Konu Başlığı: Gasbedilen malın kusurlu hale gelmesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Mart 2011, 18:13:04 Gasbedilen Malın Kusurlu Hale Gelmesi: Gasbedilen mal gâsıbın elinde kusurlu hale gelirse; o malı sahibine geri vermesinin yanı sıra meydana gelen değer eksilmesi farkını da öder. Yani sağlam olarak değerini takdir eder. Sonra kusurlu olarak değerini takdir eder. Aradaki farkı da sahibine tazminat olarak öder. Bu hüküm ribevî olmayan mallarda da geçerlidir. Çünkü bu gibi mallarda kalite üstünlüğünün kıymeti vardır. Ribevî mallara gelince; böyle bir durumda mal sahibi dilerse malını kusurlu olarak alıp kabul eder, dilerse malı gasbedene bırakır ve sağlam değerini ondan tazminat olarak alır. Çünkü, bilindiği gibi bu mallar kendi cinsleriyle mukabele edildiklerinde kalite üstünlüğünün kıymeti yoktur. Bakır ve kurşun kaplar tartı ile satılırlarsa ribevî, sayı ile satılırlarsa ribevî olmayan mallar sınıfına girerler. Bir kimse üzüm gasbeder de, o üzüm kurursa veya üzüm suyu gasbeder de o su sirkeye dönüşürse, veya taze hurma gasbeder de o hurma kurursa; mal sahibi dilerse gasbedilen malın kendisini alır, dierse mislini alır. Bir kimse yaşı küçük bir köle veya cariyeyi gasbeder de köle veya cariye büyürse; sahibi onu geri alır ve gâsıb o köle veya cariyeye yaptığı nafaka masraflarını sahibinden alamaz. Zira Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse mahnm aynım görürse, onu alma hakkına herkesden daha çok sahiptir. " [10] Bir kimse genç bir köle veya cariyeyi gasbeder de o köle veya cariye ihtiyarlarsa; gasbeden, bu sebeple meydana gelen değer eksikliğini tazminat olarak öder. Felç olmak, topal olmak, kör olmak, sağır olmak, mesleği ve Kur'an okumayı unutmak, hırsızlık etmek, firar etmek, delirmek, zina etmek kusur olup, bu gibi haller gâsıbın yanında iken kölede meydana gelirse; değer eksikliğini mûcib olurlar ve gasbeden bu eksikliği tazminat olarak Öder. Gâsıb aldığı malı, ismi ve menfaatlerinin çoğu değişecek şekilde bozsa, ona mâlik olup kıymetini öder. Hayvanı kesip pişirmek yahut kebap yapmak veya etini parça parça etmek, buğdayı öğütmek veya tarlaya ekmek, yahut unu ekmek yapmak, demirden kılıç, bakırdan kap, hint çınarından bina, kerpiçden duvar yapmak, zeytini ve üzümü sıkmak, pamuğu eğirip iplik haline getirmek, iplikden dokuma yapmak gibi: Bunun izahı şöyledir; gâsıp o malı bir bakıma tüketip yok etmiştir. Çünkü o maldaki maksatların çoğu ortadan kaldırılmış, ismi değişmiştir. Onun kendi san'atım icra etme hakkı ise, her bakımdan mevcuttur. Bu bir cihetten o maldaki maksadı ortadan kaldırmış olması durumuna nisbetle müreccah olur. Ama, koyunu gasbettikden sonra boğazlayıp yüzmesinde koyun adı baki kaldığı için, hüküm bunun hilâfinadır. Ama bedelini ödemedikçe gâsıb bunlardan yararlanamaz (İmam Züfer): Zira Hz. Peygamber (sas) sahibinin rızâsı olmaksızın boğazlanıp pişirilen bir koyun için; "Onu esirlere yedirin" emrini vermiştir. Bu da gösteriyor ki, sahibinin rızâsı olmadan alınan mal sahibinin mülkiyetinden çıkar ama o maldan yararlanmak da haramdır. Zira sahibi razı edilmeden bir maldan yararlanmanın mubah kılınması, gasp kapısını açar. Ama fasid alış verişde olduğu gibi o malı satmak ve hibe etmek haram olmakla beraber caizdir. Gâsıb o malın bedelini öder veya sahibi onu ibra ederse, o maldan yararlanması caiz olur. Çünkü sahibi bedelini aldığı veya onu ibra ettiği için malım onun almasına razı olmuştur. Kıyasa göre bedelini ödemezden evvel de o maldan yararlanması caizdir. Bu İmam Züfer'in kavlidir ve Ebû Hanîfe'den gelen bir rivayettir. Çünkü bu durumda gâsıb o mala mâlik oİmuştur; ondan yararlanması da caizdir. Bu sebeple onu satması ve hibe etmesi de caiz olur. Ebû Yûsuf dan gelen bir rivayete göre bu durumda mal sahibinin o maldaki mülkiyeti zail olur ama, borcunun ödenmesi için satılır. Öldükten sonra ise o diğer borçlulara nisbetle o malda daha fazla hak sahibidir. Başka bir açıklama da hint çınarı ve kerpiçle alâkalıdır: Burada malı gasbedilen kimsenin zararı, malının kıymeti kendisine Ödenmekle telafi edilmiş olmaktadır. Gâsıbm zararı ise, yaptığı binanın yıkılmasıyla telafi edilmiş olmamaktadır. Şu halde her iki tarafın durumu göz önüne alınarak teklif ettiğimiz çare, en uygun hali yolu olmaktadır. Bir kimse ip gasbedip onunla kölesinin veya cariyesinin karnını dikerse, veya bir levha gasbedip onu bir gemide kullanırsa; bunlar sahibinin mülkiyetinden çıkar ve bu sebeple sahibine o malın kıymetini ödemek gerekir. Bu hususda icmâ edilmiştir. Külçe halinde altın ve gümüş gasbeden bunlardan para bassa veya kap yapsa; bunlara mâlik olamaz (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Bunları mal sahibi alır. Gâsıb bunlardan bir şeye sahip olamaz. İmameyn dediler ki; 'gâsıb bunlara mâlik olur ve mal sahibine de malının mislini ödemesi gerekir. Zira evvelce de açıkladığımız gibi; gasbedilmiş mal bir bakıma onun fiili sebebiyle tüketilip yok edilmiştir. Zira külçeyi veya kabı kırıp darphanede basmasıyla ondaki bazı maksatlar heder olur.' Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre; bu mes'elede gasbedilmiş olan malın her bakımdan aynı bakidir. Çünkü ayndaki isim, semeniyet (paralık), tartı ve kendisinde ribâmn cari olması hali bakidir. Bu malın aynında yapılan iş bir değer ifade etmez. Çünkü evvelce de açıkladığımız gibi, bu mal cinsiyle karşılaştırıldığında yapılmış olan işin kıymeti yoktur. Başkasının elbisesini yırtıp umumiyetle giyilemez ve fayda vermayecek hale getirirse, kıymetini öder: Çünkü o elbiseyi manen telef etmiş, yakmış gibidir. Gasbeden elbisenin tam kıymetini sahibine ödeyince, sahibi elbiseyi ona bırakır ki, elbise ile bedeli aynı kişinin mülkiyetinde bir araya gelmiş olmasın. Elbiseyi yanında tutarsa, değerde meydana gelen eksikliği tazmin eder. Çünkü aynın kendisi ve bazı menfaatleri henüz bakidir. Elbisede ufak bir delik meydana getirilmişse, elbisenin sağlayacağı menfaat tamamen yok edilmediği, aksine elbisenin kusurlu hale getirilmesi sebebiyle değerdeki eksilme tazmin edilir. Ulemâ, fahiş miktardaki kusur hakkında ihtilaf etmişlerdir: Kimi dedi ki; fahiş miktardaki kusur malın değerinin çeğreğinin veya daha fazla miktarda değerinin noksanlaşmasıdır. Kimi de dedi ki; malm Gâsıb aldığı malı, ismi ve menfaatlerinin çoğu değişecek şekilde bozsa, ona mâlik olup kıymetini Öder. Hayvanı kesip pişirmek yahut kebap yapmak veya etini parça parça etmek, buğdayı öğütmek veya tarlaya ekmek, yahut unu ekmek yapmak, demirden kılıç, bakırdan kap, hint çınarından bina, kerpiçden duvar yapmak, zeytini ve üzümü sıkmak, pamuğu eğirip iplik haline getirmek, iplikden dokuma yapmak gibi: Bunun izahı şöyledir; gâsıp o malı bir bakıma tüketip yok etmiştir. Çünkü o maldaki maksatların çoğu ortadan kaldırılmış, ismi değişmiştir. Onun kendi san'atmı icra etme hakkı ise, her bakımdan mevcuttur. Bu bir cihetten o maldaki maksadı ortadan kaldırmış olması durumuna nisbetle müreccah olur. Ama koyunu gasbettikden sonra boğazlayıp yüzmesinde koyun adı baki kaldığı için, hüküm bunun hilâfmadır. Ama bedelini ödemedikçe gâsıb bunlardan yararlanamaz (İmam Züfer): Zira Hz. Peygamber (sas) sahibinin rızâsı olmaksızın boğazlanıp pişirilen bir koyun için; "Onu esirlere yedirin" emrini vermiştir. Bu da gösteriyor ki, sahibinin rızâsı olmadan alınan mal sahibinin mülkiyetinden çıkar ama o maldan yararlanmak da haramdır. Zira sahibi razı edilmeden bir maldan yararlanmanın mubah kılınması, gasp kapısını açar. Ama fasid alış verişde olduğu gibi o malı satmak ve hibe etmek haram olmakla beraber caizdir. Gâsıb o malın bedelini Öder veya sahibi onu ibra ederse, o maldan yararlanması caiz olur. Çünkü sahibi bedelini aldığı veya onu ibra ettiği için malım onun almasına razı olmuştur. Kıyasa göre bedelini ödemezden evvel de o maldan yararlanması caizdir. Bu İmam Züfer'in kavlidir ve Ebû Hanîfe'den gelen bir rivayettir. Çünkü bu durumda gâsıb o mala mâlik olmuştur; ondan yararlanması da caizdir. Bu sebeple onu satması ve hibe etmesi de caiz olur. Ebû Yûsuf dan gelen bir rivayete göre bu durumda mal sahibinin o maldaki mülkiyeti zail olur ama, borcunun ödenmesi için satılır. Öldükten sonra ise o diğer borçlulara nisbetle o malda daha fazla hak sahibidir. Başka bir açıklama da hint çmarı ve kerpiçle alâkalıdır: Burada malı gasbedilen kimsenin zararı, malının kıymeti kendisine Ödenmekle telafi edilmiş olmaktadır. Gâsıbın zararı ise, yaptığı binanın yıkılmasıyla telafi edilmiş olmamaktadır. Şu halde her iki tarafın durumu göz önüne alınarak teklif ettiğimiz çare, en uygun hail yolu olmaktadır. Bir kimse ip gasbedip onunla kölesinin veya cariyesinin karnını dikerse, veya bir levha gasbedip onu bir gemide kullanırsa; bunlar sahibinin mülkiyetinden çıkar ve bu sebeple sahibine o malın kıymetini ödemek gerekir. Bu hususda icmâ edilmiştir. Külçe halinde altın ve gümüş gasbeden bunlardan para bassa veya kap yapsa; bunlara mâlik olamaz (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Bunları mal sahibi alır. Gâsıb bunlardan bir şeye sahip olamaz. İmameyn dediler ki; 'gâsıb bunlara mâlik olur ve mal sahibine de malının mislini ödemesi gerekir. Zira evvelce de açıkladığımız gibi; gasbedilmiş mal bir bakıma onun fiili sebebiyle tüketilip yok edilmiştir. Zira külçeyi veya kabı kırıp darphanede basmasıyla ondaki bazı maksatlar heder olur.' Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre; bu mes'elede gasbedilmiş olan malın her bakımdan aynı bakidir. Çünkü ayndaki isim, semeniyet (paralık), tartı ve kendisinde ribânın cari olması hali bakidir. Bu malın aynında yapılan iş bir değer ifade etmez, Çünkü evvelce de açıkladığımız gibi, bu mal cinsiyle karşılaştırıldığında yapılmış olan işin kıymeti yoktur. Başkasının elbisesini yırtıp umumiyetle giyilemez ve fayda vermayecek hale getirirse, kıymetini öder: Çünkü o elbiseyi manen telef etmiş, yakmış gibidir. Gasbeden elbisenin tam kıymetini sahibine Ödeyince, sahibi elbiseyi ona bırakır ki, elbise ile bedeli aynı kişinin mülkiyetinde bir araya gelmiş olmasın. Elbiseyi yanında tutarsa, değerde meydana gelen eksikliği tazmin eder. Çünkü aynm kendisi ve bazı menfaatleri henüz bakidir. Elbisede ufak bir delik meydana getirilmişse, elbisenin sağlayacağı menfaat tamamen yok edilmediği, aksine elbisenin kusurlu halle getirilmesi sebebiyle değerdeki eksilme tazmin edilir. Ulemâ, fahiş miktardaki kusur hakkında ihtilaf etmişlerdir: Kimi dedi ki; fahiş miktardaki kusur malın değerinin çeğreğinin veya daha fazla miktarda değerinin noksanlaşmasıdır. Kimi de dedi ki; malın değerinin yarısının noksanlaşnıasına sebep olan kusur; fahiş miktardaki kusurdur. Sahih olan görüşe göre; malın bazı menfaatlerini ortadan kaldıran kusur, fahiş miktardaki kusurdur. Az miktardaki kusur, malda hiçbir menfaati yok etmeyen, ancak o malın değerinde eksilme meydana getiren kusurdur. Bir kimse başkasının koyununu keser yahut ayağını kırarsa; sahibi isterse noksanlaşan kıymetini ödetir ve hayvanını alır, isterse hayvanı ona bırakıp kıymetini ödetir: Çünkü bu bir bakımdan ' hayvanın bazı menfaatlerini itlaf etmektir ki; o da hayvanın süt, yavru vb. menfaatleridir. Diğer bir kısmını da bırakmaktır ki; o da etinin yenmesidir. Elbisede büyük bir yırtık veya delik meydana getirmede olduğu gibi, bu durumda da mal sahibi için muhayyerlik hakkı sabit olur. Eti yenilmeyen hayvanlardan birinin bir organını kesen o hayvanın tam kıymetini öder: Çünkü gâsıb bu durumda o hayvanı her bakımdan tüketip yok etmiştir. Bir kimse gasbettiği hayvanın ayağını keserse; kıymetini Öder. Hişam b. Abdülmelik er-Râzî'nin rivayetine göre; sahibi o hayvanı alırsa, gâsibden başka bir şey alamaz. Ama dilerse Ebû Hanîfe'ye göre bu hayvanı -kör bir hayvan cesedinde olduğu gibi- gasbedene bırakır ve kıymetini ondan alır. İmameyn bu görüşe muhaliftirler. Bir kimse gasbettiği hayvanın gözünü çıkarırsa; istihsan kaidesine göre hayvanın değerinin dörtte birini, kıyasa göre ise, değerinde meydana gelen eksikliği ödemesi gerekir. Cinayetler hususunda Hasan'ın Ebû Hanîfe'den gelen rivayetinde anlatıldığına göre; bir kimse gasbettiği beygirin, katırın veya merkebin gözünü çıkarırsa, bu hayvanın kıymetinin dörtte birini ödemesi gerekir. İşde çahştınlan sığır ve develer için de bu hüküm geçerlidir. İşde çalıştırılmayan hayvanlarda ise, gâsıb bu yüzden meydana gelen değer eksikliğini öder. Câmiu's- Sağîr'de denildi ki; 'bir kimse kasapdan gasbettiği sığır ve develerin gözlerini çıkarırsa, kıymetlerinin dörtte birini ödemesi gerekir. Kasapdan gasbettiği koyunun gözünü çıkarırsa, koyunda bu sebeple meydana gelen değer eksikliğini öder. Kuzu, kuş, tavuk ve köpekde de bu yüzden meydana gelen değer eksikliğini ödemesi gerekir.' Ebû Yûsuf dedi ki; 'gâsıbın bu sebeple hayvanda meydana getirdiği değer eksikliğini ödemesi gerekir. Koyun nazar-ı itibara alınarak, bu hüküm bütün hayvanlar için geçerlidir. Bizim görüşümüzün dayanağına gelince; rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas) gözü çıkarılan hayvan için kıymetinin dörtte birinin tazminat olarak ödenmesine hükmetmiştir. Ömer (ra) de böyle hükmetmiştir. Zira hayvan binek olmaya, yük taşımaya ve çalışmaya yarar. Bu faydalan da ancak dört gözle sağlar; iki göz kendisinin, iki göz de onu kullananındır; böylece dört göz eder. Şu halde gözlerinden birinin çıkanlmasi halinde değerinin dörtte birinin ödenmesi gerekir. Nitekim bir kirpiğin telef edilmesi halinde de dörtte birin ödenmesi gerektiğini söylemiştik. Çünkü insanın dört kirpiği vardır. Başkasının arazisine bina yapan veya ağaç diken kimsenin bunları söküp araziyi sahibine teslim etmesi lâzımgelir: Bunu kira bahsinde teferruatlı olarak anlatmıştık. Zira bir hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Zâlim bir damar için hak yoktur."[11] n/ Böyle yapan kimse başkasının mülkünü işgal etmiştir. Zulmü bertaraf ve hakkı da sahibine teslim etmek için o mülkü tahliye etmesi emredilir. Bir kimse bir elbiseyi gasbedip onu kırmızıya boyarsa veya kavutu gasbedip onu yağla karıştırırsa; sahibi isterse bunları alır ve elbisenin, kavutun artan kıymetlerini gasbedene öder; isterse, elbisenin beyaz halindeki kıymetini ve kavutun da benzerini alıp, bunları gasbedene bırakır: Çünkü -evvelce de açıkladığımız gibi-bunda iki tarafın da durumu göz Önüne alınmıştır. Elbisenin sahibi aslın sahibidir. Muhayyerlik hakkı da onun olur. El- Asl'da denildi ki; gâsıbın kavutun kıymetini sahibine ödemesi gerekir. Zira pişirilmesinden dolayı kavut değişikliğe uğrar, misliyattan olmaz. Kıymeti kendisinin yerine kâim olduğu için, onu burada misliyattan saymıştır. Oysa renkler hüküm bakımından aynıdırlar. Ebû Hanîfe siyah rengin kavut için değer elsikliği olduğunu söylemiştir. Bunun çağa ve zamana göre değişeceğini söyleyenler de vardır. Başka bir görüşe göre denildi ki; siyah renk eğer kavutta bir değer eksikliği meydana getirirse, bu bir eksikliktir. [12] [10] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Neseî ve Ahmed rivayet etmiştir [11] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir [12] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 2/445-450. |