Konu Başlığı: Hibe akdini bağlayan sözler Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Mart 2011, 13:46:37 Hibe Akdini Bağlayan Sözler: Hibe akdi hibe edenin şu sözleriyle bağlanır; 'hibe ettim': Hil etme sözü bu babda sarih bir ifadedir. Bağışladım: Bu kelime bu bab< çok kullanılır. Bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) buyurmuştur: "Her çocuğuna böyle bîr bağışda bulundun mu?"[5] Verdim; bu kelime de bu babda sarih bir ifadedir. Bu yiyeceği san yedirdim: Yedirme kelimesi de yemeğe izafe edildiğinden, hibe babınc sarih bir ifade olur. Çünkü yedirmek ancak lokmayı yutturmakla, bu t yemeğin hibe edilene mülk edilmesiyle olur. Ama bir kimse b başkasına; 'şu araziyi sana yedirdim1 derse, buradaki yedirme kelimesi arazinin o adama ödünç verildiği mânasını ifade eder. Şu şeyi sana ömürlük verdim: Bu evimi ömrün boyunc kullanman üzere sana verdim, demek de böyledir. Bir hadîs-i şerîfde H; Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur; "Bir kimse bir malını birine ömr, boyunca kullanmak üzere hediye ederse, o mal ömrü boyunca o adamın o öldükten sonra da mirasçılarının olur. [6] Hibeye niyyet ettiği zaman; 'seni şu bineğe bindirdim' sözü il< de hibe akdi tamamlanır. Çünkü bu sözden maksat, onu o bineğ< gerçekten bindirmektir ki, bu söz hibede kullanılır. 'Emir falan adamı bi: ata bindirdi' denildiğinde emirin o atı o adama hibe ettiği ve bunun bi: hibe akdi olduğu anlaşılır. Yine; 'bu elbiseyi sana giydirdim' ifadesi ile hibe akdi tamamlanmış olur: Bir âyet-i kerîmede geçen; "Yahut onları giydirmek" (Mâide: 89). ifadesiyle yemin keffareti olarak fakirlere elbisenin mülk olarak verilmesi kastedilmiştir. 'Ona elbise giydirdi' denildiğinde de, 'ona elbise bağışladı' mânası kastedilir. Bir kimse bir başkasına; 'şu evi ve şu cariyeyi sana bağışladım' demekle; eğer hibeyi niyyet etmemişse, bu ev ve cariye iğreti olarak o adama verilmiş olur. Bir kimse bu sözü aynı baki kalmakla beraber kendisinden faydalanılması mümkün olmayan dirhem, dinar, yiyecek ve içecek gibi şeyler için söylerse, bu hibe olur. Taksim edilemeyen ortak bir maldaki muayyen bir hisseyi bağışlamak caizdir. Fakat taksim edilebilirse, caiz olmaz (İmam Şâfıî): Çünkü hibede kabz şarttır. Ancak böyle ortak bir maldaki hissenin hibe edilmesinde, böyle bir şartın gerçekleşmesi mümkün değildir. Buna rağmen böyle bir hissenin hibesini caiz görsek, bu; hibe edeni taksime zorlamak olur. Oysa kendisi taksimle mükellef değildir. Taksime zorlamak da ona zarar verir. Taksim edilemeyen maldaki hisseyi hibe etme durumunda yapılan kabz eksik olur. Ancak mecburiyet sebebiyle bununla yetinilir. Malı taksime zorlamanın zararı, o malın menfaatini taksime zorlama hakkının devamını gerektirmez. Biz deriz ki; menfaatler paylaşılmakta, ancak hibe edilmemektedir. Çünkü hibe menfaate değil, aynın kendisine isabet etmiştir. Bağışlandıktan sonra bölünür ve teslim edilirse, o zaman caiz olur: Çünkü teslim almakla artık ortaklık kalmaz. Bu bölünebilen bir evdeki hissenin hibe edilmesi gibidir. Memedeki sütün, hayvanın sırtındaki yünün, hurma ağacı üzerindeki hurmanın, tarladaki ekinin hibe edilmesi de bunu gibidir: Çünkü bu eşyaların asıllarına bitişik oluşları, teslime mâni oluşu sebebiyle ortak maldaki hisse gibidir. Aynı şekilde bir kimsenin ortak maldaki hissesini ortağına hibe etmesi de kabz imkânının olmayışı sebebiyle caiz değildir. Buğdayın öğütülüp çıkarılacak ununu, susamın ve sütün çıkarılacak yağını hibe ettikden sonra çıkartıp teslim etmek caiz değildir: Çünkü hibe edilen şey ortada mevcud olmadığından, mülke mahal olmaz. Bu sebeple hibe akdi bâtıl olur, yeni bir akde ihtiyaç doğar. Ortak maldaki hisseye gelince; bu mülketmeye mahaldir. Öyle ki, bunun diğer hisseden ayrı olarak satılması caizdir. İki kişi müştereken mâlik oldukları mallarını birlikde birisine hibe etseler, caiz olur. Bunun aksi ise, caiz değildir (Ebû Yûsuf, îmanı Muhammed): İki kişi ortak oldukları bir malı birisine hibe etseler, caiz olur. Çünkü bu iki ortak mallarını hibe olarak o şahsa teslim etmişler, o da her iki hisseyi bir arada teslim almıştır. Artık şayi hisse kalmaz ve zarar da söz konusu değildir. Bunun aksinin caiz olmaması Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. İmameyn dediler ki; 'bu da sahihdir. Çünkü hibe akdi birdir, ortaklık yoktur. Bu, iki kişiye rehin vermek gibidir.' Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki görüşünün gerekçesi şudur; mal sahibi iki kişiden her birine o malın yansını hibe etmiştir. Çünkü onların her birinin mülkiyeti yanda sabit olur. Görmez misin ki, bölünemeyen bir ortak maldaki hisse hibe edilir de, ikisinden biri kabul ederse, bu hibe akdi o malın yansında sahih olur ve ortak maldaki yan hisse mülk edilmiş olur. Rehine gelince; bunda hakediîen husus o malı hapsedip alıkoymaktır. Dolayısıyla her iki rehincinin o rehineyi tam olarak yanlannda alıkoymaya haklan vardır. Bu mes'ele tam olarak rehin bahsinde anlatılmıştı. Bir kimse bir malı iki fakire birden sadaka olarak, aynı şekilde hibe olarak da, verirse, caiz olur. Ama iki zengine sadaka olarak verirse, caiz olmaz: İmameyn dediler ki; 'iki zengine sadaka olarak verirse, caiz olur.' Ebû Hanîfe'nin bu mes'eledeki farklı görüşü şöyledir; fakire vermekle Allah (cc) in rızası maksat edinilmiş olur ki, Allah (cc) da birdir. Bu alış veriş sadaka lafzıyla da olsa, hibe lafzıyla da olsa, kendisine verilen bir fakir de olsa, bir kaç fakir de olsa; değişen bir şey olmaz. Zengine bir şey vermekle, zenginin hoşnut kalması maksat edinilmiş olur. Burada kendisine sadaka olarak verilen iki zengindir ve bu bir ortaklık olmaktadır. Zengine verilen sadaka ise, hibedir. Çünkü o sadaka almaya ehil değildir. Bir kimse cariyesini hibe edip karnındaki çocuğu istisna etse; hibe sahih, istisna ise bâtıl ve geçersiz olur: Evvelce de açıkladığımız gibi, istisna ancak akdin kendisinde amel ettiği şeyde âmil olur. Meselâ rahimdeki çocuğun hibe edilmesi sahih olmaz. Öyle ise anasının hibe edilmesi halinde bu ceninin istisna edilmesi de sahih olmaz. İstisna edilse bile, bu fasid bir şarttır. Hibe akdi fasid şart sebebiyle bozulmaz. Zira Hz. Peygamber (sas) umra'yı caiz görmüş, ancak ömürlük verenin ileri sürdüğü şartı geçersiz saymıştır. Fakat alış veriş akdinde hüküm bunun hilâfınadır. Bu akid fasid şart sebebiyle bâtıl olur. Zira Hz. Peygamber (sas) şartlı alış verişi yasaklamıştır.[7] Bir kimse cariyesinin karnındaki cenini müdebber kılıp, sonra cariyeyi hibe ederse, caiz olmaz. Ama cenini azad edip sonra da cariyeyi hibe ederse, caiz olur. Bu iki mes'ele arasındaki fark şudur; müdebber cenin, cariyeyi hibe edenin mülkünde ve biyolojik olarak annesine bitişiktir. Bu da ortak maldaki hissenin hibesinde olduğu gibi, kendisine hibe edilen şahsın onu kabzetmesinin sıhhatine mâni teşkil eder. Ama azad edilen ceninde kin mülkiyet hakkı kalmaz. Artık hibe edilen cariyede başkasının hakkı bulunmamaktadır ve ceninle mülkiyet irtibatı da yoktur. Şu halde kendisine hibe edilen şahsın onu teslim almasının sahihliğine mâni yoktur. Bir kimse azad etmesi, müdebber kılması veya ümm-ü veled kılması şartıyla bir başkasına bir cariye hibe ederse; ya da bir kısmını kendisine geri vermesi yahut karşılığında kendisine bir şey vermesi şartıyla bir başkasına bir ev hibe ederse; hibe caiz ama şart geçersiz ve bâtıl olur. Çünkü bu akdin gereğine ters düşen bir şarttır. Dolayısıyla da fasiddir. Ve evvelce de açıkladığımız gibi, bu şart yapılan hibe akdini iptal etmez. [8] [5] Sahabeden Nûman (ra), oğlu Beşir'i Hz. Peygamber (sas) e getirerek; "Ey Allah (cc) in Rasûlü! Ben bu oğluma bir köle bağışladım" demiş; Hz. Peygamber (sas) de ona yukarıdaki suali sormuştu. (Buharî; Hibe: 2. Müslim; Hibât: 9. Tirmizî; Ahkâm: 30). [6] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir. [7] Bunu Taberânî El- Evsat'da rivayet etmiştir [8] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/413-416. |