๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => el-İhtiyar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 06 Nisan 2011, 15:34:35



Konu Başlığı: Hacc fiilleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 06 Nisan 2011, 15:34:35
HACC FİİLLERİ


 

Diğer beldeler gibi, Mekke'ye gece veya gündüz girmenin bir zararı yoktur. Mekke'ye girilince, evvelâ Mescid-i Haram'a gidilir: Çünkü Beytullah oradadır. Zaten maksat da Beytullah'ı ziyaret etmektir.

Hz. Peygamber (sas) in tabiatına uyularak Beni Şeybe kapısından Mescid-i Haram'a girmek ve girerken de şu duayı okumak müstehabdır. [30]

Mescid-i Haram'a yalınayak girer. Ancak ayakları zarar görecekse, papucuyla girer. Girerken de şu duayı okur: [31]

Beytullah görülünce tekbir ve tehlil getirilir: O esnada şöyle demek müstehabdır: [32]

İşe evvelâ Hacerü'l- Esved'den başlanır. Tavaf edecek olan kişi bu taşın karşısına geçip tekbir getirir: Hz.Peygamber (sas) Mescid-i Haram'a girerken böyle yapmıştır.

Namazda yaptığı gibi ellerini kaldırır: Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Eller ancak yedi yerde kaldırılır.” Böyle derken Hacerü'l- Esved'in istilâm edilmesini de saymıştır. Yapılabiliyorsa; hiç kimseye eziyet etmeden Hacerü'l- Esved'i öper veya elini sürer: Avucunun içiyle veya elinin bir kısmıyla dokunur, sonra öper ya da tam hizasında durur. Bunu yapamazsa, eliyle işaret eder: Çünkü müslümana eziyetten sakınmak vâcibdir, Hacerü'l- Esved'i öpmek ve istilâm etmek ise sünnettir. Vacibi yerine getirmek, sünneti yerine getirmekden önce gelir. Hz. Peygamber (sas) Hacerü'l- Esved'i öpmüş ve Hz. Ömer (ra) e şöyle buyurmuştu;

“Sen kuvvetli bir adamsın, Hacerü'l- Esved'(e ulaşmak) için insanları sıkıştırıp onlara zahmet verme. Ama bir boşluk bulursan, hemen istilâm et. Aksi takdirde, karşısında durarak tekbir ve tehlil getir.” [33]

Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) bineği üzerinde Kabe'yi tavaf etmiş ve rükünleri asâsıyla istilâm etmiştir. Hacerü'l-Esved'i istilâm ederken şu duayı okumak müstehabdır. [34]

Sonra kudum tavafını yapar: Buna tahiyye tavafı da denilir. Bu taraf afakîler; yani Mekke dışındaki taşralılar için sünnettir: Buhususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Beytullah'a gelen kimse onu tavaf ederek selâmlasın.” 'Selâm' kelimesi vâcibliğe ters düşmektedir. Mekke halkı için kudum tavafı sünnet değildir. Onlar bu tavafı yapmazlar.

Tavafa başlarken şu duâ okunur: [35]

Tavafa Hacerü'l- Esved'den başlanır. İztiba yapılarak Kabe'nin kapısına doğru gidilir: İztiba; ihramın bir ucunun sağ koltuk altından alınıp sol omuz üzerine atılmasıdır.

Hatimin dışından Kabe'nin çevresinde yedi defa dönülerek tavaf yapılır. Yedi dönüşün ilk üçünde remel yapılır. Sonra normal yürümeye geçilir. Hacerü'l-Esved'e her gelindiğinde el sürülür ve tavaf yine bu taşa el sürmekle tamamlanır: Hz. Peygamber (sas) in hacc fiillerinin böyle olduğu nakledilmiştir.

Hatim; Kabe'nin az ötesinde Rükn-i Irakî'den Rükn-i Şâmî'ye doğru uzanan bir duvarla çeperlenen kısımdır. Burası daha evvel Kabe'nin içinde iken, sonraları yapılan tamiratlarla Kabe'nin dışında bırakıldığı için, bu adı almıştır. Altınoluk, Hatim tarafındadır. Buraya Hicr de denilir. Çünkü burası Beytullah'dan alıkonmuştur. Hatim ile Kabe arasında iki tarafdan giriş çıkış vardır. Tavaf ederken Hatim'in içinden geçilirse, tavaf geçerli olmaz. Çünkü burası Kabe'nin içi sayılmaktadır. Hz. Peygamber (sas) 

“Hatim Kabe'dendir.” buyurmuştur. Bu sebeple tavafı iade etmek; gerekir. İadede Hatim'in hemen yanıbaşındaki kısım tavaf edilirse, yeterli olur. Çünkü tavaf böylece tamamlanmış olur. Ama Kabe'nin etrafından tam dönülerek iade edilirse, daha güzel ve mükemmel olur. Böylece bazı fakihlerin ihtilafı dışında kalınmış olur. Remel; salınarak ve omuzları sarsarak yürümektir ki; bunun sebebi müşriklere karşı sahabenin güçlü olduklarını göstermekti. Çünkü müşrikler onlar hakkında; “Medine'nin humması onları bitkin düşürmüş” demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas);

“Kendini güçlü gösteren kimseye Allah (cc) rahmet etsin.” buyurmuştu. Şimdi bu sebep ortadan kalkmış ama, hükmü günümüze kadar devam edegelmiştir.

Tavafın başında ve sonunda Hacerü'l- Esved'i istilâm etmek sünnettir. Aradaki şavtlarda ise, adapdandır. Rükn-i Yemânî'yi istilâm etmek müstehabdır. Ama bu rükün öpülmez. İmam Muhammed'e göre bu rüknü istilâm etmek sünnettir. Diğer rükünler öpülmez. Çünkü Hz. Peygamber (sas) sadece Hacerü'l- Esved ile Rükn-i Yemânî'yi istilâm ederdi. Beyti taavaf eden bir kimsenin Rükn-i Irakî'ye varınca şu duayı okuması müstehabdır: [36]

Altınoluğun hizasına varınca, şu duayı okuması müstehabdır: [37]

Rükn-i Şâmî'nin yanına varınca, şu duayı okuması müstehabdır: [38]

Rükn-i Yemânî'ye varınca, şu duayı okuması müstehabdır: [39]

Sonra Makâm-ı İbrahim'de veya Mescid-i Haram'da kolay gelen bir yerde iki rek'at namaz kılar: Bu namaz vâcibdir. Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Tavaf eden, her yedi şavt için iki rek'at namaz kılsın.” [40]  Ayeti- kerîmede de;

“Siz de Makâm-ı İbrahim'de bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın).” [41] Bu âyet-i kerîmenin tefsirinde; bununla tavaf namazı kastedildiğini ifade eden bir görüş vardır. İki rek'at tavaf namazı kıldıkdan sonra şu duâ okunmalıdır: [42]

Sonra hacerü'l- Esved istilâm edilir: Zira Hz. Peygamber (sas) iki rek'at tavaf namazı kıldıkdan sonra Hacerü'l- Esved'i istilâm etmiştir.

Buradan Safa'ya çıkılır: Safa'ya istenilen kapıdan gidilebilir. Ama en iyisi Hz. Peygamber (sas) e uyularak Beni Mahzun kapısından çıkılmasıdır. Kaldı ki burası Safa'ya en yakın olan kapıdır. Bu kapıya günümüzde Babü's- Safa denmektedir. Safa tepesine çıkılır, Beytullah'a dönülerek tekbir getirilir. Eller kaldırılarak tehlil getirilir. Hz. Peygamber (sas) e salât ü selâm getirilir. İhtiyaçlar için duâ edilir: Hz. Peygamber (sas) böyle yapmıştır. Çünkü Allah (cc) a övgüden ve namazdan sonra edilen duâ, kabul edilmeye en yakın olan duadır. Bu sebeple duadan evvel Allah (cc) övülür ve namaz kılınır.

Sonra Merve'ye doğru ağır ağır inilir. Yeşil direğe gelince, diğer yeşil direği geçinceye kadar koşulur. Sonra Merve'ye varılır. Safâ'da yapılan burada da yapılır: Hz. Peygamber (sas) böyle yapmıştır.

Buraya kadarına bir şavt denir. Safa ile Merve arasında yapılan sa'y, yedi şavt olur: Sa'y bu anlattığımız şekilde yapılır.

Sa'ye Safâ'dan başlanır, Merve'de tamamlanır: Safâ'dan Merve'ye gitmek bir şavt, Merve'den Safa'ya dönmek ise ayrı bir şavttır.

Tahavî dedi ki; Merve'den Safa'ya dönmek ayrı bir şavt değildir. Her şavta Safâ'dan başlanır ve orada son verilir. Ama esahh olan birinci görüşdür. Çünkü Hz. Peygamber (sas) den bize nakledilen tatbikat şekli budur. Her iki şavtın arasına muteber olmayan şeylerin fasıla olarak girmemesi için, bu tatbikata gidilir. Tavaf ve namazın rek'atlarında olduğu gibi; ibadetlerde esas, fasılasız olmaktır.

Şu da var ki; Safa -Merve arasında sa'y vâcibdir. Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Sa'y üzerinize yazıldı. Öyle ise sa'yedin.” Bu  âhad haber olduğu için, sa'yın rükün olmasını gerektirmektedir. Bu sebeple biz sa'yın vâcib olduğunu söyledik. Şu âyet-i kerîme de sa'yın rükün olmasını imkânsız kılmaktadır. “Onları (Safa ile Merve'yi) tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur.” [43] En iyisi sa'yı ziyaret tavafının ardından yapmaktır. Çünkü sa'y vâcibdir ve bir defa yapılması gerekir. Kudum tavafı ise, sünnettir. Vâcib olan sa'y, sünnet olan kudum tavafının ardından yapılmaz. Ama buna ruhsat verilmiştir. Çünkü bayram gününde hacı kurban kesme, şeytan taşlama ve diğer işlerle meşgul olacağından dolayı, belki de sa'ya zaman bulamaz.

Safa'ya çıkarken şu duayı okumak müstehabdır: [44]

Safa üzerindeki iken de şu duayı okumak müstehabdır: [45]

Ayrıca ihtiyaçları için de duâ eder. Safa'dan inerken de şu duâ okunur: [46]

Sa'yda iken de şu duâ okunur: [47]

Şu duâ da çokça tekrarlanmalıdır: [48]

Safa'da okunan dualar Merve'de tekrarlanır. Sonra ihramlı olarak Mekke'de kalınır. Kabe istenildiği kadar tavaf edilir: Çünkü tavaf özellikle Mekke haricinden gelenler için namazdan daha faziletlidir. Her tavaf için iki rek'at namaz kılınır. Açıkladığımız gibi, tavafdan sonra sa'y edilmez.

Terviye gününün sabahında Minâ'ya çıkılır: Mescid-i Hayf’ın yakınına yerleşilir. Terviye; Zilhiccenin sekizinci günüdür.

Arefe günü sabah namazı kılınıncaya kadar orada kalınıp gecelenir: Minâ'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazları kılınır. Çünkü Cebrail (as) İbrahim (as) ile Hz. Peygamber (sas) e Minâ'da böyle yaptırmıştır. Hz. peygamber (sas) in hacc menâsiki anlatılırken, bu hususda böyle nakledilmiştir.

Arafat'a gitmeden evvel Minâ'da gecelemek sünnettir. Geceleyin Mekke'de kalınır da bu namazlar kılınırsa caiz olur. Çünkü o gün Minâ'da yapılması gereken bir hacc fiili yoktur. Ancak Mekke'de kalmakla sünnete muhalefet edilmiş olur.

Minâ'ya inilirken de şu duâ okunur: [49]

Oradan da Arafat'a gidilir: Hz. Peygamber (sas) in tatbikatına uyulmak için böyle yapılır. Ayrıca vakfe farizasını edâ etmek için, o günde Arafat'a gidilir ve orada istenilen bir yere yerleşilir.

Güneş zeval noktasına geldiğinde abdest alınır veya gusledilir: Çünkü o gün toplanma günüdür; gusletmek müstehabdır. Sünnet olduğu da söylenmiştir.

İmamla beraber kılınacaksa, öğle ve ikindi namazları; Öğle vaktinde bir ezan ve iki kametle kılınır: Hz. Peygamber (sas) in öğle ve ikindi namazlarını Arafat'da cemederek kıldığına dâir mütevatir rivayetler vardır. Câbir (ra) in rivayetine göre; bu namazları bir ezan ve iki kametle kılmıştır. Yani ezan okunur, öğle namazı için kamet getirilir, öğle namazı kılındıktan sonra da ikindi namazı için kamet getirilir. Çünkü bu durumda ikindi namazı vaktinden önce kılınmaktadır. Bunu cemaata bildirmek  için, kamet getirilir. Eğer kamet getirilmezse, cemaat bunu nafile namaz zannederek imamla birlikte kılmazlar. Öğle ve ikindi namazları cemedilerek kılındığında, aralarında nafile namaz kılınmaz.

Hacıların bütün mesailerini vakfeye hasretmeleri için, ikindi namazı öne alınarak öğle namazıyla birlikde kılınır. Ama ikisi arasında nafile kılınması bu maksadın gerçekleşmesine mani olur.

Münferiden kılınacaksa, bu namazlardan her biri kendi vaktinde kılınır (İmam ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Ebû Yûsuf ve Muhammed dediler ki; öğle ve ikindi namazlarını münferiden kılan kimse de bunları cem-i takdim şeklinde kılar. Çünkü hacının kendini tamamen vakfeye vermesi için, bu namazların cemedilerek kılınmasına cevaz verilmiştir. Vakfenin vakti uzundur. Şu halde ferdi olarak da kılınsa, cemaatle de kılınsa; bu namazlar cemedilerek kılınmalıdırlar.

Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre, ikindi namazını öne alarak öğle ile beraber kılmak kaideye ters düşer. Çünkü asıl kaideye göre; her namazı kendi vaktinde kılmak gerekir. Fakat bu namazların cemedilerek kılınacağına dair şer'î nass varid olduğu için, biz burada kaideye muhalefet ediyoruz. Hz. Peygamber (sas) bu iki namazı imam olarak cem'an kıldırmış ve zevalden önce de hacc için ihrama girmiştir. Bu istisna haricinde; kaideye uymak gerekir.

Namazdan sonra binek üstünde eller tamamen açılıp kaldırılarak Allah (cc) a hamd-ü sena edilir. O'nun Peygamberine salât ü selâm getirilir ve Allah (cc) a çeşitli ihtiyaçlar için duâ edilir: En iyisi, ikindi namazının ardından imamla birlikde Cebel-i Rahme yakınına gidip kıbleye dönerek vekfe yapmaktır. Çünkü “Hz. Peygamber (sas) ikindi namazından sonra vakfe yerine gitmiş, bineği üzerinde kıbleye dönüp ellerini kaldırıp tam açarak, yemek dilenen bir düşkün gibi duâ ederek vakfe yapmıştır.” Bunu İbn. Abbas (ra) rivayet etmiştir. Evvelki kısımlarda da anlatıldığı gibi Allah (cc) a hamd ü sena edilir. Rasûlullah (sas) a salât ü selâm getirilir. Ayakda ve oturarak vakfe yapmak caizdir. Ama en iyisi ayakta durarak yapmaktır. Vakfe yapılan yerde zaman zaman telbiye getirilir. Zira Hz. Peygamber (sas) Akabe cemresine varıncaya kadar hep telbiye getirmişti.

Arafat'ın Batn-ı Urene denilen yerinden başka her tarafında vakfe yapılabilir: Zira bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir. (Ancak) Batn-ı Urene'nin üst tarafına çıkın.” [50]

Arafat'da vakfenin vakti; güneşin zeval anından, ertesi gün ikinci fecrin doğuşuna kadardır: Zira Hz. Peygamber (sas) zeval vaktinden sonra vakfe yapmış ve şöyle buyurmuştur:

“Hacc arefedir. Arafatta gece veya gündüz vakfe yapan kimse, haccını tamamlamış olur. Geceleyin (de olsa) Arafat'da vakfe yapmayan kimsenin haccı kazaya kalmış olur. Bu durumda o kimse umre yaparak ihramdan çıksın ve sonraki yılda haccını kaza etmesi gerekir.” [51]

Zevalden sonra bir müddet vakfe yapıp Arafat'dan ayrılmak caiz olur. Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Arafat'da gece veya gündüz bir müddet duran kimsenin haccı  tamam olmuştur.” [52] Haccın rüknü bir an da olsa, orada durmaktır. Ama güneşin batışına kadar orada beklemek rükün değil, vâcibdir. Zira bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Meşarlerinizde bekleyin. Çünkü siz babanız İbrahim (as) in bıraktığı mirasdan bir miras üzerindesiniz. Allah (cc) ın salât ü selâmı onun üzerine olsun.” [53] Bu hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) Arafat'da beklenmesini emretmiştir ve bu emir vâciblik ifade eder.

Bu zaman içinde vakfe yapmayan kimsenin haccı kazaya kalmış olur. Bu durumda o kimse tavaf ve sa'y yapar, İhramdan çıkar ve sonraki yılda Iıacemi kaza eder: Buna dair hadîs-i şerîfı rivaye etmiştik.

Şunu bilmeliyiz ki; arefe gününün fazileti ve o günde duaların kabul buyurulacağına dair hadîs-i şerîfler çoktur. O günde hacının var gücüyle duâ etmesi, ezbere bildiği duaları okuması, ezbere bilmiyorsa, yüzünden okuması gerekir. Namazdan sonra bir Fatiha ve on İhlâs okunarak şu duanın yapılması müstehabdır: [54]

Güneş batınca imamla birlikde Müzdelife'ye gidilir: Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Doğrusu müşrikler güneşin dağların tepesinde erkeklerin sarığı gibi durduğu zaman (yani gurubdan önce) Arafat'dan inerlerdi. Ben ise, onlara muhalefet etmek için güneşin batışından sonra iniyorum.” Arafat'dan Müzedelife'ye ağır ağır gidilir. Çünkü Hz. Peygamber (sas) o  gün böyle yapmış ve;

“Ey insanlar sakin olun.” [55] buyurmuştur. Arafat'dan ayrılmadan güneşin batışı esnasında şöyle demek müstehabdır: [56]

Arafat'dan imamdan önce değil, onunla beraber inmek gerekir. Ancak güneş battıkdan sonra dahi imam orada gecikirse, ondan önce gidilebilir.  Çünkü artık gidişin vakti gelmiştir. Gün batışından ve imamın ayrılışından sonra da bir kimse kalabalıkda sıkışma korkusu sebebiyle biraz daha Arafat'da beklerse, caiz olur. Hz. Âişe (ra) de böyle yapmıştır. O   esnada çokça istiğfar etmek gerekir. Bu hususda Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

”Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah (cc) dan mağfiret isteyin. Çünkü Allah, affedici ve esirgeyicidir.” [57]

Yolda bakla iriliğinde yetmiş taş toplanır. Müzedelife'ye gelinceye kadar yolda akşam namazı kılınmaz. Akşam namazı bir ezan ve bir kametle yatsı ile beraber kılınır: Akşam namazının ertelenmesi Üsâme b. Zeyd (ra) in rivayet ettiği şu hadîs-i şerîfden dolayıdır:

“Arafat'dan Müzedelife'ye giderken Rasûlullah (sas) ın terkisinde idim. Şi'b denilen yere inip def-i hacette bulundu, ama abdest almadı. Kendisine 'ya Rasûlallah! Namaz kılmayacak mısınız?' diye sordum. Buyurdu ki; 'namaz burada değil, ileride kılınacak.'” [58]

Akşam ve yatsı namazlarının Müzedelife'de cemedilerek kılınması ise, Câbir (ra) in şu; “Hz. Peygamber (sas) böyle yaptı,” rivayetinden dolayıdır. Yatsı namazı ise normal vaktinde kılındığı için; arefe günü ikindi namazının hilâfına, vaktini duyurmaya ihtiyaç yoktur. Cemedilerek kılınan akşam ve yatsı namazlarının arasında nafile kılınmaz. Çünkü böyle yapmak, cem ameliyesini keser. Nafile kılınır veya başka bir işle meşgul olunursa, yeniden kamet edilir. Çünkü evvelki kamet bu durumda hükmünü yitirmiştir. Akşam namazı Arafat'da veya Müzedelife'ye giderken yolda kılınırsa, caiz olmaz. Ebû Yûsuf dedi ki; caizdir: Çünkü bu namaz vaktinde kılınmıştır. Bizim bu hususdaki dayanağımız ise, Üsame'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîfdir. Şu halde akşam namazı fecir doğmadan kaza edilmelidir. Fecir doğdukdan sonra kaza edilmez. Çünkü artık cemetmenin vakti geçmiştir.

Müzedelife'ye varıldığında üzerinde meş'ale bulunan dağın yanına yerleşilmelidir. [59] Çünkü Hz. Peygamber (sas) orada durmuştur. Gece Müzedelife'de kalınır: Bu sünnettir. Sabahın alaca karanlığında sabah namazı kılınır: İbn. Mes'ûd Hz. Peygamber (sas) in böyle yaptığını rivayet etmiştir. Hacı burada kendini vakfeye ve duaya vermelidir.

Namazdan sonra Meş'ar-i Haram'da biraz durulur: Hacı burada da olanca gayretiyle duâ eder. Arefe bahsinde de anlatıldığı gibi, kendini duaya verir. Müzedelife'ye inildiğinde şu duayı okumak müstehabdır: [60]

Akşam ve yatsı namazları kılındıkdan sonra şu duâ okunur. [61]

Bundan sonra kişi Allah (cc) dan düşmanlarının kendisiyle barışmalarını sağlamasını diler. Çünkü Allah (cc) Müzedelife gecesinde kendisinden bu yolda talepde bulunanın talebini yerine getireceğine söz vermiştir.

Sabah namazından sonra imamla birlikde vakfe yapıp duâ etmek müstehabdır. Zira Allah (cc);

“Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin.” [62] diye emretmiştir. Tekbir, tehlil ve telbiye getirmeli; sonra da şöyle duâ etmelidir. [63]

Müzedelife'nin Muhasser vadisi dışında her tarafında vakfe yapılabilir: Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Muhasser vadisi hariç, Müzedelife'nin her tarafı vakfe yeridir.” [64]

Sonra güneş doğmadan Minâ'ya hareket edilir: Zira Hz.Peygamber (sas) de böyle yapmıştır. Ağır ağır gidilir. Muhasser vadisine varıldığında yaya veya binek üzerinde bir taş atımı mesafesi kadar sür'atli gidilir. Hz. Peygamber (sas) de böyle yapmıştır. Minâ'ya ulaşılınca, Minâ'da şeytan taşlama işine Cemretü'l- Akabe'den başlanır. Orada vadinin aşağısından yukarıya doğru yedi taş atılır ve her atışda tekbir getirilir. Orada durulmaz. İlk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir: Câbir (ra) den şöyle rivayet edilmiştir;

“Hz. Peygamber (sas) Minâ'ya geldiğinde Akabe Cemresine yedi taş atmadan tekbir getirdi. Taşlamadan sonra traş oldu, kurban kesti. Sonra da Mekke'ye gelip Kabe'yi tavaf etti.”

Vadinin alt tarafından gelinerek aşağıdan yukarıya doğru atılır. Taşları atarken, hacı Minâ'yı sağ tarafına, Kabe'yi sol tarafına alır. Taşların atıldığı yeri görebilecek bir noktada durur ve taşları atmaya başlar. Hz. Peygamber (sas) in bu işi böyle yaptığı rivayet edilmiştir.

Cemrelere atılan taşlar fiske iriliğinde olmalıdır. Hz. Peygamber (sas) kurban bayramının ilk gününün sabahında Fadl b. Abbas (ra) a; “Bana fiske taşı iriliğinde yedi taş getir,” buyurmuş; Fadl getirince de Hz. Peygamber (sas) taşları elinde evirip çevirerek şöyle buyurmuştur:

“Fiske taşı kadar olsun. O kadar olsun. Aşırılığa gitmeyin.”

Fiske; taşın işaret parmağının ucuna konulması ve baş parmağın ucu ile bastınp atılmasıdır. Yalnız bu taşların iriliği hususunda ihtilaf edilmiştir: Muhtar kavle göre bu taşlar bakla iriliğinde olmalıdır. Bundan büyük veya küçük taşların atılması caizdir. Çünkü maksat taş atmaktır ve bu maksat da hasıl olmuştur. Atarken de şu duâ okunur: [65]

Yer cinsinden olan her şeyle cemreler taşlanabilir. Ama taşlamanın yer cinsinden olmayan şeylerle yapılması caiz olmaz. Bu taşların her hangi bir yerden toplanıp alınması caizdir. Ancak cemrelere atılmış olan taşların toplanıp yeniden atılması mekruh olur. Çünkü bunlar haccı kabul edilmeyen kimselerin attıkları taşlardır. Bunu teyid eden bir hadîs-i şerîfde şöyle buyurulmuştur:

“Haccı kabul edilen kimsenin attığı taş oradan ref olunur.” Kaldı ki, orada bulunan taşlar başkaları tarafından atıldığı için müstamel suya benzer. Müstamel suyun tekrar abdest ve gusül için kullanılması caiz olmadığına göre, başkası tarafından atılan taşın cemreye yeniden atılması nasıl caiz olur?

Cemrelere atılacak taşlar toplam yetmiş tanedir. Kurban bayramının ilk gününde Cemre-i Akabe'ye yedi taş atılır. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde (Minâ günlerinde) ise her günde cemrelerin üçüne yedişerden yirmi bir taş, üç günde altmış üç taş atılır. Ki, bayramın birinci gününün yedi taşı da buna eklenince, yetmiş taş eder. Bazıları, temizlendiklerine kesin kanaat getirilsin diye, bu taşların yıkanmasının müstehab olduğunu söylemişlerdir.

Sonra hacı dilerse kurban keser: Çünkü hacı seferi ise ve ifrad haccı yapmakta ise, kurban kesmesi vâcib değildir.

Ardısıra saçlarını kısaltır veya traş olur. Ama traş olması daha iyidir: Bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Bugün yapacağınız ilk iş; taş atmanız, sonra kurban kesmeniz, sonra da traş olmanızdır.” Traş olmak ihram yasaklarından olduğuna göre, kurban kesiminden sonraya bırakılır. Saçları kısaltmaktansa, traş olmak daha iyidir. Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Allah (cc) traş olanları mağfiret buyursun.” Kendisine; “Saçlarını kısaltanları mağfiret buyurmasın mı?” sualine,

“Allah (cc) saçları traş edenleri mağfiret buyursun,” buyurmuş ve bunu üç defa tekrarlamış ve sonra;   “Saçlarını kısaltanları Allah (cc) mağfiret buyursun.” buyurmuştur. [66] Hacının başında saç yoksa, oruç tutamayan kimsenin oruçluya benzemek için oruçlu gibi davranmasında olduğu gibi, burada da traşa benzesin diye usturayı başının üzerinde öylece dolaştırması gerekir.

Sünnet olan; saçın tamamının traş edilmesidir. Bunda eksik olursa, sünnete muhalefet edildiğinden dolayı, iyi bir iş yapılmış olmaz. Traş edilen kısmın başın dörtte birinden az olması caiz değildir. İhtilaf ve delillerde bunun benzeri, abdestte başın dörtte birinin meshedilmesidir. Saçı kısaltmak demek; saç uçlarından en azından parmak ucu kadarının

kısaltılmasıdır. Kesilen saçların yere gömülmesi müstehabdır. Zira Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Biz yer yüzünü dirilere ve ölülere toplanma yeri yapmadık mı?” [67] Traş olurken şöyle demek müstehabdır: [68]

Bu işler yapılınca, kadınla cinsî münasebet hariç, hacıya her şey helâl olur: Zira bu durumdaki adam hakkında Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Kadınlar hariç; ona her şey helâl olur.” [69]

Sonra Mekke'ye gidilip o gün, ertesi gün veya daha sonra ziyaret tavafı yapılır. Rükün olan bu tavafın hepsini veya dört şavtını yapmayan kimse, tavaf edinceye kadar ihramh kalır.

Ziyaret tavafı şöyle yapılır: Kabe yedi defa dönülerek tavaf edilir. Bu tavafda remel yapılmaz. Sonrasında sa'y edilmez. Eğer kudum tavafı yapılmamışsa, bu tavafda remel yapılır. Sonrasında da Safa ile Merve arasında sa'y edilir. Bundan sonra kadınla cinsî münasebette bulunmak da helâl olur: Ziyaret tavafına, ifada tavafı da denilir. En faziletlisi bu tavafın bayramın birinci gününde yapılmasıdır. Çünkü Hz. Peygamber (sas) Akabe Cemresi'ne taş atıp kurban kesdikden ve traş oldukdan sonra, Mekke'ye giderek ziyaret tavafını yapmış, sonra da Minâ'ya dönerek öğle namazını orada kılmıştır.

Ziyaret tavafının vakti, kurban kesme günleridir. Bu hususda Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Artık o (kestiğiniz kurban) dan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.” [70] Bu âyet-i kerîmenin akabinde Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“(Sonra kirlerini gidersin/er, adaklarını yerine getirsinler) ve o eski evi (Kabe'yi) tavaf etsinler.” [71] Bu âyet-i kerîmelerde Allah (cc) kurban kesmekle tavafın vaktinin aynı olduğunu açıklamıştır. Eğer ziyaret tavafı kurban kesme vaktinden sonraya bırakılırsa; ayrıca ceza olarak bir koyun veya keçi kesmek gerekir. Traş ve taşlamayı geciktirme halinde de aynı ceza geçerlidir. İmam ebû Yûsuf ile İmam Muhammed dediler ki; ceza gerekmez. Çünkü o, vaktinde yapamadığı şeyi geç de olsa, sonradan yapmıştır. Ebû Hanîfe'nin bu durumda ceza gerektiğine dair görüşünü teyid eden delil, İbn. Mes'ûd'un şu hadîsidir:

“Sıraya uymayarak bir nüsükü diğerinden önce yapan kimsenin ceza olarak kurban kesmesi gerekir.” Yeri belirlenmiş bir nüsükü o yeri geçtikten sonra yapma ki bu ihramdır, ihrama belirlenen mikattan sonraki bir yerde girilmesi durumunda kurban kesmek gerektiğine göre, zamanı belirlenen bir nüsükü zamanı geçtikten sonra yapma halinde de kurban kesmek gerekir.

Âyet-i kerîmede, tavaf etsinler denildiğinden dolayı, ziyaret tavafı farzdır, rükündür. Bu şavtın tamamını veya dört şavtını yapmayan bir hacı, tavafı yapıncaya veya tamamlayıncaya kadar ihramlı kalır, Tamamını yapmaması halinde ihramlı kalır. Çünkü evvelce de açıkladığımız gibi bu tavaf rükündür. Dört şavtını yapmaması durumunda da ihramlı kalır. Çünkü dört şavt, yedi şavtın yarısından fazladır. Tamamının hükmü yarıdan fazlası için de geçerlidir. Şu halde dört şavtı yapmayan kimse, hiç tavaf etmemiş gibi olur.

Ziyaret tavafında remel yapılmaz. Sonrasında sa'y de yapılmaz; eğer bu ikisi kudum tavafında yapılmış ise. Çünkü bunların bir kez yapılması emredilmiştir. Ama kudum tavafı yapılmamışsa, o zaman bunların ziyaret tavafında yapılması gerekir. Bunu daha evvel de açıklamıştık. Ziyaret tavafını yapan hacıya artık kadınlarla  cinsî münasebet helâl olur. Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Beyti  tavaf ettiniz mi, artık kadınlar size helâl olurlar.” [72] Çünkü hacı bu durumda ihrama giriş maksadı olan   hacc farizasını yerine getirmiş olmaktadır.

Ziyaret tavafı yürüyerek yapılmalıdır. Mazeret olmaksızın binek üzerinde veya taht gibi bir şey üzerinde taşınarak tavaf edilirse, Mekke'de bulunulduğu müddet içinde iade edilmelidir. Mekke'den çıkılmışsa, ceza olarak bir koyun veya keçi kurban etmek gerekir. Ama mazerete binâen böyle yapılmışsa, her hangi bir ceza gerekmez. Hz. Peygamber (sas) in binek üzerinde iken bu tavafı yaptığına dair gelen rivayet, yaşlılık halindeki mazereti sebebiyle yapıldığı şeklinde yorumlanmalıdır.

Tavafda sağa doğru gitmek de vâcibdir. Yani Hacerü'l- Esved'in karşısında cephe vaziyeti alarak durulunca, Kabe'nin kapısı sağ tarafımıza düşer. İşte o tarafa ilerleyerek tavaf edilmelidir. Geriye giderek tavafın tamamı veya yarıdan fazlası yapılırsa, Mekke'de bulunulduğu müddet içinde tavafın iadesi gerekir. Aksi takdirde bir koyun veya keçi kurban etmek (dem) gerekir. Ziyaret tavafı yapıldıkdan sonra Minâ'ya dönülür. Minâ gecelerinde orada kalınır. Hz. Peygamber (sas) in tatbikatına uymak için, o gecelerde Minâ'da kalmak sünnettir.

Kurban bayramının ikinci gününde; Zilhiccenin 11. gününde ki Minâ'da karar kılındığı için bu güne yevm-i karr denilmektedir zevalden sonra Mescid-i Hayf tarafındaki cemre-i suğradan (küçük şeytandan) başlanarak, her birine yedişer taş atarak üç cemreyi taşlar. Sonra insanlarla beraber orada durup Kabe'ye dönerek duâ eder: Ellerini omuz hizasına kaldırarak ve tam açarak Allah (cc) ı zikreder, O'na övgüde bulunur, tekbir ve tehlil getirir. Hz. Peygamber (sas) e salât okur, ihtiyaçları için Allah (cc) a niyazda bulunur. Rivayet edildiğine göre Ebû Yûsuf orada şu duanın edilmesinin uygun olacağını söylemiştir: [73]

Bu duadan sonra Cemre-i Vusta'ya (orta şeytana) gider. Aynı şeyleri yapar. Sonra da Cemre-i Akabe'ye (büyük şeytana) gider, orayı taşlar. Taşlamadan sonra orada durmaz. Evvelki iki cemrede durmazsa, bir şey gerekmez. Çünkü durması duâ içindir.

Bayramın üçüncü günü ve eğer Minâ'da kalırsa, dördüncü günü de zevalden sonra yukarıda anlatıldığı gibi cemreler taşlanır: Cemreleri taşlamanın, taşlamadan sonra oralarda durup duâ etmenin şekil ve evsafı Câbir (ra) in Hz. Peygamber (sas) den rivayet ettiği hadîs-i şerîfde anlatılmıştır. Eğer bayramın üçüncü günü Mekke'ye giderse, dördüncü günün taşlaması üzerinden düşer ve hiç bir ceza da gerekmez. Zira Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Kim iki gün içinde acele edip (Minâ'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur.” [74] En iyisi dördüncü günün de taşlarını atmak için Minâ'da kalmaktır. Böyle yapmakla hacc fiilleri tam olarak ifa edilmiş olur. Dördüncü günün taşını o günde zevalden evvel atmak caizdir. İmameyn dediler ki; dördüncü günün taşlarını zevalden evvel atmak caiz olmaz. Çünkü o günün taş atma vakti; ikinci ve üçüncü günlerinki gibi zevalden sonradır. Bu Hz. Ömer (ra) den rivayet edilmiştir. Ebû Hanîfe'nin bu hususdaki gerekçesi şudur: Dördüncü günde hiç taş atmamak caiz olduğuna göre, zevalden evvel atılması haydi haydi caiz olur. Bu İbn. Abbas (ra) dan rivayet edilmiştir.

Mekke'ye gelirken yolda Ebtah vadisinde kısa bir müddet de olsa biraz mola verip durur: Burası muhasseb denilen yerdir. Burada biraz mola vermek sünnettir. Çünkü Hz. Peygamber (sas) hususi olarak buraya inip bir müddet mola vermiştir. Bu da hacc menasikindendir. Hz. Ömer (ra) den böyle bir rivayet vardır.

Ve sonra Mekke'ye geçip orada kalır: Orada tavaf etmek, namaz kılmak, sadaka vermek, Kur'an okumak Allah (cc) ı zikretmek gibi bolca hayırlı işler yapar. Şiir okumakdan, kötü sözler söylemekden ve malâyani şeylerden uzak durur. Bir hadîs-i şerîfde şöyle buyurulmuştur:

“Mekke'de işlenen iyiliklerin sevabı yüz bin katına kadar artırılır. İşlenen kötülüklerin günahı da aynı nisbette artırılır.” Bu sebeple Ebû Hanîfe caiz olmayan şeyleri yaptığı takdirde günahı kat kat artar korkusuyla Mekke'de kalıp ikâmet etmeyi uygun görmemiştir. Ama kendisine hâkim olacağına ve caiz olmayan sözleri söylemeyeceğine, caiz olmayan fiilleri işlemeyeceğine kanaat eden ve kendisine güvenen kişinin Mekke'de kalıp ikamet etmesinin daha faziletli olacağı hususunda icmâ edilmiştir.

Ailesine dönmek isteyen Sader tavafını eder: Buna veda tavafı da denilir. Çünkü bu durumda o kimse Kabe'den ayrılıp veda etmektedir.

Bu tavaf da yedi şavttır. Bu tavafda remel yoktur. Sonrasında sa'yedilmez: Bunun sebeplerini açıklamıştık. Mekke'ye dışarıdan gelmiş taşralıların bu tavafı yapmaları vâcibdir: Bununla alâkalı olarak Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Bu Beyt'i hacceden kimse, bu Beyt'le son görüşmesi esnasında tavaf etsin,” [75] Ama Mekke'lilerin veda tavafı yapmaları gerekmez. Çünkü onlar Mekke'den çıkmamakta ve Kabe'yle vedalaşmamaktadırlar.

Veda tavafından sonra zemzem kuyusuna gelinir. Herkes orada kendi suyunu kendisi çeker ve içebildiği kadar içer: Böyle yapmak daha faziletlidir. Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) zemzem kuyusunun yanına gelip, oradan bir kova suyu bizzat kendisi çekerek içmiş, sonra da kovayı üzerine boşaltmıştır. Suyu üç nefesde içmek müstehabdır. Her defasında Kabe'ye bakılarak şöyle denmelidir;

En sonuncusunda ad şöyle duâ edilmelididr: [76]

Bundan sonra zemzem suyuyla yüzünü ve başını mesheder. Yapabilirse, başına zemzem suyu da döker.

Sonra Kabe kapısına gelinir ve eşiği Öpülür: Çünkü böyle yapmakta fazlasıyla yakarış yardır.

Buradan Mültezem'e gelinir: Burası Kabe'nin kapısıyla Hacerü'l- Esved arasındaki yerdir.

Sağ yanak ve karın oraya dayandırılır. Kabe'nin örtüsünden tutulur: Efendisinin elbisesinin ucuna tutunarak büyük bir iş için ondan yardım isteyen bir köle gibi davranılır.

Olanca güçle duâ edilir: Çünkü orası duaların kabul buyurulacağı bir yerdir. Bu hususda hadîs-i şerîf vardır. Ağlanır: Ya da ağlıyormuş gibi yapılır. Çünkü bu duanın kabul edildiğini gösteren alâmetlerdendir. Ve geriye doğru gidilerek bu vaziyette Mescid-i Haram'dan çıkılır ki, bu sırada bakışı hep Kabe'ye olsun. Veda anında şu duayı okumak müstehabdır. [77]

İhrama giren kimse, gelirken Mekke'ye girmez de Arafat'a gider ve orada açıkladağımız şekilde vakfe yaparsa, kendisinden kudum tavafı düşer: Çünkü o artık hacc fiillerini yapmaya başlamıştır. Artık sırasına uyarak haccın diğer fiillerini yapması gerekir. Kudum tavafını yapmadığından dolayı ceza olarak kendisine dem (yani bir koyun veya keçi kurban etmesi) gerekmez. Çünkü kudum tavafı sünnettir; yapılmaması halinde her hangi bir ceza yoktur.

Arafat'dan uyuyarak veya baygın olarak geçmek yahut o yerin Arafat olduğunu bilmemekle de vakfe yerine getirilmiş olur: Çünkü bu durumda vakfe rüknü yerine gelmiş olmaktadır. Ayrıca bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Arafat'da vakfe yapan kimse haccını tamamlamış olur,” [78]

Hacc hususunda kadın da erkek gibidir: Çünkü bu hususdaki nass umumî olup, her iki cinsi de kapsamaktadır.

Şu farkla ki, kadınlar başlarını değil, sadece yüzlerini açarlar: Hz. Peygamber (sas);

“Kadının ihramı yüzündedir.” buyurmuştur.

Telbiye getirirken de fitne korkusundan dolayı seslerini yükseltmezler. Tavafda remel yapmaz, Safâ-Merve arasında da hızlı hızlı yürümezler: Çünkü kadın için esas örtünmektir. Remel yapmak ve Safa- Merve arasında hızlı hızlı yürümek durumunda bazı yerleri açılabilir.

İhramdan çıkmak için traş olmazlar, ama saçlarını kısaltırlar. Zira Hz.  Peygamber (sas) kadınların traş olmalarını yasaklamış, saçlarını kısaltmalarını emretmiştir. [79] Dikişlielbise giyerler: Çünkü dikişli elbise giyilmemesi halinde kadının avret yerlerinin açılmasından korkulur.

Yanlarında erkekler varsa Hacerü'l-Esved'i istilâm etmezler: Çünkü kadın, erkeklere temas etmekden menolunmuştur.   

İhrama girmek üzere iken âdet gören kadın, erkeklerin ihrama girişinde anlatıldığı gibi, gusledip ihrama girer. Ancak Kabe'yi tavaf etmez: Çünkü tavaf Mescid-i Haram'da yapılır. Âdet halindeki kadının Mescide girmesi ise haramdır.

Arafat'da vakfe yaptıkdan ve ziyaret tavafını ifâ ettikden sonra âdet görürse, memleketine döner. Veda tavafını yapmadığından dolayı üzerine bir şey lâzım gelmez. Çünkü Hz. Peygamber (sas) veda tavafında âdet gören kadına ruhsat vermiştir. [80]

 

UMRE VE AHKÂMI HAKKINDA

 

Umre sünnettir: Hacc fiilleri tamamlandıktan sonra umrenin yapılması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (sas) bu hususda şöyle buyurmuştur:

“Haccdan sonra ara vermeden umre yapın. Çünkü böyle yapmak ömrü ve rızkı arttırır. Körüğün demirdeki pislikleri giderişi gibi, bu ikisi de günahları giderirler,” [81]

“Hacc cihaddır. Umre nafiledir.” [82] Buhadîs-i şerîf bu hususda nassdır.

“Haccı ve umreyi Allah (cc) için tam yapın.” [83] âyet-i kerîmesi, haccın ve umrenin tamamlanması gerektiği mânasındadır. Tamamlamak; bir şeye başladıktan sonra söz konusudur. Binâen aley, biz deriz ki; umreye başladıktan sonra tamamlamak vâcib olur. Ama başlanması vâcib değildir. [84]




[30] “Allahım! Burası senin Harem’in ve emniyetli kıldığın bir yerdir. Senin sözün haktır ve Sen buyurmuşsun ki, Oraya giren emniyette olur.” (Al-i İmran: 3/97). Allahım! Etimi ve kanımı ateşe haram kıl. Kullarını dirilteceğin günde beni azabından koru.”

[31] “Allah’ın adıyla ve Resülullah (sas) ın dini üzerine. Beni haram (saygın) olan Beytine ulaştıran Allah (cc) a hamd olsun. Allahım! Bana rahmet ve mağfiretinin kapılarını aç ve beni rahmetine ve mağfiretine dahil eyle. Beni Sana karşı isyanlardan koru ve günah işlemekten uzak tut.”

[32] “Allahü Ekber Allahü Ekber. Allahım! Sen Selam’sın. Selam Sendendir. Rabbimiz! Bizi selametle yaşat. Bizi cennete koy Allah’ım. Şu Beyti’nin şeref, heybet ve azametini artır. Allahım! Tevbemi kabul buyur. Hatamı affeyle, günahlarımı bağışla. Ey şefaatı ve lütfu bol!”

[33] Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir.

[34] Allahü Ekber Allahü Ekber. Allah'ım Sana inandığımdan, Kitab'ını tasdik ettiğimden, ahdine vefa gösterdiğimden, Peygamber'ine tâbi olduğumdan dolayı şehadet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur, tektir, O'nun ortağı da yoktur. Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür. Allah'a iman ettim. O'ndan başka tapınılan varlıkları ve tağutları inkâr ettim.”

[35] “Allah (cc) noksanlıklardan münezzehtir. Hamd Allah’a mahsusdur. Allah’dan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allahım! Beni kıyamet gününün korkunç hallerine karşı koru.”

 

[36] “Allah'ım! Şirkden, küfürden, nifakdan ve kötü ahlâkdan Sana sığınırım.”

[37] “Allah'ım! Peygamberin Muhammed'in kâsesiyle bana bir şerbet içirki, sonra hiç susamayayım.”

[38] “Allah'ım! Bunu kabul edilmiş bir hacc, şükranla karşılanmış bir sa'yü gayret, bağışlanmış bir günah, kesada uğramayan bir ticaret eyle. Ey Azîz ve ey bağışlaması bol olan!”

[39] Allah'ım! Kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım.”   

[40] Bu hadîsi Buhari rivayet etmiştir.

[41] Bakara: 2/125.

[42] “Allah'ım! Bu, ateşden Sana sığınan kimsenin  bulunduğu bir makamdır. Günahlarımı bağışla. Şüphesiz bağışlayan ve merhamet eden Sensin.”

[43] Bakara: 2/158.

[44] “Allah (cc) ın adıyla başlıyorum. Salât Allah (cc) ın Rasûlünedir. Allah'ım! Bana rahmetinin kapılarını aç ve beni rahmetine dâhil et.”

[45] “Allahü Ekber Allahü Ekber. Allah (cc) dan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Yaşatan, öldüren O'dur. O diridir, ölümsüzdür. Hayır ve iyilik O’nun kudret elindedir. O her şeye Kadir’dir. Allah (cc) dan başka ilah yoktur. O’ndan başkasına ibadet etmeyiz. Kafirler hoşlanmasalar bile, dini O’na has kılarız. Allah (cc) dan başka ilah yoktur. O yüceltilmeye, övülmeye ve birlenmeye ehildir. O’ndan başka ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi, kuluna yardım etti. Hizipleri yalnız başına bozguna uğrattı. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsusdur.”

[46] “Allahım kolaylığı (cenneti) daha müyesser eyle. Zorluk (cehennem) dan beni uzak tut. Dünyada ve ahirette beni bağışla.”

[47] “Ey Rabb'im! Bağışla ve merhamet eyle Bildiğin hatalarımı affeyle, Sensin, en yüce ve en çok kerem sahibi!”

[48] “Allah (cc) noksanlıklardan münezzehdir. Hamd  O'na mahsusdur. O'ndan başka ilâh yoktur. O en büyüktür.”

[49] “Allah'ım burası Minâ'dır, burası hacc menâsikinden kendisiyle bize lütufda bulunduğun yerlerdir. Salih kullarına kendisiyle lütufda bulunduğun şeylerle, bize de lütufda bulun.”

[50] Bu hadîsi Mâlik rivayet etmiştir.

[51] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî rivayet etmiştir.

[52] Bu hadîsi Neseî rivayet etmiştir.

[53] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî ve İbn. Mâce rivayet etmiştir.

[54] “Allah (cc) dan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nadır. O diridir, ölümsüzdür. Hayır ve iyilik O'nun kudret elindedir. O her şeye Kadîr'dir. Noksanlıklardan münezzehdir. Hamd Allah (cc) a mahsusdur. Allah (cc) dan başka ilâh yoktur. Allah  (cc) en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak Azîm olan Allah (cc) ındır. Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, yerleri ve gökleri yokdan varedip yaratan! Çeşitli dillerden çok sesler Sana yöneldi, hepsi Sana dileklerini arzediyorlar. Benim dileğim; şu imtihan yurdunda dünya ehli beni unuttuklarında bana merhamet etmendir. Bana farz kıldığın vazifeleri yerine getirmede beni muvaffak kılmanı; Sana taatte bulunmada, Senin haklarını ödemede dostun İbrahim (as) e ve habibin Muhammed (sas) e gösterdiğin hacc menasikini edâ etmede bana yardım etmeni Senden diliyorum. Allah'ım! Sana her yakarana icabette bulunursun, her düşküne Senin katında şefkat vardır. Yalvarıp yakararak Sana geldim. Düşkün olarak Senin huzuruna vardım. Dileğimi kabul buyur, günahlarımı bağışla. Beni, Sana gelen misafirlerin en zararlı çıkanı ve eli boş döneni yapma. Bana dua edin, kabul edeyim buyurmuşsun; şüphesiz Sen vaadinden dönmezsin. Yalvarıp yakararak, dileklerimi arzederek duâ edip Sana geldim. Duamı kabul buyur. Beni cehennem ateşinden azad eyle. Anamı, babamı, bütün müslüman erkekleri ve kadınları da rahmetinle. Ey merhamet edicilerin en merhametlisi!”

[55] Bu hadîsi Buhari, Müslim, Ebû Dâvud, Dârimî ve Ahmed rivayet etmiştir.

[56] “Allah'ım! Bu duruşumuzu, buradaki son duruşumuz yapma. Beni hayatta bıraktığın müddetçe, buraya gelmeyi bana nasib eyle. Bugün beni kurtuluşa eren, rahmetine mazhar olan, duası müstecab olan, günahı bağışlanan bir kimse eyle. Ey merhamet edicilerin en fazla merhamet edeni olan Allah'ım!”

[57] Bakara: 2/199.

[58] Bu hadîsi Buhari, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir.

[59] Yuvarlak taşdan yapılan bir sütun üzerindeki meş'alede daha evvel odun yakılırmış. Harun er- Reşîd zamanında ise, Müzedelife gecelerinde burada mum yakılır olmuş.

[60] “Allah'ım burası Müzedelife’dir ve cem yeridir. Hayrı ve  iyiliği toplayıp içeren şeyleri bana nasib etmeni Senden diliyorum. Beni, Senden dilekte bulunup da, dileğini yerine getirdiğin, Sana duâ edip de duasına icabet ettiğin, Sana güvenip dayanıp da, Senin kendisine yettiğin, Sana iman edip de, kendisinin hidayet yoluna erdirdiğin bir kimse kıl.”

[61] “Allah'ım! Etimi, tüyümü, kanımı, kemiğimi ve bütün azalarımı ateşe haram kıl. Ey merhamet edicilerin en merhametlisi” 

[62] Bakara: 2/198.

[63] “Allah'ım! Sen taleb edilenlerin ve kendisine rağbet edilenlerin en hayırlısısın. İlâhi; her misafire ikramda bulunulur. Ona armağanlar verilir. Allah'ım! Şu benim bulunduğum yerde misafirlik ve armağanım, Senin tarafından tevbemin kabulü ve günahlarımın bağışlanması, hidayet yolunda işlerimin düzene sokulması ve dünyadaki tasamın yakînî iman kılınması olsun. Allah'ım, bana rahmet et ve beni ateşden koru. Bana bolca helâl rızık ver. Allah'ım, bu vakfe buradaki son bulunuşum olmasın. Beni hayatta bıraktığın müddetçe, rahmetinle hep buraya gelmeyi bana nasip et. Ey merhamet edicilerin en merhametlisi!”

[64] Bu hadîsi İmam Mâlik rivayet etmiştir.

[65] Allah (cc) ın adıyla, Allah (cc) en büyüktür. Şeytana ve tarafdarlarına rağmen.

[66] Bu hadîsi Buhari, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir.

[67] Mürselât: 77/25-26.

[68] Allah'ım, şu perçemim Senin kudret elindedir. Kıyamet gününde her tüye karşılık bana bir nur ver, ey merhametlilerin en merhametlisi!”

[69] Bu hadîsi Ebû Dâvud ve Ahmed rivayet etmiştir.

[70] Hacc: 22/28.

[71] Hacc: 22/29.

[72] Bu hadîsi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.

 

[73] “Allah’ım, bunu kabul buyrulmuş bir hacc ve bağışlanmış bir günah eyle. Azabından ürktüm, Sana rağbet edip yöneldim. Senden korkdum. Hacc ibadetimi kabul eyle, sevabımı büyüt, yakarışıma acı, tevbemi makbul eyle, duama icabet et. Dileklerimi bana bahşeyle.”

[74] Bakara: 2/203.

[75] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî ve Ahmed rivayet etmiştir.

[76] “Allah'ım! Doğrusu ben Senden geniş bir rızık, faydalı bir ilim ve her hastalıkdan ve sakatlıkdan  şifa diliyorum; ey merhamet edicilerin en merhametlisi.”

 

[77] “Allah'ım! Bu; âlemler için hidayet kaynağı ve mübarek kıldığın Beytindir. Onda apaçık âyetler ve ve Makâm-ı İbrahim vardır. Oraya giren emniyette olur. Hidayetle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun. Allah (cc) bizi doğru yola iletmeseydi, kendiliğimizden doğru  yolu bulacak değildik. Allah'ım, bizi bu nimete kavuşturduğun gibi haccımızı kabul eyle. Bu Senin Beyt-i Haram'ını son görüşümüz olmasın. Sen bizden razı oluncaya dek, buraya tekrar tekrar gelmeyi nasib eyle. Rahmetinle; ey merhamet edicilerin en merhametlisi.”

[78] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî ve Neseî rivayet etmiştir.

[79] Ebû Dâvud Abdullah b. Abbas'dan rivayet ettiğine göre; Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

[80] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları:1/298-324.

[81] Bu hadîsi Dârekutnî rivayet etmiştir.

[82] Bu hadîsi İbn. Mâce ve Taberânî rivayet etmiştir.

[83] Bakara: 2/196.

[84] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları:1/324.