> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Mükatebe
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Mükatebe  (Okunma Sayısı 2280 defa)
05 Şubat 2010, 17:03:56
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 05 Şubat 2010, 17:03:56 »



Reddü´l Muhtar / Mükatebe

MÜKATEBE KİTABI

MÜKATEBİN YAPMASI CAİZ OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER BABI

MÜŞTEREK KÖLENİN KİTABETİ BABI

MÜKÂTEBİN ÖLÜMÜ-ACZİ VEYA EFENDİNİN ÖLÜMÜ BABI






MÜKATEBE KİTABI

METİN

Bu konunun kira akdinden sonra gelmesinin sebebi, her iki akitte de mülkiyetin bir kimseye,

yararlanmanın ise başka bir kimseye ait olmasıdır. İşte bu ilgiden dolayı bu meseleler kira akdinin

hemen arkasında yer almıştır.

Kitâbet kelimesi sözlükte «tekebe»den alınmış olup, Ketebe; harfleri toplamak bir araya getirmek

anlamına gelir. Kitâbet ise; kölenin efendisi ile yaptığı bir çeşit sözleşme olup, bu sözleşmeyi yapan

köleye de mükâteb denir.

Mükâteb kelimesi bir terim olarak; kölenin alım-satım ve çalışma gibi işlerde serbest olması,

gelecekte de kitabet bedelini ödeyince kölelikten kurtularak hür olmasıdır. Hatta efendisi ile

konuşmuş olduğu meblağı derhal ödemiş olsa, derhal hürriyetine kavuşmuş olur.

Kitabetin rüknü ise, kitabet sözü ile veya bu anlama gelen bir sözle yapılacak icab ve kabuldür.

Kitabetin şartı; kitabette konuşulan bedelin miktar ve cinsinin bilinmesidir. Bir de köleliğinin

anlaşma süresince devam etmesidir. Yoksa, bedelin oylara taksim edilerek veya mesela altı oy

sonra şu kadar denilerek ödenmesi kitabetin şartı değildir. Zira kitabet peşin ödemekle de geçerli

olur.

Kitabetin hükmü; köle alış veriş ve çalışma konusundaki hacrin derhal kalkması tasarruf hak ve

hürriyetinin sabit olmasıdır. Kölelikten kurtulması, hür olması anlamına gelmez. Burada gerçek

hürriyet ancak kitabet bedelini ödemekle gerçekleşir.

Kitabetin hükmü, efendi tarafından bedeli derhal, peşin olarak taleb etme velâyetinin sabit

olmasıdır. Bir de bedeli kabzettiği zaman bedelin ona mülk olması, kölenin kitabet bedelini

ödemekten aciz olduğu takdirde ise kölelik mülkiyetinin aksine dönmesidir.

Bir kimse kölesi ile -velev köle reşit bir çocuk olsun kitabet bedelinin bir malla peşin veya vadeli

veya miktarı da ödenecek ayların başı ile sonu tayin edilerek meselâ, «Ben sana bin lira bedel

biçtim, şu ve şu aylarda taksitte öde.» şeklinde taksitle ödemesi şartıyla kitabet yaparak, «Eğer

bunu ödersen hürsün, ödeyemezsen kölesin.» dese. köle de kabul etse, geçerlidir ve o köle

mükâteb olur. Çünkü âyetteki «Kitabet kesin.» (Nûr sûresi: 33) emri mutlaktır. Buradaki emir,

sağlam görüşe göre nedb (mendûb) ifade eder. Ayetin devamındaki, «onlarda bir hayır görürseniz»

ifadesinden maksat, azad edildikten sonra, köle gayri müslim olduğu takdirde. müslümanlara bir

zarar vermemesidir. Eğer zarar vereceği bilinirse, üstün olan, kiabet yapmamaktır. Ama kitabet

yaparsa, geçerli olur.

Kölenin yarısına kitabet kesilmesi de câizdir. Köle kalan kısmında da yine ticaretle izinlidir. Eğer

efendisi onu ticaretten menetmek isterse, kölenin ıtk (azadlık) hakkının bâtıl olmaması için

menedemez. Bu konunun tamamı Tatarhaniye´dedir.

Kitabet geçerli olduğu takdirde köle efendisinin tasarrufundan çıkar. Ama bedelin hepsini

ödeyinceye kadar mülkiyetinden çıkmaz. Zira Ebû Dâvud, «Mükateb, üzerinde bir dirhem kaldıkça

köledir.» hadisini rivayet etmiştir. Bu hadisten yukarıdaki hüküm çıkarılmıştır.

Sonra musannıf bu görüşün ayrıntısı olarak şöyle demiştir: Efendisi, mükateb sözleşmesi yaptığı

cariyesi ile cinsi münasebette bulunursa, emsalinin mehrini vermesi gerekir. Zira kitabet

sözleşmesi cariyeyi efendisine haram kılmıştır.

Efendi kitabet yaptığı kölesini yaralamış olsa veya çocuğunu öldürse, erş diyeti vermesi gerekir.

Efendi kitabet yaptığı köle veya cariyenin malını telef ederse, tazmin etmesi gerekir. Zira kitabet akti

ile köle ile efendisi birbirleriyle ya-bancı gibi olurlar. Ama kölesini yaralayan veya cariyesi ile

münasebette bulunan efendiye kısas ve had yoktur. Çünkü henüz mülkiyet şüphesi vardır. Şümnî.

Efendi kitabet kestiği köleyi azad etse, hakkını düşürdüğünden meccanen azad edilir.

Efendi kölesi ile şarap ve domuz üzerine kitabet yaparsa, bu akit fasit olur. Çünkü şarap ve domuz

müslüman için mal değildir. Ama köle ve efendisi zımmî olurlarsa, o zaman caizdir. Kölenin bizzat

kendi kıymeti üzerine yapılan kitabet akdi de fasittir. Çünkü onun kıymetinin miktarı meçhuldür.

Efendi kölesine, «Falan kimse yanındaki şu malı getir seni azad edeyim.» diyerek kitabet kesse,

yine fasittir. Çünkü köle diğerinin mülkünü teslim etmekten acizdir.

Efendi kölesine, «Bana yüz dinar ver, ben sana üste olarak belirli olmayan genç bir çocuk

vereyim.» dese, yine fasit olur. Çünkü çocuğun değeri bilinmemektedir. İşte kitabet akti, bu


durumların hepsinde, bizim zikrettiğimiz illetlerden dolayı fasittir.

Efendi ile köle şarap üzerine kitabet kesseler, köle şarabı ödese, azad olur. Bunun gibi domuz

üzerine akit yapsalar, onun da hükmü böyledir. Çünkü müslümanlar için olmasa bile genel olarak

maldır. Fakat bu şekilde azad olan köle yine efendisine kendi kıymeti kadar çalışmak zorundadır.

Ancak dava hakime götürülmeden öncesi için hüküm böyledir. İbni Kemal.

Bil ki, kitabette mal konuşulduğu zaman kitabet herhangi bir şekilde fasit olursa bedel,

belirlenenden daha az olarak ödenemez. Belki onun üzerine ilave edilir.

Murdar hayvan eti veya kan gibi şeyler üzerine kitabet yapılsa, akit bâtıl olur. Çünkü kan ve leş hiç

kimseye göre asla mal değildir. O halde bunu ödemekle de azad olunamaz. Ancak bunlar üzerine

kitabet yapmakla beraber kitabeti açık bir şarta bağlarsa, o zaman akit için değil, şart için azad

edilmiş olur.

Çeşidi ve sıfatı değil yalnız cinsi belirtilen bir hayvan üzerine kesilen kitabet akti geçerli olur. Köle

efendinin cinsini beyan ettiği hayvanlardan ortalama bir hayvanı veya ortalama bir hayvanın

kıymetini verir. Kıymetinin kabulü için efendi zorlanır.

Kâfir olan efendinin kafir olan kölesi ile belirli bir miktar şarap üzere kitabet kesmesi geçerlidir.

Çünkü bedelin belli olması gerekir. Efendi veya köleden herhangi birisi müslüman olduğu takdirde

şarabın değil onun kıymetinin verilmesi gerekir. Efendi kıymeti kabzedince köle azad edilir. Şu

kadarı var ki, yine köle kendi kıymeti kadar efendisine çalışır. Bu konu yukarıda geçmiştir.

Kölenin bir aylık hizmet yapması, bir diğerine bir ay hizmet etmesi, bir su kuyusu açması ve bir bina

yapması üzerine akit yapılsa, anlaşmazlığı kaldıracak şekilde iş ve malzemesinin belli olması

şartıyla, geçerli olur. Çünkü rükûn ve şart meydana gelmektedir.

Kitabet, şartla fâsit olmaz. Çünkü başlangıçta nikâha benzer Çünkü kitabet de nikâh gibi malı

maldan başkası ile mübadele etmektir. Ki o da tasarruftur. Ama şart aktin sulbünde olursa o zaman

akit fasit olur. Çünkü kitabet sonunda da satıma benzer. Çünkü bedel fasit olmaktadır. Asıl olan da

budur.

İZAH


Mükâteb, mükatebet´ten ism-i mefuldür. Efendiye mükâtib denilir. Kendisi ile kitabet yapılan köleye

mükâteb, cariyeye de mükâtebe denir. En uygunu, musannıfın kitabet kitabı demesiydi. Zira fikıh

ilmi bu kitapta mükellef olan kimsenin kitabet fiilinden baksetmektedir, mükâtebten değil.

Şu kadarı var ki Kuhistanî´de buradaki «mükâteb» kelimesi ism-i meful değil, kitâbet manâsında

olan mimli masdar olarak kullanılmıştır. Burada kitâbet kelimesinden mükâtebe dönülmesindeki

hikmet de bir çeşit tekrardan uzaklaşmaktır.

«Zikredilmesinin münâsebeti ilh...» Musannıfın bu sözünde «Uygun olan musannıfın bu sözü Itk

Bahsinden hemen sonra zikretmesiydi.» şeklinde vârid olacak itirazın cevabına işaret etmektedir.

Nitekim Hakîm-i Şehid, kitabeti Itkın hemen arkasında zikretmiştir. Cevab şudur: Itk köleyi

karşılıksız mülkiyetinden çıkarmaktır. Kitâbet ise öyle değildir. Kitabette mülkiyet efendinin.

menfaat de kölenindir. İşte bu yönüyle kıra akdine daha uygundur. Çünkü zata nisbet etmek

yararlanmaya nisbet etmekten daha önde gelir. Nitekim İnaye´de de bu araştırılmıştır. Kira akdinin

mükatebe kitabından önce zikredilmesi kira akdinin temlik, şartlar ve şartların cereyanı, efendi ve

köleden başkalarındadır. İşte bunun için de satıma benzemektedir. Bundan dolayı da kira akdi

mükatebe kitabından önce yazılmıştır.

Bazı âlimler tarafından da «Kira menfaatler için zaruri olarak mal sâbit olur. Kitabet ise bunun

aksinedir.» denilmiştir. Zikredilenlerin hepsi yaklaşık münasebetler olup mantık bakımından

inceleme ihtimalleri bulunmaz.

«Harfleri cem etmeye ilh...» Uygun olan, burada «Kitabat toplama (cem)dir.» demesiydi. Çünkü

kitabet, harfleri toplamaktadır.

«Mükateb denilmesi ilh...» Mustasfa´da şöyle denilir: «Kitabe sözlükte; cem etmek anlamındadır.

Bir şeyi borçlandırmakta da kullanılır. O halde efendi köleye kitabet bedelini yükler, köle de

efendisine bedeli ödediği zaman kendi ıtkını yüklenmiş olur.»

Mutarrizî de şöyle der: «Fakihlerin «Kitabet tasarruf hürriyetini kölelik hürriyetine eklemektir.» sözü

zayıftır. Sahih olan efendi ve köleden her...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Mükatebe
« Posted on: 18 Nisan 2024, 23:23:15 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Mükatebe rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Mükatebe mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Mükatebe kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Mükatebe Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Mükatebe kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Mükatebe peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Mükatebe ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Mükatebeönlisans arapça,
Logged
05 Şubat 2010, 17:14:01
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 05 Şubat 2010, 17:14:01 »

MÜKATEBİN YAPMASI CAİZ OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER BABI

METİN


Mükâteb alış-veriş yapabilir. Alış-verişinde müsamahalı hareket ederek az bir indirim veya fazlalıkla

satış yapabilir. Efendisi sefere gitmemesini şart koşsa bile mükâteb sefere gidebilir. Mükâteb

câriyesini evlendirme ve kölesi ile kitabet yapma hakkına da mâliktir. Eğer kitabet akti yapan kölesi

mükâteb olan efendisinin kitabet bedelini ödeyip azad edilmesinden sonra kendi kitabet bedelini

öderse, birinci mükâtebe velâ hakkı da vardır. Ama eğer mükatebin kölesi ondan önce kitabet

bedelini öder veya onun efendisine ödemesiyle birlikte köleside kendisine öderse, o zaman onun

mükâtebinin velayeti efendisi içindir.

Yalnız efendisinden izinsiz evlenemez, Karşılıklı da olsa hibe yapamaz, sadaka veremez. Ancak

sadaka ve hibede çok az birşeyle yapabilir. Bir kimseye kefil olamaz. İsterse efendisi nefsi kefaletle

izin versin. Çünkü onun kefaleti teberrudur. Kimseye karz veremez. Mal karşılığında da kölesini

azad edemez. Kölesinin nefsini para karşılğı kendisine satamaz. Kölesini evlendiremez. Çünkü

evlendirdiğinde mehir ve nafaka ile onun serveti noksanlaşır.

Baba, vasi hâkim, emin kendilerinin hacri altında olan çocuk köle hususunda zikredilen

hükümlerde mükâteb gibidirler. Ama mudarib, ticaretle izinli köle, en uygun görüşe göre muvafaze

ortaklığı ile ortak olan ortak mükâteb gibi değillerdir. Zira onların tasarrufları hassaten ticarettedir.

Diğer şeylerde değil.

Mükâteb yapan köle babasını veya oğlunu satın alırsa, ona tebanonlar da kitabet yapmış olurlar.

Burada maksat, yalnız doğuma dayanan yakınlığı olanlardır. Öyleyse doğum dışında kardeş ve

amca gibi bir yakınını satın alsa, onlar mükâteb olmazlar. Ama İmameyn buna muhalefet etmişlerdir.

Mükâteb, Ümmü´l-veledini çocuğu ile birlikte satın alsa, veya önce Ümmü´l-veledi, sonra da onun

çocuğunu satın alsa, -Cevhere- onun satın alışı caiz değildir. Zira Ümmü´lveled, çocuğuna tâbidir.

Şu kadar var ki, o kadın onu satın alan mükâtebin kitabetinde de delil olmaz.

Sonra musannıf bunun üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Mükateb Ümmü´l-veledini satın alsa,

onun azad edilmesiyle Ümmü´l-veledi azad edilmez. Bununla birlikte nikâhı da feshedilmez. Zira bu

kimse ona malik olmamıştır. O halde mükâtebin nikâh mülkü ile o cariye ile yatması caizdir. Yine

bunun gibi, kitabet kesen cariye köle olan kocasını. satın alsa, onun hükmü de böyledir. Şu kadar

var ki, mutlaka onu satabilir. Çünkü hürriyet onun cihetinden sabit olmamıştır.

Mükâteb, Ümmü´l-veledine çocuksuz olarak malik olsa, onu satması caizdir. İmameyn ise buna

muhalefet etmiştir.

Mükâtebin câriyesi bir oğlan çocuğu doğursa, mükâteb onun kendi çocuğu olduğunu iddia etse,

babasına tebean onunla da kitabet kesilmiş olur. O çocuk büyüdüğü takdirde kazancı

mükâtebindir. Çünkü onun kazancının kazancıdır.

Mükâteb cariyesi ile kölesini evlendirse, sonra da onlarla kitabet kesse, cariye bir çocuk doğursa, o

çocuğun kazancı, öldürdüğü takdirde diyeti anasının olur. Çünkü anasına tabi olma daha tercih

edilir.

Mükâteb veya ticaretle izinli köle efendisinin izni ile hür zannıyla bir cariyeyi nikâhlasa, o kadın

ondan bir çocuk doğursa, sonra o kadının başka birisinin istihkâkı olduğu ortaya çıksa, o çocuk

yine köledir. Müsatahık onun kıymetiyle de alamaz. İmam Muhammed burada muhalefet ederek

alabileceğini söylemiştir. Çünkü aldatılmış kişinin çocuğudur. İmameyn ise, sahabilerin icmaı ile

buradaki aldatılmış (mağdur) kimseyi hür ile tahsis etmişlerdir. Bunu Zeylaî de kapalı görmüştür.

Mükâteb bir cariye satın alsa, ama onun satışında fesad olsa, onunla yatsa sonra da alışındaki

fesad yüzünden onu geri iade etse, veya sahih bir satışla satın alsa, sonra başkasının istihkakı

çıksa, o zaman, mükatebin üzerine azad edilmezden önce ukur vâcibtir. Çünkü onun kitabetine

dahildir. Zira alışla izin, yatmakla da izindir.

Mükâteb efendisinin izni olmadan bir cariyeyi nikâhlasa, sonra cariyenin başkasının istihkakı

olduğu ortaya çıksa, o zaman onun ukru, ancak kitabet bedelini ödeyip azad edildıkten sonra

ondan alınır. Çünkü, nikâh onun kitabetine dahil değildir. Nitekim babın başında da geçti.

Her iki fasılda izinli köle de mükâteb gibidir.

Kitabet yapan cariye efendisinden bir çocuk doğursa, cariye için muhayyerlik hakkı vardır. Dilerse

kitabetine devam eder ve efendisinden ukrunu alır, dilerse de kitabet bedelini ödemez, efendisinin

Ümmü´l-veledi olur. Çocuğun nesebi, kadın tasdik etmese dahi sabit olur. Zira o cariye rakabe


olarak efendisinin mülküdür.

Bir kimse Ümmü´I-veledi veya müdebber kölesi ile kitabet kesse, geçerli olur. Ümmü´l-veled,

efendisi ondan çocuk taleb ettiğinden, efendisinin ölümü ile meccânen azad edilir. Müdebber ise

efendisi öldüğünde, dilerse kıymetinin üçte ikisini ödemek için çalışır, veya efendisi fakir olarak

ölmüş ve ondan başka tereke bırakmamışsa, bedelinin tamamını çalışarak öder.

Adam mükâtebe yaptığı köleye tedbir yapsa. geçerli olur. O müdebber köle kitabet bedelini

ödemekten aciz ise, müdebber olarak kalır. Yok eğer ödemekten aciz değilse, dilerse çalışarak

kıymetinin üçte ikisini öder, veya efendisi fakir olarak ölür ve ondan başka tereke bırakmazsa,

kitabet bedelinin üçte ikisini öder.

Mükâtebine tedbir yapan kimse zengin olarak ölürse, öyle ki, köle onun malının üçte birinden çıkar,

köle tedbir ile azad edilir, kitabet bedeli de ondan düşer. Efendi mükâtebini azad ettiğinde kitabet

bedelinin düştüğü gibi. Zira o zaman meccânen azad edilmiş olur. Çünkü henüz onun üzerinde

efendisinin mülkiyeti mevcuttur.

Adam vadeli bin lira ile kölesine kitabet kesse, sonra da binin yarısı olan beşyüzü ödemesi için sulh

yapsa, istihsanen geçerli olur.

İZAH

«Mükâteb alış veriş yapabilir ilh...» Mükâteb alış veriş yapabileceği gibi kira akdi, iare. âriyet ve

vedia verme, deyn (borç)i ikrar ve ödeme, eğer üzerinde borç varsa havale kabulü ama üzerinde

borç yoksa havale kabul edemez mufaveze değil inan şirketine ortak olma, çünkü mufaveze şirketi

kefâleti gerektirir, efendisinin aldığına ortak olma ve efendisinin onun aldığına ortak olması, alışla

vekâlet kabul etme, herne kadar satıcıya semenin zımânı vacib olsa da, kendi kölesine ticaret izni

verme işlerini de yapabilir. Birşeyi sattıktan sonra sattığı şeyde ayıp iddia edilirse sattığı şeyin

kıymetinden düşmek veya kıymetini fazlalaştırmak hakkına da sahiptir. Efendisinden de almış olsa,

aldığı mal ayıplı çıktığı takdirde onu geri verebilir. Ancak efendisinden aldığı birşeye murâbaha

yapması caiz değildir. Fakat eğer beyan ederse caizdir. Yine efendi mükâtebinden birşey alsa, o da

murabaha yapamaz.Efendisi adına bir dirhemi iki dirheme satamaz. Zira mükâteb kendi kazancı ile

daha haklıdır.

Mutlak karşılıklı alışverişlerde mükâteb efendisine yabancı gibidir. Bedâyî´de olduğu gibi. Özetle.

Yukarıda geçtiği gibi. köle kendi nefsi ve elindeki malı için de mükâtebe yapabilir. Mükâteb birşey

vasiyet etmiş olsa, kitabet bedelini ödemeden önce de ölse velev ki geriye bırakmış olduğu terekesi

onun vasiyeti ile kitabet bedelini karşılasa da, onun vasiyeti caiz değildir. Ama birşey vasiyet etse,

kitabet bedelini ödedikten sonra ölse, meselâ, «Ben azad edildiğim takdirde malımın üçte biri

fakirleredir.» dese, bütün âlimlerin ittifakı ile geçerli olur.

Mükateb malından belirli bir şeyi vasiyet etse, icmâ ile câiz olmaz. Çünkü o vasiyetini hür olduğu

zamana izafe etmemiştir. Onun o vasiyeti teberruya mâlik olmadığı bir zamanda mülkiyetine taalluk

eder. Ancak efendisi onun o vasiyetine azaddan sonra icazet verirse, caiz olur.

Mükâteb malının üçte birini vasiyet etse, Ebû Hanife´ye göre o vasiyeti caiz değildir. Ancak azad

edildikten sonra efendisi ona icazet verirse, câizdir. İmâmeyne göre ise, câizdir. Bedâyî. Özetle.

«Az bir ilh...» Bu söz, Şurunbulâliye´nin Hâniye´den naklettiğine uyarak metindeki mutlak ifadenin

kaydıdır. Bununla beraber bu yalnız Ebû Hanife´nin sözüdür.

Bedâyî´de şöyle denilmektedir: «Mükâteb az veya çok semenle de satabilir. Semen hangi cinsten

olursa olsun. Ebû Hanife´nin görüşüne göre peşin ve vadeli de satabilir. İmameyne göre ise, ancak

halkın onun emsâlinde yanılması kadar azına veya çoğuna satabilir. Derâhim ve denânirle de

satabilir. Mutlak satışla vekil gibi vadeli değil, yalnız peşinle satabilir.»

«Efendisi sefere gitmemesini şart koşsa bile ilh...» Sefere gidebilir. Zira alış-veriş çoğu kez olduğu

yerde olmaz, seferle olur. Efendisi sefere gitmemesini şart koşsa, o yine sefere gitse, akit bâtıl

olmaz. Çünkü şart aktin özünde değildir. Yani her iki bedele de girmez. Nitekim yukarıda geçti.

«Câriyesini evlendirme hakkına ilh...» Keza, mükâtebe olan cariyesini de evlendirebilir. Çünkü

evlendirmek kazanç sağlamak kabilindendir. Ama kölesini evlendiremez. Bedâyî. Mükâteb.

cariyesini kendi kölesi ile de evlendiremez. İmam Ebû Yusuf´tan mükâtebin câriyesini kendi

kölesiyle evlendirmesini...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

05 Şubat 2010, 17:39:53
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 05 Şubat 2010, 17:39:53 »

MÜŞTEREK KÖLENİN KİTABETİ BABI

METİN


Bir köleleri olan iki ortaktan birisi arkadaşına kölenin kendi hisse-sine düşen kısmı için bin dirhem

kitabet yapması ve bedelini kabzetmesi için izin verse, o ortak da kitabet kesse, Ebû Hanife´ye göre

kitabet akti yalnız izinli ortağın hissesinde geçerli olur. Zira Ebû Hanîfe´ye göre kitabet bölünme

kabul eder. Ortağın feshetme yetkisi de yoktur. Çünkü izin vermiştir. Kitabet bedeli olan bin

dirhemin bir kısmını kabzetse, köle tamamını ödemekten âciz olsa, kabzedilen meblağın hepsi,

kabzeden içindir. Çünkü diğeri kabzı için izin vermiştir. Öteki ortak ise müteberridir. Eğer bin

dirhemin hepsini kabzederse, kabzeden kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur.

İki kişi arasında müşterek bir cariyeye iki ortak birlikte kitabet kesseler, ortaklardan birisi onunla

münasebette bulunsa, onun münasebetinden cariye bir çocuk doğursa, münasebette bulunan

kimse çocuğun kendisinin olduğunu iddia etse, sonra da diğer ortak münasebette bulunsa, onun

münasebetinden de cariye bir çocuk doğursa, ikinci defa münasebette bulunan kimse doğan

çocuğu iddia etse, onun iddiası geçerlidir. Zira dış görünüş bakımından onun mülkü mevcuttur.

İmameyn bu meseleye muhalefet etmişterdir.

Cariye, ikinci doğumundan sonra kitabet bedelinden aciz olsa, yapılan kitabet sanki yapılmamış

gibi olur. O zaman o cariye birinci ortağa ümmü´l-veled olur. Çünkü ümmü´l-veledliğe intikaline

engel olan hal ortadan kalkmıştır. Onun münasebeti de öncedir.

Birinci defa münasebette bulunan ortak. diğer ortağa cariyenin kıymetinin yarısı kadar ve ukrunun

yarısı kadar zamindir. Ortağı ise, ukunun hepsine diğer ortağına zamindir. Çünkü hakikaten

başkasının üm-mü´l-veledi ile münasebette bulunmuştur. Oğlu olduğu halde o çocuğun kıymetine

de zamindir. Çünkü o çocuk aldatılmışın çocuğu mesabesindedir.

Ortaklardan herhangi birisi mükâtebeye kitabet bedelini ödemekten aciz olmasından önce ukrunu

vermiş olsa, sahihtir. Çünkü cariye kitabet yaptığından menfaatleri kendisine hastır. Aciz olduğu

takdirde ukrunu efendisine geri verir.

Ortak cariyeyi ikinci ortak münasebette bulunmadığı halde tedbir yaparsa, mesele yukarıda

zikredilen hali ile kaldığı takdirde, mükatebe de kitabet bedelini ödemekten âciz olursa, onun

tedbiri bâtıl olur. Birinci ortak (münasebette bulunan) cariyenin kıymetinin ve ukrunun yarısı kadar

diğer ortağa zamin olur. Çocuk birinci adamın olur, mükatebe de onun ümmü´l-veledi olur.

İki ortak birlikte cariye ile kitabet kesseler, ortaklardan birisi zengin olduğu halde onu azad etse,

cariye de geri kalan yarısını ödemekten âciz olsa, azad eden ortağına kıymetinin yarısı kadar zamin

olur. Zamin olan ortak, ödemiş olduğu yarı kıymeti rücu ederek cariyeden geri alır. Zira sabit

olduğu üzere susan kimse azad edene bir şey ödediği zaman Ebû Hanîfe´ye göre rücu edip alabilir.

İmameyne göre ise alamaz.

PRATİK BIR MESELE: İki kişinin bir kölesi olsa, birisi onu tedbir etse, sonra diğeri zengin olduğu

halde onu azad etse, veya bunun ak-sine, birisi azad etse sonra diğeri tedbir etse her iki şekilde de

tedbir yapan adam dilerse onu azad eder veya köleden geri kalan kısmı için çalışma taleb eder.

Dilerse de yalnız birinci şekilde ortağına tazmin ettirir. Allah daha iyisini bilir.

İZAH

Musannıf bu babı sonra zikretmiştir. Çünkü asıl olan ortaklığın olmamasıdır. İtkanî. İtkanî´nin gayri

de «Çünkü iki birden sonra gelir.» demişlerdir.

«Arkadaşına ilh...» Yani diğer ortağa.

«Kendi hissesine ilh...» Yani kitabetle izinli olan kimsenin hissesine. Kifaye.

«Kabzetmesi ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Kitabetle iznin faydası izin veren kimsenin artık

kitabeti feshetme hakkının olmamasıdır. İzin vermediği takdirde fesih hakkı olduğu gibi. Kabızla

iznin faydası ise. kabzettiği meblağda izin veren kimsenin hakkının kesilmesidir.»

Şârih de buna ileride işaret edecektir.

«Ebû Hanife´ye göre ilh...» İmameyne göre ise, kitabet bölünme kabul etmez. O zaman ortağına

hissesi için izin vermek, kölenin tümüne kitabet için izin vermektir. O halde kölenin kitabeti için

izinli olan ortak bir kısmında asil, bir kısmında da vekil olur. Alınan da ikisinin arasında ortak olur.

Köle kitabet bedelini ödemekten aciz olduktan sonra da alınan ikisi arasında ortaklı olarak kalır.

Hidaye´de olduğu gibi.

«Çünkü izin vermıştir ilh...» Ama ortağından izin almadan kölesine yarısı için kitabet kesmiş olsa,


Ebû Hanîfe´ye göre onun hissesinde köle mükâteb olur. İmameyne göre ise yukarıda geçtiği gibi

köle tamamen mükateb olur.

Kölenin kitabetinde susan ortak köle kitabet bedelini ödemezden önce İmamların ittifakıyla

kendinden zararı red için kitabeti feshedebilir. Ama ortağın birisi, bunun aksine ortağından izinsiz

hissesini satmış olsa, ortağının bir zararı olmadığından ortağının satışını feshetme hakkına sahip

değildir.

Yine, ortaklardan birisinin azadı veya azadı şarta bağlaması da kitabet yapmanın aksinedir. Bunlar

da feshi kabul etmez.

Köle, izinsiz olarak kitabet kesen efendiye (ortağa) kitabet bedelini ödese. kitabet yapanın

hissesinde, Ebû Hanîfe´ye göre özellikle azad edilmiş olur. Zira yukarıda geçtiği gibi azad ona göre

bölünme kabul eder. Ama kitabette susan ortak, diğer ortağın aldığı kitabet bedelinin yarısını

alabilir. Bu meselenin tamamı Tebyin adlı eserdedir.

«Diğeri kabzı için izin vermiştir ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Çünkü ona kabızda izni, kölenin

ona ödemesine izindir. O zaman kendi payı ile mükatebe teberru etmiş olur. O zaman kitabet yapan

ortak, kitabet yapmayandan daha özel olur. Kitabet yapan adam aldığı kitabet bedeli ile borcunu

ödese, kabız ona özeldir, hepsi kabızla teslim edilir.»

«Öteki ortak ise müteberridir ilh...» Yani kitabet yapılan köleye teberru etmiştir. Nitekim Zeylaî´nin

ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Islah ve Dürer´de ise, «Diğer ortak kitabet bedelini kabzeden

ortağa teberru etmiştir.» denilmiştir. Azmiye´de ise bunun doğru olmadığı iddia edilmiştir.

Ben derim ki: Dürer ile Islah ve Zeylaî´nin ifadeleri arasında bir zıtlık yoktur. Zira Kifaye sahibi şöyle

demiştir: «İzin veren kişi, kölenin kazancının kendi payına düşenini köleye teberru etmiş olur.

Sonra da ortağına teberru etmiş olur. Ortağının kitabet bedelini kabzetmesiyle teberruu

tamamlandığı takdirde rücu edemez...»

«Kabzeden kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur ilh...» Ortağına da zamin olmaz. Çünkü

ortağının izni ile kabzetmiştir. Şu kadar var ki, yarısı azad edilmiş köle, diğer ortağın hissesini

ödemek üzere çalışır. Azmiye. Kâfi´den naklen.

«İmameyn bu meseleye muhalefet etmişlerdir ilh...» Zira imameyne göre ikinci defa münasebette

bulunan ortağın davası geçerli değildir.

Bilinsin ki, fakihlerin hepsi mesele tamamlandıktan sonra imameynin muhalefetini zikretmişlerdir.

Yani, «O onun çocuğudur.» sözünden sonra. Şârih ise. bu muhalefeti daha önce zikretmiştir. İşte

şarihin bu öne alışı ihtilafın yalnız ikinci münasebette bulunan odama nesebin sübutu hakkında

olduğu zannını uyandırıyor. Halbuki hiç de öyle değildir. Aynî ve diğerleri, «Zikredilenin hepsi Ebû

Hanife´ye göredir.» demişlerdir.

İmameyne göre ise, adı ve vasfı geçen cariye birinci münasebette bulunanın ümmü´l-veledidir. Ve

tamamıyla mükâtebtir. Birinci münasebette bulunan kimse İmam Ebû Yusuf´a göre o mükâteb

cariyenin kıymetinin yarısını verir. İmam Muhammed´e göre ise kıymetinin yarısından kalan kitabet

bedelinin yarısından hangisi daha az ise onu diğer ortağına öder. Son çocuğun nesebi ise,

sonradan münasebette bulunan için sabit olmaz. Bununla birlikte çocuk kıymetiyle de onun olmaz.

İkinci münasebette bulunan adam mükâtebeye ukrunu da borçludur.

İşte imamlar arasındaki ihtilaf, mükâtebe bir cariyenin ümmü´l-veled olmasında bölünme kabul eder

mı, etmez mi meselesindedir. Ebû Hanîfe´ye göre bölünme kabul eder. İmameyne göre ise bölünme

kabul etmez. Sırf cariyenin ümmü´l-veled olması bölünme kabul etmez. Bu konuda İmamların icmaı

vardır. Müdebbere olan bir cariyenin ümmü´l-veled olması ise, yine imamların icmaı ile bölünme

kabul eder.

«İkinci doğumundan sonra kitabet bedelinden âciz olsa ilh...» Yani her iki iddia ve her iki

doğumdan sonra.

«Mani olan hal ortadan kalkmıştır ilh...» Yani kitabette ümmü´l-veled olmaya intikaline engel olan

kitabet ortadan kalkmıştır. Ümmü´l-veledliği tamamen istiladı isteyen şeyin kaim olmasıyla birlikte

birinci münasebette bulunan adama intikal eder. O halde ümmü´l-veledliği gerektiren şey çocuğun

doğumundan itibaren amelini yapar. Muhayyerlik şartıyla yapılan satışla satıcı muhayyerlik şartını

düşürdüğü takdirde. o vakitten mülkiyetin kendisine sabit olması gibi. Zeylaî.

«Onun münasebeti de öncedir ilh...» Bu görüş, sorulacak bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki, her

ikisinin de o cariyede mülkiyet hakkı var ve her ikisi de onunla münasebette bulunmuşlardır. Her

ikisi de aynı zamand...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

05 Şubat 2010, 17:45:18
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 05 Şubat 2010, 17:45:18 »


MÜKÂTEBİN ÖLÜMÜ-ACZİ VEYA EFENDİNİN ÖLÜMÜ BABI

METİN

Mükâteb kitabet bedeli taksitlerinden birisini aczinden dolayı ödemezse bakılır: Eğer ona gelecek

bir malı varsa. hâkim üç güne kadar onun aciz olduğuna hükmetmez. Zira üç gün özür sahiplerinin

tecrübesi için verilen bir süredir. Eğer böyle bir malı yoksa. hâkim hâlen onun acizliğine hüküm

verir. Kitabeti de efendisinin talebi ile veya efendisi kölenin rızası ile fesheder.

Eğer kitabet fasit ise, efendi ondan izin almaksızın da akti feshedebilir. Mükâteb, kitabetin feshine

caiz kitabette de, fasit kitabette de mutlaka mâliktir. Bu feshe efendisi razı olmasa dahi. Onun

kitabet aktini feshetmesiyle de onun köleliği avdet eder. Kazandığı mal da efendisinindir.

Mükâteb ölse, elinde de kitab6t bedelini karşılayacak kadar mal olsa, kitabet fesholmaz. Onun

kitabet bedeli malından ödenerek kayatının en son parçasında onun azâd olduğuna hükmedilir.

Kitabet süresinden önce değil, kitabet süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği

gibi. Kitabet bedelinden geri kalan malı da varislerine miras olarak kalır.

Mükâteb ölse, ama geriye mal bırakmasa, yalnız kitabet süresinde

doğan bir oğlu olsa. bu oğlu kitabet bedelini karşılayamazsa, onun kitabeti devam eder. Oğlu

babasının kitabeti için çalışır ve taksitlerini öder. Babasının taksitlerini ödediği takdirde ölümünden

önce babasının ve teban kendisinin azad edildiğine hükmedilir.

Mükâteb ölse, kitabet sırasında köle olan oğlunu satın alsa. köle olan oğlu babasının kitabet

bedelini peşinen öder. Ödemezse, köleliğine avdet eder.

İmameyn, kitabet süresinde doğan oğlu ile satın almış olduğu oğlunun eşit olduğuna hükmederek,

kitabet süresinde aldığı oğlu da kitabet süresinde doğan oğlu gibi babasının kitabet bedelini

yapılan taksitlere göre öder demişlerdir. Ama eğer mükâteb, kita´bet süresinde anne ve babasını

satın alırsa, kitabet bedelini ödemeden öldüğü takdirde anne ve babası yine köleliğe reddolunurlar.

İmameyn ise, «eğer anne ve baba oğullarının kitabet bedelini peşin olarak öderlerse azad olunurlar,

yok eğer peşin ödemezlerse, azad olmazlar» demişlerdir.

Mükâteb oğlunu satın alsa ve borcunu ödedikten sonra ölse, oğlu ona varis olur. Çünkü babası hür

olarak ölmüştür ve geriye de hür bir oğul bırakmıştır. Nitekim yukarıda da geçti. Babası ile büyük

oğlu ikisi aynı akitle kitabet akti yapsalar, babası bedeli ödedikten sonra ölse, oğlu ona varis olur.

Çünkü onlar bir akitle kitabet yaptıklarından ikisi bir şahıs gibi olmuşlardır. Zira aktin ittihadı bunu

zaruri kılmıştır.

Mükâteb ölse, geride hür bir kadınla yani azad edilmiş bir kadınla bir oğlan çocuğu bıraksa ve

kitabet bedelini ödeyecek kadar da alacak bıraksa, sonra cinayet işlese. çocuğun işlemiş olduğu

cinayetin erşini annesinin akilesinin ödemesine hükmedilir. Çünkü babası henüz azad edilmemiştir.

Babasının aciz olduğuna da hükmedilemez. Zira annesinin âkilesi üzerine hüküm vermekte

babasının taciz edilmesi arasında zıtlık yoktur. Onlar rûcu edip çocuğun babasının malından da

alamazlar.

Musannıfın burada alacakla kayıtlamasının sebebi, geriye kitabet bedelini ödeyecek mal bırakmış

olsa idi, çocuğu annesine ilhaka hükmedilemezdi. Çünkü hâlen babasının kitabet bedelini

karşılamak mümkündür.

Bu çocuğun velâsının annesinin kavmine hükmü, anne tarafı ile baba tarafının davalaşmasından

sonra verilmişse. zikredilen şekilde verilen hüküm, babasının aczine verilmiş hükümdür. Çünkü bu.

hakkında ictihad yapılan bir konudur.

Mükâteb efendisine zekât ve sadakalardan tahsil ettiği malı kitabet bedeli olarak ödese, sonra

kalanı ödemekten acze düşse, efendi her ne kadar sadakaya ehil değilse de o mal efendisine

helâldir. Çünkü mülkiyet değişmiştir. Bu hüküm as!ı, Resulullah (s.a.v.)ın Berîre ismindeki sahabiye

kadına söylediği, «O senin için sadaka, bizim için de hediyedir» hadisidir. Fakir bir kimse toplamış

olduğu zekâtı yemeden ölse, onun zengin olan varisinin onu alması ve ona helâl olması gibi. Bir

yolcu zekât alsa, onu yemeden malına ulaşsa, onun o malı yemesinin helâl olduğu gibi. Yine. bir

fakir elinde zekât malı olduğu halde zengin olsa, o sadaka ona helâldir.

Ama bunun aksine bir fakir almış olduğu zekâtı bir zengine veya bir Hâşimîye vermiş olsa, zengin

veya Hâşimî´nin o malı alması helâl olmaz. Çünkü mülkiyet değişmiştir.

İZAH

Bu konuyugeri bırakmanın manâsı açıktır. Zira ölüm veya ödemekten aciz olmakakitten sonradır.


«Ona gelecek bir malı varsa ilh...» Alacağı bir borç veya gelecek bir mal gibi. Hidâye.

«Hâkim ilh...» Bu fıkıh lisanında tarafların kendi aralarında tayın edecekleri hakemi de kapsamına

alır. Zira. onun vereceği hüküm ve kısas ve hadler hâricinde, eğer hüküm vermeye ehliyetli ise,

sahihtir. İtkanî.

«Özür sahiplerinin tecrübesi için ilh...» Hidâye´de şöyle denilmektedir: «Hasma savunma, borçluya

da ödeme için mühlet vermek gibi.»

«Bir malı yoksa ilh...» Hâkimin onu âciz kabul etmesi, Ebû Hanife ile İmam Muhammed´e göredir.

Sahih olan da ancak budur. Kuhistanî, Muzmarat´tan.

Ebû Yusuf´a göre, ancak iki taksit ödemediği zaman onun acizliğine hükmedilir. Zira Hazreti Ali

«Mükâteb köle kitabet bedelinden iki taksidi peşpeşe ödemezse, köleliğe döner» demiştir. İmameyn

ise Hazreti Ali´nin bu sözünü nedb üzerine yorumlamışlardır. Yani iki taksit geçmeden köleliğe

döndürülmesi mendubtur. Zira bu konudaki eserler. birbirlerine muârızdırlar.

«Kitabeti de fesheder ilh...» Yani fesheder. Aczine hükümden sonra feshi zikretmesi, yalnız aczine

vermenin yeterli olmamasındandır. T. Hamevî´den.

«Efendi akti feshedebilir ilh...» Belki akti feshetmek günahı ortadan kaldırmak için yani, günahın

sebebinden dönmek için ona vacibtir. T.

«Onun köleliği avdet eder ilh...» Yani köleliğin hükmü döner. Burada uygun olan, Hidâye ve Kenz´in,

«Kölelik hükümleri döner» görüşüdür. Çünkü onun köleliği zaten devam ediyordu. Bunu Kuhistanî

ifade etmiştir.

«Kazandığı mal da efendisinindir ilh...» Velev ki kazandığı sadaka da olsa, efendisi de zengin olsa,

sahih kavilde, yine efendisinindir. Nitekim ileride gelecektir.

«EIinde kitabet bedelini karşılayacak kadar mal olsa ilh...» Çünkü kitabet. ivazlı bir akitdir. İvazlı

akitlerde de aktin karşılığı olduğu takdirde akit feshedilemez: Bu görüş, eğer kitabet bedelini

karşılayacak kadar malı yoksa, kitabetin münfesih olduğuna işaret etmektedir. Hatta birisi, kitabet

bedelini ölen mükâteb namına teberru etmiş olsa. ondan o teberru kabul edilmez. Bu da Ebûbekir

el-İskâf´ın sözüdür. Ebülleys de «hâkime müracaat edilmeksizin onun akti kendiliğinden infisah

etmez» demiştir. Suğrâ´da olduğu gibi. Kuhistanî.

«Kitabet bedeli malından ödenerek ilh...» Ama eğer mükâtebin üzerinde hem efendinin, hem de bir

yabancının alacağı varsa, -Bedâyî´de «önce yabancının alacağı ödenir. Sonra bakılır Eğer terekede

efendisinin alacağını kitabet bedelini karşılayacak mal varsa, efendisinin alacağı verilir. Yoksa,

kitabet bedeli verilir. Efendi de borcunu ona mal ortaya çıktığı takdirde alır. Ama terekede her ikisini

karşılayacak malı yoksa, önce efendisinin alacağı verilirse, mükâteb âciz olmuş olur. Efendinin de

kölesi üzerinde vacib olarak alacağı bir borcu olmaz» denilmiştir.

«Kitabet süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği gibi ilh...» Bu görüş gerektirir ki,

onun usulü olan anne ve babasının ve kitabet süresinde satın almış olduğu feri olan çocuklarının

azadlarına hükmedilmez. Halbuki kitabet süresinde almış olduğu çocukları azad edebilir. O halde

doğru olan tâbir, «Nasıl ki onun kitabetine dahil olanların azadına da hüküm verilirse» sözüdür. H.

Gurer´de şöyle denilmektedir: «Onun erkek çocuklarının azadına da hüküm verilir. İster bu çocuklar

onun kitabet süresinde doğsunlar, ister onları kitabet süresinde satın alsın, isterse de mükâteb

küçük veya büyük oğlu ile beraber bir akitte kitabet kessin. Zira onun çocuklarının hepsi kitabette

babalarına tâbidirler. Babalarının azadı ile de azad edilirler.» T.

«Kitabet süresi içinde doğan çocuklar ilh...» Yani almış olduğu cariyeden. Kitabet süresinde cariye

alması her ne kadar haram ise de. Çünkü onun cariye alması nesebin sübutuna aykırı değildir.

Nitekim biz bunu Şurunbulâliye´de naklen zikrettik. Bu şekilden başka, gelecekte Bedâyî´den naklen

iki şekil daha zikredeceğiz.

«Malı da varislerine miras olarak kalır ilh...» Yani onun hür olan çocuklarınındır. Eğer hür bir

kadından doğmuşlarsa. Yine kitabet süresinde doğan çocukları ile kitabet süresinde satın aldığı

çocuklarına ve bir de anne ve babasına miras kalır. Çünkü onlar onun azadıyla azad olurlar. Yine,

mükâteb olan ve kitabet akti babası ile birlikte tek akitle yapılan çocuğuna da miras kalır. Ama

kitabet akti müstakil bir akitle yapılan mükâteb çocuğu onun malından miras alamaz. Çünkü o hür

olarak ölür, çocuğu ise mükâtebtir. Mükâteb Ise babasından miras alamaz. Bedâyî.

Ölen kimsenin akrabalarından bir vari...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes