştir." [18] Konuşması, yaradılışdan yumuşak olan erkeğin şâhidliği kabul edilir.

Eğlenmek için devamlı şarap içenlerin şâhidliği kabul edilmez: Çünkü şarap içmek haram kılınmıştır. İmam Muhammed dedi ki; bir kimse helâle yorumlayarak nebiz içer de sarhoş olmaz ve bunu eğlence maksadıyla içmezse, şâhidliği kabul edilir.

Kuşlarla oynayıp eğlenenlerin şâhidliği kabul edilmez: Çünkü bu insanı gaflete daldırır ve kuşlarla oynamak için dama çıkan kimse başkalarının avretlerini ve gizli hallerini görür.

Haddi  vâcib  kılan   büyük günahlardan birini işleyenlerin şâhidliği kabul edilmez: Çünkü bunlar fasıktırlar.

Faiz yiyenlerin şâhidliği kabul edilmez: Çünkü faiz haramdır. Bazıları şehâdetin reddi için faiz yemeyi âdet haline getirmeyi şart koşmuşlardır. Çünkü o fasid akidden geri durmaz.

Satrançla kumar oynayanların şâhidliği kabul edilmez: Çünkü kumar oynamak haramdır. Ama satrancı oyun olarak oynamak içtihada mahal olduğundan dolayı, kişinin adalet vasfım yok etmez. Ancak satranç yüzünden namazı kazaya kalan veya oyunda rakibine karşı haklı çıkmak için yalan yere yemin eden kimsenin adalet vasfı yok olur. Dolayısıyla şâhidliği kabul edilmez.

Hamama peştemalsiz girenlerin şâhidliği kabul edilmez: Çünkü bunlar ayıp yerlerini açığa çıkarmakla fâsık olurlar.

Sokakda giderken bir şey yemek ve yol üzerinde küçük abdest bozmak gibi hafit işler yapanların şâhidliği kabul edilmez:

Çünkü bu gibi işleri yapmakla kişi insanlığını kaybeder ve tabii yalan söylemekten de sakınmaz. Sokakda sadece don katıyla dolaşanların da şâhidliği kabul edilmez. Seferde kişinin kendi oğluyla boy ölçüşmesi ve meydan okuması da böyledir.

Selef-i sâlihîne açıkça şovenlerin şâhidliği kabul edilmez. Çünkü böyle yapanlar fasıktırlar. Ama bunu gizlice yapanlarınki kabul edilir. İnsanlara ve komşulara çok şovenlerin şâhidliği de kabul edilmez. Ebû Yûsuf dedi ki; Hz. Peygamber (sas) in ashabına şovenlerin şâhidliğinin kabul edilmesini ben caiz görmüyorum. Çünkü onlara ancak düşük ve aİçak kimseler söverler. Böylelerinden alâkalarını kesip uzak duranların şâhidliğini kabul ederim. Çünkü onlarla alâkayı kesip boykot etmek -her ne kadar bâtıl ise de- onlar bunu dindarlık icabı yapmaktadırlar.

Dünya menfaatleri yüzünden aralarına düşmanlık girenlerin birbirlerine şâhidliği kabul edilmez: Çünkü böylelerin birbirlerine karşı yalan beyanda bulunmayacaklarından emin olunmaz. Aralarındaki düşmanlık dinî sebeplerden dolayı ise, birbirlerine şâhidlikleri kabul edilir: Bunlar dindar olduklarından dolayı; heva ve heves ehli kimseler gibi yalan söylemezler. Cuma namazını ve cemaate   gitmeyi serserice terkedenlerin de şâhidliği kabul edilmez. Bazıları bunun için üç cumaya gitmemiş olmayı şart koşmuşlardır. Hassâf; 'cuma namazına bir defa dahi gitmeyenin şâhidliği kabul edilmez' demiştir. Ama hastalık, şehire uzaklık gibi mazereti ya da imamın fasık olduğu te'vilinde bulunarak cuma namazına gitmeyenin şâhidliği reddedilmez. Günah fiillerinin işlendiği meclislerde oturanların şâhidliği kabul edilmez.

İmam Muhammed dedi ki; 'şüpheli halleri ortaya koymayan kimse âdildir. Varlıklı bir kimse zekât vermeyi ve hacca gitmeyi erteler ve şayet kendisi sâlih bir kimse ise, şâhidliği kabul edilir. Çünkü zekât vermenin ve hacca gitmenin belirli bir zamanı yoktur. İlle de falan sene ifâ edilecek diye bir şartı yoktur. Ama namaz ve oruç gibi vakitli ibadetleri terkedenlerin şâhidliği kabul edilmez.1

Ebû Yûsuf dedi ki; 'şiirinde iffetli kadınlara iftirada bulunmadığı müddetçe, şâirin şâhidliğini kabul ederim. Âdil; iyilikleri kötülüklerinden fazla olan kimsedir. Kişinin âdil olabilmesi için bütün günahlardan sâlim olması şart değildir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"Şayet Allah (cc) yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yer yüzünde hiç bir canlı varlık bırakmazdı."'(Fâtir: 45). Bu da gösteriyor ki, kul günah işlemekten çok az sâlim kalır.

Yalan söylediklerinden dolayı; tellalların ve esircilerin şâhidliği kabul edilmez. Âdil olduktan sonra bütün zenaat sahiplerinin şâhidliği kabul edilir. Ancak aralarında yalan yere yemin ediyorlarsa, şâhidlikleri kabul edilmez.

Delirip ayılan kimsenin ayık iken şâhidliği kabul edilir. Hattabîler hariç; ehl-i sünnet harici mezhep müntesiplerinin şâhidliği kabul edilir. Hattabîler; Rafızîlerin bir kolu olup, yanlarında yemin eden her kesin şâhidlik etmesini caiz görürler. Çünkü bunlar yalanı haram saymazlar. Bunların kendi taraftarları lehine şâhidlik etmeyi vâcib saydıkları söylenmiştir.

Mücessime mezhebi müntesiplerinin şâhidliği kabul edilmez. Çünkü onlar kâfirdirler. Ehl-i sünnet harici mezheplerin müntesiplerinden kâfir olmayanların şâhidliği kabul edilir. Bilindiği gibi sahabiler kendi aralarında ihtilâf edip savaştıkları halde, birbirleri için etmiş oldukları şâhidlikleri makbuldür. Ehl-i sünnet harici mezheplerin müntesiplerinin aralarındaki ihtilaf ve savaşlar, ashabmkinden daha fazla olmamıştır. Ama amelen rasık olan kimse böyle değildir. O, dinen sakıncalı bir fiili irtikâb ettiğine göre, yalan cürmünü de işler. Oysa diğerleri yaptıklarının hak olduğuna inanmakta, böylece Allah (cc) in dinine uyduklarını zannetmektedirler. Bu sebeple bunlar yalan söylemekten çekinirler.

Zınımîlerin birbirlerine şâhidlik etmeleri kabul edilir: Çünkü şâhidlik etmek velayet bâbindandır. Zımmîler de birbirlerine velîlik yapma ehliyetine sahiptirler. Bu sebeple biz dedik ki, zınımîlerin müslümana karşı şâhidlikleri kabul edilmez. Çünkü zimmîlerin müslümanlar üzerinde velayet haklan yoktur. Onların itikaden fasık olmaları, birbirlerine şâhidlik etmelerine mâni değilidir. Çünkü zımmî kendi dininin yasaklarından sakınır. Ama yalan söylüyorlarsa, birbirleri için de şehâdette bulunamazlar. Çünkü yalan, bütün dinlerde haram kılınmıştır.

Yahya b. Ekrem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir; hıristiyanlann birbirleri için ettikleri şehâdetin makbul olduğu hususunda selef uleması söz birliği etmişlerdir. Râbiâ b. Abdurrahman haricinde onların şehâdetlerini reddeden bir kimseye rastlamadım. Bu hususda ondan iki rivayet buldum.

Hz. Peygamber (sas) yahudilerin şehâdetine dayanarak iki yahudiyi recmetmiştir. Dinleri değişik de olsalar, onlar Allah (cc) ı inkâr ve Rasûlullah (sas) ı yalanlama hususunda müttefiktirler. Onlar aynı darda (dâr- harpte) toplanırlar. Ama yurtlarının değişik olması sebebiyle aralarında velayet bulunmadığından dolayı; rumun hintliye, hintlinin de ruma şâhidlik etmesi kabul edilmez. Fakat aralarında velayet bağı bulunmadığından dolayı, müste'menin zımmîye şâhidlik etmesi kabul edilmez. Ancak zımmînin ona şâhidlik etmesi kabul edilir (İmam Şafiî):   Çünkü   bizim diyarımızda zımmînin kendi nefsi ve çocukları üzerinde  velayeti sabittir. Böyle olunca, hemcinsleri üzerinde de velayeti sabit olur.

Sünnetsizin şehâdeti kabul edilir. Zira sünnet olmamak fasıklığı gerektirmez. Ancak sünnetten yüz çevirmek maksadıyla sünnet olmamak fasıklık getirir. Ama bir adam büyüdükten sonra -şayet o zamana kadar olmamışsa- sünnet olmasa, fâsık olmaz. Çünkü artık o sünnetten yüz çevirmek için değil de, can korkusundan sünnet olmamaktadır.

Buruk kimsenin şâhidliği kabul edilir. Çünkü onun hayalarının burulması, diğer organlarından birinin kesilip koparılması gibidir. Hz. Ömer testisleri burulmuş olan Alkame'nin şehâdetini kabul etmişti.

Erselik kimsenin şehâdeti kabul edilir. Çünkü o ya erkek, ya da kadındır. Ve zinadan doğan çocuğun şâhidliği kabul edilir: Çünkü onun ana-babasınm zina ederek fasık olmaları, onun da fasık olmasını gerektirmez. Nitekim onların kâfir olmaları ve onun da müslüman olması böyledir. Burada söz konusu olan, kişinin adaletidir.

Şâhidlik hususunda muteber olan; şahidin, şâhidlik ettiği zamandaki durumudur. Yoksa hadiseyi gördüğü veya işitttiği zamandaki durumu değildir: Çünkü şâhidlikle amel etmek ve onun bağlayıcı olması, şâhidliğin edâ edilmesinden sonra olur. Öyle ise şâhidlik edâ edilirken, şehâdet ehliyetinin ve velayetin mevcut olması muteber bir şarttır.

Bir kişinin iyilikleri kötülüklerinden çoksa, şâhidliği kabul edilir: Bunun sebebini daha evvel açıklamıştık. Şehâdetin kabulü için kişinin bütün büyük günahlardan uzak durması ve küçük günahları da işlemekte ısrar etmemesi, iyi halinin kötü halinden fazla olması, yalandan sakınıp doğru sözlülüğü alışkanlık haline getirmesi, başkalarının gizli hallerini açığa çıkarmaktan korkması, dinar ve dirhem muamelelerini sağlam yapması, emaneti sahibine veren olması, lehviyyat ve saçmalığının az olması şarttır. Hz. Ömer (ra) dedi ki; kişinin namazda (zikir ederek) çıkardığı ses sizleri aldatmasın. Onun; dinar ve dirhemlerin yanında takındığı tavra bakın.

Kişinin fazlaca mâsiyet işlemesi, onun şehâdetinin kabulüne mâni değildir. Çünkü bu yüzden şehâdeti reddedilecek olursa, o zaman bu şâhidlik kapısının kapanmasına sebep olur. [19]



[18] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, îbn. Mâce, Mâlik, Ahmed ve Edebü'I Müfred adlı eserinde Buharî rivayet etmiştir.

[19] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/239-247.



Konu Başlığı: Ynt: Şâhîdliğinin kabul edilip edilmeyeceği kimseler
Gönderen: Züleyha üzerinde 11 Mart 2020, 10:57:37
Allah razi olsun hocam Rabbim çalışmalarınızı daim kılsın inşallah


Konu Başlığı: Ynt: Şâhîdliğinin kabul edilip edilmeyeceği kimseler
Gönderen: Sevgi. üzerinde 12 Mart 2020, 06:40:01
Esselâmü Aleyküm. Bazı haller vardırki bu kimselerin şahitliği kabul edilmez. mesela bunlardan bazıları, faiz yiyenler, kumar oynuyanlar, gibidir.
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Şâhîdliğinin kabul edilip edilmeyeceği kimseler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 18 Mart 2020, 14:12:38
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun