๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 03 Nisan 2011, 13:39:55



Konu Başlığı: Kitabül mezûn
Gönderen: Sümeyye üzerinde 03 Nisan 2011, 13:39:55
13- KİTABÜ'L- ME'ZÛN




İzin kelimesi lügatte bildirmek mânasındadır. Allah  (cc) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar arasında haccı ilân et." (Hacc: 27). Yani haccetmeleri gerektiğini onlara bildir. İnsanlara namaz vaktini bildirdiği için, ezan da bu kökten türemiştir.

Şer'î istilanda izin; kısıtlılığı kaldırmak, tasarrufta bulunmaktan menedilen kimseyi, tasarrufta bulunma hususunda serbest bırakmaktır. Ona izin vermekle, kısıtlılık halinin kaldırıldığı ve tasarrufda bulunma hususunda serbest bırakıldığı sanki kendisine bildirilmiş olmaktadır. Kendisiyle muamelede bulunsunlar diye, bu hususda sanki tüccarlara beyanda bulunmuş olunmaktadır.

İzin vermenin faydası; çocuklar ve köleler böylece maddî tasarrufta bulunarak, para kazanıp kâr sağlarlar. Bu hususda Allah (cc) bizlere çağrıda bulunmaktadır; "Yetimleri nikâh çağma kadar gözetip deneyin. (O vakit kendilerinde rüşd hali gördünüz mü, mallarım onlara teslim edin). "(Nisa: 6). Yani, kendilerine verdiğiniz bir miktar malla onları deneyin ki, o malla tasarrufta bulunsunlar. Siz de onların bu tasarruflarına bakıp nezaret edin.

Bunun caiz olduğuna dair delil, şu rivayettir; "Hz. Peygamber (sas) kölelerin dâvatine icabet ederdi." Ama kısıtlılık altında bulunan kimsenin dâvetine icabet etmek caiz değildir. Bu da gösteriyor ki, bunların tasarrufta bulunmalarına izin vermek caizdir. Bu hususda icmâ edilmiştir.

Sonra kendisine izin verilince, köle tasarrufta bulunma hususunda hür kimse gibi olur. Çünkü o mükellefiyetin temel sebebi olan akıl ve konuşma kabiliyetine sahip olduğundan, yaradılışının aslında tasarruf ehliyetine sahiptir. Kendi şahsı veya kazancım borçlanarak ipotek altına koymakla efendisine zarar vereceği ihtimalinden dolayı, ancak efendisinin hakkı sebebiyle, köle kişi kısıtlılık altına alınabilir. Efendisi ona izin verdiğinde onun tasarrufda bulunmasına razı olmuş olur. O da aslî mâlikiyeti ile tasarrufda bulunur. Bu sebeple biz, onun bu ehliyetinin duraklamayacağını söylemiştik. Çünkü feragatlerde duraklama olmaz. Öyle ki, efendisi tasarrufda bulunması için ona bir günlüğüne veya bir aylığına izin verirse, kendisini yasaklamadıkça mutlak izinli olur.

Kadı'nm ve vasinin, yetimin kölesine verdiği izin de böyledir. Aklı eren çocuğa verilen izin de böyledir. Kötü tasarrufda bulunmasından, en kârlı yolu bulamamasından korkulduğu için o kısıtlılık altına alınır. Kadı veya vasinin ona izin vermesi, onun tasarrufda bulunmaya elverişli olduğunu gösterir. Şu halde aklı eren çocuğun tasarrufda bulunması caizdir.

Kısıtlılık altında bulunan bir kimseye izin verilmiş olduğu açık ifadeyle ve delalet yolu ile (İmam Züfer) sabit olur. Kısıtlıyı, velisinin alış verişde bulunurken görüp bir şey dememesi, delalet yolu ile izin sayılır. Bu alış verişin veli için veya bir başkası için yapılmış olması, velinin emri ile yahut emri bulunmadan yapılması, alış verişin sahih veya fâsid bir alış veriş olması arasında bir fark yoktur: Müşterinin tasarrufu esnasında şufa hakkı sahibinin susması nasıl ki onun bu tasarrufuna razı olduğuna delalet ediyorsa, aynı şekilde kısıtlanan bu tasarrufları esnasında velisinin susması onun bu tasarruflarına razı olmasına delalet eder. İmam Züfer dedi ki; izin delalet yolu ile sabit olmaz. Çünkü velinin susması muhtemeldir. Bu durumda o vekil gibidir.

Bizim bu hususdaki görüşümüzün gerekçesi şöyledir; velisi veya efendisi sustuğu halde kısıtlının ya da kölenin bu gibi tasarruflarda bulunduğunu gördüklerinde, insanlar veli veya efendinin bu tasarruflara razı olduğu -eğer razı değilse, onu bu tasarrufdan menedeceği- inancına kapılırlar ve onunla, kısıtlılık altında bulunmayan kimse gibi muamelede bulunurlar. Velinin susması nza alâmeti sayılmazsa, bu onlara zarar verilmesine yol açar. Şu halde zararı onlardan uzaklaştırmak için velinin susması, nza delili olarak kabul edilmelidir.

Me'zûna verilen izin hususî ve umumî olur: Umumî izin, efendinin kendi kölesine; 'sana ticaret yapma izni verdim, sana satma ve satın alma izni verdim' demesi ve bu sözünü hiç bir kayda bağlamamasıdır. Zira bu izin umumî olup, ticaretin her çeşidini kapsar. 'Bana geliri öde' veya 'bana bir dinar verirsen, hürsün' derse; kölesine yine her türlü kazanç getirici işi yapma izni vermiş olur. Çünkü köle ancak kazanç sağlayarak bu işi yapabilir. Kazanç da ancak ticaret yaparak elde edilebilir. Bu durumda kölenin müşteriye malı piyasa fiatmın üstünde satması caizdir. İmameyn dediler ki; aşırı derecede yüksek bir fiata satması caiz değildir. Çünkü bu durunda verilen fazlalık bağış gibidir.

Ebû Hanîfe'ye göre bu durumdaki bir köle, hür kimse gibi kendi ehliyetiyle tasarrufda bulunmaktadır. Ki, bu da ticarettir ve yapılması caizdir. Kendisine tasarrufda bulunma izni verilen çocukda ise, hüküm bunun hilâfınadır.

Hususî izin; velinin, kısıtlıya özellikle bir ticaret çeşidi için izin vermesi, meselâ ona; 'sana buğday ticareti yapman...1 yahut; 'sana sarraflık yapman...1 yahut; ' terzilik yapman...' yahut; 'kuyumculuk yapman için sana izin verdim' demesidir. Bu durumda kısıtlı kişi her türlü ticaret ve mesleği icra etme hususunda izinli sayılır. Velinin özellikle bir çeşit ticaretten menetmesi de böyledir. Ona; 'denizde değil, ama karada ticaret yapman için sana izin verdim' demesi de böyledir.

İmam Züfer dedi ki; verilen izin konulan kayda tâbi ve onunla sınırlıdır. Çünkü kısıtlı -tıpkı vekil gibi- ancak velinin izin vermesiyle tasarrufda bulunma istifadesine kavuşabilir.

Evvelce de açıkladığımız gibi bizim bu hususdaki görüşümüz şöyledir; izin, kısıtlılığı sona erdirmek ve kısıtlılık sebebini ortadan kaldırmak demektir. Bundan sonra kısıtlı kişi -mükâteplik sözleşmesi yaptıktan sonraki köle gibi- ehliyeti ile kendi şahsı için tasarrufda bulunabilir. Kısıtlılığın kaldırılması, ticaret için bir nevi izin vermekle olur. Çünkü efendi veya veliye dokunan zarar, ticaretin bir türünden diğerine farklılık arzetmez. Şu halde ticaret iznine konulan kayıt geçersizdir. Geride sadece 'ticaret yap' sözü yürürlükde kalır. Kendisine tasarruf izni verilen kısıtlı kişi, vekil gibi değildir. Çünkü kısıtlıya izin vermek; 'sana ticaret izni verdim' demekle sahih olur. Ama bir kişiye; 'ticaret yapman için seni vekil tayin ettim1 demek sahih olmaz. Çünkü yapılacak ticarî işin ne olduğu belli değildir.

Hacri kaldırmak, kısıtlılığı sona erdirmektir. Yapılacak ticaret çeşidinin belirtilmemesi, bu izni iptal etmez. Kendisine tasarruf izni verilen köle, belirtilen tasarrufdan başka tasarruflarda bulunursa, mes'ûl tutulmaz. Ama belli bir tasarrufda bulunmakla vazifeli olan vekil başka tasarruflarda bulunursa, mes'ûl tutulur. İzni veren veli veya efendi; 'sana izin verdim' derse, bu izin sahih olur. Ama tevkilde (vekil kılmada) sadece böyle demekle tevkil sahih olmaz. Çocuk ise, kendi malından kendi şahsı için tasarrufda bulunur. Bu sebeple o vekil sayılmaz.

Yemek için bir yiyecek, giymek için bir giyecek satın almasına izin verilen kimse me'zûn sayılmaz: Çünkü bu ticaret değil, istihdamdır. Çünkü ticaret; kendisinden kazanç sağlanan şeydir. Şayet istihdamı izne bağlarsak, bu istihdam kapısının bağlanmasına yol açar ki, bunda gizlenmeyecek derecede bir fesat vardır.

Kendisine izin verilen kısıtlı   alış verişde bulunabilir: Çünkü bu ticaretin aslıdır. Kendisine vekil tayin edilebilir: Çünkü bazı hallerde işini bizzat kendisi yapma imkânını bulamayabilir. Sermaye edinebilir, mudarabe ortaklığı yapabilir: Çünkü bu da ticaretten sayılmaktadır. İğreti mal verebilir: Çünkü bu tüccarlann yaptıkian işlerdendir. Rehin verip rehin alabilir: Çünkü bu verip almadır ve ticarete tâbi işlerdendir. Kiraya verip, kiralayabilir. Sipariş verip, sipariş kabul edebilir: Çünkü bütün bunlar tüccarların yaptıkian işlerdendir. Ziraat ortaklığı yapabilir. Yiyecek satın alabilir. Ekip biçebilir: Çünkü bu da kâr maksadıyla yapılan bir ticarettir. Şirket-i inan  [1] ortaklığı yapabilir:

Çünkü bu da tüccarlann yaptıkian işlerdendir. Me'zûn kişi kendisini işçi olarak kiraya verebilir. Zira böylelikle kâr ve kazanç sağlanır ki, maksat da budur.

Kendisine izin verilen kimse borcu olduğunu, bir malı gasbettiğini veya yanındaki malın emanet olduğunu ikrar ederse, bu ikrarı sahih olur: Eğer sahih olmazsa, insanlar onunla muameleye yanaşmazlar. Çünkü gasb da bir mübadeledir.

Me'zûn evlenemez: Çünkü bu ticaret değildir. Şayet evlenecek olsa, eşini hürriyetine kavuşturduktan sonra mehirle alır. Kölelerini evlendiremez: Ebû Yûsuf dedi ki; efendi cariyesini evlendirebilir. Çünkü bu da bir nevi ticarettir. Buradaki ticaret; onun nafakasını verme mükellefiyetinin efendisinin üzerinden kalkıp, kocasının üzerine yüklenmesidir. Ama kölede hüküm bunun hiiâfmadır. Çünkü o evlendirilecek olursa, eşinin nafakasını kendisinin vermesi gerekir ki, bu da bir yüktür. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre ise bu bir ticaret değildir. Bu sebeple köle de cariye de evlendirilemez. Çünkü cariyenin nafakasının efendisinin üzerinden kalkıp kocasının üzerine yüklenmesi bir ticaret değildir. Kaldı ki, evlenmek cariye için bir kusurdur.

Me'zûn kimse kölesi ile mükâtebe akdi yapamaz: Çünkü bu onu serbest   bırakmaktır, ticaret değildir. Kölesini azad edemez: Ne mal karşılığında, ne de mal almaksızın azad edemez. Borç veremez, hibe edemez: Ne karşılıklı ne de karşılıksız hibe edemez. Sadaka veremez: Çünkü doğrudan veya dolaylı bir bağıştır, ticaretten sayılmaz. Başkasına kefil   olamaz:   Ne  şahsını   bulup getirme ve ne de borcunu ödeme hususunda  başkasına  kefil  olamaz.   Yiyeceklerden birazcık hediye edebilir. Kendisi ile iş  yaptığı kimselere ziyafet verebilir: Çünkü bu tüccarların yaptıkları işlerdendir.  Böylece iş yaptığı kimselerin gönlünü kazanmış olur.

Sahih bir rivayette anlatıldığına göre; Hz.  Peygamber (sas) bir köle    olan    Sehnân-ı    Fârisî'nin   hediyesini   kabul    etmiştir.   İmam Muhammed; 'bir ekmek parçası ve benzeri şeyleri sadaka olarak verebilir' demiş,  ama az miktardaki ziyafeti takdir edip belirlememiştir. Bir görüşe göre denildi ki;   az miktardaki ziyafet, ticaret malının miktarına göredir. Meselâ; on bin liralık mal satılmışsa, on liralık bir ziyafet az miktarda sayılır. On dirhemlik bir ticaret yapılmışsa, bir daniklik  [2]  ziyafet, çok miktardaki ziyafet sayılır. Me'zun satınaldığı malda bir kusur bulursa, tüccarların âdeti üzere o malın bedelinden indirim yapar. Böyle yapması belki  de kusurlu mala razı olmasından daha faydalıdır. Ama malda kusur yoksa indirim yapamaz. Çünkü böyle yapması teberrûdur.

Me'zûn kişi kölesinin ticaret yapmasına izin verebilir: Çünkü bu ticaretin bir nevidir. Bunda temel kaide şudur; ticaret yapma salahiyeti bulunan bir şahsın, meselâ mükâtebin, me'zûnun, müdarabe yapanın, babanın, dedenin, kadı'nm, mufavede ve inan ortaklarının, vasinin ticaret yapma hususunda köleye izin vermeleri sahihtir. Ama ana, erkek kardeş ve amcanın bu izni vermeleri caiz değildir. Çünkü bunlann ticaret yapma salahiyetleri yoktur.

Kölenin izin sebebi ile edindiği borçlar kendi boynuna kalır. Efendisi malı ile kendisini kurtar m adıkça, borçlarını ödemek için satılığa çıkartılır: Çünkü efendisi onun ticaret yapmasına razı olmuştur. Boynuna borç kalmazsa, kölenin yaptığı ticaret sırf fayda olur ki, bunun için izne gerek yoktur. Ticaret yapması için efendisinin izin vermesi şart koşulmuştur ki, efendisi bu zarara razı olsun. Bu borcun sebebi ticaret olduğuna ve bu ticaret de efendinin izni ile yapıldığına, edinilen borç da kölenin şahsına taalluk edip, onun boynuna kaldığına göre; bu onunla muamele yapmaya yol açar. Bu, efendinin de maksadı olabilir. Böyle olunca da zarar köle açısından yok olur. Ancak o yeniden kazanç sağlamaya çalışır. Zira en kolay olan da budur.

KÖle borçlarını ödemeyip, efendisi Ödeyince, alacaklıların kölede bir hakları kalmaz. Aksi takdirde köle satılır ve parası alacaklılar arasında hisselerine göre taksim edilir: Terekede olduğu

gibi burada da haklan ona taalluk eder. Bundan sonra yine borç kalırsa, hürriyetine kavuşunca onlar da kendisinden istenir: Çünkü borç onun üzerinde sabit olmuş ve köle iken de ödememiş olduğuna göre, bu; borç ödeme gücünü elde edinceye -hürriyetine kavuşuncaya- kadar üzerinde kalır.

Efendi kölesini ticaretten menedince, bulunduğu çarşı ehli veya onların çoğu bunu öğreninceye kadar mahcur, yani kısıtlı sayılmaz: Çünkü onlar bu kısıtlamadan haberdar olmazlarsa, bildikleri evvelki izne dayanarak onunla alış verişe devam ederler. Eğer ticaretten menedilirse, bundan zarar görür. Çünkü çarşı esnafının haklan kölenin kazancına ve şahsına taallûk etmezse; bu ödeme onun hürriyetine kavuşmasının sonrasına ertelenir. Belki de o köle hiç azad edilmez ve esnaf bundan zarar görür. Ödeme ya geciktiği ya da hiç yapılmadığı için zarara uğrarlar. Köle çarşıda bir veya iki kişinin yanında efendisi tarafından ticaretten menedilirse, bu men' geçerli olmaz. Evde çarşı esnafının tamamının veya çoğunun yanında ticaretten menedilirse, bu men geçerli olur. Burada muteber  olan husus şudur; köleye daha evvel verilmiş olan ticaret yapma izni esnafın tamamınca bilmen meşhur bir izinse, ticaretini yasaklayan men'i de, esnafın tamamaının veya çoğunun duyması gerekir. Ama evvelki izni köleden başkası bilmiyorsa, sonra da köle men1 karannı öğrenirse; bu men1 geçerli olur. Bu karan -tıpkı vekil gibi- öğreninceye kadar izinli olmakta devam eder. Kendisi bilmeden kısıtlanması geçerli olursa, mutazarrır olur. Çünkü hürriyete kavuştuktan sonra borçlan ödemesi lâzım gelir ki, bu da ona zarar verir.

Ticaret yapmaya me'zûn olan cariyenin efendisinden çocuk doğurması ile bu izin sona erer: İmam Züfer bu görüşe muhaliftir. Ona göre cariyenin çocuk doğurması, ona ticaret izninin verilmesine mâni olmadığı gibi, daha evvel verilmiş böyle bir iznin devamına da mâni değildir. Ama bize göre cariyenin çocuk doğurması âdete göre kendisini evli kılar ve bu evlilik de onu evinin dışına çıkıp dolaşmaktan ve tasarruflarda bulunmaktan meneder ki, bundan dolayı bu bir kısıtlama sayılır. Ama yeni bir iznin verilmesi bunun hilâfına olup, sarih bir müsaade sayılır ve dolaylı şeyler ona mâni teşkil etmezler.

Kölenin firar etmesiyle de bu izin sona erer: Çünkü o borçlarını kendi kazancıyla ödeme gücüne sahip değildir. Oysa sırf bu maksat gözetilerek kendisine bu şartla ticaret yapma izni verilmişti.

Ticarete izinli olan kölenin efendisi ölür veya delirir veya dinden dönüp dâr-ı harbe iltihak ederse; köle yeniden kısıtlılık haline döner: Çünkü efendisinin ölümü ve kölenin dâr-ı harbe iltihak etmesiyle efendisinin mülkiyetinden çıkar. Bilindiği gibi köle, efendisinin vefatıyla, efendisinin mirasçılarının mülkiyetine geçer. Bu bağlayıcı bir akid değildir; mülkiyetin ortadan kalkmasıyla bu akid sona erer. Delirmekle de ticaret yapma ehliyeti sona erer, Başdaki duruma bakılarak ticaret yapma izni bâtıl olur. Çünkü lâzım olan tasarrufların yapılabilmesi için ehliyet lâzım olduğu gibi, bu tasarrufların geçerliliklerinin devamı için de ehliyet lâzımdır.

Kölenin kısıtlı olduktan sonra elindeki mal hakkındaki ikrarı sahih olur: İster o malı gasbettiğini, ister o malın yanında emanet olarak bulunduğunu ikrar etsin, ya da borçlu olduğunu ikrar etsin; farketmez. İmameyn dediler ki; bu ikrar sahih olmaz. Çünkü bunun sahih olmasını sağlayacak âmil, izindi. Ancak o âmil artık yok olmuştur. Bu sebeple kölenin böyle bir ikrarda bulunması, sahih olmaz. İkrarda bulunan kısıtlı köle bu durumda o malı başkasına satmış gibi olmaktadır. Ebû Hanîfe'nin yukarıda nakledilen görüşünün gerekçesi şöyledir; bu ikrarın sahih olmasını sağlayacak âmil eldir ki, o da mevcut olmakda devam etmektedir. Bu sebeple efendinin aldığı şeylerde kölenin ikrarı sahih olmaz. Böyle bir şeye gerek olmadığından dolayı, bu ikrar bâtıl olur. Kölenin ikrar deliliyle ise, o ihtiyaç mevcut olmakta devam etmektedir. Ama kölenin şahsı böyle değildir; o bu hükmün hilâfınadır. Çünkü bu onun elinde değildir. Efendinin mülkü onun üzerinde sabittir. Onun rızası olmadan bu mülkiyet bâtıl olmaz. Alış verişde böyle olmayıp bu hükmün hilâfınadır. Çünkü alış veriş sebebiyle mülkiyet el değiştirmiş ve ilk mülkiyetin hükmü kalmamıştır.

Kölenin borçları elindeki malından ve kendi kıymetinden fazla olunca, efendisi onun malından hiç bir şey alamaz: Bu durumda efendi, yabancı bir kimse gibidir. Yabancı biri onun kölelerini azad ederse, köleleri azad olmazlar. Kölesini Öldürürse, kıymetini senelerce öder. İmameyn dediler ki; efendi bu şeyleri yapma hakkına sahip olur. Azad etmekle kölesi azad olur. Öldürmesi halinde kölesinin kıymetini derhal Ödemesi gerekir.

İmameyn'in bu görüşünün gerekçesi şöyledir; efendi kölenin bedenine sahip olduğundan, onu azad etmesi caizdir. Dolayısıyla onun kazancına da mâliktir. Bu sebeple efendinin ticaret izinli cariye ile cinsî münasebette bulunması helâl olur. Alacaklıların haklarının o kazanca taalluk etmesi, efendiyi kölesinin kazancı üzerinde tasarrufda bulunmaktan meneder. Böyle bir hakkın vâki olduktan sonra bozulması, efendinin köle üzerindeki mülkiyetini iptal etmez.

Ebû Hanîfe'nin yukarıda nakledilen görüşünün gerekçesi şöyledir; kazancın mülkiyeti ticaret iznine sahip olan köle için tahakkuk etmiştir. Çünkü burada kazanca mâlik olmanın sebebi, çalışarak kazanmaktır. Bu sebeple köle o kazanca sahip olmakta başkalarından öncelikli olur. Ancak bu kazanç kölenin ihtiyaçlarından fazla olursa, efendisine intikal eder. Ama   elindeki    malından ve kendisinin kıymetinden fazla bir borcun altında bulunması halinde, kölenin kazanca olan ihtiyacı devam eder. Me'zûn olan köle mükellefiyet sahibi bir insan olduğundan dolayı kendi kazancına mâliktir. Yalnız bu kalıcı olmayan, intikal edici bir mülkiyettir. Tıpkı öldürülen adamın diyete ve öldürülen (düşürülen) ceninin bir köleye sahip olması gibi... Ama bu diyet ölen adamın mirasçılarına, bu köle de düşürülen ceninin mirasçılarına intikal eder ve kendisinden miras kalır. Ama elindeki maldan ve kendisinin kıymetinden fazla olmayan bir borcun altında bulunuyorsa, hüküm bunun hilâfmadır. Çünkü az miktarda borcu olmayan insan, -özellikle tüccar- yoktur. Eğer az miktardaki borcu mâni sayarsak, efendiye karşı tasarrufların kapısının kapanmasına yol açılır ki, o zaman köleye tasarruf iznini vermeye yanaşmaz.

Efendi   borçlu   olan   kölesini aza d edince, bu geçerli olur:

Çünkü efendinin onun üzerindeki mülkiyeti devam etmektedir. Ve kölesinin kıymetince parayı alacaklılara Öder. Kalan borçları Ödemek köleye düşer: Çünkü onların hakları kölenin şahsına taallûk etmiştir. Efendi onu azad etmekle, onların bu haklarına kavuşma imkânlarını ellerinden aldığından dolayı; o kölenin kıymetince parayı alacaklılara Ödemesi gerekir. Arta kalan alacaklarını ise, azad edilen köleden alırlar. Çünkü o artık hür bir borçludur. Dilerlerse, alacaklarının tamamını azatlı köleye ödetirler. Çünkü haklan onun şahsına taallûk etmiştir. Azad edilmekle de kendi şahsına sahip olmuştur. Dolayısıyla borçlarını ödemesi gerekir. Borç onun kıymetinden az ise, o borcu öder. Çünkü bu onlann hakkıdır.

Efendinin köleye bir malı kıymetine veya daha fazla bir paraya satması caizdir: Zira açıkladığımız gibi, o borçlu olduğundan, efendisi onun kazancına yabancı olur ki, bunda töhmet sebebi de yoktur. Satılan mal mülkiyetine girmiş olduğundan dolayı, bu, kölenin de yararınadır. Malı ona satar, o da malı teslim alır, ama efendi parayı teslim almazsa; -bu bir borç olursa- ödemesi sakıt olur. Çünkü köle efendisine borçlu olmaz. Satılan malın bedeli para olmayıp bir eşya ise, ödeme sakıt olmaz. Çünkü efendinin hakkının eşyada baki kalması caizdir.

Ticarete me'zûn olan kölenin de efendisine bir malı kıymetine veya daha fazla bir paraya satması caizdir: Çünkü o bir yabancı gibidir ve bunda bir töhmet sebebi de yoktur.   Ama değerinden az bir paraya satması -töhmete sebep olacağından dolayı- caiz değildir. Efendi köleyi satar, müşteri de ahp kusurlu hale getirirse; bu durumda alacaklılar dilerlerse satıcıya (efendiye) kölenin kıymetini tazmin ettirirler. Çünkü efendi köleyi satıp müşteriye teslim etmekle, onların haklarını telef etmiştir. Dilerlerse de köleyi satın alıp kusurlu hale getirdiğinden dolayı, kölenin kıymetini müşteriye tazmin ettirirler. Yahut dilerlerse, bu satışı tasdik ederler ve kölenin bedelini teslim alırlar. Çünkü rehin alan gibi, hak onlarındır, satıcıya tazmin ettirirler. Ama daha sonra köle kusur sebebiyle kendisine geri verilirse; satıcı, yani efendi ödediği tazminatı alacaklılardan geri ister. Onlann haklan da -mâni ortadan kalktığı için-köleye döner, alacaklarım ondan isterler. [3]
 

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şirket-i inan; iki kişinin diğer mallarında değil de, hususi bir şeyde ortak 0 malarıdır. Sanki tek başlarına o malı alamamışlar da,   o sebeple ortaklaşa almışlardır

[2] Danik; dirhemin altıda biridir

[3] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/137-147.


Konu Başlığı: Ynt: Kitabül mezûn
Gönderen: Züleyha üzerinde 24 Mart 2020, 11:57:39
Allah razı olsun inşallah selam ve dua ile...


Konu Başlığı: Ynt: Kitabül mezûn
Gönderen: Mehmed. üzerinde 25 Mart 2020, 14:20:03
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri ilim öğrenen kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kitabül mezûn
Gönderen: Sevgi. üzerinde 07 Nisan 2020, 01:22:10
Aleyküm selâm. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim