๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:23:32



Konu Başlığı: İkrarda istisna yapmak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Nisan 2011, 13:23:32
İkrarda İstisna Yapmak




İkrar edilen bir hakkın tamamından, hemen bu ikrara bitişik olmak şartıyla, bir kısmını istisna etmek sahihdir ve geriye kalan kısmı ödemek gerekir: Bunda kaide; 'istisna' sözü tamamlandıktan sonra, konuşmaktır. İstisna sahihdir. Azı istisna etmek caiz olduğu gibi, çoğu istisna etmek de caizdir. Her ikisi hakkında da nass vârid olmuştur.

"O; bin yıldan elli sene eksik olmak üzere onların arasında kaldı." (Ankebût: 14). Yani aralarında 950 yıl müddetle kaldı. Bu azın çoktan istisna edimesidir. (Bir başka âyet-i kerîmede ise);

"Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyet hakkın yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna." (Hicr: 42). Bu da çoğun istisna edilmesidir. Çünkü kulların çoğu şeytana uymaktadırlar. İstisna sözü veya cümlesinin öteki cümleye bitişik olarak zikredilmiş olması şarttır. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse yemin eder de, yemine bitişik oiarak -inşâallah- derse, (söylediği o

şeyi yerine getirmezse) yeminini bozmuş olmaz."[4] İnşâallah demek istisna olduğu halde, yeminden hemen sonra söylenmesi şart koşulmuştur. Zira açıkladığımız sebepden dolayı aslolan ikrarın bağlayıcılığıdır. Ancak istisna edilen miktar bitişik olmakla geçersizlesin Çünkü söz ancak sonu ile tamamlanır. Söz bitince tamamlanmış olur. Tamamlandıktan sonra yapılan istisna muteber olmaz. Az veya çok, tamamın bir kısmını istisna etmek sahih olur. Meselâ, 'bir dirhem hariç, onun bende bin dirhemi var' diyen bir kimsenin 999 dirhem vermesi gerekir. 'Dokuz yüz elli dirhem hariç, onun bende bin dirhemi var' diyenin elli dirhem vermesi gerekir. Diğer istisnalar da buna göre hesaplanırlar.

İkrar edilenin tamamını istisna etmek bâtıldır: Evvelce de açıkladığımız gibi istisna, geri dönmektir. Söz bittikden sonra konuşmaktır. İkrar edilenin tamamı istisna edildiğinde geride bir şey kalmayacağı için yapılan istisna sahih olmaz. İkrardan geri dönmek sahih değildir.

Palancının bende bin dirhemi var. Ey falan! On dirhem hariç' demek durumunda yapılan istisna sahih olur. Çünkü nida, muhatabı uyarmak içindir ve bunu tekid etmek için onun buna ihtiyacı vardır. Dolayısıyla bu cümledeki nida bir fasıla sayılmaz. 'Falanın bende bin dirhemi var. Buna şâhid olun. Ancak on dirhem hâriç' demek durumunda yapılan istisna sahih olmaz. Çünkü burada başkalarını şâhid tutmak için sarfedilen cümle, ikrarın tamamlanmasından sonra sarfedilmiştir.

Bir kimse ikrarına bitişik olarak -inşâallah- derse, ikrarı geçersiz olur: Bunun sebebi biraz evvel zikrettiğimiz hadîs-i şerîfdir. Yine aynı şekilde ikrarını iradelerinin varlığı bilinmeyen cin ve melek   gibi mahlûkatın ifadelerine bağlarsa, ikrarı geçersiz olur:

Çünkü berâet-i zimmet asıldır. Bir şey şüphe ile sabit olmaz. 'Falan dilerse, falancının bende şu kadar dirhemi var' denildikten sonra, falan adam dilerse, ikrar sahibinin bir şey vermesi gerekmez. Çünkü falanın dilemesi mülkiyeti gerektirmez. 'Yağmur yağarsa, rüzgâr eserse veya şöyle böyle olursa' demek durumunda da hüküm böyledir.

Bir kimse bir dinarı veya bir ölçek buğdayı müstesna olmak üzere yüz dirhem borcu olduğunu ikrar ederse, yüz dirhem bir dinar (İmam Muhammed, İmam Züfer) veya bir ölçek buğdayın kıymetleri çıkartılarak Ödenir. Bütün ölçülen ve tartılan (İmam Muhammed) ve sayı (İmam Züfer) ile satılan mallarda istisna edilenler; ikrar edilen borçdan, kıymetlerine göre hâriç tutulurlar. Bir elbisenin, koyunun veya bir konağın istisna edilmesi, yani ikrar edilen paradan hâriç tutulması sahih olmaz: İmam Muhammed dedi ki; bunların hiç birinde istisna sahih değildir. Çünkü müstesna, icaba dâhil değildir. İstisna edilen şey eğer istisna yapılmasaydı, kendisinden istisna edilen şeye dâhil olurdu. Dolayısıyla istisna olmaz.

Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf un bu mes'ele ile alâkalı görüşlerinin gerekçesi şöyledir; zimmette vâcib olan her şey maksada nazaran bir cins gibidir ki, o maksat; eşyaların elde edilmesini sağlayan semeniyet (ya da paralık) dir. Elbise ve benzeri şeylere gelince; bunlar asla semen olamazlar. Öyle ki, mutlak olarak söylendiklerinde zimmette vâcib olmazlar. Ancak elbise kıyasen değil de, nass yoluyla zimmette vâcib olur. Semen olan bir şey dirhem ile takdir olunur. Takdir olunan kadarı müstesna olur. Takdir olunmayanı müstesna olmaz. Bu durunda müstesna meçhul olur; dolayısıyla sahih olmaz.

Bir kimse; 'falanın biraz hâriç, bende bin dirhemi var1 derse, o adama beşyüz dirhem ve biraz da fazla vermesi gerekir. Beşyüzün üzerindeki fazlalığın ne kadar olacağı hususunda söz onun sözüdür. Çünkü ikrar olunan şeydeki meçhullük, ikrarın bağlayıcılığına mâni olmaz. Müstesnada hiç mi hiç mâni olmaz. Ancak 'biraz' sözü örfen az bir şeyi ifade ettiğine göre, yukarıdaki cümlede istisna edilen miktar, kalan kısımdan daha az olur.

Bir kimse; 'azı hâriç, onun bende yüz dirhemi var' derse, Ebû Hanîfe'ye göre ona elli bir dirhem vermesi gerekir. 'Bazısı hâriç, onun bende on dirhemi var' derse, ona yarıdan fazlasını vermesi gerekir. 'On dinardan bir kırat eksiği hâriç olmak üzere onun bende bin dirhemi var' demek durumunda, on dinardan bir kırat eksiği hâriç olmak üzere bin dirhem vermesi gerekir. Zira bin dirhemden on dinarı istisna etmek sahih olduğu gibi, on dinardan bir kıratı istisna etmek de sahihtir.

İstisnadan istisna yapmak sahih olup, müstesna minhe lâhik olur. Nitekim bir âyet-i kerîmede Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"Ancak Lût ailesi hâriç... Onların hepsini kurtaracağız. Fakat Lût'un karısı müstesna." (Hicr: 59,60). Burada Lût (as) ailesi helak olanlardan istisna edilmiş, sonra da karısı kurtulanlardan istisna edilmiş ve helak olanlara dâhil edilmiştir.

Bir kimse malı Zeyd'den «asbertiğini söyleyip, arkasından, fhayır, bilakis Amr'den...' derse; bu mal Zeyd'in olur ve ayrıca o malın kıymetini Amr'e tazmin eder (İmam Şafiî): Çünkü 'Zeyd'den' demekle, Zeyd için ikrarda bulunmuş olur. Sonra 'hayır' demekle bu ikrarından geri dönmüştür ki, bu kabul edilmez. 'Bilâkis Amr'den' demekle, Amr için de ikrarda bulunmuştur. Ama daha evvel Zeyd için ikrarda bulunmakla Amr'a vermesi gerekeni tüketmiş olur. Bu sebeple o malın kıymetini tazminat olarak Amr'a vermesi gerekir.

Bir kimse, 'falanın bende bin, hayır, bilakis iki bin dirhemi var' derse, istihsan kaidesine göre iki bin dirhem vermesi gerekir. Kıyasa göre üç bin dirhem vermesi gerekir. Bu İmam Züfer'in kavlidir.

Bir kimse, 'siyah bir köle, hayır, bilakis beyaz bir köle gasbettim1 derse, beyaz bir köle vermesi gerekir. Bir kimse, 'ben ondan Herat kumaşından yapılma, hayır, bilakis Merv kumaşından yapılma bir elbise gasbettim1 derse; her ikisini de vermesi gerekir. 'Onun bende bir ölçek buğdayı, hayır, bilakis bir ölçek arpası var' derse, her ikisini de vermesi gerekir.

Bir kimse, 'falanın bende bin dirhemi var, hayır, bilakis falanındır' derse; her ikisine de biner dirhem vermesi gerekir. Bir kimse, 'falan adamın bende bin, hayır, bilakis beşyüz dirhemi var' derse, bin dirhem vermesi gerekir. Bunda asıl kaide şudur; 'hayır, bilâkis mânasına gelen harfleri, ayrı cinsden iki malın arasına girerse, ikrar sahibinin iki malı da vermesi gerekir. İki kişi lehinde ikrarda bulunulmuşsa, iki mal aynı cinsden olsa da, her iki malın verilmesi gerekir. Lehinde ikrarda bulunulan şahıs bir kişi olup,  söylenen iki mal da aynı cinsdense, ikrar

sahibinin  iki maldan çok olanı vermesi gerekir. Zira   harfleri (yani hayır, bilakis) yanlışlığı düzeltmek için kullanılır. Yanlışlık da, umumiyetle aynı cinsde vukûbulur. Ancak ikrar iki kişi lehinde yapılmışsa, bu durumda birinci şahıs için yapılan ikrardan geri dönülmüş olur ki, bu da kabul edilmez. İkinci kişi için yaptığı ikrar sebebiyle ona verilecek olan mal da sabit olur. İkinci ikrar daha çoksa, o zaman (hayır, bilakis) sözüyle yanlışlığı düzeltmek sahih olur ve lehdar da onu tasdik eder. İkinci ikrar daha az ise, yanlışlığı düzeltmede ikrar sahibi itham altında kalır ve lehdar da onu tasdik etmezse, daha çok olan malı vermesi gerekir.

İmam Züfer'in bununla alâkalı kavlinin izahı şöyledir; ikrar sahibi başkasının kendisinde bin dirhemi bulunduğunu ikrar etmiştir, bu parayı ödemesi gerekir. İmam Züfer; 'ikrarından rücû ederse, rücûu tasdik edilmez' demiştir. Bin dirhemi ikrar ettikden sonra iki bin dirhem ikrar ederse, bu ikrarı da sahih olur ve bu şuna benzer: Bir kimse karısına; 'sen bir talâkla boşsun, hayır, bilakis iki talakla boşsun' derse; burada kadın üç talakla boşanmış olur.

İmam Züfer'in bu itiraza karşı cevabı şudur; ikrar, haber vermektir. Haber vermede yanlışlık vukûbulabilir ve bu yanlışlık düzeltilebilir. Bu durumda daha fazla mal içeren ikrarın gereği yapılır. Talâk ise ihbar değil, inşâdır. Kişi inşâ ettiği şeyi iptal edemez. Bu sebeple inşâ ile ihbar arasında fark vardır.

Eğer bir kimse iki şeyi ikrar edip, sonra onlardan birini ve ötekinin de bir kısmını istisna ederse, bu ikrarı bâtıl olur (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed). Onlardan birinin bir kısmını yahut her ikisinin bir kısmını istisna etmek sahihdir ve istisna edilen şey kendi cinsine sarf olunur: Bunun sureti şöyledir; bir kimse, 'onun bir ölçek buğday hâriç, bende bir  ölçek buğdayı ve bir ölçek de arpası vardır1 veya; 'onun bir kürr buğday ve bir kafız arpa[5]   hâriç, bende bir kürr buğdayı ve bir kürr arpası vardır' derse, bu istisna bâtıldır.

İmameyn dediler ki; kafızi istisna etmek sahihdir. Bu imamlann talâk ve azad etme hususundaki şu ihtilâflanna benzer; bir kimse kölesine; 'sen hürsün, inşâallah hürsün' ve karısına; 'sen üç talâkla boşsun, inşâallah üç talâkla boşsun' derse; Ebû Hanîfe'ye göre bu cümledeki istisna geçersizdir. Köle azad ve kadın da boş olur. İmameyn'e göre ise, bu istisna bitişik bir sözle yapıldığı için sahihtir. Çünkü; 'bir kürr buğday hâriç' sözü, lâfız itibarıyla sahih bir istisnadır; ancak faydasızdır. İstisna söze bitişik olarak yapılmışsa, kafızin istisnası bitişik ve sahih olur.

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi şudur; bir kürr buğdaydan bir kürrün istisna edilmesi ittifakla bâtıldır ve boşuna söylenmiş bir sözdür. Evvelki kelâmı da katetmiştir, istisnâ-yı munkatı' olmuştur. 'Sen hürsün, inşâallah hürsün' ve karısına; 'sen üç talâkla boşsun, inşâalîah üç talâkla boşsun' sözlerindeki istisna da boş ve gereksizdir.

'Bir kafîz buğday hâriç' veya; 'bir kafiz arpa hâriç' derse; oraya katedici bir unsur girmediği için, yapılan istisna sahih olur. Keza, 'bir kafız buğday ve bir kafız arpa hâriç' deme durumunda da yapılan istisna sahih olur. Çünkü; 'bir kafız buğday hâriç1 sözü, fayda verici sahih bir istisnadır. Kelâmı katetmediğinden dolayı üzerine atıf yapılabilir. Bu durumda ikrar sahibinin bir kafız buğday ve bir kafız arpa hâriç olmak üzere, bir kürr buğday ve bir kürr arpa vermesi gerekir. Bir   konakdan   binasının   istisna edilmesi bâtıldır: Meselâ; 'binası hâriç, şu konak falan adamındır'demek gibi... Çünkü bina manen bu ikrara dâhildir. Zira bina arsaya tâbidir. İstisna, lâfız olarak söylenen şeyde yapılan bir tasarruftur. Bahçe ile ağacı, cübbe ile yüzü ve astan, yüzük ile kaşı da böyledir. Çünkü bahçe adı ağaçlan, cübbe adı yüz ve astan, yüzük adı da kaşı kapsar. Bunlan; yani konağı binasından, bahçeyi ağacından... ayn düşünmek mümkün olmadığı için; binayı konakdan, ağacı da bahçeden istisna etmek sahih olmaz. Ama; 'bu konağın üçde biri hâriç' veya; 'bir odası hâriç' diyerek yapılan istisna sahihtir. Çünkü istisna edilen kısım lâfız itibanyla ona dâhildir.

'Konağın binası benim, arsası da falan adamındır' sözü ile bina kendisinin, arsası da ikrar ettiği şahsın olur: Çünkü arsa binadan ayrı olarak o yerin adıdır. Bir kimse için bir duvar ile ikrarda bulunma durumunda, ona o duvarı yeriyle birlikte vermek gerekir. Çünkü duvar bir yapının adıdır ve yapı da yersiz düşünülemez. Tuğladan yapılmış bir sütun ikrannda da, o sütunu yeriyle birlikde vermesi gerekir. Eğer ağaçdan bir sütun ikrannda bulunulmuşsa, o sütunu yeriyle birlikde vermek gerekmez. Çünkü ağaç sütuna, binaya yerleştirilmeden evvel de sütun deniliyordu. Eğer ikrar sahibi zarar vermeden onu sökebiliyorsa, söküp verir. Aksi halde sacın gasbında olduğu gibi, o sütunun kıymetini lehdara verir.

Ağacın meyvesini ikrar etme halinde, ağaç ikrara dâhil olmaz. Ağacın ikrar edilmesi durumunda onu yeriyle birlikde vermek gerekir. Çünkü bir ağaca ağaç diyebilmek için, onun yerinde dikili ve sabit olması gerekir. Üzüm bağmdaki kökler de böyledirler. Ağaç ikrar edildiğinde, ona ulaştıran yolun verilmesi gerekmez. Çünkü yol, mülkün zaruretinden değildir.

Bir kimse; 'satın alıp teslim almadığım kölenin parasından bin dirhem borcum var' der ve köleyi de belirlemezse, bin dirhem vermesi gerekir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Köleyi teslim almadığını ikranna bitişik olarak da söylese, ayrık olarak da söylese; hüküm aynıdır. 'Teslim almadım' sözü doğrulanmaz. 'Borcum var' sözü yüklenme   ifade eder. Teslim almadığım' sözü ise, yüklenmeye aykındır.

Çünkü ödeme mükellefiyeti ancak malın tesellümünden sonra gerekli olur. Oysa köle belirli değildir. Huzuruna hangi köle getirilirse getirilsin; 'bu o değildir' der. Bundan da anlaşılıyor ki; 'teslim almadığım1 sözü, ikarardan sonra yapılan bir inkârdır ve kabul edilmez.

İmameyn dediler ki; lehdar, bunun bir satış bedeli olduğu hususunda ikrar sahibini doğrularsa; köleyi teslim almadığına dâir sözünü ikrarına bitişik olarak da, ayn olarak da söylemişse, ifadesi doğrulanır. Ama lehdar; 'ben sana ödünç olarak bin dirhem vermiştim' veya; 'sen benden bin dirhem gasbetmiştin' diyerek onu yalanlarsa, ikrar sahibi de köleyi teslim almadığına dâir sözünü ikrarına bitişik olarak söylemişse, doğrulanır; aksi halde doğrulanmaz. Bunun izahı şöyledir; taraflar, verilmesi gereken şeyin ne karşılığı olduğu hususunda birbirlerini tasdik ederlerse, bu durumda ikrar edilen şeyin, satın alman bir malın bedeli olduğu hususunda birbirlerini doğrulamış olurlar. Dolayısıyla ikrar sahibi satın aldığı malı teslim almadan evvel ödeme yapmaya mecbur olmaz. İkrar sahibi malı teslim aldığını inkâr etmektedir. Bu inkârını ikrarına bitişik olarak da ayrı olarak da yapmış olsa, söz onun sözüdür. Lehdar onu yalanlarsa, bu onun ikrarını değiştirmek olur. Bunu ikrarına bitişik yapsa, doğrulanır. Aksi halde doğrulanmaz.

Eğer köleyi belirler ve sahibi de onu kendisine teslim ederse, bin   dirhemi   vermesi Iâzımgelir. Aksi takdirde lâzımgelmez: Bu, lehdann ikrar sahibini doğrulaması halinde böyledir. Çünkü taraflar bu hususda birbirlerini doğrularlarsa, bu; satışın yeni başdan yapılması gibi olur. Lehdar ikrar sahibine; 'köle senin elindedir. Ben sana ondan başkasını da satmadım1 derse, ikrar sahibinin ona bin dirhemi vermesi gerekir. Çünkü bu kölenin teslimi halinde -ki teslim edilmiştir- ödemenin yapılacağına dâir söylenen bir ikrardır. Lehdar; 'köle benimdir. Ben onu satmadım' derse, ikrar sahibinin ona bir şey vermesi gerekmez. Çünkü o mezkûr köleye karşı lehdara bin dirhem vereceğini ikrar etmişti. Köleyi almadan bir şey vermesi gerekmez. Lehdar; 'ben sana başka bir köle satmıştım' derse, evvelki kısımda anlatıldığı şekilde, taraflar yeminleşirler.

Domuz veya içki parasından borcu olduğunu söyleyene bu borç   lâzım   gelir: İmameyn dediler ki; 'bunu ikrarına bitişik olarak söylerse, bir şey Ödemesi gerekmez. Çünkü sözünün sonunda 'Allah (cc) dilerse' kaydını koyması gibi, icabı istemediği açığa çıkmıştır.' Ebû Hanîfe'ye göre ise, yukarıdaki cümleyi ikrarına eklemesi, ikrardan geri dönmektir. Bu geri dönüş kabul edilmez. Zira satın alman içki ve domuzun bedelinin ödenmesi vâcib değildir. Bu cümlenin ikrardan sonra kullanılması bir tâ'likdir ve bu da geçersizdir.

Eğer bir kimse; 'satın aldığım eşyanın parasından veya bana verdiği borçdan dolayı, falana borcum var1 der, sonra da; 'o kalp' veya; 'düşük bakır para idi' der; hak sahibi de; 'o yeni, geçerli para idi1   diye   iddiada   bulunursa; geçerli para olduğuna hükmedilir:

İmameyn dediler ki; 'ikrar sahibi paranın kalp veya düşük bakır para olduğunu ikrarına bitişik olarak söylerse, sözü doğrulanır.1 Paranın kurşunî para veya gümüş karışımı âdî bir para olduğunu söylemesi halinde de hüküm böyledir.

İmameyn'in bu mes'eledeki görüşlerinin gerekçesi şudur; ikrar sahibinin paralarının kalp olduğunu söylemesi, değiştirici bir beyandır. Çünkü dirhem kelimesi bu sahte paraların bütün çeşitlerini kapsar. Evvelce de belirtildiği gibi, ikrarına bitişik olarak söylerse, bu beyanı sahih olur ve sanki; 'ancak o dirhemlerden her birinin ağırlığı beş gramdır' demiş gibi olur.

Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi de şudur; akdin gereği, paraların kusursuz olmasıdır. Onun ikrarı, ödenecek paraların kusursuz olmasını gerektirir. İkrardan sonra o paralann sahte olduğunu söylemesi, inkârdır. Bu sebeple sözü doğrulanmaz ve yeni geçerli para iddia etmiş, müşteri de kalp para vermekle mükellef olduğunu iddia etmiş gibi olur ki, bu durumda evvelce anlattığımız kaide sebebiyle müşterinin yeni ve geçerli para ödemesi gerekir. 'Falana on dirhem vereceğim. Ancak bu dirhemlerin beheri beş gramdır' sözüne gelince; burada miktar belirtildiği için, konulan kayıt sahihtir. Bina mes'elesinde geçtiği gibi, miktarın istisnası sahih olur, ama vasfın istisnası sahih olmaz.

Fakat; 'o parayı ondan gasbetmiştim' veya; 'yanıma emaneten bırakmıştı' derse, paranın kalp veya düşük para olduğu hususundaki iddiası kabul edilir: Çünkü gasp fiili ele geçen mal üzerinde cereyan eder. Ama insan, mâliki olduğu bir nesneyi emanet olarak başkasının yanında bırakabilir. Bu da gasbedilen veya emanet olarak bırakılan nesnenin kusursuz olmasını gerektirmez.

Fakat kurşunî para veya gümüş karışımı âdî bir para olduğu iddiası bunların ikrarından hemen sonra yapılmışsa, kabul edilir. Aksi halde sonradan yapılan iddia kabul edilmez: Çünkü bunlar dirhem cinsinden değildirler. Dirhem adı bunları mecazen kapsamaktadır. Bu sebeple bu iddianın ikrardan hemen sonra yapılması şarttır. Meselâ bir kimse; 'onun bende bin dirhemi var, ancak şu kadar eksik' derse, bu istisnası sahih olur. İstisnayı ikrardan hemen sonra yaparsa, sözü doğrulanır. Aksi halde iddiası kabul edilmez. [6]



[4] Bu hadîsi Tirmizî ve Beyhakî rivayet etmiştir.

[5] Bu hadîsi İbn Asakir ve Târih'inde Hâtib rivayet etmiştir

Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/221-222.

[6] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/222-223.



Konu Başlığı: Ynt: İkrarda istisna yapmak
Gönderen: Züleyha üzerinde 18 Mart 2020, 11:51:41
Rabbim emeklerinizi zayi etmesin inşallah selam ve dua ile


Konu Başlığı: Ynt: İkrarda istisna yapmak
Gönderen: Sevgi. üzerinde 19 Mart 2020, 06:25:05
Esselâmü Aleyküm. Rabbim bizleri doğruların yolundan ayırmasın inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: İkrarda istisna yapmak
Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Mart 2020, 01:19:09
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun