๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:07:40



Konu Başlığı: Kefalet
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Nisan 2011, 17:07:40
19- KEFALET




Kefalet; lügatte bir şeyi başka bir şeye  katmak mânasmdadır.

Âyette; "Zekeriyya'yı onakefıikıldı. "(Âl-i îmrân: 37). deniliyor. Bununla Meryem'in Allah (cc) tarafından Zekeriyya (as) mn kefaletine (himayesine) verildiği ifade edilmek istenmektedir. Bir hadîs-i şerîfde de Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Ben ve yetime kefil olan kişi cennette (işaret ve orta parmaklarını göstererek) şu ikisi gibi (beraber) olacağız."  [1] Yani   onun  terbiyesini   üzerine alan kişi cennette Hz. Peygamber (sas) ile beraber olacaktır. Nasibe de kifîdenilir. Çünkü kişi nasibini kendi malına katmaktadır.

Şer'î istilanda kefalet; bir şeyin istenmesi hususunda kefilin zimmetini asilin zimmetine katmaktır: Sahih olan tarif budur. Bu sebepledir ki, adil borçlu borçdan berâeti halinde kefil de berâet etmiş otur. Çünkü artık ödeme talebinde bulunulmayacaktır. Ama kefilin (borcu kendisi ödeyerek) borçdan berâet etmesi halinde asıl borçlu berâet etmiş olmaz. Çünkü borç onun zimmetinde halâ durmaktadır.

Kefalet; başkasının borcunu üstlenme, garantiye alma akdi olup; ihtiyacı gidermek maksadıyla meşru kılınmıştır. Bu ihtiyaç mekfulün lehin (alacaklının) hakkını ihya etmeye kavuşmasıdır. Çoğunlukla bu işin başında kınama, ortasında pişmanlık, sonunda da ödeme mükellefiyeti olmadığı halde, başkasının borcunu ödemek vardır. Bu akdin meşruiyetine Hz.  Peygamber (sas) in şu hadîs-i şerifi delalet etmektedir;

"Kefil ödemekle mükelleftir."[2] Rasûlullah (sas) nsalet vazifesiyle gönderildiğinde insanlar birbirlerine kefil oluyorlardı. O da onların bu yaptıklarını tasdik etti. İlk zamanlardan günümüze dek insanlar her hangi bir redle karşılaşmadan kefalet müessesesini devam ettirmektedirler:

Kefaletin rüknü; kefilin alacaklıya, 'falan adamdaki malına kefilim' demesi, alacaklının da;'kabul ettim'demesidir. Ebû Yûsuf dedi ki; alacaklının kabul etmesi şart değildir. Çünkü kefalet vâdesi geldiğinde borcu tahsil etmeyi üstlenmektir; başka bir şey değil. Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre ise kefalet; -ileride gelecek olan mes'elelerde de anlatılacağı üzere- vâdesi gelen borcu istemek ve ödeme zamanında ödenen parayı sahibine mülk edeceğim, demektir.

Kefaletin şartı; tekeffül edilen şeyin asıl borçlunun mes'ûliyetinde bulunması, kefile teslim edilebilir bir şey olmasıdır ki; kefilin onu talep etmeyi üstlenmesi sahih olsun ve bu akid bir fayda versin. Kefaletin şartlarından biri de tekeffül edilen borcun sahih bir borç olmasıdır. Meselâ mükâteplik bedeline kefil olmak sahih değildir. Zira efendi kölesinin kendisine bir ödeme yapmasını mecburî kılmaz. Ancak azad olup hürriyetine kavuşmak için köle açısından mükâteplik akdinin şahinliği zarûreten vâcib olmuştur.

Kefaletin hükmü; -evvelce de geçtiği gibi- borcun aslında değil de talepde bulunma hususunda kefilin zimmetinin asıl borçlunun zimmetine eklenmesidir. Kefilin, borcun tahsilini talep etmekle mükellef olması, borcun onun üzerine vücûbunu gerektirmez. Görmez misin ki; vekilin satın   aldığı malın bedeli, hakikatte onun müvekkilinin borcu olduğu halde vekilin kendisinden talep edilir. Öyle ki satıcı müvekkili o bedeli ödemekten ibra ederse, caiz olur ve vekilden de artık bedeli ödemesi istenmez.[3]




[1] Bu hadîsi Buharı, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Ahmed rivayet etmiştir

[2] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir.

[3] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/283-285.