๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Mart 2011, 14:58:50



Konu Başlığı: Kölesinin bir kısmını azad eden kimse
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Mart 2011, 14:58:50
Kölesinin Bir Kısmını Azad Eden Kimse



Bir kimse kölesinin bir kısmını azad ederse; o kısım azad olmuş olup, geri kalan kısmının kıymetini efendisine ödeyerek tam azad olmak için kazanç sahasına atılır (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Imameyn dediler ki; 'bir kısmı azad edilmekle tamamı azad olur.' Çünkü bunlara göre azadlık parçalara bölünemez. Boşamada olduğu gibi, azad etme kölenin bir kısmına izafe edilirse, tamamına izafe edilmiş gibi olur.

Ebû  Hanîfe'ye göre azadlık parçalara bölünebilir ve kölenin sadece azad   edilen kısmı hür olur. İmameyn'in bu mes'eledeki delilleri Hz. Peygamber (sas) in şu hadîs-i şerifidir:   "Bir kimse ortak bir köledeki payını azad ederse; o kölenin tamamı azad olur. Çünkü Allah (cc) için ortak olmaz.[6] Azad etmek, azadlığın ispatıdır. Bu da hükmî bir kuvvettir. Kuvvet ise, parçalara bölünemez. Çünkü kölenin bir parçası kuvvetli, bir parçası zayıf olmaz. Ya da şöyle diyebiliriz; azad etmek, hükmî bir zayıflık olan köleliği ortadan kaldırmaktır. Kuvvet ve zayıflıktan her biri parçalara bölünmeyen şeyler olduklarından, kölenin bir kısmım azad etmek; maktulün velilerinden birinin caniyi kısasdan kendi adına affetmesi gibidir.

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki delili; Nâfi' (ra) in îbn. Ömer vasıtasıyla Hz. Peygamber (sas) den rivayet ettiği şu hadîs-i şerîfdir: "Bir kölenin bir kısmını azad eden bir kimsenin o kölenin tamamını azad

etmesi gerekir." [7]  Başka bir rivayette;  "Kalan kısmını azad etmekle mükellef olur." denilmektedir. Bir başka rivayette ise; "Kalan kısmını azad etmesi vâcib olur, "denilmektedir.

Bir kısmını azad etmekle tamamı azad olsaydı, efendi kalan kısmı azad etmekle mükellef olmazdı, bunu yapması vâcib olmazdı. Çünkü bir kısmı azad edilen kölenin kalan kısmını kendisinin azad etmesi imkânsızdır. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse ortak bir köledeki kendi hissesini azad eder de, o kölenin bedeline varacak kadar mâlı varsa, kalan kısmın kıymetini âdil kimseler ona karşı takdir ederler. O da ortaklarına hisselerinin karşılığını öder. Köle de kendisine rağmen azad olur. Aksi halde kendisinin azad ettiği

kısım hürriyete kavuşur." [8]

Saîd b. Müseyyeb (ra) bir sahabe cemaatinin şöyle dediklerini rivayet etmiştir: İki ortağa âit bir köle ortaklardan biri kendi hissesini azad ederse; diğer ortağın hissesine ona karşı en yüksek değerden kıymet takdiri yapılır. Sonra bu kıymeti ortağına borçlanır, sonra da köle azad olur. Hz. Âişe (ra) bunu Hz. Peygamber (sas) den merru olarak rivayet etmiştir.

Azad etmek; kişinin köle üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldınnasıdır. Tasarruf sahibi ancak kendi velayeti altında bulunan'şeyde tasarruf edebilir. Bu tasarruf da köle üzerindeki mülkiyetini kaldırmasıdır. Tasarrufu kendi mülkiyeti miktannca olur. Bunda asıl kaide şudur: Parçalara bölünmeleri mümkün olmadığından, boşamada ve kısasda tasarruf izafet ve geçişlilik mahallinin hâricine çıkamaz. Parçalara bölünebilir olduğundan, satış ve hibede olduğu gibi, mülkiyette de köle üzerindeki mülkiyetin kaldırılmasına mecazen azad etme denilir. Çünkü köle üzerindeki mülkiyetin kaldırılması onun azad olması neticesini doğurur. İmameyn'in delil olarak ileri sürdükleri hadîs-i şerîf, diğer hadîs-i şeriflerle uzlaşabilmesi için, bu mânaya hamledilir. Kalan kısmın azad edilmesi için kölenin çalışma sahasına atılması gerekir. Çünkü azad edilmemiş olan kısmın maliyeti kölenin yanında mahpus kalır ve kalan kısım onun mülkiyeti üzerindedir. Rivayet ettiğimiz hadîs-i şerîf sebebiyle bu kısmın ihraç edilip hürriyete kavuşturulması gerekir. Sahibinin bu kısmı bedelsiz olarak azad etme mecburiyeti yoktur. Dolayısıyla bunu temin etmek için kölesini kazanç sahasına sokabilir. Ama rivayet ettiğimiz hadîs-i şerîfden dolayı mükâtep gibi olduğundan, bu kölenin kalan kısmını da azad edebilir.

Ebû Hanîfe'ye göre ödemesi gereken bedeli ödeyinceye kadar kazanç sahasına atılan  köle mükâtep köle gibidir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Çünkü efendisi onun azad oluşunu bu malın kendisine ödenmesi şartına bağlamıştır. Bu durumdaki kölenin şâhidliği kabul edilmez. Başkasına mirasçı olamayacağı gibi, başkaları da kendisine mirasçı olamazlar. Ve evlenemez de; bu bakımdan mükâtep köleden farklıdır. Bu kişi diğer kısmının kıymetini efendisine Ödeyemediği takdirde, köleliğe geri dönmez. İmameyn dediler ki; 'o hür ve borçlu bir kimsedir. Azadlığın bölünebilirliği hususunda evvelce anlatılmış olan kaideden dolayı, azadlık bu şahsın bedeninin tamamında vâki olmuştur.1

İmameyn'e göre bu diğer hür kimseler gibidir. Bu hüküm efendinin kendi kölesinin bir kısmını azad etmesi veya ortaklardan birinin ortak köledeki hissesini veya mirasçılardan birinin kendilerine miras kalan köledeki hissesini veya alacaklılardan birinin alacaklarına mahsuben aldıkları köledeki payını veya hasta vaziyetteki efendinin kendi kölesini azad etmesi ve diğerinin de terekesinin üçte birini aşmaması durumunda geçerli olan bir hükümdür.

Rehindeki köleye gelince; onu rehin bırakan kişi yoksulsa, kalan kısmının kıymetini ödemek için köle kazanç sahasına atılır ve hür olur. Bu hususda icmâ edilmiştir. Çünkü kalan kısma tekabül eden borç, kölenin kendisi üzerine olmayıp, onu rehin bırakanın üzerinedir. Bu sebeple köle yaptığı çalışmanın karşılığını kendisini rehin bırakandan alır.

İki ortaktan biri kendi hissesini azad edince, azad eden; giyeceğinden, kendisinin ve ailesinin bir günlük nafakalarından ortağının hissesi kıymetinde fazla bir mala sahip olursa; köle azad olur. Ortağı da isterse hissesini azad eder, isterse tedbir veya kitabet akdinde bulunur. Dilerse azad eden ortağına hissesini tazmin ettirir. Yahut dilerse kölesini kazanç sahasına bırakır. Âzad eden ortak fakir de olsa; bu böyledir. Şu kadar var ki; bu durumda ona hissesini tazmin ettiremez (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): İmameyn dediler ki; 'azad eden ortak varlıklı ise, diğeri ona ancak hissesini tazmin ettirir. Yoksul ise, diğeri ancak köleyi kazanç sahasına atar.' Bu mes'elede söylenecek sözleri şu maddelerde toplayabiliriz:

1- Azad eden ortak varlıklı ise, diğeri ona hissesini tazmin ettirir: Bunun delili rivayet edilen şu hadîs-i şerîfdir: Hz. Peygamber (sas) azad eden varlıklı ortağın diğer ortağın hissesini tazmin etmesini vâcib kılmıştır. Bu sebeple diğer ortağın hissesini tazmin etmesi gerekir. Çünkü o, susan ortağın payını telef etmiştir. Payını köleye mülk etmekle onu kendi payında tasarrufda bulunmakdan âciz bırakmıştır. Dolayısıyla diğer ortağın hissesini tazmin etmelidir. Tazmin edince de kendi hissesini azad emiş olan diğerinin tazinatı ödediği hissesini dilerse azad eder -çünkü tazminatı ödemekle o hisseye sahip olmuştur- dilerse köleyi kazanç sahasına bırakır. Çünkü ortağının sahip olduğu haklar kendisine geçmiştir. Bütün bunlarda velayet kendisinindir. Çünkü köleyi azad eden kendisidir. Ya da kendi mükü üzerine azad olmuştur ve ödediğini köleden alır. Zira ödeyince, susan ortak gibi olur. Susan ortak köleyi kazanç sahasına bırakabileceğine göre, bu da bırakabilir.

2-Susan ortak azad etme velayetine sahiptir: Çünkü -evvelce de açıkladığımız   gibi- köledeki hissesi kendi mülkündendir. Kendisi ile ortağı arasında müsaviliği temin etmek için dilerse köledeki hissesini azad eder. Azad edince de kendi hissesi nisbetinde o köle üzerinde velâ hakkı olur.

3-Susan  ortak köleyi kazanç sahasında bırakabilir: Zira Ebû Hüreyre  (ra) Hz. Peygamber (sas) in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir kimse bir köledeki hissesini azad ederse; malı varsa, tamamını azad etmesi gerekir. Malı yoksa, çok fazla zorlamadan köleyi kazanç sahasına bırakır. [9]" Çünkü onun o köledeki hissesi kendi  mülkünde bakidir.

-Açıkladığımız sebepden dolayı- hissesinin bedelini köleden almaya hakkı vardır. Bu maksatla köleyi kazanç sahasına bıraktığında hürriyete kavuşmasından sonra hissesi nisbetinde o köle üzerinde velâ hakkı vardır. Çünkü köle onun mülkiyetinde iken azad olmuştur.

4- Susan ortak o köleyle tedbir veya kitabet sözleşmesi yapabilir: Çünkü  mülkiyeti   o   kölede sabit olunca, onunla kitabet veya tedbir sözleşmesi yapabilir. Tedbir de bir nevi azad etmektir. Kitabet ise, pey der pey kazanç sahasına bırakmaktır. Bu takdirde de o köle üzeride velâ hakkı olur.

Azad eden ortağın yoksul olması halinde susan ortak dilerse o kölenin kalan kısmını da azad eder veya onu müdebber veyamükâtep kılar ya da kazanç sahasına bırakır. Bunlardan hangi şıkkı tatbik ederse etsin, o köle üzerinde velâ hakkı olur. Çünkü o köle onun mülkiyetinde iken hürriyete kavuşmuştur. Bu mes'ele; azad etmenin parçalara bölünebileceği kaidesi üzerine bina edilmiş bir mes'eledir. Ebû Hanîfe'ye göre azadhk parçalara bölünebilir olduğuna göre; bu hükümler de teferruat olarak o kaideden doğmaktadır.

İmameyn'e göre azadhk parçalara bölünemez olduğundan, bu takdirde kölenin tamamı azad edilmiş olur. Kölenin bir kısmını azad eden ortak varlıklı ise, susan ortağın hissini tazmin etmesi tek çıkar yol olur. Çünkü kendisi varlıklı iken, ortağının hissesini telef etmiştir. Ama kendisi yoksul ise, susan ortağın hissesinin bedelinin ödenmesi için kölenin kendisi kazanç sahasına atılır. Çünkü susan ortağın hissesinin maliyeti kölenin yanında mahpustur. Gasbedilen bir malı gasbedenden bir başkasına gelip gasbetmesi misalinde olduğu gibi, susan ortağın o hisseyi kazanç sahasına bırakmaya hakkı vardır. Köle kazandığı paradan susan ortağa ödediğini, kendisini kısmen azad eden ortakdan alamaz. Bu hususda aramızda ittifak vardır. Çünkü bu kazancın menfaati efendinin nzası olmadan köle için hâsıl olmuştur. Ve bu tazminat köle için hâsıl olan menfaatin karşılığında ödenir. Zira köle azad edenin üzerindeki borcun ödenmesi için değil, kendisini esaretten kurtarmak için kazanç sahasına atılır. Çünkü azad eden yoksul olup kendisine bu kazançdan bir şey ulaşmış değildir.

İmameyn'e gelince; onların bu hususdaki delilleri şu hadîs-i şerîfdir: "Müşterek bir köledeki hissesini azad eden bir kimse eğer zenginse, diğer ortağın hissesi için tazminat öder. Eğer fakirse, köle kazanç sahasına atılır." Bu bir paylaşmadır. Paylaşma ise, ortaklığa aykırıdır. Azad edenin zenginliği ve yoksulluğu köleyi azad ettiği gündeki durumuna göre nazar-ı itibara alınır. Azad ettiği günde varlıklı olup,  bilahare yoksul düşerse; tazminat ödeme mükellefiyeti bâtıl olmaz.

Azad ettiği günde yoksul olup bilahare malî durumu iyileşirse, diğer ortağın ondan tazminat alma hakkı doğmaz. Çünkü bu azad etme sebebiyle doğan bir hak olup, daha sonra değişikliğe uğramaz. Ortaklar bu hususda ihtilafa düşerlerse, azad günündeki malî durumuna göre hüküm verilir. Ancak azad etme ile husumet (dâva açma) arasında malî durumun değişebileceği kadar bir müddet geçerse, -inkâr edici taraf olması sebebiyle- azad edenin sözü muteber olur. Kölenin azad edildiği gündeki kıymeti hususunda ortaklar ihtilafa düşerlerse ve köle de hayatta ise, hemen kendisine kymet takdir edilir. Hayatta değilse, yine söz azad edenindir. Azad etme bu ihtilafdan evvel olmuşsa, köledeki kıymet fazlalığını inkâr ettiğinden dolayı, söz yine azad edenindir. Kölenin kıymeti ve azad ediliş vakti üzerinde ihtilafa düşerlerse; hemen o anda azad edilmiş gibi kabul edilip, ona göre hüküm verilir. Köle ile susan ortağın ihtilafa düşmeleri halinde de bu tafsilat hükümleri câri olur.

Köle susan ortağın dört şıkdan birini tercih etmesinden evvel ölürse; artık sadece hissesini azad eden ortağına tazmin ettirebilir. Çünkü köleyi azad etmesi ve onu kazanç sahasına bırakması, kölenin ölümü sebebiyle imkânsız hale gelmiştir. Azad eden ortak diğerine tazminat ödeyince, bu ödediğini -şayet varsa- kölenin kazancından alır. Azad eden yoksul ise, susan ortak hissesinin bedelini kölenin kazancından alabilir. Çünkü kölenin kazanç sahasına atılması azad etmenin kendisiyle vâcib olur. Azad eden ortak ölürse, susan ortak tazminatını onun malından alır. Eğer sağlıklı iken köleyi azad etmişse, bu hüküm tatbik edilir. Ama hasta iken köleyi azad etmişse, ölümünden sonra bu tazminat onun terekesinden alınamaz.

İmam Muhammed'den rivayet edilen bir görüşe göre; onun terekesinden bir şey alınır. Bu görüş Ebû Yûsuf dan rivayet olunmuştur. Çünkü mülk etme tazminatı mükellefin sıhhat ve hastalık haline göre değişik hüküm almaz.

Susan ortak ölürse; mirasçıları mezkûr şıklardan birini tercih edebilirler. Bazılar kölenin kalan kısmını azad etmeyi, bazıları ise hisselerinin karşılığında tazminat almayı tercih ederlerse; bu tercih ettiklerini yapmaya haklan vardır.

Hasan'ın Ebû Hanîfe'den rivayet ettiği görüşe göre; mirasçılar ancak bu şıklardan her hangi birini tercih hususunda ittifak edebilirler; başka bir şey yapmaya hakları yoktur.

Bir kimse varlıklı iken ortak köledeki hissesini azad eder de, ortağı ticaretle izinli bir köle ise; bu ortağı borçlu olması halinde, dilerse hissesini ona tazmin ettirir, dilerse köleyi kazanç sahasına bırakır. Ortağı borçlu değilse, bu şıklardan birini tercih etme hakkı onun efendisine aittir.

Azad eden ortak çocuksa, onun vasisi veya velisi varsa; veli veya vasi dilerse azad edenden tazminat alır, dilerse köleyi kazanç sahasına bırakır. Çocuğun velisi yoksa; bulûğa ermesi beklenir ya da kadı onun için bir veli tayin eder. Bu büyük bir kaide olup, azad etme vb. mes'elelerin çoğu bu temel üzerine kurulurlar.

İki ortakdan biri diğerinin köle olan oğlunu satın almış olsa; baba olanın hissesi miktarınca köle azad olur. Diğer ortak da onun, ortağının oğlu olduğunu bilsin veya bilmesin; dilerse azad eder, dilerse kazanç sahasına bırakır: Onu hibe, sadaka veya vasiyyet yoluyla mülk edinmiş olmalan halinde de aynı hüküm geçerlidir.

İmameyn dediler ki; eğer baba varlıklı ise, köle olan oğlunun kıymetinin yansını ortağına tazminat olarak öder. Eğer yoksul ise; oğlu ortağına kendi kıymetinin yarısını ödemek için kazanç sahasına atılır. İki ortaktan biri onun yansını satın aldığında azad edeceğine yemin ederek bir köleyi ortaklaşa satın aldıklannda yine aynı hüküm geçerlidir.

Bir köleye miras yoluyla sahip olduklannda Ebû Hanîfe'nin dediği gibi olur. Bu hususda icmâ edilmiştir. İmameyn'e göre akrabanın köle olarak satın alınması bizim prensibimize göre azad etmek demektir. Azad edilince de diğer ortağın hissesi ifsad edilmiş olur. Bu, iki ortaktan birinin kendi hissesine düşen kısmım azad ettiği ortak bir kele gibi olur. Ebû Hanîfe'ye göre akraba bir kölenin satın alınması -İmameyn 'in dedikleri gibi- o köleyi azad etmektir. Diğer ortak azadlığın illeti hususunda azad eden ve kölenin akrabası olan ortağına iştirak etmiş olduğundan, kendi hissesinin ifsadına razı olmuştur. Dolayısıyla tazminat alma hakkı yoktur. Ortağına bu hususda şifahî izin vermiş gibi olur. Satın aldıktan kölenin ortağının akrabası olduğunu bilip bilmemesi farketmez. Çünkü hüküm sebebe dayanır ki, o da satın almaktır. Bu, bir kimsenin kendi malı olduğunu bilmeksizin; bir yemeği yemesi için başka birine emir vermesine benzer. Evvelâ yabancı bir kimse kölenin yansım satın alır, sonra o kölenin varlıklı olan babası gelip diğer yansını satın alırsa; yabancı ortak dilerse hissesi karşılığında tazminat alabilir. Çünkü o, hissesinin ifsadına razı olmamıştır. Yahut dilerse hissesinin bedelini almak için köleyi kazanç sahasına bırakır. Çünkü hissesinin maliyeti o kölenin yanında alıkonulmuştur.

İmameyn dediler ki; 'bilindiği gibi baba köle olan -oğlunun kıymetinin yansını tazminat olarak öder. Başka bir şey yapmasına gerek yoktur.1 Varlıklı baba köle olan oğlunun yansını, oğlunun tamamına mâlik olan bir kimseden satın alırsa; satıcıya tazminat olarak bir şey ödemesi gerekmez. İmameyn; 'tazminat ödemesi gerekir' demişlerdir. Bu mes'elede uyulması gereken asıl kaide anlatılmıştı.

Bir kimse iki kölesine hitaben; 'ikinizden biri hürdür* der ve sonra da birini satar veya satışa arzeder veya onunla tedbir sözleşmesi yapar ya da biri ölürse; diğer köle azad olur: Çünkü o köle ölümle azad olma mahalli olmaktan çıkmıştır. Satılmış olmakla da satan şahıs açısından azad olma mahalli olmaktan çıkmıştır. Satışa sunulmakla da, hürriyetine ters düşecek şekilde kölenin bedeline ulaşmayı amaçlamıştır. Bu amacına da o köleyi satmakla ulaşabilir. İki kölesinden biri azad olma mahalli olmaktan çıkınca da diğeri azad olur. Müdebberiik sözleşmesi yapmakla da kendi ölümüne kadar o köleden faydalanma hakkının devam etmesini amaçlamıştır ki, bu da dehal azad etmeye aykın düşmektedir. Dolayısıyla diğer köle azad olur. İki cariyesinden birinin kendisinden hâmile kaldığım söylemesi de böyledir: Çünkü bunda (yani istîladda) anlattıklanmız da müdebbere gibi, hatta ondan daha kuvvetlidir.

Bir kimse iki kölesine; 'biriniz hürdür' dedikten, sonra aynıyla birisine; 'sen hürsün' veya; 'seni azad ettim1 derse; bunu açıklama maksadıyla söylemişse, bu sözü diyaneten tasdik olunur, diğeri köle olmakta devam eder. Eğer niyyeti yoksa, her ikisi de azad olur. Bir kimse iki kölesine; 'biriniz hürdür' der de, kendisine; 'hangisini kastettin' diye sorulduğunda; 'şunu kastettim' derse; diğeri azad olur. Bundan sonra; 'şunu da kastettim' derse, evvelki de azad olur. İki kansı olan bir erkeğin; 'iki kanmdan biri boştur' demesinde de aynı hüküm geçerlidir.

Ama şu mes'elede hüküm bunun hilâfinadır: Şöyle ki, bir kimse; 'şu iki adamdan birinin benden bin dirhem alacağı vardır1 der de, kendisine; 'şu mu?' diye sorulduğunda; 'hayır' cevabını verirse; diğerine bir ödeme yapması gerekmez.

Bununla evvelki mes'ele arasındaki fark şudur: Boşamada ve azad etmede iki kandan veya iki köleden hangisini kastettiğini açıklaması gerekir. İkisinden birini kastetmediğini söylerse; diğeri boşanır veya azad olur ki, vâcib- yerini bulsun. 'Şu iki adamdan birinin bende bin dirhem alacağı var1 şeklindeki bir ikrara gelince; hangisinin alacaklı olduğunu açıklaması gerekmez. Zira meçhul biri için ikrarda bulunulduğunda -mecbur tutulmadıkça- ödeme yapma mükellefiyeti doğmaz. İkisinden birinin reddedilmesi, diğerinin alacaklı olması neticesini doğurmaz.

Bir kimse sıhhatli iken iki kölesinden birinin azad olduğunu söyler de, hastalık halinde iken de bunlardan hangisini azad etmiş olduğunu açıklarsa; malının tamamından azad olur. Çünkü o, üzerinde hak olarak bulunan bir azadlığı meydana getirmiştir. Keffarette olduğu gibi bu azadlık malın tamamında muteber olur. Açıklama yapmadan evvel ölürse, -aralannda öncelik bulunmadığından dolayı- her kölenin yansı azad olur. Açıklama yapma hususunda mirasçısı onun yerine geçemez.

Bir kimse iki cariyesinden birinin hür olduğunu söyledikten sonra biri ile cinsî münasebette bulunursa;   diğeri hür olmaz (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): İmameyn dediler ki; 'hür olur; çünkü cinsî münasebet kişinin ancak mâliki bulunduğu bir kadınla yapması halinde helâl olur. İki cariyeden biri hürdür; efendi cinsî münasebette bulunmakla temas ettiği cariyedeki mülkiyetini ibka etmiş olur ve bu durumda diğeri azad edilmiş olmaktadır. İki kanlı bir erkeğin iki kansından birinin boş olduğunu söylemesinde de aynı hüküm geçerlidir.'

Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre azadlık belirsiz cariyede vâki, cinsî münasebet ise belirli cariyede vâki olmuştur ki; belirli ile belirsiz birbirine mugayirdir ve bu bir açıklama sayılmaz. Sonra denildi ki; azad etmek açıklamaya bağlı olduğundan, açıklama yapılmazdan azadlık hâdisesi ikisinden birinin üzerine inmez. Bu sebeple efendi açıklama yapmazdan evvel her iki cariyenin kazançlarına, yaralanmadan dolayı alacakları diyetlere sahip olur.

Ebû Hanîfe'ye göre onlarla cinsî münasebette bulunması helâl olur. Ancak bununla fetva verilmez. Açıklama yapıldığında azadlık, iki cariyeden birinin üzerine iner. Hangisinin azad edilmiş olacağım seçme hakkı efendiye âit olduğuna göre, bu ikisi iki cariye gibidirler.

Bir görüşe göre denildi ki; azadlık belli olmayan bir cariyenin üzerine inmiştir. Ancak bu, onun kabul edeceği bir hüküm hakkında zuhur eder. Cinsî münasebet ise, belirli olan bir cariye üzerinde meydana gelmektedir. Bununla diğerinin azadhğı taayyün etmez. Boşamada ise, hüküm bunun hilâfınadır. Çünkü nikâhda güdülen asıl maksat; çocuk sahibi olmaktır ve cinsî münasebetle çocuk sahibi olma maksadı güdülmüştür. Bu da cinsî münasebet yapılan cariyede çocuğu korumak maksadıyla, mülkiyetin devamını istemeye delalet etmektedir. Cariyeye sahip olmaktaki maksat ise; çocuk sahibi olmak değil, şehveti tatmin etmektir. Onunla cinsî münasebette bulunmak, ondaki mülkiyetin devamını, istemeğe delalet etmez. Onu hâmile bırakan bir temasla kendisiyle cinsî münasebette bulunmak, açıklama saylır. Gönüllü veya gönülsüz olarak onu hizmette çalıştırmak, açıklama sayılmaz. Bu hususda icmâ edilmiştir.

İki kişi efendinin iki kölesinden veya cariyesinden birini azad etmiş olduğuna şâhidlik ederlerse, bu şâhidlik bâtıl olur (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): İrnameyn dediler ki; 'bu şâhidlik kabul edilir ve efendi onlardan hangisini azad ettiğini açıklamaya mecbur edilir. Ancak iki eşinden birini boşadığına şâhidlikde bulunan iki şahidin ise, şâhidlikleri icmâ ile kabul edilir. Koca da iki karısından hangisini boşadığım açıklamaya zorlanır.' Bu hüküm, İmameyn'in hilafına, azad edildiğine dâir şâhidliğin kabulü için kölenin dâvasının şart olduğu esasına dayanmaktadır. Kadının boşandığına ve cariyenin hür kılındığına dâir şâhidliğin kabulü için cariyenin ve kadının dâvası şart değildir. îmameyn'e göre bu Allah (cc) m hakkını alâkadar eden bir şâhidliktir. Zira Allah (cc) in hukuku; cuma namazı, hacc, zekât vb. ibadetlerin edası gibi, hürriyetle alâkalıdır. Bunun için hür kadın ve cariyedeki gibi, dâva şartı aranmaz. Ebû Hanîfe'ye göre ise bu kul hakkı üzerine kâim olan bir şâhidliktir. Bunun için de diğer kul haklarında olduğu gibi, dâva şarttır. Zira azad etmenin maksatlarının çoğunun faydası kul için tahakkuk eder. Çünkü kul, yani köle bu sayede velayet, kaza ve şâhidlik ehliyetine sahip olur, kölelik zilletinden kurtulur ve daha başka menfaatlere sahip olur.

Cariye ve zevcede hüküm bunun hilâfınadır: Çünkü kadın boşanınca, cariye azad edilince; kocasının, efendisinin kendisiyle cinsî münasebette bulunması haram olur ki, bu Allah (cc) m hakkıdır. Öyle ki, boşama ve azad etme cinsî münasebetin haramlığmı içermezse, kabul edilmez. Eğer şâhidlik iki cariyeden birinin muayyen olmaksızın azad edileceğine dâir yapılmışsa, bundan farklı olur.

Ebü Hanîfe'ye göre şâhidliğin kabulü için dâva şart olduğundan ve bu şart burada mevcud olmadığından dolayı; bu şâhidlik kabul edilmez. Zira kendisi lehine şâhidlikte bulunulan şahıs meçhuldür. Meçhulün dâva açması ise, tahakkuk etmez. îmameyn'e göre bu şart olmadığından bu şâhidlik dâvasız olarak kabul edilir. Bu durumda kadı onu, hangisini kastettiğini açıklamaya zorlar.

İki cariyeden birinin azad edildiğine dâir olan şâhidliğe gelince; cariyenin azadında dâva her ne kadar şart değilse de, bu hususda edilen şâhidlik kabul edilmez. Çünkü bu şâhidlik cariyenin tenasül organının efendisine haram olmasını gerektirmez. Ve bu iki köleden birinin azad edildiğine dâir olan şâhidlik gibidir. Bu, efendinin sıhhat halinde iken bu hususda aleyhine şâhidlik edilmesi halinde cari olan bir hükümdür. Ama iki kişi efendinin ölüm hastalığında iki kölesinden birini azad ettiğine veya müdebber kıldığına onun hastalığı esnasında ya da vefatından sonra şâhidlik ederlerse; bu şâhidlikleri istihsanen kabul edilir. Çünkü efendinin hastalık halinde kölesini azad etmesi veya aynı halde iken müdebber kılması bir vasiyyettir. Burada hasım da bellidir. Çünkü azad etme hâdisesi efendinin ölümü ile duyulur ve kölelerden her biri belirlenmiş olur. [10]

 
 


[6] Bu hadîsi Ebû Dâvud tahrîc etmiştir

[7] Bu hadîsi Buharî ve Ebû Dâvud rivayet etmiştir

[8] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, Ibn. Mâce, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir

[9] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir.

[10] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 3/286-297.



Konu Başlığı: Ynt: Kölesinin bir kısmını azad eden kimse
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Temmuz 2020, 18:36:25
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri ilim yokundan ayrımasın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kölesinin bir kısmını azad eden kimse
Gönderen: Es-Sabur üzerinde 29 Temmuz 2020, 07:36:35
Kölelerinin bir kısmını azad eden kimse hepsini azad etmesi gerekir


Konu Başlığı: Ynt: Kölesinin bir kısmını azad eden kimse
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Temmuz 2020, 07:47:40
Aleyküm Selâm. Rabbim bilgiler için razı olsun kardeşim